Gölgeler tepkisizdi, başından beri olduğu gibi sessiz ve hareketsiz.
Aslında, en ufak bir canlılık belirtisi bile göstermiyorlardı. Başka bir açıdan bakmak gerekirse, bir zamanlar Ruh Denizi’nde süzülen Yankısı’ndan bile daha cansızlardı. Sunny başını kaşıyordu.
İlk başta hissettiği o korku yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Önce ödü kopmuştu, ama anlık bir irkilme gibi, çünkü hiç tehdit hissetmemişti. Sonuçta burası onun Ruh Denizi’ydi. Ona burada zarar verebilecek bişey yoktu.
Sunny artık gölgelerin herhangi bir şey yapabilecek durumda olmadıklarından emin olmuştu. Baktıkça saldırmaları hiç mümkün görünmüyordu. Daha çok Yönelim’inin tuhaf bir yansıması gibiydiler, gerçek birer varlık değillerdi. Bu yüzden tehlikeli sayılmazlardı.
Ama hala kendine aynı soruyu soruyordu… bu gölgeler neden birden ortaya çıkmışlardı?
Biraz kafa patlatınca, aslında “ortaya çıkmak” olarak tanımlanın yanlış olduğu sonucuna vardı. Onlar her zaman buradaydılar, sadece Sunny onları göremiyordu.
Şimdi ise, garip dönüşümüyle değişen gözleri sayesinde onları görebiliyordu. Tıpkı Kuklacı’nın Pelerini’nin içindeki elmas iplikleri görebildiği gibi.
Bu arada Kuklacı’nın Pelerini demişken…
Sunny sessiz gölgelere son bir kez baktı, bir anda üstüne atılmayacaklarından emin olmak istiyormuş gibiydi. Ardından kuşku dolu bir ifadeyle kaşlarını çattı ve arkasını döndü. Döner dönmez boynundan sırtına doğru bir ürperti hissetti.
‘Onları birer süs eşyası gibi düşünmeliyim. Sonuçta buranın da biraz tasarıma ve dizayna ihtiyacı var, değil mi?’
Kendini bu düşünceyle avutmaya çalışarak, Hatıralarını temsil eden parlak kürelerin yanına yürüdü ve Kuklacı’nın Pelerini’ni çağırdı. Kürelerden biri aşağı süzülerek yavaşça soldu, içindeki zırh görünür hale geldi.
Tıpkı önceki gibi, gri kumaşa bakınca beş parlak küreyi ve onları birbirine bağlayan sayısız ipliği görebiliyordu. Az sayıda yıldızdan oluşmuş küçük bir takımyıldızı gibiydiler.
‘Pelerini bir Zalim’den aldım. Zalimlerinde, beş Ruh Çekirdeği var. Beş çekirdek, beşinci kademe Hatıra, beş parlak top… yani, mantıklı.’
Nedense bu “beş” sayısı zihninde bir şeyleri çağrıştırdı. Sunny kaşlarını çattı, içini bir anda kaplayan huzursuzluğun nereden geldiğini anlayamıyordu.
Kendini toparlayarak dikkatini tekrar zırha verdi ve Kuklacı’nın Pelerini’ni tanımlayan rünleri çağırdı. Tanıdık yazılar zırhın etrafında belirdi:
Hatıra: [Kuklacı’nın Pelerini]
Hatıra Rütbesi: Uyanmış
Hatıra Kademesi: V
Hatıra Türü: Zırh
Hatıra Tanımı: [Bir zamanlar erdemli bir kralın kalbine bir şüphe kurdu düştü…]
Daha önce kademesi belirtilmiyordu. Görünüşe göre Büyü, Sunny’nin yeni anlayışını fark etmiş ve bunu kendi… uh, arayüzüne, sanırım… dahil etmişti.
Kademe kavramı aslında insanların Büyü’den öğrendiği bir şey değildi. Sadece, aynı rütbedeki Hatıraların güç farkını ayırt etmek için kullanılan basit bir yöntemdi. Genellikle hatalı olurdu ve kesin sonuç vermezdi ama hiç yoktan iyiydi.
Ama Sunny için bu bilgi artık kesin doğruluğa sahipti. Hatıraların içindeki çekirdekleri doğrudan sayabiliyordu. Hatta artık ne işe yaradıklarını bile anlayabiliyordu.
‘Bu… çok faydalı olacak!’
Fakat dikkati başka bir şeye kaydı. Tanımın en altında yeni yazılar belirmişti.
Sunny gülümsedi. Tam da umduğu gibi olmuştu. Daha önce Hatıralarının özel niteliklerini ancak sezgisel olarak fark edebiliyordu, doğrudan anlayamıyordu. Gerçek doğalarını öğrenmenin tek yolu deneme yanılmaydı — ki bu pek savaş sırasında kullanılabilecek bir yöntem sayılmazdı. Tabii denerken ölmeyi de göze alabilirse başka.
Ama artık…
Odaklanarak tılsımlardan birini inceledi.
Tılsım: [Kuşkusuz] Tılsım Tanımı: [Kullanıcıya zihinsel saldırılara karşı az miktarda koruma sağlar.]
‘Bunu öğrendiğim iyi oldu.’
Koruma miktarı az’dı, çünkü bu sadece Uyanmış bir Hatıra’ydı. “Artırılmış dayanıklılık” zaten adıyla ne olduğunu belli ediyordu. Sunny Pelerini yolladı ve Gümüş Çan’ı çağırdı.
