Yukarı Çık




6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6.2 


           
Kafeden çıktığımızda Yanami’yle birlikte sokağı gözden geçirdik. Yakishio ve Ayano’dan eser yoktu.

“Görünüşe bakılırsa çoktan gitmişler.“

Bu sözümle sadece ortada olanı teyit etmiş oldum, ardından elimi hafifçe kaldırıp Yanami’ye doğru işaret ettim.

“Tamam o zaman, bugünlük bu kadar. Görüşürüz.“

“Bir dakika! Çok erken pes ettin!“

Tam yürümeye başlayacakken Yanami kolumdan tuttu.

“Yani, onları kaybettik. Yapabileceğimiz bir şey yok. Ayrıca, insanları takip etmek amatörlerin kolayca başarabileceği bir şey değil. Sonunda sadece şüpheli görünüp...“

Cümlemi yarıda kestim.

Çünkü tam o sırada, kafenin gölgesinden belli belirsiz görünen... şüpheli biri vardı.

Uzun, ortadan ayrılmış saçları olan ufak tefek bir kızdı. Yüzünde maske ve siyah güneş gözlükleri vardı, göğsünde ise dört kurdeleli bir aksesuar takılıydı. Tsuwabuki Lisesi’nden bir öğrenciydi.

Etrafı ihtiyatla süzerek kafenin önüne adım attı.

Sonra, hiçbir şey olmamış gibi aniden durdu, çikolata bara benzer bir şey çıkardı ve maskesinin aralığından kemirerek yemeye başladı.

Bir dakika, bu kızı daha önce görmüş gibiyim...?

Bakışlarımı takip eden Yanami mırıldandı:

“Vay canına, bu kesinlikle şüpheli biri.“

“Evet, şüphesiz.“

Tam önümüzde, kız antenli eski tip bir kapaklı telefona benzeyen bir cihaz çıkardı. Sonra iki eliyle onu başının üzerine kaldırdı.

“Hey Nukumizu-kun. Onu tanıyor musun?“

“Tanısam bile tanımamazlıktan gelirdim. Göz göze gelirsek bizi yine bir işe bulaştırır. Hadi gidelim.“

“Ama çoktan sana bakıyor.“

“...Ne?“

Yavaşça başımı çevirdim. Hakikaten de kız dosdoğru bana bakıyordu.

Tepki vermeme fırsat kalmadan tıpış tıpış koşarak doğruca yanıma geldi.

“Merhaba, Nukumizu-san. Beni hatırlıyor musunuz?“

Konuşurken parmak uçlarıyla güneş gözlüklerini ve maskesini indirdi. Altından bana doğru bakan iri, yuvarlak gözler belirdi.





https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgG-T16ehlRx9_y1C4wcFTDlXkbLXfSMwi9AGogxTdpY-5vdUfSZe7qFtAhhOwkYU1-5fOmPf3ZOQi_9ywtXN39DWij2ywMqqEWtZRvB6NKK5qJVpycdJ0-ERWGpYC9zMwyY6-Q_oWCEV-c7HX8DQKFeusdzMpO52ZdJSPJ5csm6VBecdyIVwrs0NV_OlJ7/s1600/5.jpg


“Eee, şey, hatırlıyorsam siz...“

...Ne yazık ki onu tanıyordum.

Şüpheli kişinin gerçek kimliği, Mitsuki Ayano’nun kız arkadaşı Chihaya Asagumo’ydu.

Küçük boyuna rağmen ince, düzgün hatlara sahipti. Dik duruşu ve bedenine oranla iri başıyla neredeyse bir balerin zarafeti vardı.

“Asagumo-san değil mi? Dershanede birkaç kez karşılaştık ama sanırım hiç konuşmadık...“

“Doğru. Sohbet ettiğimizi hatırlamıyorum. Bu fırsatla resmi olarak tanışalım.“

Asagumo maskesini ve güneş gözlüklerini düzeltti, hafifçe eğilerek selam verdi. Düzgün ayrılmış saçlarının arasından vuran güneş ışığı, alnını pırıl pırıl parlattı.

“Eh, evet, tanıştığıma memnun oldum.“

“Öyleyse doğrudan konuya girelim. Mitsuki-san ve Yakishio-san’ı buralarda gördünüz mü?“

Yanami hemen yandan araya girdi:

“Ha o ikisi mi? Onlar—“

Yanami daha sözünü bitiremeden, ona anlamlı bir bakış fırlattım ve hafifçe kafamı salladım.

