Yukarı Çık




7.5   Önceki Bölüm 

           
O geceden iki gün sonra. Yeni dönemin ilk sabahı.

“Bitti…“

Okul üniformamın içinde ön kapıya doğru yönelirken iç çektim.

Aynen öyle. Yaz tatili sonunda sona ermişti.

Alarm kurmadan uyanmak, klimalı bir odada online oyunlarda kasılmak, sonra öğlene kadar manga sitelerini turlamak.

Öğleden sonra light novel ya da manga okumak, sezonluk anime yayınlarına göz atmak.

Geceleri, kendimi verimli olduğuma ikna edecek kadar ödev yapmak, sonra da gün içinde bir şeyler yapmışım gibi hissederek uykuya dalmak… O tür günler artık sona ermişti.

Bu sabah, telefonumdaki tarihi üç kez kontrol ettikten sonra nihayet gerçeği kabullendim.

“Neyse, olan oldu...“

Bunu bir mantra gibi kendi kendime mırıldanırken, girişteki boy aynasındaki yansımama bir göz attım.

Ne kıyafetlerim ne de saç stilim ilk dönemden beri değişmişti. Yataktan kalkmış dağınık saçımı biraz uğraşarak düzeltirken-

“Onii-sama, şimdiden çıkıyor musun?“

Tıp, tıp, tıp. Kaju üniformasıyla seğirterek geldi.

“Yeni bir okul dönemi. Geç kalmak dikkat çekmeme neden olur.“

Bunun bir bahane gibi tınladığını düşünürken bile, yanıma gelen Kaju’nun başını okşadım.

“Kaju, senin de yeni dönemin bugün başlıyor. Arabalara dikkat et, tamam mı?“

“Evet, sen de onii-sama.“

Yumuşak bir şekilde gülümseyen Kaju, aniden daha uyarıcı bir ifade takındı.

“Kravatın yamulmuş, onii-sama.“

Kravatımı hassasiyetle düzeltti. Bütün tatlılığına rağmen, görünüş söz konusu olduğunda biraz titizdir.

Eli hala kravatımdayken, Kaju dikkatle yüzüme baktı.

“Ne oldu? Yüzümde bir şey mi var?“

“Belki de bu sadece Kaju’nun hayal gücüdür. Ama onii-sama, biraz mutlu görünüyorsun.“

Mutlu mu? Ha. Okul yeniden başlamak üzereyken, nasıl neşeli görünebilirim ki?

“Bu sabah bana yardım ettiğin için. Sadece keyfim yerinde.“

Öyle diyelim. Yeni dönemin ilk gününde gönlünü almak için söylediğim bu söze Kaju’nun yüzünde güller açtı.

“Hehe. Birlikte kaçalım mı, onii-sama?“

“Hayır. Ben şimdi okula gidiyorum.“

Ön kapıyı açtığımda, Kaju terliklerini giydi ve seğirterek peşimden geldi.

“Ha? Ne?“

“Öylece dur, onii-sama. Dosdoğru önüne bak.“

Sağ omzumun hemen arkasından iki tıkırtı duydum.

Arkamı döndüğümde, Kaju’yu elinde bir çakmaktaşıyla, bana kocaman bir gülümsemeyle bakarken buldum.

Ç/N=(Kiribi adı verilen, birini uğurlarken çelikle taşa vurarak sırtına kıvılcımlar düşürülerek onu kötülüklerden korumayı amaçlayan bir gelenek.)

“İyi yolculuklar, onii-sama.“

*

Aidaimae İstasyonu’nundan çıktığımda, benimle aynı okul üniformasını giyen öğrencilerin akışına karıştım.

Bazıları arkadaşlarıyla sohbet ederek yürürken, diğerleri de benim gibi sessizce tek başına ilerliyordu.

Sınıfta zamanlarını nasıl geçirdiklerini merak ediyorum. Bazıları muhtemelen bu anı okul günlerine de taşıyor, diğerleri ise farklı yüzler arasında geçiş yapıyor olabilir.

…Duygusal düşüncelerimi kestim ve adımlarımı yavaşlatarak insan selinden çıktım.

