“Leydi Sylvia Luxeed. Nişanımızı resmen sonlandırıyorum!“
Bu ani ilan karşısında dilim tutulmuştu.
Görünüşe göre, Barones Anne’e suikast teşebbüsüyle suçlanıyordum.
Ve bu kararı, kendi malikanemin kabul salonunda bildiren kişi, krallığın veliaht prensi Majesteleri Gustave’den başkası değildi.
Çocukluk arkadaşımdı, hatırlayamayacağım kadar eski bir nişanlım.
Altın bukleleri ve benimkilerden daha uzun kirpiklerle çerçevelenmiş çivit mavi gözleriyle, tek bir bakışı bile insanların kalbini çalabilirdi. “Büyüleyici Göz“ yeteneğine sahip olduğu söylentilerine inanmamak elde değildi.
Ama şu anda o gözler öfke ve aşağılama ile doluydu.
Uzanamayacağını bile bile elimi ona doğru uzattım:
“Majesteleri… Gustave…“
“Sylvia, bir savunman varsa, onu manastıra sakla—“
“Bekle! Mezuniyet balosu etkinliği daha başlamadı bile!“
Gustave dona kaldı, ağzı hafifçe aralandı.
…Doğru.
Bu dünya, bir otome oyununun evreninden başka bir şey değildi.
Eskiden sıradan bir lise kızıydım, ancak gözlerimi açtığımda kendimi en sevdiğim oyunun içinde, kötü karakter Sylvia Luxeed olarak reenkarne olmuş buldum.
Dikkatli “bayrak yönetimi“ sayesinde hikâye gerçek sona doğru sorunsuz ilerliyordu.
Ve bugün, Kraliyet Sihir Akademisi Mezuniyet Balosu ile final bölümü olacaktı. Gustave’in nişanı bu baloda halka açık bir şekilde bozması gerekiyordu.
Ardından ailem beni reddedecek ve ücra bir manastıra sürgün edilecektim—
“Eğer nişanı baloda bozmazsan her şey mahvolur! Bu bayrakları kurmak ve rotayı yönetmek için ne kadar emek harcadığımı biliyor musun!?“
Salonda sadece birkaç hizmetkâr, benim nedimem ve onun yardımcısı vardı. Gerçek bir tanık yoktu. Bu büyük bir sorundu.
“Sylvia, sen neyden bahsediyorsun…?“
Gustave kaşlarını çattı, bir adım geri çekildi. Muhtemelen aklımı kaçırdığımı düşünüyordu.
…Dürüst olmak gerekirse, ben de panikliyordum.
Popüler karakter Kötü Karakter Sylvia’nın mutlu sona ulaşması, daha sonra yayınlanacak bir genişleme paketiyle mümkün olacaktı.
Baloda, prense o dramatik cevabı verdikten sonra komşu krallığın tsundere prensi bana aşık olacaktı.
“Ne ilginç bir kadın.“
İşte o meşhur repliğiydi. Eğer veliaht prens nişanı şimdi burada bozarsa, mükemmel sonum asla gerçekleşmeyecekti.
“N-Neyse! Barones Anne’e karşı zalimliğin affedilemez. Ancak nişanın tanıklar önünde bozulursa itibarın daha da zedelenecek. Bunu eski nişanlın olarak son iyiliğim say.“
Bekle, dur. Öyle bir iyiliğe ihtiyacım yok. Böyle giderse sadece terk edilip manastıra yollanacağım.
“Anladım! Öyleyse hemen baloya gidelim. Lady Anne’i halk önünde rezil edeyim, sonra da hükmünüzü verip nişanı bozarsınız!“
Tamam, biraz zorlayıcı oldu ama bu şekilde gerçek sona geri dönebilirim!“ Eteğimin ucunu toplayıp odadan çıkmak üzereydim.
“B-Bekle! Ama… nişan çoktan feshedildi…“
Gustave’in cılız itirazı sırtıma çarptı. Ellerimi belime koydum ve öfkeli bir bakışla ona döndüm:
“Bu saçmalıklara son ver! Sen Veliaht Prenssin. Böyle gizlice iş çevirmenin alemi ne!? Biraz onurun olsun da nişanı mezuniyet balosunda resmen boz!“
“Hayır, dinle, sana anlatmaya çalıştığım—“
Onu tamamen görmezden gelerek kolundan tuttum.
“Hadi gidiyoruz! Üstüme attığın iğrenç suçların resmi soruşturma belgelerini de unutma! Arabayı hemen hazırlat!“
Kaybedecek zaman yoktu.
Gerçek sonum uğruna, bu nişan bozma yüksek sesle ve gururla ilan edilmeliydi—
*
…Hım. Anlıyorum.
Dürüst olmak gerekirse, sıfır okuru olan kendi web romanımla karşılaştırınca bunun kesinlikle daha çekici olduğu ortadaydı.
Kaç puan vereceğimi düşünürken, Komari’nin telefonuna kaşlarını çattığını fark ettim.
