Yukarı Çık




29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31 


           
3 Eylül (Perşembe) – Ayase Saki





Derslerin bittiğini haber veren zil çaldı. Çantamı aldım ve tam sınıftan çıkmak üzereydim ki—

“Saki!“

Arkamdan gelen bir ses beni durdurdu ancak dönüp bakmadım. Sadece iç çektim. Sesinden kimin olduğunu tahmin edebiliyordum ve böyle olacağını da biliyordum. Beni böyle durduracağını… Ama ne yapalım, kaderde bu da varmış.

“Ne var?“

“Off! Beni görmezden gelme!“

“Seni görmezden gelmedim. Beni durdurmak istedin, ben de durdum. Ne oldu?“

“Hmph, ne kadar da küçük hesaplar yapıyorsun! Acele etmeye gerek yok. Gençler bugünlerde her konuda çok aceleci!“ Maaya kollarını kavuşturdu ama onun da bir lise öğrencisi olduğunu düşününce, bu iddiası pek de inandırıcı gelmiyordu.

Maaya—Narasaka Maaya—okuldaki tek gerçek arkadaşım sayılır.

“Tamam, söyle bakalım ne diyecektin?“

Maaya’nın arkasında birkaç sınıf arkadaşımız daha vardı. Genellikle ilgimi çekmeyen insanların isimlerini ya da yüzlerini aklımda tutmam ama en azından bazılarını hatırlıyordum. Yaz tatilinde havuza gittiğimiz gruptaydılar. Maaya ile birlikte toplamda yedi kişiydik; o gruptan bir çocuk şimdi konuşmaya başladı.

“Dersten sonra karaoke’ye gidiyoruz. Gelmek ister misin?“

Kimdi bu çocuk? Gözlerimi Maaya’ya çevirdim. O da elinde bir şeyler sallıyordu—belli ki bir indirim bileti.

“İndirim bileti kaptım~“

Anladım.

“Şey…“

“Karaoke’ye ilgin yok mu?“

Önceden olsaydı, “Evet.“ deyip konuyu kapatırdım ama Maaya’nın arkasındaki insanların yüzlerindeki  beklenti ve endişeyi görünce bunu yapamadım.

“Davet ettiğiniz için teşekkür ederim ama evde halletmem gereken acil bir iş var. O yüzden gelemem, üzgünüm.“

Bunu o kadar kibar bir şekilde söyledim ki kendi sözlerime şaşırdım. Üstelik gülümseyerek yapmıştım. O yaz günü edindiğim güzel anılar gözümün önüne geldi ve onları kırmak istemedim. İnsanların bana sebepsiz yere kızmasını istemiyordum, onları da zor durumda bırakmak istemiyordum.

“Görüşürüz.“ Başımı hafifçe eğip sınıftan çıktım.

Arkamdan gelen şaşkın fısıltıları duyabiliyordum. Neden bu kadar acele ettiğimi merak ediyorlardı. Ve ardından—

“Yazık oldu. Öyle değil mi, Shinjou?“

Ah, doğru ya, onun adı Shinjou’ydu ama tam adını hatırlamıyorum. Neyse, önemli de değil.

Koridorda yürüyerek ayakkabı dolabında dışarı ayakkabılarımı giydim. Bugün gerçekten hızlıca eve dönmem gerekiyor—Annem işine gitmeden önce.

Shibuya’nın sokakları hafta içi ya da hafta sonu fark etmeksizin her zaman kalabalıktır. Eve yetişmeye çalışırken, önüme çıkan insan seli beni yavaşlatıyordu. Gereksiz yere stres olmama neden oluyorlardı ama yapacak bir şey yoktu. En başından beri, Shibuya sokaklarında rahatça yürüyebilmenin imkânsız olduğunu biliyordum. Annem uzun zamandır burada çalıştığı için, burayı avucumun içi gibi bilirdim.

