Çaresizlik ve tükenmişlik içinde dizlerimin üzerine çöktüm. Bütün bir dersi kaçırmıştım.
Sanırım yokluğumu kimse fark etmemişti bile.
Kendimi hasta hissettim, bu yüzden revire gittim ve hemşireden yatakta dinlenmek için izin istedim.
Elbette uyuyabilmemin imkanı yoktu. Aşağılanma, korku ve çaresizlik... Beyaz yatakta titrerken, bir yandan da hırpalanmış zihnime ve bedenime bir şekilde tutunmaya çalışarak vaktimi geçirdim.
“Her ihtimale karşı, sınıf öğretmenine haber vereceğim.“
Okul hemşiresi böyle söyledi, ben de kısaca, “Lütfen haber verin,“ dedim. Sınıf öğretmeni muhtemelen şu anda derste, ikinci dönem için sınıf temsilcilerini seçmekle ve kültür festivali için komitede kimin olacağına karar vermekle meşguldür. Bu yüzden beni görmeye gelmeyeceğinden emindim.
Neden bana kimse yardım etmiyor?
Elbette, Miyuki’nin tavrı ve derslerindeki başarısı, ayrıca geçen dönem sınıf başkan yardımcısı olması ve notlarının mükemmel olması yüzünden... Onun sözleri çok daha güçlüydü.
Öğretmenler benim sözlerimden çok ona inanıyor olmalı. Bu yüzden bu konuyu kimseyle konuşamam. Annemle veya abimle bile.
Beni okula gönderebilmek için rahmetli babam kadar çok çalışıyorlar. Eğer şu anki durumumu öğrenirler ise ve onları hayal kırıklığına uğratırsam...
Artık yaşayamam.
Çocukluk arkadaşım ve sevgilim olması gereken Miyuki tarafından ihanete uğradığımda, ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bu cehennemde bir buçuk yıl daha nasıl hayatta kalacağım?
Aniden cebimdeki telefon titreşti.
Daha önce hiç görmediğim bir sosyal medya hesabındandı. Anlamadığım, rastgele karakterlerden oluşan bir hesap adı.
Hiç düşünmeden açtım. Belki birinden bir yardım gelmiştir diye düşünüyordum. Böylesine uçucu bir umuda tutunuyordum.
Ama...
“Okuldan git, Seni suçlu!“
“Dersleri astın ve şimdi de mağdur taklidi mi yapıyorsun? Hey! En çok canı yanan kişi Amada-san’dı, seni pis sapık!“
“Eğer canın bu kadar yanıyorsa, geber o zaman, sapık!“
Nazik tek bir kelime yoktu.
Sadece insan kötülüğü.
Ah, artık geriye hiçbir şey kalmadı.
Sonra telefonum tekrar titredi. Edebiyat kulübü başkanı Tachibana-senpai’ydi.
Yüzünden o nazik gülümsemesi hiç eksik olmayan iyi kalpli bir Senpai’ydi.
Belki o...
Az önce bir kenara bıraktığım umut, yeniden zihnimde canlanmaya başladı.
Ama...
[Üzgünüm. Bunu sana sözlü olarak söylemem gerektiğini düşünmüştüm.]
[Gerçek şu ki, Amada-san’a yaptıkların yüzünden, kulüpteki tüm üyeler senden korkuyor.]
[Gerçekten üzgünüm ama artık kulüp etkinliklerine gelmeni istemiyorum.]
[Üzgünüm.]
Mesaj okundu olarak göründükten sonra, ondan başka mesaj gelmedi.
Hayır, ben öyle bir şey yapmadım...
Tam bunu yazmak üzereyken, artık gönder tuşuna basamadığımı fark ettim.
[Bu hesaptan engellendiniz.]
Sürekli böyle bir hata mesajı gözüküyordu.
Daha kötüsü, dersten sonra spor salonundan dönen öğrencilerin seslerini duyabiliyordum.
“Hey, başkan? Düzgünce söyledin mi?“
“Evet, az önce mesaj attım.“
“Onunla karşılaşmaktan hâlâ korkuyorum.“
“Ben de.“
“Ama yazdığı taslakla ne yapacağız? Okul festivalinde satılacak olan dergi...“
“Onu atacağım. Eğer yayınlanırsa, kulübün onuru lekelenir.“
“Di’mi?“
“Yapacak bir şey yok.“
“Ne yazık. Hiç yeteneği olmamasına rağmen, taslak üzerinde çok çalışıyordu.“
Muhtemelen benim burada olduğumu bilmiyorlar. Başkan Tachibana, kulüpten biriyle konuşuyordu.
Gözyaşlarım sessizce aktı. Öğretmen beni bulmasın diye beyaz yorgana sarınıp, çaresizlik içinde sessizce titredim.
Bana her zaman nazik davranan Senpai bile sonunda bana inanmamıştı.
Şimdi, ne yapmalıydım?
Bu cevapsız soru karşısında sadece çaresizliğimi fısıldayabildim.
***
Revirde çok uzun kalırsam, şüpheli görünürüm.
Muhtemelen anneme de mesaj atılır. Bu yüzden, kendimi biraz daha iyi hissettiğimi söyleyerek hemşireye sınıfa geri döneceğimi söyledim ve revirden çıktım.
Koridorda olursam, öğretmenler beni hemen bulurdu.
Bu yüzden aklım tek bir yere odaklandı.
Merdivenlere gittim. Ders çoktan başlamış gibi görünüyor. Bu yüzden burada kimse yok. Biraz rahatlamış hissederek merdivenleri tırmandım.
Çatı katına çıkan yerde durdum. Burada beni kimsenin bulmasından endişe etmeme gerek yoktu.
Oturdum. Burada zamanın geçmesini beklemek zorundayım.
Bugün buna alışmalıyım. İnsanların kötü niyetine. Zihnim bir gün daha dayanıklı hale gelene kadar sabretmeliyim.
Ama bir şekilde, elimi çatıya açılan kapının koluna koydum. Normalde güvenlik için kilitli olması gereken kapı kolu, kolayca hareket etti.
Bunun bir fırsat olabileceğini düşünürken buldum kendimi. Çatıdan atlayarak... her şey kolayca çözülecek.
Kapıyı açtığımda, bulutsuz bir gökyüzü önüme serildi. Hâlâ yaz kokusu vardı.
Kimsenin olmaması gereken bu yerde, benden önce birinin olduğunu fark ettim.
Kısa siyah saçları rüzgârda dalgalanıyordu. Belki de kapıyı açtığımda çıkan sesi fark edip, irkilmiş bir şekilde bana doğru baktı.
“Sen kimsin?“
Keskin yüz hatlı bir kız bana şüpheyle baktı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.