Kaju’nun sıktığı kravatı gevşetirken, sırtımda hafif bir dokunuş hissettim.

“Günaydın, Nukumizu-san.“

Yanımda duran kişi Asagumo-san’dı. Bir anlığına donakaldım, o ise başını eğdi.

“Şey… evet. Günaydın.“

“Senin de trenle gidip geldiğini bilmiyordum, Nukumizu-san.“

Neyse, pek dikkat çeken biri değilim zaten.

Doğru kelimeleri ararken, Asagumo-san sırtını düzeltti ve önüne bakarak konuşmaya başladı.

“Çok şey oldu. Ama Mitsuki-san ve Lemon-san ile düzgünce konuşmayı başardım. Sanırım bundan sonra ikisiyle de iyi bir ilişki sürdürebileceğim.“

“Bunu duyduğuma sevindim.“

Bunu tüm kalbimle söylüyordum.

Etrafıma bir göz gezdirirken, Asagumo-san’a doğru hafifçe eğildim.

“Şey… Bir süredir size bunu sormak istiyordum.“

“Nedir?“

Sesimi alçalttım ve devam ettim.

“Şu GPS meselesi. Yakishio’ya da bir tane yerleştirdin mi…?“

Asagumo-san ifadesini hiç değiştirmeden, bakışlarını öne sabitledi ve konuşmaya başladı.

“Biliyor muydun, Nukumizu-san? Küçücük vericilere takılabilecek pillerin bir sınırı vardır. En fazla birkaç gün dayanırlar.“

“Ha. Anlıyorum.“

Neyden bahsediyor bu şimdi?

“İşlevini yitirmiş bir cihaza ne demeliyiz, merak ediyorum? Bir verici mi? Yoksa sadece çöp mü?“

Asagumo-san işaret parmağını çenesine götürdü ve teatral bir şekilde kafasını eğerek bana baktı.

“Sence nedir, Nukumizu-san?“

Apaçık ölü bir verici. Daha iyi bir cevap bulmaktan vazgeçip konuyu değiştirdim.

“...Biliyor musun, Asagumo-san. Dershanedeki izleniminden biraz farklısın.“

“Ara~ Orda nasıl bir izlenim veriyorum ki?“

“Daha… hanım hanımcık, ciddi biri olduğunu düşünmüştüm-“

Cümlemi yarıda kesip buruk bir şekilde gülümsedim.

Hiç konuşmadığın biri hakkında bir izlenime sahip olmanın ne anlamı var ki?

Asagumo-san elini omzuma koydu, parmak uçlarında hafifçe yükseldi ve kulağıma fısıldadı.

“Bilmiyor muydun? Böyle göründüğüme bakma, ben yaramaz bir kızım.“

“...Artık biliyorum.“

Asagumo-san gülüşünü bastırarak başını eğdi.

Buna karşılık olarak ağzımı gevşetirken, aniden biri sırtıma sertçe vurdu.

“Chiha-chan, Nukkun, günaydın!“

Bizi neşeyle selamlayan kişi Yakishio’ydu.

Onun neşeli gülümsemesi, son zamanlarda olan her şeyden kalan gerginliği silip süpürdü.

Ne kadar garip olsa da, ben de bir gülümsemeyle karşılık vermek için elimden geleni yaptım.

“Şey… evet. Günaydın.“

“Günaydın, Lemon-san.“

Yakishio ikimizin arasına daldı.

“Demek ikiniz birlikteydiniz. Nukkun, eğlenceni böldüğüm için üzgünüm ama Chiha-chan’ı ödünç alıyorum.“

Chiha-chan, ha. Sanırım Chihaya’dan geliyor. O ikisi ne çabuk yakınlaşmış.

“Elbette, sorun değil.“

“...Teşekkürler, Nukkun.“

Pürüzsüz bir göz kırpışıyla Yakishio, Asagumo-san’ın koluna girdi.

“Hadi gidelim, Chiha-chan!“

“Evet, Lemon-san. O halde, Nukumizu-san, biz önden gidiyoruz.“

İkisi adımlarını hızlandırarak beni geride bıraktı.

