63.Bölüm: 13.Kısım – Kralların Savaşı (4)
Lee Sungkook sistem mesajını görünce irkildi ve mırıldandı.
“Yeni bir senaryo daha…?”
Zamanlama gerçekten berbattı. Mevcut senaryonun temizleme koşullarını bile tamamlayamadan yeni bir senaryo ortaya çıkmıştı.
Gelir gelmez yeni senaryoyu açtım.
[Ana Senaryo #4 – Kralın Yeterliliği]
Kategori: Ana
Zorluk: A
Temizleme Koşulları: Gwanghwamun’da bulunan ‘Mutlak Taht’ı ele geçir.
Zaman Sınırı: 8 saat
Ödül: 10.000 jeton
Başarısızlık: —
* Bu senaryoya yalnızca gizli senaryo ‘Kralın Yolu’nu tamamlayanlar katılabilir.
* Mutlak tahtı ele geçiren kral, diğer tüm krallar üzerinde mutlak emir yetkisine sahip olacaktır.
* Bu senaryoda özel ek temizleme koşulları bulunmaktadır.
Durum iyi değildi. Grubumuz henüz Bayrak Savaşının hedefini ele geçirememişti.
Yüküm iki katına çıkmıştı. Tiran Kral’ı devirmem, Changsin İstasyonu’nu işgal etmem ve aynı anda tahtla ilgili bu senaryoyu da tamamlamam gerekiyordu.
Orta seviye dokkaebi konuştu.
[Telaşlanmış görünüyorsunuz. Lütfen çok endişelenmeyin. Bu senaryo yavaş ilerleyecek.]
Gerginliğe rağmen, Gwanghwamun ürkütücü bir sessizliğe bürünmüştü.
Doğal olarak, hayatta kalan krallar, dokkaebi konuşurken dinlemenin ne kadar önemli olduğunu biliyordu.
[Tahmin ettiğiniz gibi, dördüncü ana senaryo tahtta oturacak tek kralı belirlemek içindir. Elbette her kral bu tahta oturamaz. Taht, layık olduğunu kanıtlamış tek krala mahsustur.]
Orta seviye Dokkaebi, rahatsız edici bir tonda kıkırdadı.
[O hâlde ilk yeterliliği açıklıyorum.]
[Kralın Yeterliliği] 1. 「 Tahtın sahibi herkesten daha cesur olmalıdır. 」
–Mutlak Taht ‘zayıf bir kral’ istemez. Tahta oturabilmek için en az siyah bayrağa sahip olmalısın.
(İlerleyen zamanda ek yeterlilikler açıklanacaktır.)
Siyah bayrak. İlk şart kolay olmayacaktı.
[Huhu, Artık motivasyonunuzu da kazandığınıza göre, umarım eğlenceli bir hikâye yaratırsınız!]
Orta seviye dokkaebi ortadan kayboldu. Yoo Sangah endişeli bir ifade takındı.
“Siyah bayrak için… 20 istasyonu işgal etmek gerekmiyor mu?”
“Evet.”
Grubumuzda kahverengi bayrak vardı. Bu, 10 istasyon ele geçirildiğinde elde edilebilen bir bayraktı.
“Ne yapacağız? Siyah bayrak için 10 istasyon daha lazım. Yakında boş istasyonlar varsa—”
“Bu koşul, boş istasyon kalmadığı için ortaya çıktı.”
“Ha?”
Bildiğim kadarıyla şu anda hiçbir kral siyah bayrağa ulaşmamıştı.
“Unuttun mu? Bayrağın rengini değiştirmenin tek yolu istasyon ele geçirmek değil. İstasyon ele geçirince bayrağın başarı puanı artar. Ama bu puanı çok daha hızlı artırmanın bir yolu var.”
“Ah…!”
Başka bir temsilcinin bayrağını ele geçirmek.
Şu anda Gwanghwamun’da bayrağı olan bir sürü kral vardı.
