Iida Hattı üzerindeki Hon-Nagashino İstasyonu. İstasyon binasının önünde duran SUV’den, güneşten teni bronzlaşmış bir kız indi.
“Teşekkürler büyükanne. Eve varınca ararım.“
Sürücü koltuğuna doğru el sallayan bu kız, Lemon Yakishio’ydu.
Arabanın açık camından, büyükannesi ona endişeli bir ifadeyle bakıyordu.
“Lemon, istersen seni eve kadar bırakayım, biliyorsun.“
“Hayır, gerek yok. Biraz yalnız kalıp düşünmek istiyorum.“
“Öyle mi? Peki o zaman, dikkatli ol tamam mı?“
“Tamam, büyükanne.“
Lemon arabanın sürücü tarafına geçip camdan uzanarak büyükannesine sarıldı.
…Dört gün önce Lemon, aniden büyükannesini aramıştı.
İstasyonda olduğunu söylediğinde onu almak için koşa koşa gelen büyükannesi, karşısında tıpkı yüzüne zoraki bir gülümseme yapıştırılmış bir oyuncak bebek gibi duran Lemon’u bulmuştu.
Şimdiyse Lemon, her zamanki gibi gülümsüyordu. Ya da belki biraz daha olgunlaşmış gibiydi, ama bu da torununa düşkün bir büyükannenin hüsnükuruntusu olabilirdi.
Büyükannesi elini uzatıp Lemon’ın saçındaki tokasının açısını düzeltti.
“Lemon, ne kadar da harika arkadaşların varmış.“
“...Evet. Haklısın.“
Kısa bir kucaklaşmanın ardından Lemon elini havaya sallayarak istasyon binasına doğru koşturdu.
Bekleme salonundaki kahverengi sandalyelerin yanından geçip bilet gişesine girdi.
Platformdaki hemzemin geçidi kullanarak karşıya geçtiğinde, treni bekleyen birkaç yolcu gördü.
...Sonsuza dek kaçmaya devam edemem.
Lemon iki eliyle yanaklarına birer tokat attı.
Onu merak edip buralara kadar gelen Edebiyat Kulübü’ndeki arkadaşları, şimdiye çoktan senpailerinin arabasıyla Toyohashi yoluna koyulmuş olmalıydı.
Artık kendi meselesini kendi halletmeliydi. Hem kendi hislerini, hem de Mitsuki ile olan ilişkisini.
Hon-Nagashino’dan Toyohashi’ye tren yolculuğu yaklaşık bir saat sürüyordu.
Trene bineceği yeri ararken gözüne tanıdık bir silüet takıldı.
Turuncu bir yazlık elbise giymiş, büyük şapkalı bir kız peronun en ucunda duruyordu.
Güm. Kalbi hızla atmaya başladı. Lemon elini göğsüne koydu, derin bir nefes aldı ve kendisine bakan elbiseli kıza doğru yürüdü.
“...Asagumo-san.“
“Evet. İlk defa böyle baş başa konuşuyoruz , değil mi?“
Asagumo başını eğerek selam verdi.
Neden buradasın? Lemon’ın ağzından bu soru dökülecek gibi oldu ama sonra kendisiyle alay edercesine bir gülümsemeyle başını iki yana salladı.
Cevabı biliyordu. Asagumo onu görmeye gelmişti.
“Burada olacağımı nereden bildin?“
“Nukumizu-san sizin benimle konuşmak istediğinizi söyledi. Programınızı da kendisi iletti.“
“Bu istasyon olacağını tahmin mi ettin? Buraya kadar gelmene gerek yoktu. Toyohashi’de bekleyebilirdin.“
“Seninle bir an önce konuşmak istedim.“
Asagumo şapkasını çıkardı, başını hafifçe yana eğerek nazikçe gülümsedi.
“Yakishio-san, benim de size sormak istediğim bir şey var. Benimle konuşur musun? Seni daha yakından tanımak istiyorum.“
Lemon, onun o sakin gülümsemesinin ardında bir anlığına beliren endişeyi, hatta belki de korkuyu gördü.
Bunu hissettiği an, Lemon’un kalbinde kalan son ihtiyat kırıntısı da eriyip gitmişti.
“...Evet. Teşekkür ederim.“
Sanki raylardan gelen o uzak gümbürtüyü kovalarcasına, platform hoparlörlerinden Toyohashi’ye gidecek olan trenin anonsu duyuldu.
İkisi de içgüdüsel olarak istasyona giren trene baktı.
“Asagumo-san, tren geldi.“
“Evet, geldi. Birlikte mi binelim? Yoksa bir sonrakini bekleyip bekleme salonunda mı konuşalım?“
“Eğer buna binmezsen, sonra ne yapacaksın?“
“Bir sonraki trene binerim, o kadar.“
“Öyleyse ben de ona binerim.“
İkisi birbirine bakıp kıkırdadı.
Hafif bir fren sesiyle tren tam önlerinde durdu.
Asagumo düğmeye bastı ve kapı, cılız bir zil sesiyle açıldı.
“Buyur, Yakishio-san. Bunu kaçırırsan, bir sonraki tam bir saat sonra.“
“Teşekkürler, Asagumo-san.“
“Rica ederim.“
Asagumo, tam onun arkasından trene binecekken, eteğini havalandırarak aniden topukları üzerinde döndü ve platforma geri fırladı.
“Ne oldu?“
“Bir saniye bekle!“
Asagumo platformdaki çöp kutusuna bir şey attıktan sonra tekrar trene atladı.
Arkasından kapıların kapanma sesi duyulurken elini göğsüne koyup derin bir nefes verdi.
“Asagumo-san, ne attın oraya?“
“...Sadece bir kereliğine, Nukumizu-san’a verdiğim bir sözü bozdum. Bu işi tam anlamıyla bitirebilmek için son bir kez daha.“
“Ha? Nukkun’a verdiğin bir söz mü?“
Lemon, kocaman gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırdı.
“Evet. Ama lütfen, bu aramızda bir sır olarak kalsın, tamam mı?“
Asagumo, işaret parmağını dudaklarına götürüp muzipçe gülümsedi.
Lemon da bu gülümsemeye karşılık vermekten kendini alamadı.
Bir zamanlar, insanların birbirini asla tam olarak anlayamayacağını ve aslında tam da bu yüzden konuştuklarını duymuştu.
Tam olarak anlayamadığın insanlar var. Bilmediğin o kadar çok şey var ki.
Ve Lemon, hayatında ilk kez, Asagumo hakkında daha fazla şey öğrenmek, onu daha yakından tanımak istediğini fark etti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.