“...Yok, hiç görmedim.“

“Anlıyorum. Yakınlarda olduklarını sanmıştım ama sinyalim onları tam alamıyor... Bir dahakine için ayar yapmam gerekecek.“

Asagumo-san parmak uçlarında yükselerek antenli cihazı başının üzerinde iyice yukarı kaldırdı. Meraklanan Yanami, cihaza ilgiyle bakıyordu.

“Ee, artık gidelim. Yanami-san, hadi.“

“Hey, Asagumo-san değil mi? ’Sinyal’ derken, o şeyle tam olarak neyi ölçüyorsun?“

“Yanami-san!“

“Hadi ama, merak etmiyor musun?“

Biz tartışmaya başlamıştık ki Asagumo-san sessizce bizi süzdü.

“...Gördünüz onları, değil mi?“

Sonra cevap beklemeden cebinden minik, siyah, avuç içi büyüklüğünde bir çubuk çıkardı.

Ucunda kırmızı bir ışık ürkütücü şekilde yanıp sönüyordu.

“Ee? Bu da ne?“

“Çok kullanışlı bir alet. Gördünüz mü? Kırmızı ışık yanıyor.“

Her şeyi açıklamışçasına olgun bir tavırla söyledi bunu. Kırmızı ışık yanıyormuş, ne olmuş yani?

Beni tamamen şaşkınlık içinde bırakan Asagumo-san, tatlı bir gülümsemeyle başını yana eğdi:

“Başka bir yere geçip biraz sohbet etmeye ne dersiniz?“

Mekân değiştirelim dedi, kabul ettim ama...

“Neden benim odam olmak zorunda? Yani, başka bir kafeye falan gidemez miydik?“

İtirazım tamamen görmezden gelindi. Artık Asagumo-san ile tanışmış olan Yanami ise odamda rahat rahat dolaşıyordu.

“Zaten bir kafeden geliyoruz ki. Aa, bak Nukumizu-kun, bu poster kumaştanmış ha?“

“Bunu söylememeliydin Yanami-san. Bir erkeğin odasında böyle şeyleri görmezden gelmek nezaket gereğidir.“

Bu gereksiz yorum, Asagumo-san’dan geldi.

Yer minderi üzerinde kibarca oturmuş, defterine bir şeyler not alıyordu.

Bu sırada Yanami, en değerli eşyam olan “Magical Battle Princess Shinonome“ B2 duvar posterine muzipçe dokunuyordu:

“Ha, yani bakmamam gereken bir şey mi bu?“

“Yani, bakman sorun değil. Garip bir şey falan değil sonuçta.“

“Yanami-san, bu kadar yeter.“

Sözümü kesen Asagumo-san kesin bir otoriteyle konuştu:

“Otakular, hobilerine sırf meraktan alay eden ’normie’lerden nefret eder. Dürüst olmak gerekirse, yerinde olsam sınıftan bir kız, odamda kıyafeti fazla açık bir anime kızı posteri görse küçük düşerdim.“

“Durun, kıyafeti açık değil ki. Bu bir savaş kıyafeti...“

Tamam, bu konuşma burada bitsin artık.

Uyarımı anlamış mı anlamamış mı belli olmayan Yanami, hiçbir şey olmamış gibi konuşmasını sürdürdü:

“Hımm, ama savaş kıyafetiyse neden bu kadar açık?“

“Şey... çünkü... daha fazla ten açığa çıktığında... mana doğrudan kanalize edilebiliyor... bu da... ee... Sigma Sürücüsünü etkinleştiriyor...“

“Anladım. Peki neden bu kızlar yatakta kucaklaşıyor?“

...Geber artık.

Gözlerimi kapatıp gökyüzüne bakarken, kapımın sessizce açıldığını duydum:

“Beş uyanmış savaşçı bir araya geldiğinde, Sigma Sürücüsü rezonans yapar ve efsanevi silah Pashupalastra’nın mührü kırılır. Gördüğünüz gibi, savaş kıyafetli kızların posterde birbirine dolanmış olmalarının kusursuz bir mantığı var.“

“...Kaju.“

Spoiler vererek içeri giren, küçük kız kardeşimden başkası değildi. Ben bile o kadarını okumamıştım be.

“Onii-sama, Kaju içecek getirdi.“

“Sağ ol, masaya koyuver.“

“Tabii. Hepiniz hoş geldiniz.“

Kaju nazikçe gülümseyerek bardaklara doldurulmuş buzlu çayları masaya düzgünce yerleştirdi.