Parti üyelerini sakinleştirdim.
“Panik yapmayın. Bu beklenmedik bir şey değildi. Planladığımız gibi ilerleyeceğiz.”
Böyle söylesem de... hiç kolay olmayacaktı.
Gwanghwamun’un üzerinde savaş bulutları dolaşıyordu. Etrafta fırtına öncesi sessizliği andıran gergin bir hava vardı. Silahların çekilme sesleri, düzen alan saflar duyuluyordu.
Yakında insanlar harekete geçecekti.
Bir zamanlar terfi için rekabet eden insanlar artık birbirlerini öldürmek için gerçek silahlar kuşanacak, bir zamanlar daha büyük daire hayali kuranlarsa daha fazla istasyon ele geçirmek uğruna birbirlerinin bayraklarını çalacaktı.
Seul’un gökdelenlerinin soğuk, inciyi andıran yüzeylerine bakarken Sungkook mırıldandı.
“Tüyler ürpertici… burası gerçekten Güney Kore mi?”
“Eskiden Güney Kore’ydi. Bir bakıma hâlâ öyle.”
“Temsilci-nim, korkmuyor musunuz?”
“Korkuyorum.”
Yalan değildi. Gerçekten korkuyordum. Açıkçası çoğu zaman böyle hissediyordum. Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nu okumuş olsam bile hâlâ sıradan bir ofis çalışanıydım. Belli etmesem de her gün sayısız kez hayatta kalıp kalamayacağımı merak ediyordum.
Elbette, o korkunun uzun süre içimde kalmasına izin vermedim. Bunun üzerine düşünmenin bir anlamı yoktu.
Hangi dünyada olursa olsun…
İster bir maaşlı çalışan olayım ister Hayatta Kalmanın Üç Yolu dünyasında bir hayatta kalan...
Ölüm er ya da geç beni bulacaktı.
Asıl önemli olan şey...
“En azından şu an gerçekten yaşıyor gibi hissediyorum.”
[Özel yetenek ‘Dördüncü Duvar’ etkinleşti!]
Birden arkamı döndüm. Lee Sungkook bana hayranlık dolu gözlerle bakıyordu.
“Temsilci-nim’e böyle zamanlarda, neredeyse...”
“Saldırın!”
Lee Sungkook sözünü bitiremeden bir bağırış duyuldu.
300 metre ötede bir kral kuzeye doğru ilerlemeye başlamıştı. Benim gibi kahverengi bayrağı vardı. Çok uzakta olduğundan yüzünü seçemiyordum ama muhtemelen küçük bir bölgenin kralıydı.
Neredeyse aynı anda, Gwanghwamun’da saklanan diğer krallar da ortaya çıkmaya başladı. Hepsi mükemmel savunma ekipmanlarıyla donanmıştı.
Aralarında en dikkat çekici olanı, gösterişli ejderha işlemeli cüppe giyen, alışılmadık bir tahtırevanda oturan adamdı.
Hedefimiz, Tiran Kral. Dobong-gu ve Seongbuk-gu’nun hükümdarı.
Yaydığı aura farklıydı. Seul’un Yedi Kralı arasında en büyük güce sahip olan Tiran Kral harekete geçtiğine göre, Birinci Havari ve Üç Krallığın kralları da harekete geçecekti.
“Muhtemelen çoğu Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç’ın peşine düşecek.”
Gerçekten de kralların yürüyüş yönü, kılıcın bulunduğu kuzeydeki Saray Müzesi’ydi.
Ortalıkta görünmese de intihalci de kesin o tarafa gidiyordu.
Bazı birlikler kayıpları umursamadan müzeye doğru koşuyordu. Anlaşılabilir bir durumdu. Mutlak kralın yeterlilikleri henüz netleşmemişken, iyi bir eşya elde etmenin stratejik bir avantaj olduğunu düşünüyorlardı. Ve bu eşya Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç’sa, bayrağın eksik başarı puanlarını tek seferde doldurabilirdi.