“Hey, Chiha-chan. Tavsiye ettiğin o şampuan hakkında, bugün gerçekten gelip alabilir miyim?“

“Evet, stokta var, alabilirsin. İstersen sana tam bir saç bakım rutini de öğretebilirim.“

…Yine de, o ikisi gerçekten de çok yakın. Hani, gerçekten çok yakın.

Asagumo-san, Yakishio’nun saçıyla oynuyor ve Yakishio da onun istediği her şeyi yapmasına izin veriyor.

Bu kabul edilemez. Daha fazlasına ihtiyacım var.

Gardımı düşürmeden dikkatle onların arkasını gözlemlerken, bir bisikletin fren sesini duydum.

Uzun boylu bir erkek öğrenci bisikletinden indi ve yanıma geldi.

“Günaydın, Nukumizu.“

“Ayano. Günaydın.“

Ve işte bu kişi, Mitsuki Ayano, anlayışsız baş kahraman ve bütün bu kaosun kökü.

Hepsi birbiri ardına ortaya çıkmaya devam ediyor. Belki de gerçekten bir tür pul toplama rallisi kontrol noktasıyım.

“Peki, o ikisinin nesi var?“

“Benim de hiçbir fikrim yok ama baya iyi anlaşıyor gibi görünüyorlar.“

Ayano hafif bir iç çekti.

“Görünüşe göre, Chihaya eskiden kalma bütün utanç verici hikayelerimi çoktan biliyormuş. Dürüst olmak gerekirse, bu yorucu.“

Anlıyorum. Demek sabahın ilk ışıklarıyla romantik bir böbürlenme şölenini dinlemek zorunda bırakılıyorum.

İkinci kez oluyor bu. Ben bile bundan yoruldum.

Sanırım Yanami’nin ne hissettiğini biraz anlıyorum.

“Senin adına sevindim. Bir dahaki sefere beni bunun dışında bırak.“

“Hey, Nukumizu.“

Ayano kolunu omzuma doladı.

“Birine aşık olduğunda, bana söylemelisin. Yemin ederim arkanda olacağım.“

Off… Tam da en son söylemek isteyeceğim kişi…

Gerçi birine nasıl aşık olunur, onu bile bilmiyorum. Etrafımdaki kızların yüzlerini hayal etmeye çalışıyorum.

…Eğer biriyle çıkacak olsam, daha normal bir kızı tercih ederdim. İdeal olarak, bir akıllı telefon ekranından bile çıkmayan birini.

Yakishio ve Asagumo-san, Ayano’yu fark etti ve gülümseyerek el salladı.

“Ah, günaydın, Mitsuki!“

“Ara~ günaydın Mitsuki-san.“

Ayano onlara el sallayarak karşılık verdi.

“Size de günaydın. Pekala, Nukumizu, hadi gidelim.“

Üzgünüm ama bu sabah şimdiden yorgunum. Yanami bugün okuldan sonra beni çağırıyor. Gücümü korumam lazım, yoksa hiç şansım olmaz.

“Ben yavaş yavaş gelirim. Siz önden gidin.“

“Pekala. O zaman sonra görüşürüz.“

İyi görünümlü üçlüyü uğurladıktan sonra okul kapısından girdim. Pekala, bundan sonra işleri sessiz tutacağım. Sınıfa girdiğimde, okuldan sonraya kadar zihinsel olarak kendimi kapatma zamanı.

“Oradaki… delikanlı…“

…Hm? Sanki biri bana seslendi gibi.

Yürümeyi kestim ama yakınlarda tanıdık kimse yoktu. Görmezden gelip devam etmeye karar verdim ki-

“Sen… Edebiyat Kulübündeki çocuk…“

“Hiiğ!?“

Kulağımın dibine fısıldayan sesle yerimden sıçradım.

Sırtıma yapışmışçasına yakın duran kişi, öğrenci konseyinden Shikiya-san’dı. Bana her zamankinden daha da solgun bir yüzle bakıyordu.

“Şey, Shikiya-senpai, bir şeye mi ihtiyacınız vardı?“

Shikiya-san tek kelime etmeden boğazıma doğru uzandı.

Uzun parmakları kravatımın düğümünü sıktı ve beni olduğum yerde dondurdu.