“İçecek“ lafını duyunca oturan Yanami, hafifçe eğilerek selam veren Kaju’ya küçük bir baş hareketiyle karşılık verdi.

“Yanami-san, geçen sefer Kaju sizi gerektiği gibi ağırlayamadığı için özür diler.“

“Yok, önemli değil...“

Yanami’nin yüzünde hafif bir hayal kırıklığı vardı; muhtemelen Kajı yanında atıştırmalık getirmediği içindi.

Kaju’ya dönen Asagumo-san kibarca eğildi:

“Böyle aniden geldiğim için özür dilerim. İşimiz biter bitmez gideceğiz.“

“Acele etmenize gerek yok. Lütfen rahatınıza bakın. Ee, izin verirseniz adınızı söyler misiniz?“

“Elbette. Ben Asagumo. Kazuhiko-san’la aynı okula gidiyorum.“

“...Kazuhiko-san mı?“

Kaju’nun gülümsemesi dondu.

“Hey, yüzün bembeyaz olmuş. İyi misin?“

“Yok, şey... onii-sama, bu kişiyle tam olarak nasıl bir ilişkiniz var...?“

“İlişki falan yok. Sadece sınıf arkadaşım. Üstelik Asagumo-san’ın erkek arkadaşı var.“

Kaju ciddi bir ifadeyle bana baktı:

“...Karşılıksız aşk mı?“

Bu kabaydı.

“Öyle lafları ağzına alma. Abin önemli bir şey konuşacak, hadi odana dön.“

“Anlaşıldı, onii-sama.“

Nedense itaat ederek odadan çıktı.

Asagumo-san şaşkınlıkla göz kırptı, yuvarlak gözleri merakla parlıyordu:

“Kız kardeşiniz olduğu için size farklı hitap edeyim dedim. Kötü mü oldu?“

Evet, biraz. Kesinlikle daha sonra bu hasarı onarmam gerekecek...

“Vay canına, Nukumizu-kun’un gerçek adını bilmiyordum bile. Sen nasıl biliyorsun?“

Buzlu çayından yudum alan Yanami etkilenmiş görünüyordu. Bu kız şimdiye kadar gerçek adımı bile bilmiyormuş.

“Gün içinde okuduğum neredeyse her şeyi hatırlarım. Bir de kitaplığınızın dizilimini ezberlemiştim.“

“Lütfen hemen unut bunları. Neyse, bizimle konuşacak bir şeyin vardı, değil mi?“

“Evet, haklısınız.“

Asagumo-san dikleşerek daha ölçülü bir tonda konuşmaya başladı:

“Bugün zaman ayırdığınız için ikinize de teşekkür ederim. Doğrudan konuya girelim. Orada bulunma nedenimi açıklamak istiyorum.“

...Yoksa sadece şüpheli biri gibi pusmuyor muydu?

Pipetle buzlu çayımdan bir yudum alarak kendimi toparlamaya çalıştım.

“Açık yüreklilikle konuşalım. Mitsuki-san’ın beni aldattığından şüpheleniyorum. Bu yüzden kanıt arıyordum, onları suçüstü yakalamaya çalışıyordum.“

İşin içindeki diğer kişi... besbelli. “Aldatma“ kelimesiyle Yakishio’nun imajı arasındaki uçurum beni dilsiz bıraktı.

Sessizliğimi Yanami bozdu:

“Aldatma mı? Şüphelenmek için somut bir neden var mı? Yalnız buluşuyor olsalar bile—“

Bir anlığına bana baktı:

“Yani Lemon-chan söz konusu olunca, bunun aldatma sayılmayacağını savunan biri var.“

“Kız arkadaşının arkasından onunla buluşuyor olsa bile mi?“

“Ah, şey, o konu...“

Yanami avucunu bana doğru uzattı, ben de hafifçe vurdum. Sıra bende.

“İlişkilerden pek anlamam ama, belki de seni endişelendirmemek için söylememiştir?“

“Evet, bazen öyle oluyor.“

Yanami sanki uzmanmış gibi onaylayarak başını salladı.

Hiç de sanmıyorum onun bu konulardan anladığını...

