Yukarı Çık




41   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   43 

           
Bölüm 42 – Savaşın Özü

Nephis, Sunny’i dikkatlice süzüyordu. Bu kez her zamankinden daha uzun süre sessiz kaldı.

Sunny, Nephis’in bakışları altında hafifçe gerildi, değerlendirildiğini biliyordu. Değişen Yıldız’ın yeteneği ve sezgisi göz önüne alındığında, onun dövüş performansından bir çok şeyi anlamış olduğunu tahmin etmek zor değildi. Hem mevcut seviyesini hem de gelecekteki potansiyelini neredeyse tamamen çözmüş olmalıydı. Peki, bunlar öğrenmesi için yeterli miydi?

Bir süre sonra Nephis Ruh Parçacıklarını aldı ve başını salladı.

“Tamam.”

Sunny sırıttı, başarılı bir anlaşmaydı. Hem çok şey kazanmış hem de pek bir şey kaybetmemişti. Üstelik Nephis ve Cassie’nin gözünde kendine olumlu bir izlenim de yaratmıştı. Performans açısından gayet iyi iş çıkarmıştı.

“Peki, ne zaman başlıyoruz?”

Nephis omuz silkti.

“Şimdi.”

Ne?

Sunny güneşe baktı, batmak üzereydi. Karanlıkta mı antrenman yapacaklardı? Onun için bu bir engel sayılmazdı ama Değişen Yıldız…

“Önce biraz konuşacağız. Bugünlük yeterli olur.”

Kısa bir tereddütten sonra ekledi

“Cassie, sen de dinle.”

Sunny ve Cassie, iki uslu öğrenci gibi Nephis’e döndüler. Akran olsalar da, dövüş yeteneği bakımından kedi ile aslan gibiydiler.

Nephis bir süre düşündü ve sonra konuştu:

“Savaş ustalığı iki yönlüdür. Beden ve zihin. Bedeni eğitmek uzun sürer ama basittir. Tek yapman gereken şey tekrar ve deneyimdir. Bir dövüşte her şey o kadar hızlı olur ki, o anda her detayı düşünemezsin. Bu yüzden tekniğin kaslarına ve kemiklerine işlemiş olmalı; neredeyse içgüdü haline gelmeli.”

Kısa bir duraklamadan sonra devam etti:

“Başlangıçta tekrar yoluyla ilerleyebilirsin ama sonrasında bu, deneyimle pekiştirilmelidir. Ne kadar çok savaş deneyimin olursa, bir teknik o kadar derinlemesine bedenine işler. Başka yolu yoktur. Bin saatlik antrenman, tek bir gerçek dövüş kadar etkili olamaz. Yalnızca sayısız savaştan sağ çıkanlar bedenlerine gerçekten hükmedebilirler.”

Bu sözler hem tamamen mantıklıydı hem de hiç mantıklı değildi. Pratikle gelişmek gayet anlaşılırdı. Ama Değişen Yıldız’ın sözleri, yıllarını eğitime vermiş Mirasçıların aslında hoplayıp zıplayan çocuklardan farksız olduğunu ima ediyordu. Eğitmenleri ne kadar iyi olursa olsun, onların gerçek savaş tecrübesi yoktu.

Ama bir de gerçekler vardı: Nephis, Caster hariç kim varsa zorlanmadan yenmişti. Belki de söyledikleri doğruydu. Ancak bu da başka bir soruyu sormamıza sebep oluyordu… On sekiz yaşındaki bu kız neler yaşamıştı da bu kadar savaş tecrübesine sahip olmuşu?

‘Ona hâlâ “prenses” demeye devam etmeli miyim acaba?’

Bu sırada Nephis konuşmaya devam etti:

“Zihni eğitmek ise hiç kolay değildir. Çünkü belli bir seviyeye ulaştıktan sonra, gerçek savaş zihinde gerçekleşir. Sonuç, daha harekete geçmeden belli olur. Zihne hâkim olmanın ilk adımıysa savaşın özünü anlamaktır. Ancak çok az kişi bunu gerçekten başarabilir.”