Ana caddeden ayrılıp, konut bölgesindeki daha küçük bir sokağa saptım. Sonunda biraz hızlanarak koşmaya başladım. Köşeyi döndüğümde, tanıdık bir apartman belirdi. Çok uzun zaman geçmemiş olsa da, şimdilik annemle benim evimiz buydu.

“Gerçekten garip bir his.“

Mayıs ayında eve farklı bir yoldan dönüyordum. Haziran başında annemle bu apartmana taşındık, yani dört aydan biraz fazla bir süredir bu yolu kullanıyorum. Sadece dört ay… Henüz kestirme yolları bile öğrenemedim, geçerken gördüğüm mekânlar ve restoranları da hâlâ ezberleyemedim. Halbuki burası, bildiğim Shibuya’ydı. Okula yaklaştıkça çevrem daha tanıdık geliyor, reklam panolarını hatırlıyordum ama apartmanın bulunduğu bölge, sanki bambaşka bir ülke gibi hissettiriyordu.

Eskiden her şey çok basitti. Sanırım içinde büyüdüğüm çevre yüzünden umutsuzluğa kapılmıştım. Bu yüzden durumu zorla değiştirmeye çalıştım. Eğlence bölgesindeki bir barda çalışmasına rağmen beni tek başına büyüten anneme büyük bir hayranlık duyuyordum ve kimsenin ona laf etmesine izin vermemek için elimden geleni yapıyordum. Annemin etrafındaki insanların üzerimdeki bakışlarını hissediyordum ve bunları hiçe sayabilmek için hayatım buna bağlıymış gibi ders çalışmam gerektiğini biliyordum.

Apartmanın girişine geldim. Güvenlik kodunu girip otomatik kapıyı açtım, yöneticinin odasının önünden geçerek asansöre bindim. Ah, posta kutusunu kontrol etmeyi unuttum. Neyse, şu an önemli değil. Üçüncü kata çıktım. Biraz daha, az kaldı. Koştuğum için nefesim kesilmeye başlamıştı ve üzerimdeki ter yapış yapış olmuştu, iğrenç bir histi. Kıyafetlerin terli vücuda yapışmasını hiç sevmem. Acaba işe gitmeden önce hızlıca bir duş almaya vaktim olacak mı, diye düşünerek dairenin kapısını açtım.

“Ben geldim!“ Seslenirken, girişte annemin iş ayakkabılarının hâlâ durduğunu fark ettim.

Salona geçtiğimde annemi gördüm. Makyajını yapmış, çıkmaya hazır görünüyordu.

“Hoş geldin.“

“Daha çıkmadın mı?“

“Evet. İş yerini aradım, acele etmeme gerek kalmadı.“

“Gerçekten mi…?“ İç geçirerek bir sandalyeye çöktüm.

Koşarak geçen sürenin ardından, parlak güneşin altında biriken yorgunluk sonunda beni yakaladı. Phew, tam zamanında yetiştim. Bu kadar aceleyle eve dönmemin sebebi, annemle konuşmam gereken önemli bir konu olmasıydı—veli öğretmen toplantısı.

Bu sabah gelecek planları anketinin bir kopyasını aldım ve hemen anneme haber verdim ki programıyla ilgili detayları konuşabilelim. Konuyu tamamen hallettiğimizi sanıyordum ama en sonunda annem, “Seninle konuşmam gereken bir şey var,“ deyince apar topar eve dönmeye karar verdim ancak annemin her zamanki gibi rahat tavrını görünce, acaba o kadar da önemli bir şey değil miydi diye düşünmeden edemedim.

