Noah, Annesi’ne baktı ve hâfifçe başını salladı, pirinç ve çorbanın sıcak kokusu hala havada asılı dururken, bakışları bir Ânlığ’ına daldı.
Sessiz bir Ân geçti sonra, “Son zamanlarda... Bana İyilik ve Kötülük Kavram’ı gündeme geldi.“ dedi.
Annesi’nin Gözler’i hemen keskinleşti, kepçesi başka bir karıştırma hareketinin ortasında durdu. Asil Yüz’ünü O’na çevirdi ve sakin ama doğrudan bir Ses’le konuştu. “Bu’nu kim gündeme getirdi? Başka bir Kadın mı? Çünkü bence, O’nun... Sen’in çok takdir ettiğin belirli niteliklere sahip olmadığı sürece, başka birini düşünceler ve fikirlerle eğlendireceğini sanmıyorum.“
Noah, Annesi’nin Ses tonunun alaycı ve keskin bir sezgi karışımı olduğunu bilerek, nadir görülen bir gülümseme attı. “Sadece, henüz tam olarak çözemediğim bir İdeoloji’ye sahip, son derece güçlü bir Varoluş. O, bundan sonra herhangi bir Güç elde etmek için, İyilik ve Kötülük Kavramlar’ını geride bırakmak gerektiğini söylüyor. İyilik ve Kötülüğ’ün Öznel Kavramlar olduğunu. Güc’ün Başkalar’ından Alınma’sı ve Yok Edilmesi gerektiğini, Başkalar’ını Yargılama’nın büyümeyi yavaşlattığını. Varoluş’un özgürce hareket etmesi ve ilerleme ve hayatta kalmak için ne gerekiyorsa yapması gerektiğini.“
Amelia Osmont sessizleşti. Tabağına biraz daha çorba koydu, yavaşça bir kaşık aldı ve birkaç saniye boyunca hiçbir şey söylemedi. Sonra sakin ama keskin bir Ses’le konuştu. “Sen Kendi’ni İyi mi yoksa Kötü mü buluyorsun?“[Not: Okuyucular? Kendimden başlayayım. Bencil. Tam Kötü değil ama iyi de değil. Güç İçin Her Şey’i yapar. Bu, Ben’in Görüş’üm.]
“...“
Noah, cevap vermedi. Hemen cevap vermedi. Tabağına baktı, Yansıma’yı değil, Dönüştüğ’ü Şey’in Enginliğ’ini gördü.
Anne’si hafifçe güldü, Ses’i tanıdık bir ninni gibiydi, ve dedi ki, “Ee? Cevap vermek zorsa, daha basit bir soru sorayım. Oğlum kaç Varoluş’u ve Varlığ’ı öldürdü?“
...!
Soru ağır bir etki yarattı. Noah, yine sessiz kaldı, ama bu sefer yüzündeki ifade değişti. Cevab’ı biliyordu. Elbette Cevab’ı biliyordu. Cevap, Varoluş’una kazınmıştı!
“Sayı’yı biliyorsun,“ Fedi Kadın yumuşak bir Ses’le, O’nu izleyerek. “Ve o Sayı’yı alıp, kimseye söylersen - Eğer Kıyamet’ten önce hâlâ o Küçük Mavi Dünyamız’da olsaydık - Deli, Kana Ausamış bir Katil olarak görülürdün. Kötü olarak adlandırılırdın. Soykırım yapanlardan daha kötü.“
“...!“
El’ini sallayarak, parlayan bir Demet Olgun Muz çağırırken, sakin bir güvenle konuşmaya devam etti. Muzlar, masaya doğru yavaşça süzüldü ve o, zarif bir hareketle bir tanesini soyduktan sonra O’na uzattı.
“Ama... Oğlum kötü değil,“ dedi. “Çünkü sen Ölçülemeyecez Sayı’da Yaşam’ı kurtardın, değil mi? Tüm Varoluş Frekanslar’ından? Varoluş Çarklar’ını tamamen yok edecek korkunç şeylerden?“
Muzdan bir ısırık aldı, Gözler’i ondan hiç ayrılmadı.