“Komari? Bir sorun mu var?“
“Y-Yakishio az önce… bana mesaj attı…“
“Haa, yani siz kızlar birbirinizle yazışıyorsunuz?“
Ne zaman bu kadar yakınlaşmışlardı?
“B-Bazen b-birlikte koşuyoruz…“
Komari… koşuyor mu? Ah, bir düşününce—
“Geçen dönem sonunda böyle bir şey demiştin. Ciddi miydin yani?“
“B-Bu senin suçun, N-Nukumizu…“
“Evet. Özür dilerim.“
Özür dilemekten başka şansım yoktu.
Dönemin son gününde Komari, Yanami ile yalnız konuşabilmem için bana iyilik olsun diye Yakishio’yla beraber koşmuştu.
Ama onunla düzenli koşmaya başlayacağını asla hayal edemezdim.
“Hayır diyebilirdin, biliyorsun değil mi?“
Komari kıpırdanarak başını öne eğdi:
“B-Biri çok ısrarcı ve hevesli olunca... b-ben... reddedemiyorum da...“
Tamam, belki bir an içimden geçeni kaçırdım ama bu kadar sert mi?
“A-Aslında nefret etmiyorum… Temposunu bana göre ayarlıyor, koşu ayakkabıları veriyor… hatta y-yorulunca beni bile taşıyor…“
Komari parmak uçlarını birbirine dokundurdu. Demek Yakishio şaşırtıcı derecede düşünceliymiş. Öyleyse karışmama gerek yoktu.
“A-Ama… sabah altıda koşmak b-biraz zor…“
Evet, kulağa berbat geliyordu.
“Yani, sabah erken kalkmak sağlıklıdır falan. Bir araştırma öyle demişti işte.“
“ B-Bunu… tamamen s-sen uydurdun, d-değil mi?“
“Aynen öyle.“
Konuyu hızla kapatıp kitapları kontrol etmeye devam ettim, M bölümünden başlayarak.
Bir süre sonra Komari aniden tekrar konuşmaya başladı:
“A-Acaba… Y-Yakishio’nun… k-kardeşi var mı…?“
Bu beklenmedik bir soruydu.
“Hiç sormadım. Ama sanırım bir keresinde küçük bir kız kardeşi olduğundan bahsetmişti.“
“O-O zaman… s-son zamanlarda Yakishio’yu kasabada bir b-başkasıyla gördün mü…?“
Başımı iki yana salladım. Nereye varmak istiyordu ki?
“Neden? Bir şey mi oldu?“
“E-E? H-Hayır, hiçbir şey yok…“
Üstü kapalı cevap vermişti ama detayları zorlamak fazla efor gerektirecek gibiydi.
Bir iç çekerek ağrıyan sırtımı esnettim ve işime geri döndüm.
*
İki saat sonra.
İşimi bitirip Komari’nin yanından ayrıldıktan sonra kulüp odasına doğru yürüdüm.
Beklediğimden çok daha yorgundum, bu yüzden planlarımı değiştirip eve gitmeden önce uğrayıp dinlenmeye karar verdim.
Batı binasını bağlayan koridorda ilerlerken, aniden birisi arkamdan omzuma dokundu.
“Bugün de Edebiyat Kulübü’ne mi gidiyorsun, Nukumizu?“
Sesin sahibi, Mitsuki Ayano’ydu.
Ortaokuldan beri tanıdığım dershane arkadaşım – ve Yakishio’nun platonik aşkı. Uzun boylu, gözlüklü, zahmetsizce yakışıklı ve aynı zamanda sınıf birincisi.
Şu anda Chihaya Asagumo ile çıkıyor – dershane günlerimizden bir başka sınıf arkadaşımız.
Nedense beni her görüşünde sohbet açmayı ihmal etmiyor.
“Kütüphanede işim vardı. Ya sen, Ayano? Yaz tatilinde bu saatte okulda ne işin var?“
Saat 4’ü geçiyordu. Normalde bu saatte okulda kimse olmazdı.
“Öyle dolaşıyorum işte. Bu arada, Edebiyat Kulübü odasında kimse var mı? Ödünç aldığım bir kitabı geri vermem lazım.“
“Şimdi oraya gidiyorum zaten. İstersen ben bırakırım.“
“Harika olur. Sağol.“
Ayano kitabı uzatırken bileğindeki ince işçilikli bir bilekliği fark ettim. Normal tarzına hiç uymuyordu.
“Bu epey göze çarpıyor ha?“
“Haa? Evet, biraz öyle.“
Pek ilgimi çekmemişti ama anlatası varmış gibi duruyordu. İnsan ilişkilerinde bazen sadece dinlemek gerekiyor.
“Chihaya verdi. ’Ne olursa olsun hep tak’ dedi. Vallahi, onunla ne yapacağımı bilemiyorum. Bir de verirkenki tavrı öyle bir andıki…“
“Hım.“
Sözleri şikayet gibiydi ama yüzündeki aşk dolu ifade her şeyi ele veriyordu. Yoksa bu o meşhur “sözde dertlenme ama aslında hava atma“ numaralarından biri miydi? Son zamanlarda etraftaki herkesin reddedilme derdine kıyasla, neredeyse ferahlatıcıydı.
