Yukarı Çık




5.3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5.5 


           
Özel Kısa Hikayeler - 9: Yeni Bir Gün Yeni Bir Kayıp


Yaz tatili’nin ek dersleri bugün öğlen öncesinde sona erdi.

Okula kadar gelip de doğrudan eve dönmek israf gibi geliyordu...

Edebiyat Kulübü’nün odasına doğru ilerlerken, birinin benden önce geldiğini fark ettim.

Kendisi Anna Yanami’ydi. Yaz tatili arifesinde, çocukluk arkadaşı tarafından reddedilerek resmen “kaybeden kahramanlar“ kervanına katılmıştı.

Sandalyede çökmüş, üst gövdesi masaya yayılmış, telefonuna cansızca bakıyordu.

“Hey, Nukumizu-kun. İyi çalıştın.“

Elini kaldıracak hali bile yoktu, avucunu masaya hafifçe vurarak selam verdi.

“Sende Yanami-san, yüzünü masaya yapıştırma, masa pis.“

“Ama serin ve rahatlatıcı.“

Tak, tak, tak. Bu rahat ama bezgin tavırlar tam bir “kaybeden kahraman’a yakışıyordu.

Karşısındaki sandalyeyi çekip oturdum.

“Hey, Nukumizu-kun. Bugün okul günü olmasına rağmen ne Sosuke ne de Karen-chan’ın gelmediğini fark ettin, değil mi?“

“Hım? Gerçekten mi?“

Kayıtsızca cevap verdim.

Yanami’nin bahsettiği “Sosuke“, onu kısa süre önce terk eden çocukluk arkadaşı Sosuke Hakamada’ydı. Yakın zamanda nakil öğrencisi Karen Himemiya ile çıkmaya başlamıştı.

Yani isimleri açıldığında genellikle baş ağrısı demekti. Bugünlük duygusal dükkânımı kapatmaya hazırlandım.

“Şey, biliyor musun… Sosuke bugün ve yarın Chita Yarımadası’na wakeboard falan öğrenmeye gidiyormuş.“

“Wake… ne? O da ne?“

Lanet olsun. Düşünmeden tepki verdim. Yanami, hâlâ masasının üzerine yatmış halde, başını bana doğru çevirdi.

“Su üzerinde snowboard’a benzer bir tahtayla kayıp, tekneyle çekiliyorsun işte.“

Modern bir çeşit su kayağı gibi geldi kulağa.

“…Ve görünüşe göre Karen-chan da bugün başlayan bir seyahate gidiyormuş.“

Yanami mırıldandı. İşte başlıyordu. Hikâyenin can acıtan kısmı burasıydı.

“Nereye gidiyormuş?“

“Bilmiyorum. Sormadım, ama bana kaeru manju* hediyelik getireceğini söyledi.“

Ç/N=(“Kaeru manju“, kurbağa şeklinde bir Japon buharlı kekidir. “Kaeru“ Japonca’da hem “kurbağa“ hem de “dönmek“ anlamına gelir, bu yüzden genellikle seyahat hatırası olarak verilir.)

“Yani… temelde birlikte mi seyahat ediyorlar?“

“...Belki.“

“Bir gece konaklamalı gezi mi?“

“…İki ayrı günübirlik gezi olabilir, biliyorsun.“

“Bu sadece iyimser bir düşünce.“

Yanami, sinirli bir ifadeyle bana baktı:

“Bu ikisi daha yeni çıkmaya başladı, tamam mı? Bir şeyler olması için biraz erken değil mi?“

“Yine de çıkıyorlarsa, er ya da geç bir şeyler olması normal.“

“Sosuke’la 12 yıldır birlikteyiz ve hiçbir şey olmadı?“

Tabii ki, çünkü sen onun kız arkadaşı değilsin.

Bunu yüksek sesle söylemeye cesaret edemedim, sessiz kaldım. Bu arada Yanami telefonunu kurcalamaya devam etti:

“Off… işte burada. Tamamen ima ediyorlar. Çok bariz…“

Sessizce dikkatimi çekmek istercesine sürekli bana bakıyordu.

“Ne oldu?“

“Instagram’da plaj fotoğrafları paylaşıyorlar. Bu apaçık ima değil mi?“

“Sosyal medyalarını takip etmeyi bırakmalısın. Mental sağlığın için kötü.“

“Evet, ama elimde değil, anlıyor musun? Biri ’gezi’ dedi mi, günde 50 kez gönderilerini kontrol edip ipucu avına çıkarım.“

Mırıldanırken Yanami, telefonunu hızla tıklatmaya devam ediyordu.

Övünülecek bir hobi değildi belki, ama… insanlar gerçeklerle yüzleşirken yaptığı şeylerden biriydi bu. Kısacası, istediğini yapmakta özgürdü.

…Ama bir dakika. Bu gezi bir gece kalacak şekilde, değil mi?

Diyelim ki Yanami takıntılı bir şekilde sosyal medyalarını izlemeye devam etti.

Güneş battıkça, paylaşımları yavaş yavaş azalır. Sonra, akşam 9 civarı, ikisinin de hesapları tamamen sessizliğe bürünür—

Yutkundum. Boğazım istemsizce düğümlendi.

…Bu iyi değil. Yanami hafif bir cehennem versiyonuna alışkın olsa bile, onu gerçeğin içine atmak fazla gelebilir.