“Şey, ııı…“

“Yeni dönem için… kravatını… düzgünce sıkmalısın…“

Ani gelişen olaylar karşısında donakalmıştım.

Shikiya-senpai biraz kafası karışmış bir halde elini geri çekti.

“Üzgünüm… bu… gereksiz bir müdahaleydi…“

Ha? Bu da ne demek şimdi?

Shikiya-san kravatımın düğümünden bir şey çıkardı ve elime koydu.

“Pekala o zaman… Ben… gidiyorum şimdi…“

Bana verdiği şey, tek bir uzun, siyah saç teliydi. Bu Kaju’nun saçı. Neden kravatımın düğümündeydi ki?

“Şaşırtıcı derecede dikkatsiz.“

Saç teli rüzgarda uçup giderken, Shikiya-san’ın uzaklaşan figürünü izledim.

Ah, düşününce, onun mendilini hiç geri vermemiştim…

“N-Nukumizu… s-sabahın bu k-köründe ne y-yapıyorsun?“

“Yine mi… bekle, neyse, Komari. Günaydın.“

Artık şaşırmamaya karar verdim. Bisikletinin üzerinde durarak beliren kişi Komari’ydi.

Beyaz kask ona gerçekten çok yakışıyor. Dürüst olmak gerekirse, bence her zaman takılı tutmalı.

“Shikiya-senpai kıyafetlerimi falan düzeltiyordu.“

“O-Ondan önce. O ç-çocuk…“

“D Sınıfından Ayano. Onu kulüp odasında bir kez görmüştün, değil mi?“

Beni dinlediğinden bile emin değildim. Komari kendi kendine mırıldanmaya başladı.

“Ö-Önce bir serseri… ş-şimdi gözlüklü… başarılı bir öğrenci…“

Kaskının altında, Komari’nin gözleri uğursuzca parladı.

Bekle. Bu kız şimdi yine ne tür bir fantezi kuruyor?

“Hakamada serseri değil. Ve senin yasaklı hayallerini durdurmayacağım ama, bu tür şeyleri halka açık yerlerde söylememelisin.“

“Y-Yani… bu g-gizli bir ilişki mi?“

Bir şeyler yerine oturmuş gibiydi. Komari’nin yanakları hafifçe kızardı ve parlak bir gülümsemeyle bana baktı.

O-Onu yapma. Bu biraz sevimli. Ve söylediğin şey hala tamamen kaçıkça.

“Gizli ya da halka açık bir ilişki felan yok. Geç kalacağım, o yüzden gidiyorum.“

Komari’yi arkamda bırakarak ayakkabı dolaplarına yöneldim.

Yeni dönemin ilk günü. Neden sabah sabah bu kadar yorgunum?

Kendi kendime, yarından itibaren daha erken bir trene bineceğime yemin ettim.


*


Okuldan sonra. Eski binanın acil durum merdivenleri.

Çoktan eylül olmuştu ve yazdan kalma sıcaklık ben farkına bile varmadan geçmişti.

Akşam esintisi yanağımı okşarken, beni buraya çağıran Yanami’nin yanında duruyor, ikimiz de aşağıda uzanan okul bahçesine bakıyorduk.

“…Peki, olan bitenlerden neden bir tek ben habersizdim?“

Hoşnutsuz bir ifadeyle bana bakan Yanami, mahalle fırınından aldığı bir ogura sandviçinin paketini yırttı.

Ç/N=(Ogura:Tatlı kırmızı fasulye ezmesi.)

Süt kutusuna bir pipet sokarken cevap verdim.

“Eh, sormadın ki. Hem biliyorsun, bu tür şeyler öyle ortalıkta herkese anlatılacak şeyler değil.“

“Hıh, hayır. Ben bayağı ilgiliyim, biliyor musun? Tamamen olayın içine çekilmiştim.“

Ogura sandviçinden bir ısırık alırken Yanami dirseğini korkuluğa dayadı.

“Neyse, eğer her şey barışçıl bir şekilde çözüldüyse, sorun değil. En önemlisi Lemon-chan’ın nasıl hissettiği.“

Aşağıda, okul bahçesinin kenarında, atletizm takımı ısınmaya başlamıştı.

