Yukarı Çık




42   Önceki Bölüm 

           
Bölüm 43 - Tekrar


Sunny daha gözlerini açmadan ayaktaydı. Ne olduğunu anlamadan, Gök Kılıcı elinde ve gölgesi onu sarmaya hazır bekliyordu.

Neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Nephis hemen oradaydı; uzun kılıcı elinde savunma pozisyonundaydı. Cassie…

‘Cassie nerede?’

Anlamıştı — karanlık denizden devasa dokunaçlar onlar için gelmişti — etrafına baktı. Şafak söküyordu, gökyüzünün siyah örtüsü çekilmeye başlamıştı. Ama karanlıktan gelen hiçbir dokunaç yoktu.

Ve Cassie’yi gördü.

Kör kız, platformun kenarına doğru sendeliyordu. Yüzünde korkudan ne yapacağını bilemez bir ifade vardı. Sarı saçları darmadağındı, ellerini uzatmış tutunacak yer arıyordu, yönünü kaybetmişti. Elbette, tutunabileceği bir duvar yoktu. Platform daireseldi ve etrafı boştu. Cassie’nin ulaşabileceği tek şey, karanlıkta çalkalanan denizdi…

Sunny farkına bile varmadan koşmaya başlamıştı. Yaptığı akıllıca bir hareket değildi — Nephis ya da Sunny sonuçta Cassie’nin neden çığlık attığını, yakınlarda gizli bir tehlike olup olmadığını bilmiyordu. Üstelik hava hâlâ çok karanlıktı, Nephis neler olup bittiğini tam olarak göremeyecekti. Birden ileri atılıp, refleksle kılıcını dahi savurabilirdi…

Neler olup bittiğini görmek ve ona göre hareket etmek için gayet yeterli sebeplerdi, ama Sunny alışılmadık biçimde düşünmeden hareket etti.

Cassie tam platformun kenarından düşmesine sebep olacak bir adım atmak üzereyken onu yakaladı, kızı sıkıca kollarına alıp geriye çekti.

“Onu yakaladım!” diye bağırdı Sunny, Değişen Yıldız’a onu kılıçtan geçirmesine gerek olmadığını belli etmek istercesine.

Sonra, daha yumuşak bir sesle Cassie’ye fısıldadı:

“Yakaladım seni. Yanındayım. Her şey yolunda. Sakin ol…”

Kızın bedeninin titrediğini hissetti. Onu korkutan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışarak etrafına tekrar baktı, ama hiçbir şey yoktu.

Nephis de aynı sebeple denizin sesini dinliyordu. Birkaç saniye sonra sordu:

“Bir şey görüyor musun?”

Sunny çaresizce başını salladı.

“Hayır. Hiç bir şey”

Cassie’yi platformun ortasına oturttu. Nephis onları korumak için etrafı kollarken, Sunny kör kızı dikkatle kontrol etti, yaralanmamıştı.

“Yaralanmamış.”

Değişen Yıldız onlara baktı. Yüz ifadesi sakin görünse de, Sunny onun biraz tedirgin olduğunu fark etti. Birkaç saniye sonra, güya sakinleştirici ses tonunu kullanıyordu — ki bu ses tonu, her zamanki gibiydi — soğuk.

“Cassie? Ne oldu?”

Garip bir şekilde, gerçekten de Cassie’ye iyi gelmiş gibiydi, kız biraz daha yatışmıştı sanki. En azından konuşabilecek kadar. 

Cassie bir elini uzattı ve aşağıyı işaret etti.

“Ka—kafasını… gördüm… tanrım!”

“Kafasını mı?… Neyin kafasını!”

Sunny kaşlarını çattı, Nephis’e baktı.

“Bir kehanet mi gördü? Geçmişten mi?”

Uzun kız bir süre sessiz kaldı.

“Bilmiyorum. Daha önce hiç olmamıştı.”

İkisi de ne yapacaklarını bilemez halde Cassie’ye baktılar.

Ortada görünür bir tehlike olmayınca, onu sakinleştirmeye çalıştılar. Ama Cassie o bir cümleden sonra sessizliğe gömüldü, konuşmayı reddetti. Ağzını bıçak açmıyordu.

Bir süre sonra Nephis içini çekti.

“Onu… şimdilik rahat bırakalım. Belki biraz dinlenirse kendine gelir.”

Sunny karşı çıkacak gibiydi ama onun da aklına başka bir fikir gelmedi. Sonunda başını sallayıp onayladı.

“Peki. Ben ona bakarım.”

Ama Değişen Yıldız’ın başka planları vardı.

Güneş yükselip dalgalar çekilmeye başlarken, Nephis Cassie’ye biraz alan tanımak için Sunny’yi platformun kenarına götürdü. Yine de gözünü kör kızdan ayırmadı tabii. Cassie dizlerini karnına çekmiş, sessizce oturuyordu. Gözleri kapalıydı ama arada bir bedeninde beliren küçük titremeler hâlâ uyanık olduğunu belli ediyordu.

Sunny’nin kaşları seğirdi.

“Onu böyle bırakmamız doğru mu emin misin?”

Nephis ona düşünceli bir bakış attı.

“Evet.”

Bir an sonra ekledi:

“Cassie güçlüdür.”