“Konuştuğun Kadın yarı yarıya haklı. İyi ve Kötü Öznel’dir. Oğlum ne yaparsa yapsın Bek’im için her zaman iyi olacaktır. Buraya gelip, bana Trilyonlar’ca, hatta Katrilyonlar’ca Şey’i pervasızca yok ettiğini söylersen, ben iç çekip, başımı sallayabilir ve Bu’nun için bir mazeret uydururum. Ama başkalar’ı için? Sebepler’in ne olursa olsun, sen kötü olursun. Yani... İyi ve Kötü’nün ayrımı önemli değil. Önemli olan, Yaptıklar’ının bir amacı olmasıdır.“
Hâfif’çe Ön’e eğildi ve Muz’unu masaya bıraktı.
“Öldüreceksen, bir amaç uğruna öldür. Kurtaracaksan, bir amaç uğruna kurtar. Başka bir Kadın’la birlikte olacaksan - Ve gerçekten, bu hobini nereden aldığını hâlâ bilmiyorum - Ama zaten saçma olan Harem’ini genişleteceksen, bir amaç uğruna Genişlet.“
“... !“
Noah, dinlerken gülümsemeden edemedi. Anne’si her zaman O’nu sakinleştirmenin bir Yol’unu bulurdu.
Masadan uzanıp, El’ini O’nun El’inin üzerine koydu ve bitirirken, gülümsedi.
“İyi ya da Kötü değil. Her zaman olduğun gibi ol, oğlum. Ol... Quintessence olduğun gibi.“
HUUM!
Saflığ’ı muazzam bir şekilde artarken, Varoluş’u uğuldamıştı!
Bu sözler, O’nun Varoluş’u içinde, Kimliğ’inin Dokusu’na kazınmış bir Beyanname gibi dalgalanmıştı.
Ve o, sessiz bir Âlem’in Safir Gökyüzü’nün altında, en yumuşak Gerçekler’le çevrili olarak, bir kez başını salladı.
Evet.
Quintessence!
---
Paradoksal Hapishane’de.
Noah, avucundaki Runik Paradoksal Damga derin Obsidiyen ışığıyla parıldarken, hareketsiz durdu. Paradoksal Otorite’yle oyulmuş Gardiyan’ın İşaret’i ikinci bir kalp gibi atıyordu.
Moiraine, dikkatle arkasında süzülüyordu.
Önünde, Mühür’lü siyah kristal Tabut yarı saydamdı. İşaret yaklaştıkça, kenarındaki Runik İşaretler titredi ve bilinmeyen bir Kararname’yle verilen eski izinlerin parıltısıyla, içinde bir Kapı açıldı.
İçeride, sıkıştırılmış fedakarlık ve sessizliğin Âlem’inde Kıvrılmış Yaşlı Kadın kıpırdadı.
Milyarlarca Yıldır kapalı olan Gözler’i birden açıldı. Değişimi hissedince, ciğerlerinden sert ve hırçın bir nefes çıktı.
Görebiliyordu... Ve hissedebiliyordu!
“Zayıf bir... Primarch mı?“ diye tısladı kuru, çatlamış dudaklarıyla. Ses’i, çeliğe sürtünen kırık bıçaklar gibi yankılandı. “Bu ne Hile? Neler oluyor?!“
Etrafındaki karanlık dalgalandı.
Bükülmüş Beden’inden Kafesler döküldü. On Binler’ce Kafes.
Gerçek Kurban Kaynağı’ndan doğan Varoluşsal Boyut Kafesler’i. Her Bir’i bir kayıp çığlığıyla Varoluş’a haykırdı, her Bir’i bir Kurban talep etti.
Noah, korkmamıştı.
Eşiğ’i geçti, Ses’i O’nun Gerçekliğ’i Hâl’ine gelen Saf Karanlığ’a yankılanmıştı. İki kelime O’nu düşen bir Yargı gibi takip etti.
“Sadakat mı, Ölüm mü?“
...!
Bir elinden ciddi ve Egemen Sadakat Kafesler’i çiçek açtı. Diğer elinden ise parlak ve korkutucu, Ele geçirme ve Hâkimiyet Spiraller’iyle dönen Yağma Kafesler’i.
Mahkumun yüzü buruştu. Öfke, hakaret ve çaresizlik bir anda ortaya çıktı.
“Her şeyden sonra mı? Ben’i buraya kilitleyip, sonra da beni alay etmek için acemi bir Primarch mı gönderiyorsun?! Siktir git!“
BOOM!
Yaşlı boğazından bir kükreme yükseldi ve çalkantılı bir okyanus gibi, Kafesler’i dalgalandı.