“Doğru olabilir. Mitsuki-san’a güveniyorum ve Yakishio-san hakkında anlattıklarına gelecek olursak, böyle bir şey yapabilecek biri gibi de durmuyor.“

“Harika, anlamış olmana sevindim. Öyleyse bu mesele halloldu.“

“İşte tam da bu yüzden, onları gizlice buluşurken kendi gözlerimle görüp gerçeği teyit etmeliyim.“

Demek ki hallolmadı.

“Ama yine de, onları öylesine karşına çıkacakmış gibi bulamazsın ki?“

Bugün görmüş olmamız tamamen tesadüftü. Aynı bölgede yaşıyorlar, imkânsız değil ama isteyerek suçüstü yakalamak zor olurdu.

“Bugün yeterince veri topladım. Bir dahaki sefere gizli buluşma yerlerini tespit edeceğim.“

“Veri mi? Gerçekten böyle bir şeyin var mı?“

Yanami ilgiyle sordu.

“Evet. Basitçe dikkatli gözlem ve analiz meselesi.“

Asagumo-san cebinden küçük bir paket çıkarıp iki eli arasında sıkarak içindekileri çıtır çıtır yemeye başladı. Bir Black Thunder çikolatasıydı. Yanami’nin gözleri parladı.

“Yanami-san, siz de ister misiniz?“

“Gerçekten mi?“

Hevesle uzandı ve çikolatayı aldı, sonra bana dönüp ciddi ciddi başını salladı:

“Nukumizu-kun, bu kıza güvenilir.“

Bu kıza karşı kazanması ne kolaymış.

“Asagumo-san, acıktıysan bir şeyler getireyim mi?“

“Zahmet etmeyin. Bu sadece şeker ihtiyacım için. Beynin optimum verimle çalışması için glikoza ihtiyacı var.“

Asagumo-san ikinci bir Black Thunder çikolatası çıkardı.

“Glikoz tabletleri en verimli seçenek olurdu, ama sonuçta ben de bir kızım. Tatlıların cazibesine tamamen direnemiyorum.“

“Demek tatlı seviyorsun.“

Bu rastgele yorumuma hafifçe burun kıvırdı:

“Şeker alımının, nörotransmitterler aracılığıyla beynin ödül sistemini uyarması mantıksal bir sonuçtur. Lütfen beni obur bir kız sanmayın.“

“Tamamen anladım. Çok iyi anladım Asagumo-san.“

Yanami cam gini gözlerle içtenlikle başını salladı. Bu kız anlamamıştı.

“Anlamanıza sevindim. İsterseniz bıldırcın şeklinde sable kurabiyelerim de var.“

“Olamaz! Teşekkürler!“

Kendine “obur değilim“ diyen arkadaşımızın hevesle kurabiyeleri kabul edişini izlerken, konuyu asıl noktaya getirmeye karar verdim.

“Neyse. Ben Yakishio’yu gizlice takip etmeye karşıyım. O benim kulüp arkadaşım ve yardımını istiyorsan, buna katılamam.“

Bunu açıkça belirttim. Asagumo-san hayal kırıklığıyla gözlerini indirdi.

“...Doğru. Onları araştırmak için ne bir sebebiniz ne de bir kazancınız var. Sonuçta siz sıradan seyirciler değilsiniz.“

“Aynen öyle. Biz sıradan seyirciler değiliz.“

Bu sözümün ardından Yanami, kurabiyelerini çiğneyerek bana sert bir bakış fırlattı.

“Bunu ona bir şey isnat etmek için yapmıyorum. Sadece Mitsuki-san’la aramızda olan biteni anlamak istiyorum. Onun gözünde ne ifade ettiğini görmeliyim. En doğru hareket tarzını belirlemem gerekiyor.“

“En doğru hareket tarzını mı?“

Tekrarladım, Asagumo-san da ciddiyetle başını salladı:

“Evet. Bildiğiniz gibi, bu ikisi çocukluktan beri yakınlar. Yakishio-san’ın Mitsuki-san’la sadece bir arkadaş olarak görüştüğünü anlıyorum. Ama aynı zamanda... Onu sevdiğini de biliyorum.“

Nefesimi tutmuştum.

Yakishio, Ayano’ya aşıktı.

Belliydi zaten, ama bunu birinin açıkça söylemesi göğsümde bir sıkışma hissi yarattı.

“Mitsuki-san’ı seviyorum. Bu yüzden onun mutlu olmasını istiyorum. Bu mutluluk benimle olmasa bile.“

Yanami şüpheyle kaşlarını çattı:

“Bir dakika Asagumo-san. Yani diyorsun ki, duruma göre Lemon-chan’ın onunla olmasına izin verebilirsin...?“

“Bunu bir süredir düşünüyorum. Belki de o ikisi başından beri bir arada olmalıydı. Belki de aralarına giren, Mitsuki-san’ı ondan uzaklaştıran ben oldum.“

Dudaklarında acı bir gülümseme belirdi.

