Yukarı Çık




27   Önceki Bölüm 

           
https://lnovel.org/uploads/https/xs.dmzj.com/img/685/66/6346fe65fb528c445f6dcde803fb571f.jpg


4.CİLT : PROLOG 




Kız uzun saçlarını kesmişti.

Bir aşk romanında böyle bir şey büyük ve dramatik bir olay olarak görülürdü ancak gerçekte şaşırtıcı veya şok edici bir durum sayılmazdı. Hava sıcak olduğu için… Bakımı zor geldiği için… Yeni bir ruh hali ya da değişiklik istediği için… Bir kızın saçını kesmesi için geçerli olabilecek tüm bu nedenleri düşündüğünüzde, bunu kişinin ruh halindeki büyük bir değişiklik olarak görmek pek anlamlı olmazdı. Hatta böyle bir varsayımda bulunmak kaba bile sayılabilirdi. Bu yüzden, bunu sıradan bir olay olarak kabul edip, yeni saç stiline alışmak gerekirdi.

Benim için, yani Asamura Yuuta için, en mantıklı tepki bu olurdu—bunu tamamen doğal ve olağan bir şey olarak karşılamak. Tabii ki, üvey kardeş olduğumuzdan beri çok uzun bir zaman geçmemişti ve ilk defa böyle bir şeyle karşılaştığım için bundan kesin bir eminlik duyamıyordum. Keşke dünyadaki tüm abi rolündeki üvey kardeşlerden bu konuda tavsiye alabilseydim.

Ama bundan önce… Kırkını geçmiş babamın, sık sık gittiği bir barda ona bakan güzel bir kadınla eve döneceğini hiç düşünmemiştim ve onunla evleneceğini de… Bunu ilk duyduğumda aklıma gelen ilk şey mutluluk ya da sevinç değil, endişe ve kaygı olmuştu.

Bu gerçekten iyi bir şey mi? Ya babamı kandırıyorsa?

Bu düşünceler yüzünden geceleri uyuyamaz olmuştum. Gerçek annemle babamın boşanmasına bizzat tanıklık ettiğim için, kadınlara karşı hiçbir zaman büyük beklentiler besleyemedim. Gece boyunca süren kavgalar, kocasına ve çocuğuna karşı kayıtsız ve ilgisiz bakışlar, en ufak bir vicdan azabı duymadan yapılan aldatmalar… Korkunun bir anlık duraksadığı ama aslında hep var olduğu bir ortamda büyüdüm. O yüzden boşandıklarını öğrendiğimde, üzülmekten çok rahatlamıştım.

Kadın imajım annemle şekillenmişti. Suçlamalarında da eylemlerinde de kendini her zaman haklı gören, hem babama hem de bana beklentilerini dayatan, sonra da bu beklentiler karşılanmadığında küskün ve küçümseyici davranan biriydi. Açıkçası, onu pek hoş biri olarak görmüyordum. Sonuç olarak, bir noktadan sonra insanlardan beklenti duymayı tamamen bırakmıştım.

Bu yüzden, yeni üvey kız kardeşimin bu konuda bana söyledikleri, içimde garip bir rahatlama hissi uyandırmıştı.

“Senden büyük bir beklentim olmayacak, bu yüzden senin de benim için aynısını yapmanı istiyorum.”

Bu sözler, dürüst ve samimi bir insan ilişkisine duyulan saf bir arzuyu yansıtıyordu. Birlikte yaşayacağı kişiden hiçbir şey talep etmiyor ancak kendisi de gereğinden fazla taviz vermek istemiyordu. Kısacası, birbirimize uyum sağlayacaktık. Karşılıklı dürüstlük üzerine kurulu bir ilişkiyi ben de memnuniyetle kabul ederdim.

İşte Ayase Saki böyle biriydi.

Babam ve Akiko-san’ın istediği türden üvey kardeşler olabilmemiz için işler böyle yürümeliydi. İçten içe gerçekten böyle hissediyordum. Ancak aramızda önemli bir fark vardı. İnsanların bana yönelttiği büyük beklentiler karşısında savaşacak enerjim hiç olmamıştı. Bunun yerine, onları rüzgar gibi üzerimden geçip gitmesine izin veriyordum. Çoğu zaman, başkalarının şikayetlerine ya da itirazlarına karşı gelmezdim.

Ama Ayase-san benim gibi değildi.

