Okul kütüphanesinden bir kitap ödünç almaya gelmiştim ve şimdi de güneşten kaçmak için okul bahçesinin kenarında yürüyordum. Bu sıcaktan beklendiği gibi, sahada neredeyse hiç kimse yoktu.
Aniden, yukarıdan tanıdık bir ses bana seslendi.
“Ha? Nukkun? Burada ne yapıyorsun?“
Bu Yakishio’nun sesiydi. Yukarı baktığımda, tüm görüş alanım mayolu Yakishio’nun görüntüsüyle doldu.
Güneşte yanmış teni, güneşin altında ıslak ıslak parlıyordu ve nemli mayosu ince vücuduna sıkıca yapışmıştı.
Hemen bakışlarımı kaçırdım ama mayosunun kenarlarından görünen bronzluk izleri çoktan hafızama kazınmıştı.
“Hii!? Bekle, şey… neden böyle giyindin!?“
“Eh, havuzdayım da ondan.“
…Ah, bariz olan bu. Anlaşılan, farkında olmadan havuzun yakınına kadar gelmişim.
Göz ucuyla hala ona bakarken derin bir nefes aldım.
“Sadece kütüphaneye gidiyordum. Bekle, yüzüyor musun? Yüzme takımında mısın?“
“Yüzme takımına temizlikte yardım ediyorum, karşılığında da kız atletizm takımı da havuzu kullanabiliyor.“
“A-Anlıyorum. Pekala, ben gidiyorum o zaman…“
“Ah, Nukkun, bir saniye bekle!“
Yakishio parmaklıkların yanında çömeldi ve bana bakmak için öne doğru eğildi.
“Matematik ödevi çıktısını aldın, değil mi? Ben benimkini attım da, seninkini kopyalayabilir miyim?“
“…Neden attın ki?“
“Elimde değildi, tamam mı? O yaz tatili özgürlüğü havasına kapıldım, anlarsın ya? Hani, pat! Yok oldu gitti.“
“Eğer o çalışma kağıdıysa, ben onu çoktan bitirdim. Ama üzerine yazdım, o yüzden kopyalamanın pek bir faydası olmaz.“
“Eh? Neden şimdiden bitirdin ki? Yaz tatili daha bitmedi bile.“
…Yaz tatilinde yaz ödevi yapmak gerçekten o kadar tuhaf mı?
“Yine de, ödünç ver. Başkasından temiz bir kopyasını alırım.“
“Amacının değişmediğinden falan emin misin?“
Belki de tüm konuşmalarımız yüzünden, atletizm takımından birkaç kız toplanmaya başladı.
“Ne oldu, Lemon?“
“Erkek arkadaşın mı?“
“Olamaz! Ciddi misin?“
Yakishio, gülerek ve onlara el sallayarak “Hayır hayır, sadece Nukkun.“ dedi.
“Vay canına, tenin ne kadar da beyaz! Kızarıyorsun!“
Görüş alanımdaki açık ten miktarı artmaya devam ediyordu. Ha…? Şu an neden etrafım mayolu kızlarla çevrili…?
“P-Pekala o zaman, rahatsız ettiğim için üzgünüm. Acelem var da…“
“Bekle! Ya ödev çıktısı?“
“Öğretmenden al işte.“
“Ehh, ama matematik öğretmeni korkutucu… Daha da önemlisi, Nukkun, neden bu tarafa bakmıyorsun?“
“Çünkü… mayolusunuz…“
Kızları mayoyla yakından görmek benim için fazlasıyla yoğun bir deneyim. Lütfen, merhamet edin.
Ben beceriksizce kıpırdanırken, mayolu kızlar kendi aralarında fısıldaşmaya başladı.
“Yani mayolarımızı gösterirsek, ödevini kopyalamamıza izin mi verecek?“
“Gerçekten mi?“
“Bu biraz müstehcen değil mi?“
“Ha? Hayır, öyle bir şey demedim…“
Yakishio’nun neşeli sesi, benim cılız inkarımı tamamen bastırdı.
“Demek olay bu, Nukkun!? Mayoma bakmak ister misin?“
“Eh!? Hayır, yani- tamam, tamam! Öğretmenden yeni bir çıktı alıp kulüp odasına bırakacağım!“
Bu son sözlerle, hızla arkamı döndüm ve olay yerinden fırlayarak kaçtım. Arkamdan, atletizm takımının bağırışları yüksek sesle yankılandı:
“Güle güle, Nukkun!“
“Bana da bir tane al!“
“Sakın Lemon’a elini süreyim deme!“
…Cidden. Lütfen. Beni biraz salın.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.