Lee Sungkook endişeyle sordu.
“Bizim de gitmemiz gerekmez mi? Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç çok iyi bir eşya.”
“Gidersek sadece eziliriz.”
Grubumuz kalabalık değildi; üstelik karşı tarafta, tarihi sınıf takımyıldızlarına sahip krallar da vardı.
“Batıya gidiyoruz.”
Partiye liderlik ederek hareket ettim. Tüm krallar kuzeydeki Saray Müzesi’ne yönelmişti, bu yüzden batı nispeten boştu. Burası tarihi Gwanghwamun’du; her yerde müze vardı.
Basın Müzesi, Kore Finans Tarihi Müzesi, Kore Ulusal Polis Miras Müzesi…
Yoo Sangah, “Oralara girmiyor muyuz?” diye sordu.
“Modern ve çağdaş sergilerden kaçınmalıyız.”
Eski kalıntılar daha iyiydi. Elbette sadece ‘eski’ olması yetmezdi. Demir Çağı’nda kullanılan bir çiftçi çapası da eskiydi ama ancak F-seviyesindeydi. Önemli olan, kalıntının ünlü bir figürle, bir mit ile ya da güçlü bir ‘hikâyeyle’ ilişkili olup olmadığıydı.
“Buraya girelim.”
Durduğumuz yer, Gyeonghui Sarayı’nın karşısındaki Seul Tarih Müzesiydi.
Yoo Sangah’ın gözleri parladı.
“Burada ne arıyoruz?”
“Ganpyeongui’yi¹ bulmalıyız. Joseon Hanedanlığı’ndan kalma, diske benzeyen bir kalıntı. Ama hangi katta olduğunu bilmiyorum.”
“Tamam, aramaya başlıyorum!”
“Hızlı olmalıyız. Dağılalım. Gilyoung, Sangah-ssi ile git. Lee Sungkook-ssi—”
Tam konuşurken, arkamdan keskin bir şey fırladı. Refleksle çömeldim, parti üyelerini de aşağı çektim. Binanın dış duvarına bir ok saplandı. Okun üzerinde mana izi vardı.
Tüylerim diken diken oldu.
Mana ile güçlendirilmiş oklar...
Okçulukta yetenekli biri. Kim olabilir ki?
Hareketlerimizi takip eden biri mi vardı?
“Herkes içeri! Çabuk!”
Birkaç ok daha uçtu.
[İnanç Kılıcı etkinleştirildi!]
Kılıcımı savurup gelen okları kestim.
Neyse ki mana miktarı çok yüksek değildi, engellemek zor olmadı.
Sorun sayılarıydı.
Kör noktadan gelen bir ok, uyluğumun dış kısmını sıyırdı. Hızla geri çekilip bir siperin arkasına saklandım.
“Hahaha! Bir de kendine kral mı diyorsun, acemi?”
Bir ses yankılandı. 500 metre ötede, yay ve kılıçlarla donanmış bir grup belirdi.
Bayrakları görünmüyordu. Yani ayrı bir taarruz birliği göndermişlerdi.
Görünüşe göre bazı krallar, öngördüğümden daha iyi bir stratejiye sahipti. Amaçları, değerli eşyaları güvence altına alırken daha zayıf krallardan bayraklar ele geçirmekti.
[Özel yetenek ‘Karakter Listesi’ etkinleştirildi.]
Öndeki kişiye karşı yeteneğimi kullandım.
[Karakter Bilgisi]
İsim: Chu Wangin
Yaş: 33
Sponsor: Hwangsanbeol’ün Son Kahramanı
Özel Nitelikler: Figüran (Sıradan)
Özel Yetenekler: Silah Eğitimi Sv.4, Oyunculuk Sv.1, Zayıfı Bul Sv.1
Stigma: Baekje Kılıç Ustalığı Sv.4, Ölümüne Dövüş Sv.2, Taarruz Birliği Yönetimi Sv.3
Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.19, Güç Sv.19, Çeviklik Sv.21, Mana Sv.15
Genel Değerlendirme: Güçlü bir takımyıldızı ile eşleştiğinde, ortalamanın altında birinin bile nasıl büyük biri hâline gelebileceğinin canlı bir kanıtı.