Bu düşünceyle, isteksizce başımı sallayıp utanmazca övünmelerini dinlemeye devam ettim.
Ayano’dan ayrıldıktan sonra Edebiyat Kulübü odasına vardım.
Kapı hafif aralıktı.
Komari mi geldi acaba? Yoksa biri kapatmayı mı unuttu? İçeri girdim.
“Ah Nukkun sen mi geldin.“
“Hım!?“
Kapıyı hızla kapattım.
Kulüp odasının içinde, Lemon Yakishio – daha doğrusu, üzerini değiştirmekte olan Yakishio vardı.
“En azından giyinirken kapıyı kapat!“
“Ha? Neden birden böyle davranıyorsun?“
Panik halimi görmezden gelen Yakishio, rahatça kulüp odasından çıktı.
Üniforma bluzunu tek tek iliklemeye devam ediyordu.
“Neden hep insanların önünde hiçbir şey yokmuş gibi soyunuyorsun!?“
“Altımda içlik vardı. Zaten antrenmanda daha fazla tenimi gösteriyorum.“
Yakishio, bluzunu iliklerken kafasını hafifçe yana eğdi:
“...Hep mi?“
Ah, doğru. Geçen ay spor deposunda olanları hatırlamıyordu.
“Boş ver. Koridorda soyunmayı kes artık.“
“Ha? Bekle—“
Yakishio’yu kulüp odasına itip kapıyı hızla kapattım. İşte. Kriz atlatıldı.
“Nukkun, çok kasıyorsun. Al bunu çantama koy.“
Dalgın bir şekilde bana katlanmış bir havlu fırlattı.
Havluyu yakalayıp spor çantasına tıkıştırdım, içindeki antrenman kıyafetlerine bakmamaya çalışarak.
Bekle, neden onunla içeri girdim ki? Şimdi düşünüyorum da bu durum hiç iyi görünmüyor…
Huzursuzca koltuğa çöktüm ve Yakishio’ya yan gözle baktım. O ise, dünya umurunda değilmişçesine giyinmeye devam ediyordu.
En azından bluzunu giymişti. Hafifçe rahatlayıp iç çektim.
Demek kurdeleyi böyle bağlıyorsun ha…?
“Bu arada Yakishio, neden burada giyiniyorsun?“
“Atletizm Kulübü’nün odası minicik. Birinci sınıflar hep sıra beklemek zorunda. Acelem olunca burayı kullanıyorum işte.“
Yakishio, küçük bir el aynasında görüntüsünü kontrol ederken kurdelelerini düzeltti.
“Daha önemlisi, ya sen Nukkun? Yaz tatilindeyiz.“
“Kütüphanede yardım ediyordum. Ah, bunu unutmuşsun.“
Masanın üzerindeki limon şeklindeki saç tokasını işaret ettim.
“…Ha? Çantama koyduğumu sanıyordum. Neden masanın üstünde?“
Şaşkınlıkla tokasını aldı.
“Yani antrenman için çıkarıyorsun?“
“Genelde takarım ama dün cilaladım. Kirlenmesini istemedim.“
Hmm. Şaşırtıcı derecede titiz. Her ne kadar Yakishio böyle olsa da, okulun en popüler kızlarından biri. Sanırım en azından görünüşe önem veriyor.
“Ah, doğru, Tamaki-senpai dün bana mesaj attı. Siz bir kulüp dergisi hazırlıyorsunuz, değil mi?“
Yakishio, tokasının açısını ayarlarken sordu.
“Evet, yaz etkinliklerimizin bir parçası olarak yapıyoruz. Ben eski bir hikayemi düzenliyorum. Ya sen?“
“Hmm, ne yapsam? Sadece resimli günlük yapabilirim ama ben de bir şeyler yazmak istiyorum~“
Aynada son bir kontrol yaptıktan sonra yumruğunu sıktı ve “Tamam,“ diye mırıldandı. Görünüşe göre bu işe epey emek harcıyordu.
Ardından telefonundan neşeli bir bildirim sesi duyuldu. Telefonunu çıkardı ve ekrana bakar bakmaz yüzüne bir gülümseme yayıldı.
“Sorun ne?“
“Yok, hiçbir şey. Neyse, ben gidiyorum~“
“Hey, çoraplarını düşürdün.“
“Önemli değil. Takma kafana~“
Hafif adımlarla ve parlak bir gülümsemeyle kulüp odasından ayrıldı.
“Ama ben takıyorum işte…“
İç çekerek, mendille unutulan çorapları alıp Yakishio’nun çantasına tıkıştırdım.
“Oh. Sonunda rahatlayabilirim.“
Cep kitabımı çıkardım ve okumaya başladım, ama nedense kelimeler aklımda kalmıyordu. Kitabı kapatıp koltuğa yaslandım ve boş boş tavana baktım.
Yaz tatilinde ıssız bir okul… Eskiden yakın olan bir oğlan ve kız…
…Yok, mümkün değil.
Gereksiz düşünceleri kafamdan atmak için başımı salladım ve kitabı tekrar açıp okumaya çalıştım.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.