“Hayır... En başından beri biliyordum, araya girdiğimi.“

Hem Yanami hem de ben dilimiz tutulmuş haldeyken, Asagumo-san aniden ışıl ışıl gülümseyerek toparlandı:

“İşte bu yüzden Mitsuki-san’ın gerçek duygularını teyit etmek istiyorum. Ve eğer kalbi gerçekten Yakishio-san’a aitse—“

Sırtını dikleştirerek ilan etti:

“—O zaman kenara çekilmeye hazırım.“

Odaya bir sessizlik çöktü.

Asagumo-san buzlu çayından küçük bir yudum aldıktan sonra, sakin ve ölçülü bir tonla konuşmasını sürdürdü:

“Doğrudan taraf olan biri olarak, benim bakış açım kaçınılmaz şekilde önyargılı. Bu yüzden siz ikinizin objektif perspektifinize ihtiyaç duydum.“

Ne demek istediğini anlıyordum. Yine de...

“Üzgünüm ama bunu kendi başına halletmeni tercih ederim. Bir kulüp arkadaşımı sorgular gibi hissetmek istemiyorum.“

Bu kez sessiz kalan Asagumo-san oldu.

Cebinden yeni bir atıştırmalık çıkarıp yavaşça bitirdi. Ardından hafif bir gülümsemeyle ekledi:

“Tabii ki. Bu üçümüzün arasındaki bir mesele. Sizi de işin içine çekmeye çalıştığım için özür dilerim.“

“Hayır, yardımcı olamadığım için ben özür dilerim...“

Reddetmeme rağmen, göğsümde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Ama tam olarak neyin beni rahatsız ettiğini anlayamıyordum.

Yanami, bıldırcın şeklindeki sable kurabiyesinin son parçasını bitirip parmaklarını yaladıktan sonra alçak bir sesle konuştu:

“Asagumo-san, sanırım sana yardım edeceğim.“

“Yanami-san!“

Şaşkınlıkla ona döndüm, ama Yanami yumuşak bir gülümsemeyle gözlerime baktı:

“Sakin ol Nukumizu-kun. Bu sefer sadece seyirci değilim.“

Daha ciddi bir ifadeyle Asagumo-san’a yöneldi:

“Ama yanlış anlama Asagumo-san. Lemon-chan benim arkadaşım, yani onun tarafındayım.“

“Anladım. Minnettarım.“

İkisinin iletişim bilgilerini değiştirdiğini izlerken, kendi duygularımı toparlamak için bir an durdum.

...Sonuçta ben sadece dışarıdan bakıyorum.

Eğer Yakishio ve Ayano çıkarsa, tereddütsüz tebrik ederim. Tabii Asagumo-san’la Ayano birlikte kalırsa da sorun yok.

Ama sessizce oturup net bir sonuca varamazken, Yanami’nin bana dikilen bakışlarını fark ettim:

“Ya sen Nukumizu-kun?“

Sesi ne alaycı ne de baskıcıydı. Sadece sade bir soru.

Duygularım hâlâ karmakarışık olsa da, ağzım kendiliğinden hareket etti:

“Ben de yardım edeceğim.“

“İkinize de çok teşekkür ederim.“

Asagumo-san derin bir saygıyla eğildi.

“Ama tam olarak ne zaman buluştuklarını nasıl öğreneceğiz? Peşlerinden her yere takılıp gidemeyiz ki.“

Üstelik daha önce gördüğüm kadarıyla, Asagumo-san’ın kesinlikle gizlilik konusunda yeteneği yoktu.

“Sorun değil. Az önce Mitsuki-san’ı kafenin önünde gördüğünüzde, tam da karşılaşmamızdan hemen önceydi, değil mi?“

Yanami’yle göz göze geldik, sonra aynı anda başımızı salladık.

“Bu bilgiyle analizimi derinleştireceğim.“

Defterini açıp hızlıca sayfaları gözden geçirdi. Notlarına baktıktan sonra, kararlı bir hareketle defteri kapattı ve başını kaldırdı:

“Artık her şeyi anladım. Bir dahaki sefere onları buluşurken yakalayacağım.“

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


6   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   6.2