Takımyıldızıyla son derece uyumlu olduğu için, sahip olduğu stigma son derece ölümcül olabilir.
Lanet olsun. Tam bir kaplan gelmişti.
‘Hwangsanbeol’ün Son Kahramanıyla’ burada karşılaşmayı beklemiyordum. Onun gibi takımyıldızları, oyuncu benzeri niteliklere sahip insanlara çekilirdi. Tarihî diziler de sık sık Gwanghwamun çevresinde çekildiği için bu durum gayet mantıklıydı.
“Kralın onurunun ne demek olduğunu anlıyorsan, bayrağını teslim et; ben de grubunun canını bağışlayayım.”
Garip ve zayıf dramatik ses tonundan, neden yalnızca bir yardımcı oyuncu olduğunu anlayabiliyordum. Hwangsanbeol’ün meşhur kahramanı General Gyebaek nasıl olup da böyle biriyle eşleşmişti? İster bir takımyıldızı olsun ister bir insan, ortaklıklarda şans gerçekten önemliydi.
Ama bir sorun vardı.
Baekje Kılıç Ustalığı ve Taarruz Birliği Yönetimi stigmalarının seviyesi çok yüksekti. İnsan sayısını da hesaba katarsak, genel statlarımı artırmadan hepsiyle başa çıkmak zor olurdu.
[Mevcut jeton: 68.150 J]
…Jetonlarımı burada kullanmalı mıydım?
Ancak burada fazla jeton kullanmak, dördüncü senaryonun son aşamasındaki zorluk seviyesini artırarak tüm planı riske atardı.
Gözümü karartıp 20.000 jeton harcasam...
“Üç Krallığın adını kullanarak zayıf bir ülkenin kralına zulmetmekten utanmıyor musun?”
Bir ses duyunca etrafıma baktım ve tanıdık birini gördüm.
Gyebaek’in enkarnasyonu Chu Wangin sert bir ifade takındı.
“Kraliçe burada ne arıyor?”
“Ne kadar barbarca bir üslup... Yıkılmış bir krallığın generalinden beklendiği gibi.”
Kadın kendini beğenmiş bir ifadeyle karşılık verdi.
Güzellik Kralı Min Jiwon. Bu kadın neden buradaydı?
…Beni takip etmemiştir herhalde? Hayır ya, imkânı yok.
Min Jiwon’un gözleri bana kaydı.
[Karakter ‘Min Jiwon’, sana karşı hafif bir ilgi gösteriyor.]
…Cidden mi?
“Kes sesini! Korkak Silla kanı şimdi de Üç Krallığın hükümdarı olduğunu mu iddia ediyor? Senin gibi bir kadını kral olarak tanımam!”
Chu Wangin’in öfkeli kükremesi ortalığı doldurdu. Büyük yetenekleri olmasa da sesi çok gürdü.
Bu arada ilginçti. Gyebaek ile Kraliçe Jinseong farklı dönemlerde doğmuştu ama takımyıldızı olduktan sonra böyle karşı karşıya gelebiliyorlardı.
Min Jiwon’a sordum.
“Neden bana yardım ediyorsun?”
“Silla, zayıf milletleri görmezden gelmez.”
“Ama Gaya’yı yıkan Silla değil miydi?”
“…Senin de mi Kore tarihinden 1. Derece sertifikan mı var?”
“Lise mezunu olan herkes bunu bilir.”
Min Jiwon’un yüzü biraz kasvetli bir hal aldı.
“Eh, okulu bayağı boşladım.”
