Yukarı Çık




83   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   85 


           
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZ8nj670exPuXGr7LhxQLewrhMLnWE21FM-AWQ_nqVC8b1jLXqrLFg_3uPytc-TeVGm3LY8T-emFiHwg1446Gf5Ki3dCRtTUX7bbzgRdAW-i_h2kedv07Up6Ok1wKe-UcpqmCxz9yT-d4u9hoaEaolbJjGxa5KDrmOQ86OpPAWgFX2EJB_TimGALpK-g/s1921/1.jpg

8.CİLT : PROLOG 
Asamura Yuuta





Kiraz çiçeği caddesi artık tamamen yapraklarla kaplanmıştı.

Okul güzergahım olarak kullandığım dar sokakta yürürken ve kıvrılan yokuşu tırmanırken, tepeden Suisei Lisesi’nin silueti belirdi.

Saatime göz attım—açılış töreni başlamadan önce spor salonuna varmak için hâlâ bolca vaktim vardı. Geç kalmış olsam da olmasam da adımlarımı hızlandırarak okulun girişine yöneldim.

Bugün sınıfımız değişecekti, bu yüzden yapmam gereken ilk şey hangi sınıfa düştüğümü kontrol etmekti. Ayakkabılıklardan biraz ileride, öğrenciler duvara yapıştırılmış büyük bir kâğıdın etrafında toplanmıştı. Kâğıt, öğrencilerin sınıf sırasına göre adlarını listeliyordu.

Okulda pek fazla yakın arkadaşım olmadığı için—daha doğrusu, özellikle okulda olmadığı için—bu durum biraz gergin hissettiriyordu. İkinci yılımıza kadar Maru benimle aynı sınıftaydı, bu yüzden sınıfta kendimi rahat hissetmek görece daha kolaydı.

Yalnız hissetmek beni pek rahatsız etmiyor diyemem ama öğrenci olarak grup çalışması gerektiren birçok durum oluyor ve böyle anlarda arkanda birinin olduğunu bilmek hayatı epey kolaylaştırıyor. Bu yüzden, kabuğumdan biraz çıkıp sınıf arkadaşlarımla daha samimi olmam gerektiğini söylemek mantıklı bir argüman olurdu ama öte yandan, bazen ilişkiler için fazla enerji harcamanın buna değmeyeceğini düşünüyorum.

Gerçi sınav döneminde güvenebileceğin birkaç arkadaşının olması oldukça kullanışlı. Öte yandan, muhtemelen her şeyi gereğinden fazla düşünüyorum ve Maru buna alaycı bir şekilde “Senin yalnızlığa dayanma gücün gerçekten fazla“ diye yorum yapardı.

Kalabalık biraz seyrelince, öğrenci grubunun arasına süzülerek sınıf listesinde adımı aramaya başladım. Baştan itibaren dikkatlice taradım. İsimler alfabetik sırayla dizildiğinden, “Asamura“ soyadına sahip olmak böyle zamanlarda işe yarıyordu. Listenin en başından ilerleyerek adımı hızla bulabilirdim.

Bakalım… 1. sınıfta yokum. 2. sınıfta da değilim. 3. sınıfta da görünmüyorum. Gözlerimi biraz daha sağa kaydırdım ve—

Hm?

Görüş açımın kenarında altın renginde bir ışık parladı. İçgüdüsel olarak başımı çevirdim ve sağ tarafımda duran, biraz daha uzun ve açık renk saçlara sahip bir kızı fark ettim. Kaşlarını çatmış, sınıf listesine dikkatle bakıyordu.

Ayase Saki.

Suisei Lisesi’nde üçüncü sınıf öğrencisi—ve üvey kız kardeşim.

Babam ve onun annesi geçen haziranda evlendi ve biz üvey kardeş olduk.

Bir süre farkında olmadan ona bakakaldım. Ayase-san’ın daha önce kısa kesilmiş olan saçları neredeyse ilk tanıştığımız zamanki uzunluğuna ulaşmıştı. Saç modeli ve görünüşü aynıydı… ama şu an ondan aldığım izlenim, o zamankinden oldukça farklıydı. “Farklı” derken, dış görünüşünü kastetmiyorum—ne dikkat çekici saç rengini ne de okul kurallarını ihlal etmeyecek kadar doğal görünen makyajını. Hayır, değişen şey yüz ifadesiydi.