Uzun zamandır terk edilmiş birinin çaresizliğiyle Noah’a doğru savruldu. Son bir Direniş, son bir pençe darbesiydi.
Ve yine de...
Hiçbir şeye Dokunmadılar.
...!
Kurban Kafesler’i, görünmez bir alan tarafından çarpıtılıp, durdurularak, O’nun derisinden sadece birkaç santim uzaklıkta durdu.
Altın Kalkanlar yoktu. Gösterişli Güç yoktu.
Sadece sessizlik. Ve Direnç.
Gerçek Mutlak Varoluşsal Direnç.
Noah’ın vücudu şu anda On Ana Direnç Tür’ünün her birinde %40’lık bir Direnç Oran’ına sahipti.
Köken Direnci’nde %65’lik bir Direnç Oran’ına sahipti.
Toplamda şaşırtıcı bir şekilde %425’lik bir toplam Direnç Oran’ı vardı.
Basitçe söylemek gerekirse, Bir’inin Toplam Direnç Oran’ı buna yakın olmadıkça, Güçler’i O’na Dokunamaz’dı bile. En fazla Bir Mesafe yakınında kalabilirdi.
Bir Buzul’un üzerine tüyler atıp, erimesini beklemek gibi bir şeydi.
O’nun Kurban Kafesler’i de bunu yapıyordu.
Noah, dönen, işe yaramaz Kurban Bıçaklar’ına baktı, En Üst Füzey Primarch’ın Güc’ü O’nun önünde çözülüyordu.
Sonra soğuk bir şekilde başını salladı.
“Ölüm olsun.“
...!
Gerçek Yağma Kaynağ’ı dışarıya doğru yayıldı.
Binlerce Varoluşsal Boyutsal Kafes:i ileriye doğru süpürüldü. Her biri, parıldayan arzunun mükemmel bir bıçağı gibi parıldıyordu, El’e Geçirmek, Kırmak ve sahiplenmek için Kodlanmış Otorite’yle titreşiyordu.
Kadın karşı koydu, Alan boyunca yankılanan lanetler haykırdı.
Ama Noah’ın Saf Direnç’ine karşı savunması çökmüştü.
Güc’ü, İrade’si, Kader’i... Yutulmuş’tu.
Yağma Kafesler’i, Biçen Yıldızlar gibi karanlığı yırttı ve Saniyeler içinde, eski Varoluş’un Bükülmüş şekli Eğilme’ye başlamıştı.
Vücud’u doğal olmayan bir şekilde çatlamıştı.
Kemikler İç’e doğru Katlanmış’tı.
Derisi büküldü, Yaşam İzler’ini kaybetti.
Varoluş’uıbüküldü - Ta ki Güzel ve Soğuk bir Şey’e sıkışana kadar.
Saf Beyaz-Altın bir Bellek.
Vücud’unun yerine süzülerek, Potansiyel’iyle parıldıyordu. Yağma’nın Kafesler’i aşağıya doğru Aarmal şeklinde indi ve O’nun önünde bir ışık parıldayarak, ortaya çıktığında Kendiler’ini Katlayarak, kayboldu.
>Yağma’nın Yaşayan Gerçek Kaynağ’ı, Anlaşılmaz bir ihtişamı ortaya çıkarmak istiyor.>
Noah’ın Bakışlar’ı hiç kırpılmamıştı.
Bir gün önce, bir Primarch’ın Zirvesi’ne Dokunmak için mücadele ederdi.
Şimdi? Tek bir Gerçek Kaynak’la birini parçalamıştı!
Ve bu... Sadece Başlangıç’tı.
Bu hapishane - hayır, bu Fetih Âlem’i - Başkalar’ıyla doluydu.
Primarchlar!
Varoluşun Efendiler!
Gözler’i Parlak bir şekilde Işıldıyor:du.
Güç, sadece ulaşılabilir değildi. Alınmak için yalvarıyordu.
Arkasındaki Moiraine sessiz kalıyordu.
Altın Reng’i Saçlar’ı görünmeyen Karmaşıklıklar’la parıldıyordu, Kollar’ını kavuşturmuş, az önce ilk kez Egemenliğcin tadını tattırdığı genç Yaşayan Paradoks’u izliyordu!
Not: Ne düşünüyorsunuz? Düşünceler’inizi almak istiyorum.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.