Uzaktan bile, bronz tenli kızlardan biri kendi başına koşmaya başladığı için azar işiterek dikkat çekiyordu.

“Her neyse, Yakishio iyi. En azından artık endişelenmeye gerek yok.“

Yakishio kendi sorunlarını kendi başına halletti. Biz tüm bu olayların sonuna kadar sadece dışarıdan bakan kişilerdik.

Romantik dramalar, aşıkların kavgaları, bunları gerçekten sadece olayın içindekiler çözebilir.

“Bu arada, Yanami-san. Abur cuburu kestiğini söyledin diye hatırlıyorum?“

Ogura ekmeğini bitiren Yanami, gururla ellerini çırptı.

“Nukumizu-kun, zafere ulaştım.“

“Anlaşıldı. Tebrikler.“

Baş ağrıtıcı bir sohbetin yaklaştığını hissederek sohbeti orada bitirmeye çalıştım ama Yanami üsteledi.

“Geliştirilmiş diyetim sayesinde, sadece bir haftada 250 gram verdim.“

250 gram mı…?

“Bu, hata payı dahilinde değil mi-“

“Bunu bir aya oranlarsan, 1 kilogram eder. Bu da önümde garantili bir zaferin serildiği anlamına gelir.“

…Tüh. O bir anlık dikkatsiz yorumum benim sonum oldu. Boş bir zihinle başımı sallayarak onu onaylamaya geçtim.

“Ama sonra bir şey fark ettim. Bu hızla, bir yılda 12 kilo veririm, değil mi? Bu muhtemelen biraz sağlıksız olur, sence de öyle değil mi?“

Evet, bunun bir sorun olduğunu söyleyebilirim. Bu çoğunlukla senin kafanın içinde ama.

Kendinden memnun bir ifadeyle Yanami, tuhaf teorisini sunmaya devam etti.

“Yani temel olarak, şu anki diyetimi ve mevcut formumu korumak için ayda 1 kilo almam gerekecek. Bu bir nevi tersine strateji gibi.“

“...Bekle, sakinleşelim ve bunu bir düşünelim. Bu mantık- sağlam mı? Sorun olmadığından emin misin?“

Yanami, benim tedirginliğimden hiç etkilenmeden, tam bir özgüvenle başını salladı.

“Nukumizu-kun, terazi yalan söylemez. Bu arada, 1 kilo yağ yaklaşık 7,200 kilokaloridir. Bu da benim fazladan 20 kase noodle değerinde kalori yemem gerektiği anlamına geliyor.“

Yanami ikinci bir ogura ekmeği çıkardı.

“Başka bir deyişle, bu mroakfif bir diyet mefodufur-“

Ağzın doluyken konuşma. Yanami yanaklarına tıkıştırdığı ekmeği yuttu.

“Bu, matematiksel olarak kanıtlanmış proaktif bir diyet metodudur. Belki de bunun hakkında bir kitap yayınlamalıyım.“

“Eğer kitap yayınlanırsa, imzalı bir kopyasını isteyeceğim.“

Yanami’nin diyetinin sonuçları yakında ortaya çıkacaktır, çoğunlukla bel çevresinde.

Sütümü yudumlarken, tembelce okul bahçesini izledim.

İkinci dönemin ilk gününde dersler yeniden başladı. Kalan tatil havası sorgusuz sualsiz uçup gitmişti ve her zamanki günler geri dönmüştü.

Bu arada, anlaşılan Amanatsu-sensei’nin Obon sırasındaki umutsuz evlilik avı pek de iyi gitmemiş.

Ç/N=(Obon: Japonya’da geleneksel bir Budist festivalidir ve atalara saygı gösterilen, onların ruhlarının evlerine döndüğüne inanılan bir dönemdir.)

“Düşününce, Başkan kulüp dergisinin yeni sayısının bittiğini söyledi. Daha sonra kulüp odasına uğramalıyım.“

“Aa~, ben senin kopyanı çoktan aldım. Al bakalım, Nukumizu-kun.“

Yanami çantasından bir kitapçık çıkardı.

Tamamlanmış kulüp dergisinin kapağında birbirine bakan iki erkeğin bir çizimi vardı.