Ayase-san fotoğraf çektirmeyi sevmezdi çünkü gözlerinin ürkütücü göründüğünü düşünüyordu. Ama bu, yüz hatlarının doğuştan sert olmasından kaynaklanmıyordu. Muhtemelen, başkalarının yanında sürekli gergin olduğu için o ifade yüzüne yansıyordu.

Ona dair izlenimim, bu değişimin nedenini anlayabilecek kadar değişmişti.

İlk tanıştığımızda vahşi bir hayvan gibi tetikteydi, her an saldırmaya hazır, kendisini incitmeye çalışan her şeye karşı dişlerini gösterecek gibi duruyordu—gerçi bunu yüzüne söylesem muhtemelen sinirlenirdi ama şimdi, neden makyajını ve kıyafetlerini “zırh” olarak gördüğünü anlayabiliyordum. Onun bu temkinliliği, muhtemelen annesinden boşanan öz babasına duyduğu güvensizlikten kaynaklanıyordu. Benim de boşanan ebeveynlerimden biri olan anneme karşı benzer buruk hislerim vardı, bu yüzden onu bir noktada anlayabiliyordum. Belki de uzun süredir aynı çatı altında yaşadığımız için zamanla onu daha iyi anlamaya başlamıştım.

“Asamura-kun.“

Birdenbire bana döndü ve konuştu.

“Ah, Ayase-san.“

“Hm? Pardon, seni şaşırttım mı?“

“Yok, pek sayılmaz.“

Tam olarak haksız sayılmazdı—biraz şaşırmıştım çünkü okulda genellikle bu kadar samimi sohbetler etmezdik. Ayrıca, onu bir süredir farkında olmadan izlediğim için kendimi biraz garip hissettim.

“Bu yıl aynı sınıftayız. İyi geçinelim, tamam mı?“

“Huh? ...Huh?“

Hemen sınıf listesine geri döndüm. En son 3. sınıfa kadar kontrol etmiştim. Yani, bu demek oluyor ki… 4. sınıf. Anlaşıldı. 『Asamura Yuuta』 ismi, 『Ayase Saki』nin hemen yanında yazılıydı.

“Ah. Gerçekten de öyle.“

“Cidden mi? Dur, yoksa benimle aynı sınıfta olmak istemiyor muydun?“ diye söylendi Ayase-san, hafiften canı sıkılmış gibi.

Hemen açıklama yaptım. “Hayır, hayır, öyle bir şey değil. Sadece genelde aile üyelerini aynı sınıfa koymadıklarını düşünmüştüm.“

Bunun gerçekten bir kural olup olmadığını bilmiyordum ama okul, artık Ayase-san ile aile olduğumuzu biliyordu. O yüzden bizi farklı sınıflara ayıracaklarını varsaymıştım.

“Böyle bir kural gerçekten var mı ki?“

Bunu söyleyince, ben de emin olamadım.

Hafızamı kurcalarken, ortaokulda aynı sınıfa yerleştirilmiş ikizler ve kuzenler olduğunu hatırladım. Görünüşe göre, sınıfları öğrencilerin akademik başarılarına ve kişiliklerine göre dengelemek bile başlı başına bir zorlukken, bir de onların ilişkilerini ve arkadaşlıklarını göz önünde bulundurmak ekstra bir yük olabilirdi.

“Bunu söyleyince, sanırım gerçekten böyle bir kural yok.“

“Her neyse, artık Maaya ile aynı sınıfta değilim gibi görünüyor.“

“Öyle mi?“

“Senin için de aynı durum geçerli, değil mi?“

“Huh?“

Tekrar sınıf listesine göz attım. Hmm, bakalım… Ah, Maru burada değil. Listede tekrar taradım ve onun adının 3. sınıfta olduğunu gördüm.

“Maaya 3. sınıfta.“

“Yani, Maru da onunla aynı sınıfta demek.“

O ikisinin birlikte olduğu bir sınıf kesinlikle hareketli olurdu. Nasıl bir şekilde olacağını tam bilemesem de, kesinlikle öyle olurdu.

