Yukarı Çık




5.7   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5.9 


           
Kulüp odasından en son ayrılan ben oldum. Çıkış yolunda, avludaki otomatın önünde durdum.

Elimdeki promosyon dergisine dalıp gitmişken, bir yerlerden gelen cılız sesler duydum.

“...Birisi... var mı... orada...?“

“Hım?“

Zayıf, âdeta hayaletvari bir sesti. Etrafa baktım ama görünürde kimsecikler yoktu.

Yoksa gaipten mi duydum? Son zamanlarda kendimi bir light novel’a kaptırdığımda karakterlerin seslerini zihnimde duymaya başlıyorum. Muhtemelen yine öyle bir andı.

Tamam, içeceğimi alıp çıkayım—

“...Sen... oradaki...“

“Hiya!?“

Kız gibi çığlık attığım için bana kızmayın. Kendimi tutamadım.

Loş otomatın arkasındaki gölgelerden solgun bir el aniden uzanıvermişti.

Kaskatı kesilmiştim. Korkudan donan gözlerim detayları kaydediyordu: Bileğindeki ponponlu saç lastiği, ojeli tırnaklar...

Bu tarzı tanıyordum. Yanılmıyorsam, öğrenci konseyindendi...

“Shikiya-senpai?“

Sesime cevap olarak köşedeki karanlık kütle hafifçe kıpırdadı.

“...Ah, sen… Edebiyat Kulübü’ndeki… çocuk.“

Otomata güçsüzce yaslanmış olan kişi, Tsuwabuki Lisesi öğrenci konseyi üyesi ve ikinci sınıf öğrencisi Shikiya Yumeko’ydu.

Dalgalı kül sarışın saçları ve abartılı kalın kirpikleri, soluk teniyle belirgin bir tezat oluşturuyordu.

Tam bir gal tarzıyla giyinmişti -ki bu tam da benim tipimdi- ancak bir detay her şeyi bozuyordu: Buz gibi beyaz renkli kontakt lensleri. Nedense etrafındaki gölgeler, sanki karanlığın ta kendisini taşıyormuşçasına daha da yoğunlaşıyor gibiydi.

“...Ee, tam olarak burada ne yapıyorsun?“

“İçecek… almaya geldim… ama enerjim bitti… Bana da al…“

Shikiya-senpai parmak uçlarıyla birkaç bozukluk uzattı.

“Oh, tabii. Çay olur mu?“

“I-LOHAS… şeftali aromalı… ve kapağını da aç…”

Ne seçiciymiş.

Yine de o bir üst sınıf öğrencisi. Dediğini yaptım, hatta kapağını bile açtım.

“Tam tuttu, para üstü yok.“

“İçir beni…“

“…Ne?“

Az önce ne dedi?

Cevap vermemi beklemeden, Shikiya-san gözlerini kapadı, başını geriye attı ve solgun dudaklarını hafifçe araladı.

“E… Şey… Shikiya-senpai…?“

Bu ne biçim öpüşme bekleyen bir hava böyle?

Yutkundum. Sakin ol, bunda müstehcen bir şey yok. Sadece, zar zor tanıdığım bir üst sınıfa -mantık dışı da olsa- su içiriyorum.

“...Acele... et…“

“E-Evet!“

Bir erkek olarak bir kızı böyle ortada bırakamazdım. Yavaşça şişeyi eğdim ve suyun Shikiya-san’in dudaklarına süzülmesine izin verdim.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiytraM8CKfoo02nwtBTYsmgPmh8cc9Eeuy3bXgLkRlyuK4Q3gohMhtQKQW0svtYuQPcgxWX-qyup7Uc8diN08wszCzfL2wvITJ-NL80xJYd16OmY_TCJaU-MAR0Nmq8vjvFII7rRYi_CTO4wAOYU-KMLf13P1d7PZjLPSxr3PbanCk55lgSIPOpMbym72l/s1600/2.jpg

Otomatların arkasına gizlenmiş sessiz bir avluda, loş ışıkta, yutkundukça incecik boğazının hafifçe hareket ettiğini görebiliyordum.

Dudaklarının kenarından kaçan bir damla, parıldayan ince bir çizgi bırakarak aşağı süzüldü.

Kafamın içinde ağustosböceklerinin sesi uğulduyordu—

…Şu anda tam olarak ne yapıyorum ben?

“A-artık kendi başına içebilir misin?“

Kendime gelip seslendiğim anda, Shikiya-san aniden elimi yakaladı.

