Bu bir yalan değil. Şu an olanlar... yalan değil. Hızlanan nabzımı zapt etmeye çalışarak gözlerimi bir kez daha açtım. Karşımda küçük bir kız çocuğu gördüm. Pürüzsüz sarı saçları, maviyle pembenin tuhaf bir karışımı olan gözleri vardı. Bir süredir şaşkınlıkla etrafına bakınıp duruyordu. Gerçi, birdenbire tamamen yabancı bir yerde olmaya verilecek en doğal tepki bu olurdu sanırım... “Auv!” Banyo havlusunu ona attığımda -belki de biraz fazla sert- adeta uçup gidecekmiş gibi bir çığlık attı. Hâlâ çıplakken ona bakmaya ben bile dayanamadım. Kız, havlunun içinden huzursuzca dışarıyı dikizleyerek gözlerini bana dikti. Bakışlarımı kaçırdım ve durumu idrak etmeye başladım. Benim adım Teobaldo Leonhearts. Bir insan. Dünyanın bana “dolandırıcı” demesine neden olan türden bir iş yapıyorum. Hal böyle olunca, o adı neredeyse hiç kullanmam. Kendimi bir insan olarak tanıtmamın bir sebebi de var. Dünyamızda yalnızca insanların dışında, “ejderha” adı verilen tuhaf yaratıklar da mevcuttur. Tüm bu farklı türlerin -canavar-insanlar, periler, aklınıza ne gelirse- birleştirilip hepsine “insan” denmesi çok, çok uzun zaman önceydi. Fakat ejderhalar şimdi bile tamamen ayrı kabul edilir - ve bunun elbette bir sebebi var. Ejderhaların hepsinin kendilerine özgü, gizemli güçleri vardır ve
Onlar hakkında her türlü spekülasyon var; insanların dileklerini gerçekleştirebildikleri ya da şu veya bu ülke tarafından geliştirilmiş silahlar oldukları gibi. Neden doğdukları ve hatta biyolojileri hakkında hâlâ pek çok gizem var, bu yüzden ejderhalarla ilgili bilgiler büyük paralara satılıyor. Ben de muhbirlere satmak için her türlü bilgiyi toplayarak geçimimi sağlıyorum ve buna rağmen, bu işi epey cazip bulmuştum. Şimdi, birkaç gün öncesine geri saralım. Durup dururken, yatağımın altında yumurta şeklinde gizemli bir nesne belirdi. Neden o an ortaya çıktığını ya da onca yer varken neden benim yatağımın altında belirdiğini bilmiyordum, ama muhbirlerle konuşunca bunun bir ejderha yumurtası olma ihtimalinin epey yüksek olduğunu anladım. Bunu öğrendiğimde, eh, ufaktan bir sevinç yaşadım. Alacağım bilgilerden ne kadar para kazanabileceğimi bir düşünsenize. Neredeyse kelimenin tam anlamıyla altın bir yumurtaydı. Kimsenin yumurtayı öğrenmediğinden emin olmak için uzun bir süre dışarı çıkmamaya, ona azami özeni göstermeye ve çatlamasını beklemeye karar verdim... Ama yumurtanın bu kadar çabuk çatlayacağını hayal bile edemezdim. Hem de bir kız çocuğuna dönüşerek. Yani, ejderhaların insan benzeri formları olduğunu biliyordum ama bir yumurtadan bir insanın çıktığı ana fiilen tanıklık etmek tarifsiz derecede ürkütücüydü. Daha da önemlisi, bu altın fırsat ve benzeri şeyler için hâlâ heyecanlıydım ve “bir ejderha yumurtasının çatladığı an” hakkında pek de iyi bilgi almayı ihmal etmiştim. İşte o an en çok buna pişmandım. “Baba!” dedi kız bana. “Yok.” Anında reddettim. Senin yumurtanı ben yumurtlamadım ya. O sadece
kendi kendine ortaya çıktı. O yüzden bana öyle seslenmenin hiçbir anlamı yok. Hem zaten, niye “baba” ki? “Babaaa!” ...Beni dinliyor muydu? Yoksa kelimeleri mi anlayamıyor? Ama hayır, düşününce, az önce ona havluyu attığımda bile anlayabildiğim kelimelerle bana cevap veriyordu. Ejderhaların, bedenlerinin ve zihinlerinin gelişiminin gerçek yaşlarına kıyasla insanlardan farklı olduğunu duymuştum. Doğumdan hemen sonra dili bu kadar çabuk anlayabilmesi ve en azından sohbet edebilecek kadar zeki olması... Bu duruma minnettardım. “Sen. Ne gücün var, ejderha?” “Sen...? O da kim? Ben mi? Ben “Sen” miyim?” diye cevap verdi başını yana eğerek. Ahh, anlıyorum. Doğar doğmaz bir ismi olmayacaktı tabii. “Hımm... Pekala. Efina. Senin adın Efina. Eğer çok uzun gelirse Efi de olur.” Daha demin okuduğum bir kitaptaki karakterin adını söylemeyi denedim. Düzgün bir isim düşünmek zahmetli ve zaman kaybı olurdu. Yani, eğer beğenmezse, kendisi değiştirebilirdi, bu yüzden rastgele bir tane vermekte bir sorun görmedim. “Efi... Efina... Ben Efina’yım!” Adını kendi kendine tekrarlayarak mutlu bir şekilde ayağa fırladı. Bunu yaparken, etrafındaki havlu uçup gitti ve başım hızla yana döndü. Ve işte bir ejderhayla olan tuhaf hayatım böyle başladı.
Evvel zaman içinde, bir diyarda, bir mavi kuş yaşarmış. Mavi kuşun dilekleri gerçekleştirdiği söylenirmiş ve orada yaşayan pek çok insanın dileğini yerine getirmiş. Günlerden bir gün, kötü bir insan mavi kuştan bir dilekte bulunmuş. Mavi kuş onun dileğini bile yerine getirmiş ve bunun sonucunda pek çok insan üzülmüş. Mavi kuş doğruyu yanlıştan ayırt edemiyormuş. Sadece insanların dileklerini gerçekleştirmeye devam etmiş. Çok geçmeden, bütün insanlar ortadan kaybolmuş ve mavi kuş yapayalnız kalmış. Ve herkes sonsuza dek mutlu yaşamış.
,..Bunu kaç defa okudum?” “Ah, yok. Önemli bir şey değil. Sadece merak etmiştim.” “Evet, epey yıpranmış. Belki de defalarca okumuşumdur.” “Mavi kuş gerçekten var olsaydı ne olurdu, diyorsun...?” “Hmm... Şey, evet, bir dileğim var.” “Ama ne olduğunu söyleyemem, çünkü çok utanç verici.” “Ahaha, kusura bakma. Kızma. Sana başka zaman anlatırım.” “Yani, yarın yine oynayacağız... Bu bir söz.”
bir sonraki bölüm...... Yalan Yiyen Ejderha ve Unutulmuş Rengin Şarkıcısı
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.