Yakishio’nun arka kapıdan yasa dışı bir şekilde sızmasının üzerinden yaklaşık yirmi dakika geçmişti.
“...Evet, en iyisi kedi bahanesini kullanmak.“
İlkokulun arka kapısının karanlığına bakarken vardığım sonuç buydu.
Eğer izinsiz girdiğimiz için yakalanırsak, çoktan bir bahanem hazırdı. Okul bahçesine başıboş bir kedinin girdiğini söyleyebilirdim.
“Alaca bir kedi diyelim. Adını da Nyaruko falan koyarım.“
Nyaruko, benim dışımda kimseye yanaşmayan, başıboş bir kedi olacaktı. Sadece benim verdiğim mamayı yerdi. İnsana dönüşme ihtimaline karşı dişi olduğunu da varsayalım…
Telefonumda mazeret olarak kullanmak üzere kedi resimleri ararken, aniden önümde uzun bir gölge belirdi.
“Nukumizu. Burada ne yapıyorsun?“
“Miyav!?“
Ses Ayano’ya aitti. Resim avına o kadar dalmıştım ki, okuldan çıktığını fark etmemiştim.
“...Ah, şey, birine evine kadar eşlik edecektim.“
“Bana mı?“
Sence öyle birşey olabilir mi?
Her zamanki konuşma hazırlığım olmadan gafil avlanınca, boğazımı temizledim ve kendimi sıfırladım.
“Geç oldu, o yüzden Yakishio’ya evine kadar eşlik etmek için buradayım.“
Ayano’nun vücudunun arkasından okul bahçesine bir göz atmaya çalıştım.
“Yakishio hala içeride mi?“
“Evet, sadece bir süre yalnız kalmak istediğini söyledi.“
Belki de yüzümdeki endişeli ifadeyi fark etmişti. Ayano, biraz tereddütle devam etti.
“...Endişelenme. Lemon ile düzgünce konuştum. Üzgünüm, gerisini sana bırakıyorum.“
Ayano’nun ifadesi sakindi. Onu tanıdığım için gardımı tamamen indiremezdim ama sadece bu seferlik ona güvenmeye karar verdim.
“Ne yapabilirim bilmiyorum ama en azından ona evine kadar eşlik edeceğim.“
Ayano hareket etmedi. Ona baktığımda, tesadüfen ya da değil, göz göze geldik.
“Chihaya söyledi. Yanami-san’dan hoşlandığın meselesi- o bir yalandı, değil mi?“
“Evet, şey…“
Doğru, o da kurgulardan biriydi.
Ayano bir an yüzüme baktı, sonra usulca mırıldandı.
“İyi bir adamsın.“
“Ha? Bu da nereden çıktı?“
“Sadece olan biten her şeyi düşünüyordum. Çoğu insan sadece bir arkadaşı için bu kadar ileri gitmez.“
…? Bir arkadaş mı? Kimden bahsediyor?
“Eğer Yakishio’yu kastediyorsan, tam olarak arkadaş sayılmayız.“
“Ne diyorsun? Açıkça arkadaşsınız.“
“Hayır, yani, bunu hiçbir zaman açıkça doğrulamadık. Ve Yakishio’nun beni bir arkadaş olarak görüp görmediğini bile bilmiyorum. Karşılıklı bir iletişim sürecinden falan geçmedik.“
Tüm hızımla bahaneler sıralarken, ilk dönemin son gününü hatırladım.
O gün, bir şekilde Yanami ile arkadaş olduğumu öğrenmiştim. Şok edici derecede gerçeküstü bir olaydı ama bana çok şey öğretmişti.
“...Arkadaş olmak için resmi bir ilana ihtiyaç olduğunu ben bile düşünmüyorum.“
“Oh, güzel, bu rahatlatıcı.“
“Söylemek istediğim şey şu ki, birini arkadaşın olarak düşünüyorsan ama meğer o senin hakkında aynı şeyi düşünmüyorsa, bu süper utanç verici değil mi?“
“Nukumizu, bu gerçekten de olayları aşırı düşünmek…“
Ayano gülerek geçiştirmeye başladı ama sonra aniden ifadesi ciddileşti.
“...Hayır, belki de haklısın. Hiçbir zaman bu şekilde düşünmemiştim.“
Ooo, nihayet bir ruh ikizim. Şiddetle başımı salladım.
“Değil mi? Bu yüzden doğrulama süreci önemli.“
“Anlıyorum ama konu Lemon olunca, kesinlikle aşırı düşünüyorsun. Yani, sen ve ben de bir noktada arkadaş olduk, değil mi?“
“Bir dakika, biz arkadaş mıyız?“
Bu yorum, ben engel olamadan ağzımdan kaçtı ve Ayano’nun sendelemesine neden oldu.
“Ciddi misin? Beni ağlatacaksın.“
…Bir dakika. Cidden beni arkadaşı olarak mı görüyordu?
Peki, madem öyle. Bu fikre tamamen karşı olduğum falan da yok.
“Şey, o zaman… pekala… Eksiklerimle birlikte, bundan sonra da iyi anlaşmayı umuyorum.“
“Bu bir evlilik teklifine verilen cevap, biliyor musun.“
Ayano eğlenerek güldü ve ben de ona katılmadan edemedim.
Geçen sefer teklif eden bendim. Bu sefer ise teklif edilen ben olmuştum.