“Hiya!?“

“…Çok doldu… taşacak…“

Şişeyi elimden alarak nihayet otomatın gölgesinden çıkıp güneş ışığına adım attı.

“Teşekkürler… Yeniden canlandım…“

Demek ki ölüydü ha? Bir de üstüne I-LOHAS’ın yarısını dökmüştü.

“Şişeyi yan yatırıp içilmez ki! Dur, kapağını ben kapatayım.“

Kapağı sıkıca kapatırken, sessizce bana başka bir şey uzattı: Pembe, fırfırlı bir mendil.

“Ağzımı sil…“

“Mendilin varsa kendin sil lütfen. Off, neyse.“

Bana üç yaşındaki Kaju’yu hatırlattı. Ailemizin önünde düzgün yemek yiyen Kaju, sadece ikimiz kaldığında her seferinde etrafı batırırdı.

Sonunda her öğününü ben temizler oldum.

“Al, şimdi kıyafetlerini de kendin kurula. Kurdelen de ıslanmış.“

Islak mendili uzattığımda, Shikiya-san hiç hareket etmedi.

“Senpai? Ee, mendilin?“

“Bu arada… Koto-san… Tsukinoki-senpai… nasıl…?“

“Onu az önce gördüm. Son zamanlarda üniversite sınavlarına çalışıyor.“

“Tamaki-san ve o… gerçekten çıkmaya mı başladılar…?“

Konuşurken Shikiya-senpai tehlikeli bir şekilde sallanmaya başladı.

“...Evet, öyle oldu.“

“An…lıyorum…“

Kendi kendine mırıldanarak aniden bana doğru sendeledi. Tam zamanında kenara çekildim, okul binasına doğru sendeleyerek uzaklaşmasını izledim.

İçeri girip kaybolmasıyla ancak rahat bir nefes aldım.

Demek Prez’i de tanıyor ha? Tam olarak nasıl bir bağları var?

“Kahretsin, mendilini geri vermeyi unuttum.“

Peşinden gitmeyi düşündüm ama… onunla tekrar uğraşmak şu anki enerjimi aşardı.

Eninde sonunda geri veririm. Belki postayla falan… Böylece yüz yüze gelmem gerekmez.

Ertesi gün öğleden sonra. Tsuwabuki Kütüphanesi’nin kapısını iterek açtım.

Tezgahın arkasında, kütüphane komitesinden bir kız dizüstü bilgisayarına tamamen dalmıştı; parmakları klavyede hızla dans ediyordu.

Bir an tereddüt ettikten sonra ona seslendim:

“Şey, affedersiniz. Be—“

“Üzgünüm, bugün kitap sayımı nedeniyle kütüphane kapalı,“ diye kesti sözümü.

“Ah, hayır! Kitap almak için burada değilim. Ben Edebiyat Kulübü’nden Nukumizu. Yardıma geldim. Nasıl destek olabilirim?“

Kızın parmakları klavyenin üzerinde dondu. Başını kaldırdığında, soluk ve narin yüzü –omzuna düşen tek bir uzun örgüyle çerçevelenmiş– belirdi.

“Ah, Edebiyat Kulübü’nden yardımcı sizsiniz demek. Teşekkürler, Koto-senpai sizi anlatmıştı.“

Uzun eteğini düzelterek ayağa kalktı ve tezgahın arkasından çıktı. Kolundaki okul amblemine bakılırsa, ikinci sınıf öğrencisiydi.

“Yardımınız gerçekten işe yarayacak. Yaz tatilinde eleman sıkıntısı çekiyoruz. Benimle gelin.“

“T-Tabii.“

Yanından geçerken yandan bir göz attım profiline:

İncecik bedeni, kırılgan hatları ve genel olarak narin duruşu.

…Evet.

İşte tam bir kütüphane komitesi üyesi ya da Edebiyat Kulübü kızı profili.

Üzerinde genç bir dulmuşçasına trajik bir başrol havası vardı.

Bana hafifçe gülümseyerek kütüphanenin arka bölümüne doğru yürüdü:

“Edebiyat Kulübü’nün yeni üye bulmasına sevindim. Biraz rahatladım açıkçası.“

“A-aslında ben yakın zamana kadar bir hayalet üyeydim de…“

“Birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum. Kulübünüzden bir kız zaten burada, ona yardım edebilirsiniz.“

Soluk parmaklarıyla 900 numaralı rafları işaret etti.