Sonra onlara baktı ve sordu:

“Sizce savaşın özü nedir?”

Sunny tereddüt etti. Savaşın özü mü? Ne olabilirdi ki?

Başka bir Mirasçı olsa, “onur”, “cesaret” ya da “görev” gibi saçma bir şeyler zırvalardı muhtemelen. Ama Nephis’in o soylulardan olmadığını çoktan anlamıştı. O, boş laflarla buralara gelmiş biri değildi.

Bir dakika kadar sonra Cassie cevap verdi:

“Zafer.”

Sunny de:

“Hayatta kalmak.” dedi

Değişen Yıldız başını iki yana salladı.

“Hayır.”

Sonra elini başının arkasına götürüp boynunu ovdu ve onlara soğuk, sert bir bakış attı.

“Savaşın özü, öldürmektir.”

Cassie korkmuştu, gözleri dehşetle büyüdü. Sunny ise hafifçe kaşlarını çattı. Nephis ise umursamaz bir sakinlikle konuşmaya devam etti:

“Temelde yalnızca bu vardır: Sen rakibini öldürmeye çalışırsın, o da seni. Sonunda biri ölür, diğeri ise onun katili olur. Geri kalan her şey boş laftan ibaret.”

Sözleri Sunny’nin kalbine derinlemesine işlemeişti; içinde bir yerlerde bir şeyleri uyandırdı.

“Nasıl yaptığın önemli değil. Hangi silahı kullandığın önemli değil. Niyetin ya da sebebin de önemli değil. Önemli olan tek şey, son ayakta kalan olmak. Savaşta iki amacınız vardır, ya düşmanını öldürürsün, ya da düşmanının seni öldürmesine engel olursun.”

Nephis gözlerini indirdi.

“Eğer bunu anlayabilirseniz... zihninize hükmetmek için gereken berraklığı bulabilirsiniz.”


***


Bundan sonra Sunny uzun süre uyuyamadı. Soğuk taşın üstünde yatarken karanlığa baktı ve Nephis’in öğrettiklerini düşündü.

‘Tekrar, deneyim, berraklık.’

Korkusuz bir savaşçı olmanın üç anahtarı. Üçü de önemliydi, ancak sonuncusu — berraklık — en can sıkıcı olanıydı.

Gerçekten Nephis’in dediği gibi miydi? Bir savaşçının özünde, yalnızca öldürme iradesi mi vardı? İçgüdüsel olarak, bunun doğru olduğunu hissediyordu. Bu acımasız gerçek, aslında tüm hayat tecrübelerinin bir özeti gibiydi.

Sonuçta, onun gibi biri için yaşam sürekli bir hayatta kalma mücadelesinden ibaretti. Her zaman biri kazanır, biri kaybederdi. Kazanan birkaç gün daha yaşar, kaybedenin başına ne geldiğini ise kimse umursamazdı.

Elbette hayat hayattır, savaş ise savaştır. Çoğu insan için bu ikisi bambaşka seylerdi. Ama ya Uyanmışlar için? Onların varlığının tek amacı Kâbus Yaratıklarıyla savaşmaktı. Bu kaderden kaçabilen çok azdı.

Akademi’ye geldikten sonra Sunny, hayatta kalma mücadelesinden kurtulduğunu sanmıştı. Ama şimdi, yalnızca bir savaşın yerini başka bir savaş almıştı.

Bu rahatsız edici bir düşünceydi.

Olaylara farklı bir açıdan bakınca… bu aslında onun avantajı olabilir miydi? Büyü tarafından seçilenlerin çoğu hayatının kalanını acımasız bir hayata uyum sağlamaya çalışarak geçiriyordu. Oysa Sunny, hep böyle yaşamıştı.

Belki de o, Uyanmış olmaya en uygun birkaç kişiden biriydi.

Bu düşünceyle uykuya daldı.

… Ertesi sabah, korkunç bir çığlığa uyandı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

41   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   43