Doğaldı. Romana göre, Jiwon genç yaşlarından beri oyuncuydu. Film setlerinde büyümek, çoğu insanın yetişkinliğe gelene kadar karşılaşmadığı sert gerçeklerle yüzleşmesini gerektirirdi.
“Sözlerin doğruydu. İnsanları parayla elde edemem. Kabalığımdan doğan borcu ödüyorum. Hepsi bu.”
Bir oyuncu olarak geçmişini bildiğim için sözlerindeki samimiyeti hissedebiliyordum. Yine de şaşırtıcıydı. Gururu yüksek bir enkarnasyondu; bana böyle boyun eğeceğini düşünmezdim.
Gyebaek’in enkarnasyonu alayla güldü.
“Kişisel meselelerle nasıl hareket edebilirsin? Bir de kendine kraliçe diyorsun...”
Hwarang’ın kaptanı öne çıktı.
“Yeter! Kraliçeyle böyle konuşmaya nasıl cüret edersin?”
Gyebaek’in bakışları Hwarang’a kaydı.
“Hwarang… İlginç. Birinin gerçekten de o berbat takımyıldızıyla anlaşma yaptığına inanamıyorum.”
Hwarang liderinin yüzü kızardı. Düşününce, onun takımyıldızı Gwanchang’dı.
“Takımyıldızın gibi kafanın uçmasını mı istiyorsun?”
Hwangsanbeol Savaşı’nda Gwanchang, Gyebaek tarafından boğazı kesilerek öldürülmüştü.
“Kapa çeneni!”
Yardıma geldiğiniz için teşekkürler, ama bu, takımyıldızlar arasında olabilecek en kötü bir eşleşme...
Özellikle yüksek uyum seviyeleri nedeniyle daha da kötüydü. Tarihî takımyıldızlar arasında, yaşamlarından gelen hiyerarşik kurallar hâlâ geçerliydi.
Bir krallığın generali kralına karşı gelemez ve rakipler, avantajlar ve dezavantajları tarihî kayıtlara göre belirlerdi.
Ne olursa olsun, Gwanchang asla Gyebaek’i yenemezdi.
Jiwon bunun farkındaymış gibiydi; yüzü kararmıştı.
Söze girdim.
“Geri çekil. Kazanamazsın.”
Baekje ordusu askerî güçte biraz üstündü. Gyebaek bir komutandı; ne kadar çok askeri varsa, gücü o kadar artıyordu. Gwanchang onun dengi değildi.
O sırada Yoo Sangah’ın sesi geldi.
“Dokja-ssi! Buldum!”
Arkamı döndüm. Yoo Sangah küçük bir diskle koşuyordu.
Çoktan buldu mu?
Ganpyeongui.
Duvar saatine benzeyen kalıntı, Yoo Sangah’ın ellerinde parlıyordu.
O anda aklıma bir fikir geldi.
Ganpyeongui’ye, sonra Min Jiwon’a ve Gwanchang’ın enkarnasyonuna baktım.
Ve karar verdim.
Belki de jeton kullanmadan kazanabilirdim?
“Saldırın!”
[Karakter ‘Chu Wangin’, Taarruz Birliği Yönetimi Sv.3 stigmasını kullandı!]
Baekje güçlerinin baskısı altında kalan Hwarang askerleri çaresizce yere düşmeye başladı. Min Jiwon çaresiz bir ifadeyle bana baktı.
Ben de ona, “Sanırım kazanabiliriz” dedim.
“Ha?”
“Hwangsanbeol Savaşı’nı yeniden canlandıracağız.”
Tarihle haşır neşir olanların bileceği gibi, Hwangsanbeol aslında Silla’nın kazandığı bir savaştı.
*¹Ganpyeongui: Kore’de eski zamanlarda kullanılan bir astronomik ölçüm cihazıdır. Gökyüzünü veya göksel nesneleri düz bir yüzeye basitçe yansıtarak gözlemlemeye yarar.
Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono