Yukarı Çık




47   Önceki Bölüm 

           
21 Ekim (Çarşamba) – Ayase Saki




Maaya’nın doğum günü partisinden döndükten sonra odama çekildim ve yarınki dersler için her şeyi hazırladım. Kulaklığımı takmış, hoş melodiler ve müzikler dinliyordum. Gözlerim ders kitabıma odaklanmış gibi görünse de son birkaç dakikadır aklım bambaşka yerlerdeydi. Sadece cümleleri okuyordum ama bir an sonra ne okuduğumu unutuyordum. Buna gerçekten ders çalışmak denemezdi.

Gerçi konu Japon tarihi olduğu için dersten önce sorulara bakmama gerek yok… Hayır Saki. Böyle bahaneler üretmemelisin. Dikkatim tamamen dağılmıştı, bu yüzden başımı kaldırdım. Yanımdaki dijital saat 23:33’ü gösteriyordu. Ah, eşleşen rakamlar… Evet, sanırım bugünlük çalışmayı bırakmalıyım. Devam edersem ters etki yaratacak. Bunun yerine gidip banyo yapmalıyım.

Ders çalışmayı bırakıp banyoya yöneldim. Susuz kalmamak için bir bardak su içtim ve sıcak suya daldım. Kollarımı ve bacaklarımı esnettiğimde, yorgunluğumun yavaş yavaş bedenimden akıp gittiğini hissettim. Bir kez daha derin bir nefes verdim ve kendi kendime mırıldanmaya başladım.

“Maaya gerçekten de…“

Asamura-kun ile apartmanın önünde buluştuğumuzda, Maaya kulağıma birkaç kelime fısıldamıştı. O anları her hatırladığımda yanaklarım alev alıyor.

“Ne de olsa, sizi gençleri baş başa bırakmam benim için hiç de sorun olmaz biliyor musun?“

Umarım Asamura-kun bunların hiçbirini duymamıştır. Doğum günü kutlanan kişi partinin ortasında ortadan kaybolursa, bu nasıl bir doğum günü partisi olur ki zaten? Off… Maaya aslında ne kadarını biliyor ya da bildiğini sanıyor acaba? Asamura-kun ile olan ilişkimi biliyor mu? Yani, biz kardeşiz sonuçta. Eğer birileri bizi iyi anlaşıyor gibi görüyorsa, bu bir iltifat olmalı. O da istediği kadar bununla dalga geçebilir. Sonuçta kendi kardeşleriyle de aynı derecede yakın değil mi?

Aynı mantık işte. Bu, tamamen normal bir fiziksel temasın parçası. Asamura-kun, Maaya’nın küçük erkek kardeşiyle aynı yaşta olsaydı, ona da aynı şekilde davranabilirdim. Acaba o zamanlar nasıldı? Eminim o zamanlar da çok sevimliydi. Bana sinirlenenen bir bakış attığında yanaklarını sıkıp çekiştirirdim… Kimin yanaklarını? Asamura-kun’un—Bekle, ben şu an ne hayal ediyorum böyle?

Başımı iki yana sallayıp kafamdan bu garip düşünceleri atmaya çalıştım. Ne düşünüyorum ben? Konuyu değiştir hemen. Doğum günü Aralık ayında. Gerçi benimki de öyle ama onun doğum günü daha erken. Ah, evet… Ona bir doğum günü hediyesi almam gerekiyor ancak daha ne alacağıma karar veremeden zamanlayıcım çaldı. Genelde banyoda 20 dakika kalırım, tam terlemeye başlamadan çıkarım. Çünkü ne kadar uzun süre kalırsam, cildimi o kadar kurutma riski olur.

Kurulanıp cilt bakımımı yapmak da en az banyoya girmek kadar önemli. Eğer banyodan sonra cildimi öylece bırakırsam kuruyabilir. Üstümü değiştirip kirli çamaşırlarımı topladım—herkesin görebileceği çamaşır sepetinde bırakamazdım tabii ki—sonra geceliğimin üzerine ince bir ceket geçirip oturma odasına gittim. Buzdolabını açıp bir bardak soğuk arpa çayı aldım ve tek seferde içtim.

Kapının açıldığını duydum. Meğer annem işten yeni dönmüş.

“Erken geldin, bu pek alışık olduğumuz bir şey değil.“

Barmen olarak çalıştığı için genelde ya gece geç saatlerde ya da sabaha karşı eve gelir. Bu yüzden bugün erken sayılırdı.

“Evet, şey…“

“Kendini iyi hissetmiyor musun?“

“Haha, iyiyim. Ne hastayım ne de üşüttüm sadece her zamanki durum… Bugün biraz daha ağır hissediyorum,“ dedi ve oturma odasındaki sandalyeye oturdu.

“Ahhh.“ Neden bahsettiğini anlamıştım, başımı salladım. “Hava soğuk olmalı değil mi? Sıcak bir çay ister misin?“

“Evet, harika olurdu.“

Elektrikli su ısıtıcısını açıp karşısına oturdum.

“Sonunda kendine biraz dinlenme izni veriyorsun öyle mi?“

Şimdiye kadar ne kadar yorgun ya da hasta olursa olsun çalışmaya devam etmişti ama son zamanlarda kendini iyi hissetmediğinde hep erken geliyordu. “Şimdiye kadar“ dediğim dönem, elbette yeniden evlenmeden önceki zamandı.

“Taichi-san sayesinde dinlenebiliyorum,“ dedi ve yatak odasına doğru kısa bir bakış attı.

“Onun sayesinde mi?“

“Evet. Hem seni de düşünüyorum, kendine bakabiliyorsun artık,“ dedi gülümseyerek.

Benim tecrübesizliğim ve ona yeterince destek olamayışım yüzünden sağlığı kötüye gitmişti. Bunu düşündükçe kendimi daha da suçlu hissediyordum ama artık buna gerek yoktu. Şimdi dinlenme şansı vardı. Eğer bir gün ayakta duramayacak hale gelse bile, ona destek olacak bir ailesi olduğunu biliyordu. Birine güvenebilmek insana gerçekten büyük bir güç veriyor.

Su ısıtıcısı kaynayan suyun hazır olduğunu belirtti. Kafeinsiz siyah çayı bir fincana koyup üzerine sıcak su döktüm ve annemin önüne yerleştirdim.

“Sadece ona değil, bana da güvenebilirsin. Eğer bir şey olursa her zaman yanındayım.“

“Teşekkür ederim, Saki.“

Başımı iki yana salladım. Onun için hâlâ yeterince şey yapamıyordum. Üvey babamın onun için yaptıklarını yapamazdım…

“Akşam yemeği yedin mi?“

“Eve gelmeden önce bir şeyler atıştırdım, o yüzden iyiyim,“ dedi gülümseyerek ve televizyonu açtı.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmGJfg1xV7FhjzIXrl7AcFW_d4-_649O-eDVI84WIlqEkuJFZiXuSYZOq10Ws_Z7zCH7Xn2cXtX7fSxwl2VOjffHoNNnAZ6I2idvcp0jpdygmMtiqdJIZK4_Ny7kY9J_HwpOYqhkhXv25l0oz04d5sbPctLiapPUMm7aSb4LcFzZbr4EkODlquyvKOQw/s2048/Chapter%206.jpeg

Televizyondan gelişigüzel bir ses yükseldi, muhtemelen bir eğlence programıydı. Bir süre sonra ekrana gözüm takıldı—görüntüdeki mağazaların her yerinde turuncu ışıklar yanıp sönüyordu ve bir çeşit sokak performansçısı etrafta dolaşıyordu. Görünüşe göre bir Cadılar Bayramı özel yayınıydı.

“Ah evet, Cadılar Bayramı ile ilgili…“

“Ne olmuş?“

Ekrana bakarken annemin aklına bir şey gelmiş gibi konuşmaya başladı.

“Başta Taichi-san ile dışarı çıkıp birlikte akşam yemeği yemeyi planlamıştık. Sonuçta bir festival sayılır.“

Tabii sadece Batı’da ama Cadılar Bayramı’nın yoğunluğu nedeniyle, annem işte çok meşgul olacağını ve büyük ihtimalle sabaha kadar dönmeyeceğini söyledi.

“Cadılar Bayramı bu kadar önemli bir şey mi?“

Benim için sadece kostüm meraklılarının yılın bir günü kendilerini özgürce gösterebildikleri bir fırsattı.

“Taichi-san birlikte kutlamamızı istiyor ama Aralık yaklaştığı için, o zaman kutlamanın daha iyi olacağını söyledim. Noel için izin almayı planlıyoruz, böylece onu ve doğum günlerinizi birlikte kutlayabiliriz.“

“Tamam, anladım,“ diyerek başımı salladım.

“Bu kadar komik olan ne?“

“Hiçbir şey.“

Noel’i birlikte geçirecek olmamız düşüncesi bile beni mutlu etmeye yetmişti. Bunu inkâr edemezdim ama sadece bu da değildi. Nihayet, bu yıldan itibaren gerçekten bir aile olarak kutlayabilecektik.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


47   Önceki Bölüm