Sonradan eklendiği belli olan kıyafetler, çizimin geri kalanından garip bir şekilde ayrılıyordu. Orijinal çizim nasıldı acaba…?

Aldığım kulüp dergisini karıştırdım.

“...Tsukinoki-senpai gerçekten de bunu yayınlamış, ha?“

Sayfaları atlarken, belirgin şekilde farklı bir bölüm gözüme çarptı.

Bu, Yakishio’nun resimli günlüğüydü.

Büyükannesinin evine yaptığımız ziyareti yazmıştı.

Çizim, bir arabanın içinde beş erkek ve kızı gösteriyordu.

Araba, doğrudan bir masaldan fırlamış bir kaleye doğru ilerliyordu. Kalenin üzerine çizilmiş amblem, Tsuwabuki Lisesi’nin armasına benziyordu.

Şimdi düşününce, Yakishio aslında arabada değildi…

Yakishio’nun kafasının içinde ne olup bittiğini anlamaya çalışmanın bir anlamı yok. Sayfayı çevirdim.

Sırada Yanami’nin kısa hikayesi vardı.

Son eseri, karşılıksız aşklar ve tavuk şiş üzerine odaklanan bir anlık kurguydu.

Bunun ne hakkında olacağını merak ettim. Yanımdaki ’yazar’ı görmezden gelerek, okumaya başladım-


*


<’Günaydın Sana’> – Anna Yanami – 

Bu sabah da, marketin içindeki camdan dışarıyı izlerken bir dergi okuyormuş gibi yaptım.

Okul yolu üzerindeki 7-Eleven’ın dergi reyonu, kavşağın iyi bir görünümünü sunar.

Elbette buna, her sabah ışığın değişmesini bekleyen o çocuk da dahil.

Bugün ona “günaydın“ diyeceğim. Ve eğer cesaretimi toplayabilirsem, belki okula birlikte yürürüz…

Tam o anda, iştah açıcı bir koku dikkatimi çekti.

Bir tezgâhtar, “Taze yapılmış, tütsülenmiş iri taneli sosisler şimdi fritözden çıktı!“ diye seslendi.

7-Eleven’ın sıcak atıştırmalıklarının hepsi benim favorimdi.

Tütsülenmiş iri taneli sosis, doğal kılıf içinde olduğundan, ısırdığınızda kendine has o ’kıtır’ sesi çıkarır. Tütsülenmiş kokusu iştah açar ve mütevazı boyutu sayesinde sabahları bile yemesi kolaydır.

Genellikle günün erken saatlerinde hazırlanırlar ama bugün sanırım daha yeni yapıp bitirmişlerdi.

O henüz gelmedi. Hızla kasanın sırasına girdim.

Ve tabii ki, şimdi kasada bir sıra oluşmuştu. Gergin bir şekilde bekledim ve sonunda sıra bana geldi.

“Bir tane tütsülenmiş iri taneli sosis, lütfen!“

“116 yen tutuyor.“

“Buyurun. Ah, tam bozuk param var.“

Cüzdanımdan parayı çıkarırken, otomatik kapıların ötesinden tanıdık bir kahkaha duydum. Kavşakta arkadaşlarıyla birlikte ışıkta bekliyordu.

Sonra, yaya ışığı yeşile döndü.

“Kağıt torbaya koymanıza gerek yok! Böyle alacağım!“

Çubuğa takılı sosisi aldım ve cüzdanımı yerine koymak için uzandım, ancak iki elimin de dolu olduğunu fark ettim.

Eğer böyle kalırsam, o yürüyüp gidecek.

Kısa bir tereddütten sonra, sosisi yanlamasına dişlerimin arasına sıkıştırdım ve kapanmakta olan otomatik kapılardan dışarı fırladım.

Ona günaydın demeliyim.

“OO-kun, günay-“

Sosis ağzımdan kaydı. Düşmeden havada yakaladım ama o zamana kadar ışık çoktan kırmızıya dönmüştü. Omuzlarım düştü.

O çoktan karşıya geçmiş, uzakta arkadaşlarıyla gülüşüyordu.

Bir kez daha… ona selam veremedim.