Bir süre güldükten sonra, kapının arkasından bize bakan bronz tenli, bıkkın bir yüz fark ettik.
“Aman Tanrım. Ben burada duygusallaşıyorum, siz ikiniz ne yapıyorsunuz?“
diye cıvıldadı Yakishio, sonra çitin üzerinden kolaylıkla tırmandı.
“Sadece erkek muhabbeti. Değil mi, Nukumizu?“
Ayano dirseğiyle beni dürttü. Ben de temkinli bir şekilde onu geri dürttüm.
“Şey, evet… öyle bir şey.“
Arkadaşlar arasındaki konuşma böyle bir şey miydi? Belki de biraz fazla mı abartıyorum…?
Ben sessizce tek kişilik bir öz eleştiri seansı yaparken, Ayano elini omzuma koydu.
“Pekala o zaman, Lemon, Nukumizu’nun seni güvenle eve bıraktığından emin ol.“
“Sen de, Mitsuki. Hava karanlık diye yolda ağlamaya başlama.“
Görünüşe göre Ayano burada ayrılıyor.
Neyse, bu mantıklı. Artık Asagumo-san var. Öyle etrafta başka kızlarla yalnız başına dolaşamaz.
Yakishio yanıma geldi ve her zamanki gibi sırtıma sağlam bir şaplak attı.
“Beklettiğim için üzgünüm, Nukkun. Hadi eve gidelim.“
“Ah, evet tabi.“
Bunu söylerken, yanımızdan ayrılmak için arkasını dönen Ayano’ya bir göz attım.
Kafamda bir sürü farklı düşünce dönüyordu ama onları görmezden gelmeyi seçtim. Düşünmeden hareket etmeye karar verdim.
“Yakishio, üzgünüm. Bir saniye bekler misin?“
“Nukkun? Ne oldu?“
Ayano’yu kolundan tuttum ve Yakishio’nun bizi duyamayacağı kadar uzak bir noktaya götürdüm.
“Hey, ne oldu, Nukumizu?“
“Hiç değilse sonunda, ona düzgünce evine kadar eşlik etmelisin.“
Ne demek istediğimi anladı mı? Ayano’nun ifadesi sertleşti.
“...Biz zaten konuştuk. Daha fazlası Chihaya’ya haksızlık olur.“
“Bu doğru olabilir… Ama bütün bunları bir kenara bırakırsak, biraz daha fazlası zarar vermez, değil mi?“
“Ama yine de…“
İkimiz de Yakishio’ya bakmak için döndük. Uzaktan, ne olduğundan açıkça emin olamayan bir halde, endişeyle bizi izliyordu.
“Sadece ona evine kadar eşlik ediyorsun, değil mi? Bu gerçekten o kadar büyük bir mesele mi?“
“Chihaya’ya onunla konuşacağımı söyledim. Ama bunun ötesinde herhangi bir şey…“
“...Aldatmak olurdu, belki.“
Ağzımdan öylesine çıkan yorumum Ayano’yu bir anlığına ciddi ciddi düşündürdü ama sonunda, teslim olmuş bir gülümsemeyle karşılık verdi.
“Chihaya’ya söyleme.“
“Sadece saklamak zorunda kalacağın bir şey yapma.“
Ayano’yu Yakishio’ya doğru hafifçe ittim.
“Pekala, Ayano. O sana emanet.“
“Bekle, bir dakika, Nukkun?“
“Yakishio, halletmem gereken bir işim var. Ayano’nun sana eşlik etmesine izin ver.“
“Hii!?“
Yakishio içgüdüsel olarak doğruldu ve Ayano, beceriksizce başını kaşıyarak ona doğru bir adım attı.
“Gece dışarısı tehlikeli. Seni evine bırakayım, olur mu?“
Yakishio itaatkar bir şekilde başını salladı.
“...Peki.“
Birlikte uzaklaşan ikilinin arkasından onları izledim.
Şimdi düşününce, Ayano bugün Asagumo-san’dan aldığı bileziği takmıyordu.
“Bunun ne kadarı sadece onun anlayışsızlığı…?“
Omuzlarımı silktim ve düşüncenin kaybolmasına izin verdim.
Böyle gecelerde, birinin birazcık yaramaz olmasında bir sakınca olmayabilir.
Eğer Asagumo-san burada olsaydı, muhtemelen o da “Birine evine kadar eşlik etmek gayet doğal“ derdi.
Yine de, belki Yakishio ve Ayano arasında küçük bir sır olmasında bir sakınca yoktur.
Gece boyunca tek başıma eve yürürken düşündüğüm buydu.
*
“Hey, Mitsuki.“
“Ne oldu?“
“Seni seviyorum.“
“Lemon, sen-“
“Ne?“
“Yok, sadece… Teşekkür ederim. Bu beni mutlu etti, Lemon.“
“Hehe…“
“Hey, senden sadece bencilce bir iyilik isteyebilir miyim?“
“Bencilce bir iyilik mi?“
“Evet. Sadece bir şey söylememe izin ver, ilk ve son bencilce isteğim. Asagumo-san hiç öğrenmese bile.“
Lemon’ın gözyaşı dolu kahverengi gözleri, Mitsuki’nin yansımasını aynalıyordu.
Mitsuki başını salladı.
İstediği şey, sadece ikisinin paylaştığı küçük bir sırdı.
Ve sonra, Lemon Yakishio nihayet konuştu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.