O, insanların kendisine dayattığı bakış açısına boyun eğmekten memnun değildi. Ayrıca onu belirli kalıplara sokmaya çalışan herkesi ezip geçecek kadar güçlü biriydi. Kendi ayakları üzerinde durabilen bir insan olabilmek için çok çalışıyor, notlarını yükseltmek adına var gücüyle ders çalışıyordu. Sınavlardan hep en yüksek puanları alıyordu. Bununla da kalmayıp, çevresindeki herkesin kendisini güzel olarak göreceği şekilde dış görünüşüne özen gösteriyordu.

“Benim için dış görünüşüm bir silah.“

Kulaklarında parlayan küpeler, güneş gibi ışıldayan altın sarısı saçlar… ve Ayase-san, her gün savaş veriyordu. Onun bu mücadelesine en yakından tanıklık ettikçe, ona karşı merakım ve ilgim giderek artmaya başladı.

Ve sonra, birlikte yaşamaya başlamamızın üzerinden yaklaşık üç ay geçmişken, Ağustos ayının sonunda Ayase-san saçlarını kesti.

Bu olay, tek başına düşündüğünde pek de olağanüstü bir şey değildi. Bir kadının saçını kesmesi, yalnızca dizilerde ya da romanlarda derin anlamlar taşırdı.

Ama ondan bir ay sonra, çok daha büyük bir değişim yaşandı.


---

“Eve geldim, Ayase-san.“

“Hoş geldin, Asamura-kun.“

Bu türden bir sohbeti aramızda yapabildiğimiz zamanlar ciddi şekilde azalmıştı.

Sonbahar mevsimi gelmişti. Dairemizin kapısını açtığımda, işe gittiğimden beri alıştığım şekilde sessizce eve döndüğümü duyurdum. Loş ışık altındaki koridordan geçip oturma odasına girdim. Boştu. Babam bir şirket çalışanı olduğu için bu saatlerde çoktan uyumuş olurdu. Akiko-san ise gece vardiyasında çalışıyordu, yani evde değildi.

Bu durumda, bu saatte hala uyanık olması gereken tek kişi Ayase-san’dı ama muhtemelen ders çalışıyordu ya da çoktan uyumuştu. Çünkü hiçbir ses yoktu. Bunun yerine, yemek masasında plastikle kaplanmış bir akşam yemeği duruyordu.

“Aa, hamburger köfte.“

Yanında küçük bir not vardı: “Mikrodalgada ısıt lütfen.“

Pilav hala pirinç pişiricisindeydi. Miso çorbası ise tencerede bekliyordu. Buzdolabında bir porsiyon salata buldum. Önceki haftalardan beri buna alıştığım için, ihtiyacım olan her şeyi ısıttım ve masaya oturdum.

“Afiyet olsun.“

Yemek çubuklarımı kullanarak hamburger köfteyi ortadan ikiye böldüm ve içinden erimiş peynir aktı.

“Harika, içi peynir dolgulu.“

Ayase-san’ın yemek yapma becerileri her geçen gün gelişiyordu. Ben genellikle dışarıdan alınmış ya da restoranda yapılmış hamburger köftelerine alışkın olduğum için, onun hazırladığı bu yemek bana neredeyse sihir gibi gelmişti ama eğer ona bunu söyleseydim, muhtemelen her zamanki gibi nazikçe gülümseyip, “Öyle özel bir şey değil.“ diyecekti.

İstemeden Ayase-san’ın odasına doğru göz gezdirdim. Ara sınavlara daha biraz zaman vardı fakat son zamanlarda eve geldiğimde onu hep ders çalışırken buluyordum. Beraber yemek yediğimiz zamanlar neredeyse hiç kalmamıştı.

Aynı kitapçıda çalışıyorduk ama vardiyalarımızın değişmesi yüzünden artık orada bile daha az karşılaşıyorduk.

Acaba benden kaçınıyor mu?

Bu düşünceyi aklımdan hızla silmek için başımı iki yana salladım. Bu imkansızdı. Karşılaştığımızda her zamanki gibi davranıyordu. Üstelik ikimiz de liseye gidiyorduk, yani üvey kardeşlerin her an birlikte vakit geçirmesi gerekmiyordu.

Ama önümde duran, ısıtılmış hamburger köfte, bir anda soğumuş gibi hissettirdi.

“Nii-san,“ Huh?

O günden beri, Ayase-san bana sadece böyle hitap eder olmuştu.

https://pbs-twimg-com.translate.goog/media/FG3ST2yaAAE1uDJ.jpg

https://pbs-twimg-com.translate.goog/media/FG3SSapaUAAPtgw.jpg

https://pbs-twimg-com.translate.goog/media/FG3SSbCakAAuFyW.jpg

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


27   Önceki Bölüm