Sunny nasıl cevap vereceğini bilemedi. Eğer Değişen Yıldız birini “güçlü” olarak görüyorsa, muhtemelen öyledir. Ama “güçlü” kelimesi, Sunny’nin o narin, güzel, kör kızı hayal ettiğinde aklına gelebilecek son kelimeydi. Sürekli onların yardımına muhtaçtı.

Ama sonra düşündü, güç farklı şekillerde kendini gösterebilirdi. Cassie, kendisini kısıtlayan Kusuruna rağmen hâlâ hayatta ve aklı başındaydı. Kaç kişi aynı durumda bunu başarabilirdi ki?

“Sen öyle diyorsan öyledir.”

Nephis ardından Gök Kılıcını çağırmasını istedi. Kılıcı bir süre inceledikten sonra başını salladı ve kendi uzun kılıcını kaldırdı.

Kılıcı büyük olmasına rağmen zarifti. Dar, çift kenarlı bıçağı Gök Kılıçtan çok daha uzundu, ucu simetrik ve sivri bir uca sahipti. Kılıcın bıçak kısmı, basit haç şeklindeki kabzası ve topuzu da gümüş rengindeydi, solgun bir sabah ışığı gibiydi. Kabzası ise siyah deriyle sıkıca sarılmıştı.

İki kılıcı yan yana koydu ve konuştu:

“Senin kılıcın tek elle de kullanılabilir, ama asıl gücü iki elle tutulduğunda ortaya çıkar. Öncelikli amacı kesmek ve koparmaktır, bu yüzden ağırlık merkezi yukarıdadır. Ama delici saldırılar da yapabilir.”

Sonra kendi kılıcına işaret etti:

“Benim kılıcım biraz daha çok yönlüdür. Hem kesmek hem delmek için yapılmıştır ve çift ağızlıdır. Fakat bu iki kılıcın kullanım prensibi temelde aynıdır.”

Kılıcı iki eliyle tuttu, bir elini kabzanın dibine, diğerini topuza yakın yere koydu. Ardından aşağı doğru bir kesme hareketi yaptı.

“Bu kılıçlar kaldıraç prensibiyle çalışır. İki elle tutulduğunda, bir el iter…” — kabzanın yanındaki eliyle kılıcı aşağı bastırdı — “diğer el çeker.”

Aynı anda topuza yakın eli sapı yukarı çekti ve bu da bıçağa muazzam bir hız kazandırdı.

“İşte bu şekilde güç üretilir, bu şekilde güçlü darbeler indirilir. Şimdi sıra sende.”

Sunny kılıcına baktı, onu iki eliyle kavrayıp Nephis’in duruşunu taklit etti. Sonra kılıcı kaldırdı ve aşağı indirdi, alttaki elini kullanarak darbeye güç verdi.

Değişen Yıldız dikkatle izliyordu.

“Darbe ellerden değil tüm bedenden gelir. Güç ayaklarından, kalçalarından, karnından, omuzlarından geçer ve en son ellerine aktarılır. Şöyle…”

Tekrar aşağı doğru bir kesme hareketi yaptı. Bu kez Sunny yalnızca kılıca değil, Nephis’in tüm duruşuna, vücudunun her hareketine dikkat etti.

Kavgaya yabancı değildi; içgüdüsel olarak, doğru bir yumruğun nasıl atıldığını biliyordu — gerçi eskiden pekte güçlü değildi. Kılıç savurmanın prensipleri de benzerdi, bu yüzden hızlı kavradı.

Basit aşağı kesme hareketini birkaç kez daha tekrarladı. Her seferinde Nephis hatalarını düzeltti, tavsiyeler verdi. Bir süre sonra, doğru yaptığını söyledi.

“İyi.”

Sunny gülümsedi, başardığıyla gurur duyuyordu.

Nephis düşünceli bir ifadeyle başını salladı.

“Şimdi bunu bin kez daha yap.”

Sunny’nin gülümsemesi yüzünde dondu.

‘B… bin mi? Az önce bin dedi sandım!?’

Gözlerini kırpıştırdı.

“Kaç kere dedin?”

Değişen Yıldız başını yana eğdi, bir süre düşündü.

“Şey… bugün fazla vaktimiz yok. O yüzden sadece, bin kez yeterli olur.”

‘Ha. Ha-ha. “Sadece” bin kez, öyle mi?’

Sunny kendini kibar olmaya zorladı.

“Anladım. Evet. Pekâlâ.”

Nephis Cassie’nin yanına geri dönerken, Sunny denize dönüp kılıcını kaldırdı.

‘Bir.’

Gök Kılıç havayı yırtarak ıslık gibi ses çıkardı. Sunny tekrar kaldırdı.

‘İki.’

İt ve çek. Gücü böyle üretirsin.

‘Üç.’

Darbeyi sadece ellerinle değil, tüm bedeninle indir.

‘Dört.’

Sunny kılıcını tekrar tekrar kaldırıp indirirken, sonunda zihninde yalnızca tek bir düşünce kaldı:

‘Tekrar, tecrübe, berraklık. Tekrar…’

Bininci darbeyi tamamladığında, Cassie nihayet konuşmaya hazırdı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

42   Önceki Bölüm