“Bana LINE’dan da söyleyebilirdin, biliyorsun değil mi?“

“Bu konuda biraz eski kafalıyım. Sadece mesaj yazarak tam olarak ne demek istediğimi anlatamamaktan endişelendim.“

“Ah, anladım… sanırım?“

Ne demek istediğini az çok anlıyordum. Annem bu tür konularda biraz sakar olabiliyor. Bir barmen olarak yüz yüze sohbet etmekte ne kadar iyi olduğu ortada ama buna ek olarak, tamamen mesaj üzerinden bir şeyler ifade etmenin, hele de şu an yaşadığımız sosyal medya çağında, onu biraz endişelendirdiğini tahmin edebiliyordum.

“Tamam, seni dinleyeceğim ama bir saniye ver.“

Odama gidip okul çantamı yatağın üzerine attım, ardından önceden hazırladığım spor çantasını alarak döndüm. İş çıkışım için hazırdım.

“Şimdi hazırım. Neydi konuşmak istediğin şey?“

“Şey…“

Annem, normalden farklı olarak, konuya girmekte biraz tereddüt ediyordu. Sanki dile getirmesi zor bir meseleydi.

“Okulda Yuuta-kun’la aranız nasıl gidiyor?“

Kalbim aniden hızla çarpmaya başladı.

“Ne demek istiyorsun?“

“Son zamanlarda evde Yuuta-kun’a ’Nii-san’ demeye başladın, değil mi?“

“Evet, doğru.“

“Okulda nasıl gidiyor peki?“

Ne…? Kalbim daha da hızlı atmaya başladı ama bunu saklayabileceğime emindim. Poker yüzüme oldukça güveniyordum.

“Farklı sınıflardayız.“

Okulda neredeyse hiç karşılaşmıyoruz ve karşılaşsak bile ona ’Nii-san’ diye hitap etmem. Bu, gereksiz dedikodulara yol açar. Aslında böyle bir şey olmadı bile, dolayısıyla kanıtlayacak bir şeyim yok. Tabii ki tamamen de yalan söylemiyorum. Sınıflarımız yan yana olduğu için karma beden eğitimi derslerinde bazen denk geliyoruz. Aynı bahçeyi ya da spor salonunu kullanıyoruz, bu yüzden ne kadar dikkat edersek edelim, karşılaşma ihtimalimiz var. Hatta, kesinlikle daha önce olmuştur—bakışlarımızın kesiştiği anlar.

“Ama değişen pek bir şey olmadı.“

“Yani hâlâ okulda kardeş olduğunuzu saklıyorsunuz?“

“Sanırım öyle. Kimseye söylemedik.“

Tabii Maaya hariç.

“Bu biraz sorun olabilir.“

“Sorun mu? Biz veli öğretmen toplantısından bahsetmiyor muyduk?“

“Evet, ama işin içinde Taichi-san da var.“

“Ah, anladım…“

Annemin anlattığına göre, üvey babam veli toplantısına katılacak durumda değilmiş. Annem onu zorlamak istemediği için hem benim hem de Asamura-kun’un toplantısına kendisi gitmeyi düşünüyordu. Eğer ikimizin toplantısını da aynı güne denk getirirse sadece bir gün izin alması yeterli olacaktı.

“Sonuçta çalıştığım bar küçük bir yer. Çok fazla gün için izin alamam.“

Annemin çalıştığı barda yalnızca işletme sahibi, annem ve bir yarı zamanlı çalışan vardı. Bu yüzden iş programını fazla boş bırakmamaya çalışıyordu.

“Fakat, her iki toplantıya da aynı gün gidersem, birilerinin fark etme ihtimali var. Bu senin istemeyeceğin bir şey olur, değil mi?“

İnsanların Asamura-kun ile üvey kardeş olduğumuzu öğrenme ihtimali vardı ama yine de—bu gerçekten o kadar büyük bir sorun muydu? Sonuçta, Asamura-kun ve ben eninde sonunda gerçek birer kardeş olmalıydık.

“Açıkçası, benim için pek fark etmez.“

“Huh?“

Farkında olmadan başımı kaldırdım ve annemin yüzüne baktım.

