62.Bölüm: 13.Kısım – Kralların Savaşı (3)
[Takımyıldızı ‘Uyuyan İpekli Brokarın Leydisi’ yanıtını bekliyor.]
Kendinden emin Min Jiwon’a omuz silkip ve cevap verdim.
“İstemiyorum.”
Min Jiwon’un gözleri şiddetle titredi. Hwarangların ağzı açık kaldı, Aktris Min Jiwon bile yüz ifadesini kontrol edemedi. Afallamış bir sesle konuştu.
“…Ha?”
Gerçeği kabullenmek yerine, duyduklarından şüphe etmeyi seçmişti.
“Sanırım yanlış duydum… tekrar söyler misin?”
“Astın olmak istemiyorum.”
Sadece 2.000 jeton için emrine girmek gülünçtü.
Arkada bekleyen parti üyelerime seslendim.
“Gidelim. Acele etmeliyiz.”
Tereddüt etmeden arkamızı döndük, Min Jiwon telaşlı bir sesle bağırdı.
“Bir dakika! Yetersizse sponsorumla konuşup daha fazla jeton verebilirim—”
“Gerek yok.“
“Dur dedim!”
Aceleyle koşup yolumu kesti. Çeviklik seviyesine kıyasla oldukça hızlı bir hareketti.
“2.000 jetonun değerini bilmiyor olamazsın herhalde? Şimdi kibirli davranmanın zamanı değil.”
“...Kibirli mi?”
“Üç Krallık arasındaki savaş yakında başlayacak. Sponsorunun kim olduğunu bilmiyorum ama bu bölgedeki küçük ve orta ölçekli gruplar yok edilecek. Aslına bakarsan, bana katılmak için 2.000 jetonu ödemesi gereken sensin. Hâlâ anlamıyor musun? Ben Silla’nın Kralıyım—yakında Üç Krallığı birleştirecek olan kişi!”
Rolüne tamamen kendini kaptırmıştı.
Aslında Min Jiwon orijinalinde de böyleydi. Olağanüstü bir oyuncuydu ve ‘Kraliçe Jinseong’ ile olan yüksek senkronizasyonu yüzünden gerçekten Silla’nın son kraliçesi olduğuna inanarak yaşıyordu.
Metot oyunculuğu¹ bu yüzden korkutucuydu.
“Görünüşe göre bir konuda yanılıyorsun. Son Üç Krallık döneminde² değiliz.”
“Yanılan sensin. Kore Cumhuriyeti sona erdi. Hâlâ kurtarılmayı mı bekliyorsun?”
Bir anda saçmalamaya başladı.
“Yeni bir çağın kapıları açıldı. Bu çağın başlangıcı benimle, Min Jiwon’la başlayacak.”
Yanılmışım. Saçmalık bile, iyi anlatılırsa neredeyse inandırıcı gelebilirdi. Bu kadından nasıl ayrılacağımı düşünürken Yoo Sangah benim yerime konuştu.
“Um, Majesteleri?”
“Ne var?”
“Bildiğim kadarıyla… Silla, Son Üç Krallığın en zayıfıydı... Tarihe bakılırsa biraz dezavantajlı olduğunuzu düşünmüyor musunuz? Üç Krallığı birleştiren kişi…”
Jiwon’un yüzü bembeyaz oldu.
“Ne… ne biliyorsun da böyle küstahça konuşuyorsun?”
“K-Kore Tarihinden 1. derece sertifikam var.”
“1-1. derece Kore tarihi…”
Utanan Min Jiwon kekelemeye başladı.
“1. dereceysen ne olmuş ki yani?”
“Gidelim Yoo Sangah-ssi. Belli ki tarihi pek bilmiyor.”
Sözlerimle Min Jiwon’un yüzü iyice kızardı.
“Bekle! Teklifim bitmedi. 3.000 jetona ne dersin?”
Hiçbir şey söylemeden arkamı döndüm.
“3.500 jeton! 3.500 vereceğim!”
Sadece 500 jeton artırmıştı. Artık kraliçenin hazinesinin ölçeğini anlamıştım. Beklendiği gibi, takımyıldızlarının serveti popülerliklerine göre değişiyordu. Onu görmezden gelip yürümeye devam ettim.
“3.600, hayır 3.700…!”
Adımlarım durdu. Arkama baktım. Min Jiwon ‘işte bu’ der gibi bir ifadeyle bana bakıyordu.