Küçük çan sadece tek bir ışık küresine sahipti ve bu küre, Kuklacı’nın Pelerini’ndekilere kıyasla çok sönüktü. Rünleri incelemesine rağmen özel bir şey bulamadı. Birinci kademe, Uyuyan rütbesinde bir Hatıra’ydı, tılsımı ise sadece sesinin birkaç kilometre öteye ulaşmasını sağlıyordu.
Sonunda sıra Gecenin Kılıcı’na geldi. Zarif ve sade güzelliğiyle kılıç önünde belirdi.
Hatıra: [Gecenin Kılıcı]
Hatıra Rütbesi: Uyanmış
Hatıra Kademesi: III
Hatıra Tanımı: [Düşmüş bir yıldızın parçasından dövülmüş bu sağlam ve boyun eğmez kılıç sarsılmaz bir kararlılığın sembolüdür. Kanının son damlasına kadar savaşanları sever ve teslim olmak nedir bilmez.]
Hatıra Tılsımları: [Kırılmaz] Tılsım Tanımı: [Bu kılıç, akıl almaz bir dayanıklılığa sahiptir ve kırılmayı reddeder. Sahibi ölümün eşiğindeyken gücünü büyük ölçüde artırır, tabii pes etmezse.]
Sunny derin bir iç çekti, hem tatmin olmuştu hem de hayal kırıklığına uğramıştı. Artık Gecenin Kılıcı elindeyken, yüreğinin derinliklerinde hissettiği o gizemli güce nasıl ulaşacağını biliyordu. Ama bu, ancak ölümün eşiğindeyken, yaralı ve hayata tutunmaya çalışırken mümkündü. Yani bu güç onun için ya umutsuz bir durumdan kurtuluş olacaktı yada kahramanca bir sonun sebebi olacaktı.
Ama Sunny’nin kahramanlıkla işi yoktu, o yüzden kahramanca ölme fikri pek çekici gelmedi. Diğer sebep daha mantıklı ama gerçekten büyük bir hata yapar ve kendini ölümcül bir duruma sokarsa tabii.
Başka bir deyişle, bu gücü yalnızca başarısız olduğu zaman kullanabilirdi. Normal bir savaşta Gecenin Kılıcı’nın özel nitelikleri işe yaramazdı.
‘Yine de işler sarpa sararsa, son bir kozumun olması iyi sayılır.’
Hatıralarla işi bitince, Sunny artık kazandığı yeni Niteliği incelemeye hazırdı. Katlandığı o korkunç acılardan sonra bu lanet şeyin karşılık olarak oldukça büyük birşeyler vermesini bekliyordu.
Niteliklerini temsil eden rünleri okumaya başladı.
Beş Nitelik vardı: [Mukadder], [İlahi İşaret], [Gölgelerin Çocuğu] ve yeni niteliği — [Kan Dokuması].
Sunny, [Kan Dokuması] tanımını okumak üzereydi ki durdu.
Bir şeyler ters gidiyordu.
Bir tutarsızlık vardı.
O rahatsız edici his yeniden gelmişti, bu kez daha güçlü.
İlk kez ne zaman hissetmişti ki bunu?
Düşünceleri ağırlaşmaya, bulanıklaşmaya başlamıştı. Aklı, bu tuhaf hissi unutup başka bir şeye odaklanmaya zorluyordu.
Ama Sunny bu kez izin vermedi.
‘Bu… Kuklacı’nın Pelerini’ni incelerken de olmuştu. Bu… beşle… alakalı bişey.’
Beş mi? Beş sayısında ne vardı ki?
Dikkati dağılmaya başlarken dudaklarını ısırdı, birkaç damla kan süzüldü. Acının etkisiyle zihni bir an için berraklaştı.
Beş Niteliği vardı… [Mukadder], [İlahi İşaret], [Gölgelerin Çocuğu] ve [Kan Dokuması].
‘Nasıl ya?’
Beş tane vardı!
Ama sayarsa dört çıkıyordu.
Aklı karışmış halde tekrar rünlere baktı.
Beşinci Niteliğinin olduğundan emindi. Fakat ne kadar uğraşırsa uğraşsın, adını ya da tanımını okuyamıyordu. Her seferinde gözleri o rünlerin üzerine geldiğinde dikkati dağılıyor, zihni o bilgiyi tamamen siliyordu.
Sadece beş tane olduklarını hatırlamak bile hayli zor oluyordu. Dişlerini sıkarak, dikkatini toplamaya çalıştı ve unutmamaya.
Unutmayacaktı!
“Beş! S*ktir, beş tane! Beş diyorum lan, beş!”
O kelimeleri yüksek sesle söyler söylemez birşeyler değişti. Sanki gözlerindeki perde kalkmıştı — daha doğrusu, zihnindeki.
Sunny bir an dondu. Şok ve korku kalbine hücum etmişti. Hatırlıyordu…
‘Bir şey görmüştüm… bir rüya?!’
Evet… görmüştü. Cassie’nin korku dolu gözlerle ona baktığını, beş sayısını hatırlaması için yalvardığını…
Dur biraz, hayır…
Rüya değildi, sadece o zamanlar rüya sanmıştı. Rüya olduğuna inanmıştı!
Ama sonra unutmuştu.
Tıpkı o gün olan her şeyi unuttuğu gibi.
Cassie’nin onu uyandırıp önemli bir şey söylediği… o günü.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.