“Sanki beni tam anlamıyla annesi olarak kabul etmemiş gibi hissediyorum. Bunu kabul etmek beni biraz üzüyor, ama…“

Şaşkınlığımı zar zor gizleyebildim. Anladım. Demek ki Asamura-kun ile aynı anneye sahip olduğumuzun bilinmesini istememesinin sebebi buydu. Yine sadece kendimi mi düşünüyordum? Annem buruk bir gülümsemeyle kaşlarını çattı —halbuki, böyle hissetmesini hiç istemezdim.

O, Asamura-kun için iyi bir anne olmaya çalışıyordu. Onun kendini yetersiz hissetmesini asla istemezdim. Tam “Anne, ben…“ diyecekken, sesim boğazımda düğümlendi. O anda ön kapının açıldığını duydum ve ardından Asamura-kun’un sesi geldi. Salona girdiği an, refleks olarak konuştum.

“Hoş geldin, Nii-san.“

“Ben geldim, Ayase-san.“

Asamura-kun kısa bir duraksamadan sonra, her zamanki gibi bana ’Ayase-san’ diye hitap etti. Eh, bir anda bana ’Imouto-san’ demeye başlaması da garip olurdu. Yine de, Ayase onun için hâlâ bir yabancıya ait bir isimdi.

“Neyden bahsediyordunuz?“

Yüzüme, sonra anneme ardından masanın üzerindeki veli toplantısı duyurusuna baktı.

“Ah.“

“Sen de aldın, değil mi? Gelecek planları anketi.“

“Mükemmel zamanlama.“ dedi annem, Asamura-kun’a bakarak.

“Evet?“

“Taichi-san’la veli toplantınızı nasıl halledeceğimizi konuştuk.“

Annem, bana az önce anlattığı her şeyi Asamura-kun’a da açıkladı. Onu nasıl ikna edeceğini merak ettiğimden, sessizce dinledim. Ancak, tam o noktaya geldiğinde…

“Bu yüzden, veli toplantılarına iki ayrı günde gitmeyi düşünüyorum.“

“Hah?!“

Şaşkınlıktan sesim yükseldi. O kadar da doğal bir şekilde söylemişti ki sanki başından beri böyle planlıyormuş gibi duruyordu ama bu onun için fazla zahmetli olmaz mıydı? En azından, Asamura-kun da benimle aynı fikirdeydi.

“Şey…Babamın yoğun olması bir yana, sen de gece geç saatlere kadar barda çalışıyorsun. Gündüzleri okula gelmek senin için fazla yorucu olmaz mı?“

Asamura-kun tamamen haklıydı fakat annem, hiçbir sorun yokmuş gibi gülümsüyordu. Çantasını hızla topladı ve mesaisi için evden çıktı.

“Gerçekten böyle koşturup durması doğru mu?“

“Bana sorma. Yolda düşmemesini umuyorum sadece.“

Bu da neydi şimdi? Benimle konuşurken neden bana aynı şeyi söylemedi? Kafam karmakarışık oldu. Burada kalamam. Eğer kalırsam, Asamura-kun’a fazla güvenmeye başlarım. Poker yüzüm tamamen çöker. O yüzden spor çantamı kaptım.

“Oh? Sen de mi çıkıyorsun, Ayase-san?“ diye sordu Asamura-kun bana dönerken.

“Vardiyam başlayacak.“

“Anladım. Kendine dikkat et.“

“Elbette. Görüşürüz, Nii-san.“

Cevabım tamamen otomatikti. Ona bu şekilde hitap etmeye alışmıştım, bu yüzden farkında bile olmadan ağzımdan dökülmüştü ama yine de, annemin yüzü aklımdan çıkmıyordu. Asamura-kun gelene kadar ne kadar üzgün göründüğünü unutmam mümkün değildi fakat ona hiçbir şey hissettirmemek için harika bir poker yüzü takınmıştı.

