Yukarı Çık




17   Önceki Bölüm 

           
Öngörü.
Geleceğe bir göz atma kabiliyeti- sahip olduğum bir güç. Bu üçüncü defaydı ve şimdi bile onu tamamen anlamamıştım.
Tetikleyen neydi?..
Sadece rastgele miydi yoksa belli bir kuralı mı takip ediyordu?
Sorular aklımı doldurdu.
Ama uzun uzun üzerinde düşünmek için vaktim yoktu.
Splat-!
Dikkatimi çeken şey, muhtemelen az önce öldürülen canavardan yere sıçrayan siyah bir sıvıydı.
Yine de bakmaya zahmet etmedim. İmgelem aklımda tekrar tekrar canlanıyormuş gibi düşüncelerimi esir almıştı.
Büyüğünden küçüğüne kadar her detay capcanlı bir şekilde hafızama kazınmıştı.
Sadece bir düşünceyle olan her şeyi hatırlayabilirdim. Hissettiğim acıdan takım liderine bir şeyin saldırdığı son ana kadar.
Anılar aklımda tazeydi ve gözlerim belli bir ağacın üzerinde durduğunda elim içgüdüsel olarak uzandı ve parmağımla işaret ettim.
’’Bu.’’
Emindim.
Anılarım bana öyle söylüyordu.
’’Bundan da kurtulun...’’
Başka bir tanesi daha o ağaçta saklanıyordu.
***
’Nasıl bildi?..’
Aoife arkasına baktı, gözleri yerdeki yaratığın üstünde dolaşıyordu.
’Rabbleflit’
’Küçük’ kademe bir canavar. En alt sınıftan olmasına rağmen pusu kurma ve gizlilikte hünerli bir canavardı.
Hem sağır hem körlerdi. Küçük alanlarındaki menzille sınırlı olan saldırılarının temeli, yakında hissettikleri titreşimlerdi.
Yine de...
Bu bariz kusuru telafi için gizlilik konusunda üst düzeyde bir ustalık sergiliyorlardı.
Bir kişi arama büyüsünde uzmanlaşmadıkça ya da olağanüstü hassas mana duyusuna sahip olmadıkça onları tespit neredeyse imkansızdı.
Julien arama büyüsünde uzmanlaşmış mıydı?..
Hiç sanmıyordu.
Öyleyse nasıl?
Hassas mana mı?..
’’Oradaki ağaçta saklanıyor.’’
Aoife onun parmağını takip etti, yine de hiçbir şey göremedi.
’’Takım Lideri...’’
Aoife tekrar ona baktı, hemen onun sinir olmuş yüz ifadesini farketti.
’’Efendim?’’
’’Endişelerime göre orada saklanan başka bir yaratık daha var. Uzun menzilli büyüde ustalaşmadım. Zahmet olmazsa.’’
’’Doğru...’’
Aoife uzaktaki ağaca baktı ve parmaklarını şıklattı. Ağaç sanki ezilmiş bir kağıt gibi büzüştü.
Olanlar o kadar hızlıydı ki yaratık tepki vermeye vakit bulamadı.
’’Hieekk!..!!
Kulakları sağır eden çığlığı takip eden şey yaratığın büzülmüş cesediydi.
’’...’’
Aoife başını uzağa çevirmeden önce yaratığa bir bakış attı.
’Ne kadar çirkin...’
Tıpkı Julien gibi o da iki alanda yetenekliydi.
[Zİhin] ve [Vücut].
Zihin sınıfının altında bulunan Duygusal alanda usta olan Julien’in aksine o daha çok Telekinezide ustaydı.
Tek bir düşünceyle cansız bir nesneyi manipüle edebilirdi.
’’Iy, iğrenç görünüyor.’’
Farklı bir figür yaklaştı, suratını ekşiterek öne doğru eğildiği zaman altın sarısı bukleleri yüzüne döküldü.
’’Ders kitaplarında gerçekten farklı görünüyorlar. Değil mi Takım Lideri?’’
Bu...
Kızın adı neydi?
Aoife hatırlamaya çabaladı. Yine de başını salladı.
’’Evet...’’
O sırada iki kişi daha ona yaklaştı. Parlak gülümsemelerle onu övmeye başladılar.
’’Harikaydın.’’
’’Muhteşemdi. Bu kadar güçlü olduğuna inanamıyorum.’’
Bu onun alıştığı bir sahneydi. Genelde böyle yağcılık yapmalarını umursamazdı.
Ama garip bir şekilde o anda daha çok rahatsız edicilerdi.
’Ben hiçbir şey yapmadım...’
Bunu tuhaf buldu.
Ne zamandır böyle şeyleri takıyordu?
’’...’’
Kalbinde çoktan cevabı biliyordu.
Gururunu arkasında bırakarak ve diğerlerini büyük bir şaşkınlığa sürükleyerek belli bir şahsa doğru ilerledi. Tek başına dikiliyordu, gözleri yakınlardaki ağaçlarda geziyordu.
’’...’’
Aralarında birkaç metre kaldığı zaman durdu.
Dikkatini onun gelişine çeviren Julien ona baktı.
’’Ne?’’
Ses tonu her zamanki gibi düz ve kabaydı. Ancak umursamadı.
Eğer zayıf noktalarını ona gösterirse avantajına kullanacağını biliyordu.
’’Teşekkürler... Eğer bizi uyarmasaydın durum kötüleşebilirdi.’’
’’Ah.’’
Omuzlarını silkelemek için elini uzattı.
’’Haklısın.’’
’’..?’’
Aoife bütün bu durumu nedense komik buldu. Nasılsa ondan böyle bir cevabı beklemişti.
Ona uyuyordu.
Karakteriyle ilgili bir fikir edinmeye başlamış olabilir miydi?
’’Bunu yapmaya devam edebilir misin?’’
Aoife eğer kaza yaşanmadan ilerlemek istiyorlarsa onun yönlendirmesine ihtiyaçları olduğuna inanıyordu.
Yeteneğinin işe yaradığını kanıtlaşmıştı.
Diğer üyeler apaçık reddetme sinyalleri gösterseler de onları görmezden geldi. Eğer bu maceranın pürüzsüz ilerlemesini istiyorsa ona ihtiyacı vardı.
Böyle durumlar altında gurur anlamsızdı.
Aoife onun da aynı fikirde olmasını bekliyordu ama göz göze geldiklerinde başını salladı.
’’Hayır.’’
Rahat bir şekilde kuru et çıkararak ısırdı ve arkasını döndü.
’’..İstesem de yapamam.’’
Sırtına bakarken Aoife’nin ifadesi değişmedi.
Böyle bir cevap... Bu da tam onluktu.
Ama beklendiği gibi.
’Gerçekten ona katlanamıyorum.’
***
Ayna boyutu herhangi bir yaşamın bulunmadığı geniş bir alandı.
Krallığın, alanın genişlemesini engellemek için kullandığı insan gücü muazzam büyüklükteydi.
Neyse ki Ayna Boyutu tehdit edici olduğu kadar aynı zamanda fırsatlarla dolu bir bölgeydi.
Kara Bölge Tedarik İstasyonu.
Değişen görüntülerin oynatıldığı havada asılı duran panelin önünde dalgalı siyah saçları olan bir kadın zarifçe dikiliyordu.
Delilah’ın gözleri belli bir panelin üzerinde duruyordu.
’’Manaya karşı aşırı hassas olabilir mi?...’’
[Bundan da kurtulun.]
Bu tür bir büyüde ustalaşmadığı halde Rabbleflit’i çok zahmetsizce fark edişi... Pusularından kaçabilmesi...
Merakı cezbediyordu.
Üzerine düşünüldüğü zaman hiç de ilgi çekici bir insan değildi. Bir yaratığın mana akışını sezebilmek çoğu büyücünün belirli bir noktaya geldikten sonra yapabildiği bir şeydi.
Anahtar nokta ’belli bir nokta’ydı.
Kademe 3 veya daha yüksek olması gerekiyordu.
Diğer bir deyişle daha kademe 3’e ulaşmadan önce böyle bir şey başarabilmişti.
’’Olağanüstü.’’
Gerçekten.
Ama hepsi bu kadardı.
Sadece olağanüstüydü.
Belli bir kağıda dikkatini çevirdiği zaman ona ilgisi azaldı.
’’...’’
Bu Julien’in arkaplanını detaylandıran bir belgeydi.
İçeri çok uzun değildi ancak belli bir sayfa dikkatini çekmişti. Bu onun yakından çekilmiş bir resmiydi.
Gözleri yavaşça, küçük siyah bir dövmenin göründüğü kolunda gezindi.
Sıradan bir dövmeydi. Herkesin sahip olabileceği türden bir tane.
Ancak...
Kendine güveniyordu.
Ayrıntılı bir geçmiş araştırmasından sonra bundan emindi.
’’Demek sonunda kendini gösterdin...’’