Taze yapılmış sosisin tadı, nedense, birazcık acıydı.


*


Yanami’nin kısa hikayesini bitirdikten sonra kulüp dergisini kapattım. Nedense, şimdi canım gerçekten sosis çekti…

“Hikayen aslında oldukça iyi, Yanami-san. Sosislere olan sevginle dolup taşıyor.“

“Gerçekten mi? Gerçekten bir tane yemenin işe yarayacağını biliyordum.“

İkinci poğacasını bitiren Yanami, aniden ciddi bir ifade takındı.

“Hey, Nukumizu-kun.“

“Bu ani ciddi ton da neyin nesi?“

“…Bir erkek arkadaşım oldu.“

Ha!? Bu ne biçim hiç beklenmedik bir itiraftı?

“Şey, tebrikler?“

“Hayır, aslında yok…“

Hangisi şimdi, var mı? yok mu?

Yanami inleyerek başını öne eğdi.

“Instagram’da çok fazla üstü kapalı ima paylaştım ve şimdi arkadaşlarım arasında bir erkek arkadaşım olduğuna dair bir söylenti var. Bir dahaki sefere hep birlikte takıldığımızda onu da getirmem gerektiğini söylediler…“

“Normal bir şekilde inkar edemez misin?“

Önerime Yanami hemen atladı.

“Hadi ama, o kadar çok ima yaptım ki! Eğer aniden ’Aslında bir erkek arkadaşım yok,’ dersem, sence de ’aa, Yanami yine terk edilmiş, ha?’ gibi olmaz mı?“

“Erkek arkadaş… yine mi…?“

Onun hiç erkek arkadaşı oldu mu ki? Sanırım bu pek doğru değil…

Yorum yapıp yapmamayı düşünürken, Yanami’nin gözleri muziplikle parladı ve bana doğru eğildi.

“O yüzden düşünüyordum da, ya birine o rolü oynatırsam?“

“Rolü oynatmak mı? Erkek arkadaş rolünü mü?“

“Evet. Sadece bir kez birini gösterirsem, imajımı kurtarmış olurum, değil mi?“

Yani temel olarak sahte bir erkek arkadaş mı?

Kulağa doğrudan bir romantik komediden fırlamış gibi geliyor. Bulaşmaya hiç niyetim yok ama yalan söyleyemem, meraklanmaya başlıyorum.

“Ha. Bu kulağa biraz eğlenceli geliyor.“

“Değil mi? O yüzden, Nukumizu-kun, senden bir ricam var.“

Bir rica mı? Benden mi? Sakın bana erkek arkadaş rolünü oynamamı istediğini söyleme…?

Bir yanım gerçekten bulaşmak istemiyor ama diğer tarafım, light novellerle büyümüş tarafım, inkar edilemez bir şekilde merak içinde.

“Peki… tam olarak benden ne istiyorsun?“

45 derecelik bir açıyla poz verdim, en havalı ifademi takındım. Yanami yüzüme daha da yaklaştı.

“Tamam, o zaman senden istediğim şey-“

“E-Evet…?“

Yanami aniden aramızdaki mesafeyi kapattı.

“Ayano-kun’dan onu bir süreliğine ödünç alıp alamayacağımı sorar mısın? Hem yakışıklı hem de başarılı bir öğrenci, o yüzden bu rol için mükemmel olduğunu düşündüm!“

“…Ciddi misin?“

Cevabını duymaya gerek yok. O gözler ciddi.

Sessizce dirseğimi korkuluğa dayadım ve artık tamamen sonbahar renklerine bürünmüş gökyüzüne baktım.

Tüm kaosuyla birlikte yaz, çoktan bitmişti.

İkinci dönem huzurlu geçsin, nolur.

“Eee, Nukumizu-kun? Dediğimi duydun mu? Benim için ona soracak mısın?“

Yanami korkuluğa yaslandı ve bana umut dolu gözlerle baktı.

Cevabım çoktan belliydi.

Nazik bir gülümsemeyle Yanami’ye dönerek ağzımı açtım ve dedim ki:

“…Yanami-san, kendine gerçek bir erkek arkadaş bulmaya ne dersin?“

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


7.5   Önceki Bölüm