Asamura-kun’un kendisine fazla düşünceli davranmasını istemiyordu. İnsanların bizim kardeş olduğumuzu öğrenmemesini istediğini söylerken, aslında bunu tamamen bizim iyiliğimiz için yapıyordu. Aynı gün iki toplantıya gitme fikrinden vazgeçmişti. Bu kesinlikle mantıklı bir karardı.

Ama vardiyam sırasında, tüm bu olaylar zihnimden çıkmadı. Ne yapmalıyım? Doğru seçim neydi?

“Affedersiniz?“

Rafları düzenlerken bir ses duydum. Bebek arabası süren bir anne, elinde büyük bir anne-bebek dergisi tutuyordu.

“Evet, size nasıl yardımcı olabilirim?“

“Bu derginin geçen ayki sayısını bulabilir miyim acaba? Almayı kaçırmışım da.“

Aylık dergiler için satılmayan sayıları genellikle iade ederdik.

“Üzgünüm ama elimizde yok… İsterseniz bir sipariş verebilir miyim diye kontrol edeyim?“

Yayıncının ellerinde hâlâ kopya olup olmadığını bilmememe rağmen, yine de böyle söyledim.

“Gerek yok, sadece okumak istediğim bir yazı vardı. Yine de teşekkür ederim.“

“Rica ederim…“

“O halde bu sayıyı alayım.“

Bu ayki sayıyı bana uzattı ve kasaya yöneldik. Bebek arabasını iterken bu kadar büyük bir dergiyi taşımakta zorlanacağını düşündüğüm için ona yardımcı oldum. Ödemeyi tamamladıktan sonra nazikçe uğurladım ve dükkândan ayrıldı.

Sonrasında işime geri döndüm ve tekrar düşüncelere daldım. En sonunda kararımı verdim. Annemin bu şekilde hissetmesine izin veremem. Eve döner dönmez Asamura-kun ile konuşmalıyım.

Bu kararlılığı bulduğumda, içimdeki sıkıntının bir anda dağıldığını hissettim. Asamura-kun’a olan belirsiz duygularımı bastırmaya çalıştığım için ondan uzak duruyordum. Bu yüzden, sanki uzun zamandır onunla gerçekten konuşmamışım gibi hissediyordum.

Vardiyam bittiğinde doğruca eve döndüm ve kapıyı sessizce açtım. Alçak bir sesle “Ben geldim.“ dedim. Geç olduğu için odasında olabileceğini düşündüm. Sessizce koridordan geçerek oturma odasına girdim—ve orada duruyordu.

Üstelik, yemek masası tamamen hazırlanmıştı ve yemek yemişe dair hiçbir iz yoktu. Şaşkınlıkla ona baktım.

“Neden beni bekledin?“

“Seninle birlikte yemek yemek istedim.“

Neden böyle söylediğini bilmiyordum ama bu tam da benim de istediğim bir şeydi.

“Veli toplantısı hakkında…“

Seslerimiz aynı anda çıktı. Aynı şeyi mi düşünüyorduk? Bu düşünce bile içimi rahatlatmaya yetti. Böylece, yemeğimizi yerken konuşmaya karar verdik.

“Bu yüzden Akiko-san’a daha fazla yük bindirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Haksızsın, Asamura-kun. Bu hiç adil değil. Tam da ondan uzaklaşmaya çalışırken, böylesine küçük bir şeyle kalbimi sarsıyorsun qma annemin zorlanmasını istemediğini bilmek, içten içe beni mutlu etti.

“Sadece meşgul olduğu için değil. İkimiz için tek bir veli toplantısı olmasını istiyorum.

Annemin, Asamura-kun’un yeni annesi olmak için ne kadar çaba sarf ettiğini biliyordum. Bu yüzden, en sonunda, okulda üvey kardeş olduğumuzun ortaya çıkmasını kabul ettik. Bu, bizim ortak kararımızdı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


29   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   31