-Edebiyat bölümü.

Rafların arkasında, kitapların etiketlerini kontrol ederken kendi kendine mırıldanan Komari’yi gördüm.

“Komari, ben geldim.“

Saçlarının arasından keskin bir bakışla bana baktı.

“G-G-Geç kaldın, Nukumizu. L-Listenin ikinci yarısını sen hallet.“

“Anlaşıldı. Hızlıca bitirelim.“

Listemi aldım ve kitapları kontrol etmeye başladım.

“Tamam, önce etiket sırasına göre dizmem ve eksik olmadıklarından emin olmam gerekiyor.“

…Aslında oldukça sıkıcı.

Havalı konuşmuştum ama şimdi uykum geliyor.

“Hey Komari, kulüp dergisi için yeni bir hikaye yazdığını söylemiştin, değil mi? Konusuna karar verdin mi?“

Onun beni tersleyeceğini beklerken, sohbet olsun diye konuya atladı:

“E-Evet… Z-Zaten yazdım… B-Bir i-isekai r-romantik…“

“Yok artık!

Ben hâlâ ilk bölümümü düzeltmekle uğraşıyorken…

“Bu kadar çabuk mu? Şimdiden yükledin mi?“

“D-Dün gece y-yükledim…“

Konuşurken, dudaklarının kenarında küçük bir memnuniyet gülümsemesi belirdi.

“Neler oluyor? Biraz mutlu görünüyorsun.“

“B-Ben... g-günlük sıralamalara girdim…“

“Haa? Bu harika. Demek bir isekai romantizmi, öyle mi?“

Telefonumu çıkardım. Bakalım… türe göre sıralamalar nasıl kontrol ediliyordu?

Rastgele tıklarken, yanlışlıkla genel sıralamalara girdim – ki burada sadece seçilmiş birkaç kişi, <’Narou’>’nun gerçek savaşçıları, yer alabilirdi.

Kaydırırken, tanıdık bir takma ad gözüme çarptı: Kuon Usagi.

“Bekle… bu senin takma adın mı, Komari? Dur bir dakika – genel sıralamada 8. mi oldun!? Tek haneli!?“

“H-Hıhı… H-Her sayfayı yenilediğimde… puanlarım y-yükseliyor…“

Komari, heyecanını gizleyemeyerek olduğu yerde küçük bir sevinç zıplaması yaptı.

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcWfyBBI4j_qdSFdgJqd_78nGRswGt3y2ShgGor5Sgxgv6zLSW9QYr1GQcFyPv8u2XEeqNB17T4oVEsuzyIkp1M1AJ4QQ88f8xeAIyMCLKCQaUZpjXTRIUEToWVQF6aIVOmsAbyVY6onsAv5OrYK8cUIO-bvvvtbvIMQPztwj9_Ru38tFhIaeTwXpMhXFc/s1600/3.jpg

“<’Narou’>’da ilk 300 hikaye günlük genel sıralamalara girebiliyor. Listeye girmek bile zorken tek haneli sıralara ulaşmak? Bu tamamen farklı bir boyut.

’Vay canına, şimdiden 3.000 puanı aşmışsın.’

Komari şimdiye kadar ayakashi temalı hikayeler yazıyordu – web novel sitelerinde pek izlenme toplamayan bir tür.

Ç/N=(Ayakashi: Japon folklorunda ve mitolojisinde doğaüstü varlıkları veya gizemli olayları tanımlayan bir terimdir.)

Buna rağmen, bu niş kategoride bir çaylak olarak dört haneli puanlar almayı başarmıştı ve bunu bana hava atmaktan asla vazgeçmezdi.

Şimdiyse, tek bir gecede 3.000 puanı aşan bir kısa hikayeyle iyice üstüme çıkacak gibiydi.

’Ş-Şey, p-puanlar z-zaten önemli değil…’

“Evet, dün bana hava atmıyordun kesinlikle.“

“E-En önemli şey… s-sevdiğin şeyi yazman. O-O yüzden… s-sadece elinden geleni yapmaya devam et, N-Nukumizu.“

“Uff, bu tepeden bakan tavır can yakıyor.“

Kahretsin. Demek kaybeden tarafta olmak böyle bir şeymiş.

Yine de, puanları benimkinden yüz kat fazla diye hikâyesinin illa ki iyi olması gerekmiyordu.

Komari’nin romanını kendi gözlerimle görmek için tıkladım—

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


5.7   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   5.9