Boğazımı temizledim ve rahat görünmeye çalışarak konuşmaya başladım:

“Şey, Yanami-san. Gönderilerine ’ipucu’ diyorsun ama, yani, zaten çıkıyorlar. Yani ipucu falan değil, daha çok…“

“Daha çok… ne?“

“…Bilirsin, gösteriş? Mütevazı bir hava atma gibi.“

“…Gösteriş mi?“

Yanami telefon ekranına uzun bir süre dik dik baktı, sonra aniden ekranı masaya çarpıverdi.

“…Artık bakmıyorum.“

İyi ki müdahale etmişim...

En azından şimdilik, bir kızın kırılgan kalbini korumayı başardım. Rahatlamış bir şekilde kitabımı çıkardım.

Nihayet, <’Ben Senin Küçük Kız Kardeşinim Diye Romantik Komedi Yaşayamayacağımı Kim Söyledi, Onii-chan?’> serisinin yeni cildine dalma vaktiydi.

Bir önceki cilt, kardeşlerin aslında kan bağı olmadığının şok edici açıklamasıyla sonlanmış ve hayranlar arasında büyük yankı uyandırmıştı. Söylentilere göre yeni cilt, hikayeyi daha da şaşırtıcı yönlere çekecekmiş. Ben de okumak için sabırsızlanıyordum.

Görünüşe göre sosyal medya takibinden vazgeçen Yanami, iki eliyle masaya anlamsızca vurmaya başladı:

“Ama biliyor musun, o kaeru manju’ların tadını iple çekiyorum. Tabii bir kutu manjuyu tek seferde yersen mide ekşimesi yapar. Ama çay ve sütü dönüşümlü içersen dengelersin.“

“Ah, evet. Kesinlikle. İşe yarar.“

Dalga dalga başımı sallayarak kitabımın bir sonraki sayfasını çevirdim.

Serinin her zamanki banyo sahnesi illüstrasyonu bu sefer özellikle iyi olmuştu. İşler kızışacak—

“Manjulardan konuşunca acıktım. Gidip ekmek alayım. Sen de ister misin, Nukumizu-kun?“

“Banyo mu? Ne?“

“Asıl ben sormalıyım, Nukumizu-kun. Bu ani ürkütücü yorum da ne?“

“Ürkütücü mü? Abartma. Ben sadece... karakterlerin birbirini yıkadığı banyo sahnesine mi baksam diye düşünüyordum.“

“Boşver, önemli değil. Ekmek almaya gidiyorsun değil mi, Yanami-san? Tam zamanında. Zaten okul kantini bugün kapalı.“

Cebimden cüzdanımı çıkarmaya başladım.

“…Bir dakika. Beni senin için almaya mı yollamaya çalışıyorsun?“

Evet, öyleydim. Sorun neydi ki?

“Bak, kızlar ekmek alırken yanlarında biri olsun ister. Ya da en azından gidip getirecek birini.“

Yine gereksiz detaylara takılıyordu ama yalnız gitmeye niyeti yok gibi görünüyordu.

“Tamam, ben gidip alırım.“

Yanami birden dikleşti:

“Aslında birlikte gidelim. Kondo Ekmeği bu saatte hâlâ tazedir, hem kendime bir şey seçmek istiyorum.“

Bunu söylerken telefonunu kaldırdı—sonra donup kaldı.

“Yanami-san?“

“Gördüm. O ikisinin bile eşleşen mayoları var. Eşleşen mayolar. Kim yapar bunu…“

“Bakmamanı söylemiştim.“

“Görmek istemedim. Benim hatam değil.“

Yanami yine masanın üzerine çöktü.

“Yanami-san. Ekmek alma işine ne oldu?“

“…Ben kulüp odasında oturup toz yutarım. Bana takılma.“

Kulüp odasının bu surat ifadesiyle temizleneceğine şükretmem bir yana, o kadar da duygusuz değildim.

“Hey, böyle takma kafana. Sana ekmek ısmarlayayım.“

“Bir dakika, ciddi misin?“

Yanami’nin yüzü aydınlandı, neredeyse zıplayarak ayağa kalktı. Ruh hali ışık hızında değişmişti. Yine de bir-iki ekmekle halledilebilecekse, ucuz atlatmıştım.

“Teşekkürler! Kaç tane alabilirsin? Dört? Beş?“

“Dur, sen kaç tane yiyeceksin? Hayır, iki! En fazla iki!“

“Yaşasın!“

Hata yaptım. Kendi standartlarıma göre düşünmüştüm. Bir ekmek parçası öğle yemeği için yeterliydi. Ama bu Yanami’ydi.

Pişmanlık hissetmeye başlamıştım bile, ama Yanami’nin ışıl ışıl gülüşüne bakınca şikayet etmek imkansızdı.

Tam o sırada bana döndü:

“Ne? Niye yüzüme bakıyorsun? Bu kadar sevimli miyim?“

“Yanağında masa izi var.“

“Olamaz! Cidden mi!?“

Telaşla yüzünü elleriyle kontrol eden Yanami’yi görünce sırıttım. Kulüp odasının kapısını açarken içimden geçirdim:

Yaz tatili daha yeni başlamıştı. Yine bunaltıcı bir gün olacak—

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


5.3   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5.5