Delilah nazikçe gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Elindeki kağıt parmaklarının arasında buruştu.
’’Burayı hedef aldığını düşünmek...’’
Nihayet dudakları kıvrılırken her zamanki soğukkanlı ifadesi kırıldı. Yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi.
’’Ne kadar cüretkar.’’
Göğsünde kopan öfke fırtınasını bastırmaya çalışırken tükürür gibi konuştu.
Resimdeki dövmeye bakarken yüzü buz kesti.
’’Ne kadar çok cüretkar...’’
***
’’Bütün takımlar toplanmış gibi görünüyor.’’
Belirlenen noktaya yolculuğumuzda başka kesinti olmadı. Bu iyiydi çünkü hâlâ zihnimi imgelemden temizlemek için çabalıyordum.
Ölümümün yan etkisinin hâlâ sürdüğünü hissediyordum. Neyse ki çok hızlı olmuştu... Ama son anlar hala zihnime derinden kök salmıştıç
’’Şimdi deneyimlediğiniz şeyler boyutun sadece fragmanıydı. Ne kadar derine inerseniz o kadar işleriniz zorlaşacak. Neyseki imparatorluğumuz birçok güvenli istasyon kurdu ve bu da onlardan bir tanesi.’’
Amir Wallow uzun bir açıklama yaptı. Bize bulunduğumuz yer hakkında kısa bir genel bilgi verdi.
Etrafa bakındığımda, şaşkınlığımı gizlemek için çok çaba harcadım.
Sağlam kayalardan inşa edilmiş yüksek duvarlar alanı çevreliyordu, çadırlar ise her yere dağılmıştı. Uzakta, çatlaklarla dolu bir alan insanların gelip gittiği giriş ve çıkış noktalarını belirtiyordu.
Garip bir manzaraydı. Kolayca alışabileceğimi sanmadığım bir manzara.
’’Bu kısmen küçük bir güvenli istasyon. Boyutun içinde derinlerde daha birçokları var ancak onları henüz deneyimlemeyeceksiniz. Şimdilik burada keyfinize bakın. Bir saat içinde akademiye döneceğiz.’’
Öğrencilerin hepsi dağıldı.
Belki de her şey çok yeni göründüğü için herkes tuhaf bir şekilde heyecanla güvenli bölgeyi görmek için ayrıldı.
Ben de etrafa bakmayı istedim ama...
’’Yorgunum.’’
Garip bir şekilde yorgundum.
Göz kapaklarım kapanıyor ve her adım daha ağır hissettiriyordu. O noktada oturacak bir yer bulmaktan başka çarem kalmadı.
’’Haa..’’
Derin bir nefes alarak yüzümü kapattım.
Bu ne biçim bir durumdu?
Buraya gelirken çok iş yapmış falan değildim. Ben arkadan izlerken grup üyelerim canavarları öldürme işinin çoğunu halletmişlerdi.
Tek harekete geçtiğim zaman...
’’O olabilir mi?’’
Sebep ’öngörü’ yeteneği miydi?
Eğer öyleyse bundan daha çok mutluluk duyardım. ’Dalış’ın yan etkisine kıyasla bu hiçbir şey gibi geliyordu.
’’Haha... Siktir, buna çok mu alıştım?’’
Fiziksel acı, yotgunluk, mental travma... Son bir hafta içinde çok fazla şey yaşamışım gibi hissediyordum.
’’Çılgınca. Bu- Ah!’’
Acı bir anda vücuduma boşaldı.
O kadar şiddetliydi ki bağıramıyordum bile. Bedenimin kontrolünü kaybederken salyam ağzımdan aktı.
Dünya bulanıklaştı ve dünya büküldü.
’’..Ahh.’’
’Ne-neler oluyor?!..’’
Tüm gücümle oturduğum bankın kenarını sıkıca tutarken bacaklarım titriyordu.
Yaşadığım acıyı tarif etmek zordu.
Sanki zihnimi tüketmek istiyormuş gibi, bilincimin her köşesini uyandırdıktan sonra belirli bir noktaya odaklanıyordu.
Tanıdık bir nokta.
“...Ah.“
Ve gözlerim o noktaya düştüğü an nihayet tekrar nefes almaya başladım.
nasıl hissedeceğimi bilmiyordum.
Başımı eğerken kolumda, küçük bir dövmenin olduğu yere baktım.
Eskisi gibi değildi.
Bir şey değişmişti.
’Bu- haa... Hepsinden kötü...’’
Dövmenin ikinci yaprağı.
Aydınlanmıştı. 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

17   Önceki Bölüm