“Sınıflarımız yan yana olduğuna göre, muhtemelen beden eğitimi derslerimiz ortak olur ama üçüncü sınıfta kariyer yollarına göre daha fazla ders ayrılıyor, bu yüzden aynı sınıfta olmamızın çok da önemi yok gibi görünüyor.“

Seçtiğimiz dersler, fen mi yoksa sosyal bilimler mi okumak istediğimize, ulusal mı yoksa özel bir üniversiteye mi yöneldiğimize göre değiştiğinden, artık eskisinden daha sık farklı sınıflara ayrılacaktık.

“Maaya fen okumak istiyor.“

“Huh?“

Bu biraz şaşırtıcı değil mi? Düşününce, Maru’nun da fenle ilgili bir alana yöneldiğinden neredeyse eminim. Demek ki o ikisi düşündüğümden daha çok benziyor olabilir.

“Deli bir bilim insanı olmayı hayal ettiğini söyledi.“
(Steins Gate animesinden bir alıntı)

“Bu bir animeden alıntı değil mi...?“

“Öyle mi? Belki de sadece şaka yapıyordu.“

“Olabilir.“

İkimiz de tam anlam veremeyerek başlarımızı yana eğdik.

“Her neyse. Güzel bir yıl geçirelim, Asamura-kun.“

“Aynı şekilde, Ayase-san.“

Ne de olsa, bundan sonra aynı okulda, aynı sınıfta bir yıl boyunca birlikte vakit geçirecektik. Kısacası, bundan epey memnundum.

Yan yana yürüyerek açılış törenine giderken böyle şeyler hakkında konuştuk.

Etrafımızda kimse kalmamıştı. Herkes çoktan spor salonuna doğru aceleyle ilerlemişti. İşte bu yüzden, biz yavaş adımlarla yürüyüp sohbet edebiliyorduk.

“Peki, şimdi ne yapacağız?“ diye sordu Ayase-san.

“Yani, okulda mı?“

Henüz üvey kardeş olduğumuzu kimseye açıklamamıştık. Gereksiz dikkat çekmek ya da garip dedikoduların konusu olmak istemiyorduk.

Sözlerimi dikkatle seçerek, “Açıkçası, her şeyi olduğu gibi bırakmanın en iyisi olacağını düşünüyorum. Örneğin, şu an yaptığımız gibi, aynı sınıfa nasıl düştüğümüzü konuşabilmeliyiz.“ dedim.

Öğrencilerin böyle şeyler yapması gayet normaldi sonuçta.

Ayase-san gülümseyerek, “Yani, sıradan sınıf arkadaşları gibi davranacağız, değil mi?“ dedi.

“Evet. Konuşmaktan özellikle kaçınmamız doğal olmaz.“

“Anlıyorum.“ Ayase-san başını salladı.

Yine de—

Onun kişiliğini düşündüğümde, okulda benimle evde olduğu kadar rahat konuşamayacağını tahmin ediyordum. Üstelik, Maru artık benimle aynı sınıfta olmayacağı için, okulda kimseyle konuşmadığım anların daha da artacağı neredeyse kesindi.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOj6JxMnQFjMCa4ZQj-zKzC2Vmbj_3cgkOO112hzqBFeiPaXn-nU23QwHjB9OEWD-k0rgwvPcUKwe-GrM4Wvb4ZFH90Vv8T1TCZx1S173j0fboZ-ZrxkQQwpf0_YMWTvhdIyhxWJJ9l_qXg-ONfub3uxI2adMQbSWV_WhaHjhfwP6zfmBYALmKwODgQw/s773/Insert%201.png

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhd9IMZSN5-Y2BpkjEBcEdm17uuPvaqe1y13ZeDcVP7NDIYwrMsgL95FBFXrNPdVVZgxYPMwYXu6XD9WkduVww-Umd-14uG85JtqVUDe5So6Qu4AZv0NiK4R52JOoRs-aZxa2sGl0jUpj5oZnyCBj-DOA3pYlcgJexme2bdC0du6aamKGmBOtiv72ywCw/s930/Insert%202.png

https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi78ioPOrdjw-rktx7D8_bFrMN3V6J8lwlrOWLvZzQK3lFGB7GCVDzDrIyFBSYw8NqxclFipYSIIJ2aFIuWbz0c1rpI1pwZ49LBV_JuE9uFD-hnmuqN2KIUdsSMrRJ0p7XsYokKAzV8BvZPuMyVz3zE7ql8Bgdlel0sOnys_YZoLez5FSJw1CunLnMxWg/s772/Insert%203.png

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


83   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   85