Zalim olabilirdim.
Arkamı dönüp çekip gidebilirdim ama onu yerine oturtma dürtüsü fazla cazipti. Kuru bir tonla konuştum.
“Aslında ben sana bir teklif yapmak istiyorum.”
“Ne demek istiyorsun?”
“10.000 jeton. Ne dersin?”
“…10.000?”
“Az mı geldi? Doğru, kraliçesin sonuçta… o hâlde 20.000 yapalım.”
Min Jiwon’un yüzü sertleşti. Bana öfkeyle baktı.
“Benimle dalga mı geçiyorsun? 20.000 jeton mu? Sen o kadar etmezsin.”
“Hayır. Seni 20.000 jetona satın alacağım.”
“Ha?”
“Daha doğrusu, seni ve tüm ordunu.”
Bir anlığına ağzı açık kaldı; ardından hızla kendini toparladı.
“O-O kadar jetonun olmasına imkân yok!”
“Sende yok diye, başkalarında da olmayacağını mı sanıyorsun?”
Parmak şıklattım ve jetonlarımın bir kısmı parmağımın ucunda hafif bir ışıkla belirdi.
[20.000 J]
Tepkisini kontrol etmeye çalışan Jiwon, sonunda dayanamayıp çöktü.
“B-Bu saçmalık!”
“Şimdi inanıyor musun?”
Güvensizlik hızla hayrete, hayret de açgözlülüğe dönüştü.
Doğaldı. 20.000 jeton devasa bir miktardı. Üç Krallık arasındaki savaşın dengesini değiştirmese de, kesinlikle bir etkisi olurdu.
Ama ne yazık ki açgözlülük gururunu aşamadı.
“Yani, Beni satın alamaya mı çalışıyorsun?”
“Neden olmasın? Teklifi ilk yapan sendin.”
Hwarang’ın lideri öne çıktı.
“Bu ne cüret!”
İnce yapılı ama son derece yakışıklı bir adamdı; dış görünüşü sert kararlılığını gizliyordu.
Yoo Sangah fısıldadı.
“Dokja-ssi, bu adam…”
Yoo Sangah konuşur konuşmaz fark ettim. Evet, Silla’da böyle bir takımyıldızı vardı.
Son Üç Krallık döneminde zayıf bir konumda olmasına rağmen, Silla tarih boyunca bazı yetenekli generallere sahipti. Örneğin, Kim Yushin… Fakat sorun, mevcut Silla döneminde Kim Yushin’in olmamasıydı.
“Gwanchang³ iyi bir takımyıldızı, ama fazla aceleci. Ya benim takımyıldızım Gyebaek’se⁴? Hwangsanbeol Savaşı⁵’nı yeniden yaşamak istemezsin sanırım.”
Adamın gözleri büyüdü.
“Sen… Baekje’den misin?”
[Takımyıldızı ‘Boyun Eğmez Hwarang’, sözlerine öfkelendi.]
Demek sponsoru gerçekten oydu.
Gwanchang.
Stigması çok güçlü olmasa da yıkılmış krallığa olan sadakati etkileyiciydi.
“Baekje’den değilim. Sıradan bir Güney Kore vatandaşıyım.”
“Şu herif!”
“Vatanseverliğine saygı duyuyorum, ama dikkatli olman akıllıca olur. Sadece 20.000 jetonla sınırlı değilim.”
Parmaklarımı bir kez daha şıklattım ve jeton sayısı yükselmeye başladı.
Adamın yüzü giderek daha da solgunlaştı.
Yoksullar için servet arzuydu; ama ezici servet hayranlık ve korku doğururdu. Özellikle ‘jeton’un gücünü bilenler için.
Bir süredir donup kalan Min Jiwon sonunda konuştu.
“Sen… kimsin?”
Çok erken sordun ya. Tabii ki de cevap vermeye niyetim yoktu.
“Min Jiwon-ssi, dünyadaki her şeyi parayla çözemezsin. Bir oyuncu olarak bunu bilirsin sanmıştım. Hayal kırıklığına uğradım.”
Sonunda arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Ekip üyeleri beni takip etti.
“B-Bekle!” diye bağırdı Min Jiwon.
Ama daha fazla ısrar etmedi.
Silla grubundan yeterince uzaklaştıktan sonra Yoo Sangah biraz hafif keyifsiz bir tonda konuştu.
“Dokja-ssi, sana bir şey sorabilir miyim?”
“Evet.”
“O… ünlü biri mi?”
Beklenmedik soru karşısında bir an duraksadım.
“Ha? Um… belki?”
“Anlıyorum. Sen de Sungkook-ssi de onu tanıyorsunuz… Bir sürü tarihi dizi izledim ama onu hiç hatırlamıyorum.”
Bu yüzden mi somurtkandı? Lee Gilyoung araya girdi.
“Noona, ben de onu tanımıyorum.”
“Ah, haha. Sevindim.”
Garip değildi. Jiwon, romana özel bir karakter olduğundan, Sangah ve Gilyeong’un onu tanımaması doğaldı.
Asıl sorun Lee Sungkook’tu.
“Lee Sungkook-ssi.”
“Ah, evet.”
Hâlen gizlice arkasına bakan Sungkook, aceleyle öne döndü. Min Jiwon’un güzelliği büyük bir etki bırakmış olmalıydı.
“Min Jiwon’un hayranı olduğunu söylemiştin…?”
“Ha? Ah, doğru. Bilmiyor musunuz? O ünlü bir oyuncu… Bekle, huh?”
Lee Sungkook’un ifadesi tuhaflaştı.
“Uh… Min Jiwon…? Eh? Ben Min Jiwon’u nereden tanıyorum? Yoksa… başından beri mi tanıyor muydum...?”
Sessizce Karakter Listesi’ni etkinleştirdim.
[Özel yetenek ‘Karakter Listesi’ etkinleştirildi.]
[Karakter Bilgisi]
İsim: Lee Sungkook
Yaş: 25
Sponsor: Eski Sarkaçın Yöneticisi
Özel Nitelikler: Hipnozcu (Nadir)
Özel Yetenekler: Hipnoz Sv.3, Blöf Sv.4, Silah Eğitimi Sv.3, Nitelik Tespiti Sv.2
Stigma: Rahat Uyku Sv.1
Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.13, Güç Sv.13, Çeviklik Sv.17, Mana Sv.18
Genel Değerlendirme: Karakter değerlendirmesi şu anda devam ediyor.
Lee Sungkook’un bilgilerini ikinci kez kontrol ediyordum. Büyük bir değişiklik yoktu, tek bir şey dışında.
Lee Sungkook’un ‘9. Vazgeçen’ niteliği kaybolmuştu.
“Lee Sungkook-ssi?”
“Uhh...evet?”
“Boş ver.”
Sorularımın gereksiz kafa karışıklığına yol açacağını bildiğim için sormaktan vazgeçtim.
Hayatta Kalmanın Üç Yolu dünyasında bir niteliğin kaybolması, artık o niteliğin şartlarının karşılanmadığı anlamına gelirdi. ‘Vazgeçen’ herkes bu dünyanın ‘geleceğini’ biliyordu. Ancak Seongguk’un bilgisi yalnızca erken aşamalara, neredeyse sadece proloğa kadar uzanıyordu. Mevcut senaryonun gelişimi bildiği geleceği aşmıştı.
Kafamda bir hipotez oluşmaya başladı.
Belki de ‘vazgeçen’ herkes, bildiği geleceğe yetiştiği anda ‘sıradan’ bir karaktere dönüşüyordu.
Kesin değildi ama mümkündü. Eğer öyleyse, Lee Sungkook ve Jung Minseob’un bilgilerinin görünür hâle gelmesi anlaşılırdı.
Durum buysa… bir gün ben de…?
[Karakter ‘Min Jiwon’, sana karşı hafif bir ilgi gösteriyor.]
…Bu saçma mesajla tüm düşüncelerim dağıldı.
Refleksle arkama baktım. Min Jiwon hâlâ olduğu yerde duruyor, bu tarafa bakıyordu. Yüzünü göremiyordum ama duruşundan öfkeli gibi görünüyordu.
Bir de bu mesaj…? Hayır, bekle bir dakika. O bölümü nasıl unutmuş olabilirim?
Birden aklıma geldi.
On birinci regresyondaydı herhalde, Yoo Jonghyuk, Min Jiwon’la karşılaştığı anda hemen yakasından tutmuştu. Ve o tur boyunca Jiwon…
Hayır, gerçekte de öyle biri olamazdı. Bu sadece bir romanda olabilecek bir şeydi…
Aniden içimi bir huzursuzluk kapladı. Acaba… hayır, kesinlikle olamaz.
Ben yakasından tutmamıştım ya da herhangi bir şekilde dokunmamıştım.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yaklaşık bir saat sonra, Gwanghwamun yakınlarındaki bina ormanının içinden mümkün olduğunca hızlı ilerledik. Etrafta kimse görünmese de metnimi satın alan kralların bu civarda saklandığı açıktı.
— Hareket etmeye başladıkları anı iyi izleyin. Biz de onlarla aynı anda hareket edeceğiz.
Dikkatlice ilerlerken parti üyelerime seslendim. Her hâlükârda kralların hedeflerini biliyordum.
「 “Ulusal Saray Müzesi’nin girişine ulaştığı anda kalbi çarpmaya başladı. Burada buluna eserlerin çoğu çöptü. Sadece biri gerçek hazineydi.
Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç
SSSSS-dereceli en güçlü eşya Gwanghwamun’da gizlenmişti!」
Kendim yazmış olmama rağmen, şimdi okuyunca tüylerim diken diken oldu.
Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç’ın Ulusal Saray Müzesi’nde olduğu doğruydu.
Elbette eşyanın derecesi SSSSS değildi. Zaten böyle bir derece de yoktu.
Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç son derece güçlü bir performansa sahipti ve üçüncü gerilemedeki Yoo Joonghyuk da başlangıçta bu kılıcı tercih etmişti.
— Hyung, böyle bir eşya varsa önce bizim almamız gerekmez mi?
— Şu anda ihtiyacımız yok.
Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç iyi bir kılıçtı ama şu an için vazgeçilmez bir eşya değildi.
Ancak intihalci yazar ve diğer krallar bu şekilde düşünmezdi.
Onlar için bu kılıç, oyunun erken safhalarında ulaşılabilecek en üst düzey savaş gücünü temsil ediyordu.
Bu yüzden planımız basitti: onlar kılıçla oyalanırken, biz diğer kalıntıları ele geçirecektik. Asıl soru, harekete ne zaman geçecekleriydi…?
Bunun için endişelenmeye gerek yoktu.
Bu lanet dünyada, bir senaryo durakladığı anda mutlaka harekete geçen bir varlık olurdu.
[Huhu, gerçekten şaşırtıcı. Tüm kilit kişiler bir araya toplanmış.]
Beklediğim gibiydi. Kıvılcımlar çaktı ve orta seviye bir dokkaebi yoktan var oldu.
[İyi çocukların ödüllendirilmesi gerekmez mi?]
Gürültülü bir sarsıntıyla, Gwanghwamun Meydanı’nın tam ortasında bir şey yükselmeye başladı.
Zengin ve kadim bir altın rengiyle parlayan tek bir taht.
Gwanghwamun’un dört bir yanından hayret dolu soluk alışlar duyuluyordu.
Herhangi bir açıklama yapılmamış olmasına rağmen, tüm krallar ne olduğunu anında anlamıştı.
O tahta yalnızca tek bir kral oturabilirdi.
[Ana senaryo güncellendi!]
[Ana Senaryo #4 – Kralın Yeterliliği başladı!]
*¹Metot oyunculuğu: Bir oyuncunun rolüne hazırlanırken karakterin duygusal ve fiziksel dünyasına derinlemesine dalmasını, adeta o karakterin ta kendisi olmasını amaçlayan bir dizi teknik eğitimidir.
*²Son Üç Krallık Dönemi (892–936): Birleşik Silla’nın zayıflamasıyla Geç Baekje, Taebong (Geç Goguryeo) ve Silla arasında süren kısa ama yoğun iç savaş dönemidir.
936’da Goryeo, hepsini birleştirerek dönemi sona erdirdi.
*³Gwanchang, Hwangsanbeol Savaşı’nda General Gyebaek tarafından öldürülen, azimli bir Hwarangdı.
*⁴Gyebaek( 20 Ağustos 660’ta öldü), 7. Yüzyılın başlarından ortalarına kadar antik Kore krallığı Baekje’de görev yapmış bir generaldir.
*⁵Hwangsanbeol Savaşı (Korece: 황산벌 전투; Hanja: 黃山伐戰鬪), 660 yılında, Silla ile Baekje kuvvetleri arasında, Hwangsanbeol’de (günümüzde Nonsan) gerçekleşmiştir.
Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono