Yukarı Çık




67   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   69 

           
68.Bölüm: 14.Kısım – Tahtın Efendisi (4)


Göz bandı takan, rahip cübbesi giymiş bir adam bize doğru yürüyordu. Bu, Seul’un Yedi Kralı’ndan biriyle ilk karşılaşmamdı. Yoo Sangah, grup sohbeti üzerinden mesaj gönderdi.

   — Dokja-ssi, bu kişi acaba…

   — Evet, öyle görünüyor.

Yoo Sangah’a başımı salladım.

Elbette, benimle aynı şeyi düşünmemesi mümkün değildi; o görünüş karşısında aynı fikirde olmamak imkânsızdı.

— Ama anlamıyorum. Takımyıldızı o ‘tarihi figür’ olsa bile, neden enkarnasyon böyle giyinmiş?

— Takımyıldızıyla olan senkronizasyonu yüksek olmalı. Senkronizasyon ne kadar yüksekse, enkarnasyon da o takımyıldızının yaşam tarzından o kadar fazla etkilenir.

— Önünde öksürmesem iyi olur…¹

Saçları arkadan bağlı adam, bize yaklaşan kişiye doğru eğildi.

   “Majesteleri. Gelmişsiniz.”

   “Evet.”

   “Nasıl gitti?”

   “Söylememe gerek var mı? Burada.”

Göz bandı takan adam sopasını işaret etti. Üzerinde Büyük Kepçe’den elde edilmiş mavi bir mücevher gömülüydü.

   [Açgözlü Kurt Yıldızı.]

Uzun saçlı adam hayranlıkla baktı.

   “Oooh…!”

Etkileyici. Daha şimdiden bir Yıldız Mücevheri kazanmıştı.

Yıldız Mücevherleri, Büyük Kepçe bölümünün ödülleriydi. Her biri tek başına bir statı bir seviye artırıyordu, bu yüzden tek başlarına da değerliydiler ama asıl anlamlarını yedi tanesi toplandığında kazanırlardı.

Çünkü bu mücevherler Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç’ı çağırmak için gereken malzemelerdi.

Göz bandı takan adam bana baktı.

   “Bunlar da kim?”

   “Az önce Büyük Kepçe bölümüne girdiler. Yetenekleri oldukça iyi, o yüzden onları ekibe katmayı düşünüyordum.”

   “Öyle mi?”

Göz bandı takan adamla aynı anda ellerimizi uzattık.

   “Ben Cha Sangkyung.”

   “Kim Dokja.”

Elini sıkarken bir yetenek etkinleştirdim.

   [Özel yetenek, Karakter Listesi etkinleştirildi.]

[Karakter Bilgisi]


İsim: Cha Sangkyung

Yaş: 26

Sponsor: Tek Gözlü Maitreya

Özel Nitelikler: Sözde Tarikat Lideri (Kahraman), Maitreya Kralı (Kahraman)

Özel Yetenekler: Silah Eğitimi Sv.5, Zihin Bariyeri Sv.3, Etkili Konuşma Lv.3, Ustaca Aldatma Sv.3, Sahte Dua Sv.1…

Stigma: Vadedilmiş Topraklar Sv.2, Zihin Okuma Sv.2, Şeytan İlan Etme Sv.3

Genel Statlar: Dayanıklılık Sv.28, Güç Sv.26, Çeviklik Sv.28, Mana Sv.25

Genel Değerlendirme: Hiç kimse onun her şeyi gören ‘göz’ünden kaçamaz. Önünde öksürmemeye dikkat et.

Jung Heewon burada olsaydı keşke². Bu adamı görseydi, bir daha sponsorum hakkında saçma sapan konuşmazdı.

Cha Sangkyung konuştu.

   “Yüz okuma konusunda yetenekliyimdir. Falınıza bakabilir miyim?”

   “Tabii.”

Ben de ne zaman soracak diye düşünüyordum.

   [Karakter ‘Cha Sangkyung’, ‘Zihin Okuma Sv.2’yi etkinleştirdi!]

‘Zihin Okuma’ stigması, Hayatta Kalmanın Üç Yolu’nda Gung Ye tarafından verilen, ilginç bir algılama yeteneğiydi. Hedefin durum penceresini gösteremese de karakterini ve genel tehdit seviyesini değerlendirme imkânı sağlıyordu.

Daha basit bir ifadeyle: iyi bir kişi ‘Kolay Lokma Şeytan’ olarak görünürken, hain biri ‘Arkadan Bıçaklayan Şeytan’ şeklinde algılanabiliyordu.

 Örneğin:

   [Karakter ‘Cha Sangkyung’, ‘Bulaşılmaması gereken bir şeytan’ olduğunu tespit etti.]

Aynen böyle.

   “B-Bu…?”

   “Majesteleri, ne oldu?”

   [Karakter ‘Cha Sangkyung’, büyük ölçüde sarsıldı.]

   “B-Bir şeytan!”

   “Ne? Gerçekten mi…”

‘Şeytan’ kelimesini duyan Maitreya Kralı’nın takipçileri, at kuyruğu saçlı adam da dâhil, bir anda bana döndü. Ortam hızla gerildi, ardından Sangkyung çabucak ekledi.

   “H-Hayır, durun. Hata yaptım herhalde.”

   “Hata mı yaptınız, efendim?”

   “Evet, yok bir şey. Herkes geri çekilsin.”

Demek ki aptal değilmiş. Takımyıldızının uyarısını görmezden gelmeyecek kadar akıllıydı.

 ‘Bulaşılmaması Gereken Şeytan’...

Demek Tek Gözlü Maitreya benimle savaşmak istemiyordu.

   “Haah… ödümü kopardınız.”

Daha ilginç olan ise at kuyruğu saçlı adamın tepkisiydi. Kısa bir anlığına yüzünde… hayal kırıklığına benzer bir ifade belirdi.

   “Planladığımız gibi bir saat sonra harekete geçeceğiz. Biraz geç kalmış olsanız da neler yapabileceğinizi görmeyi dört gözle bekliyorum.”

Cha Sangkyung bunu söyledikten sonra grubuna döndü.

Gung Ye ile ilk karşılaşmamız böylece bitti.

Ardından At kuyruğu saçlı adam derin bir nefes aldı.

   “Uff… az kalsın büyük olay çıkıyordu. Neyse ki işler kötüye gitmedi.”

   “Halkının isteklerini anladığını iddia eden bir kralın lafı ne kadar güzel çevirdiğine bak.”

   “Haha, tarih Gung Ye’yi bir tiran olarak hatırlasa da, başlangıçta bilge bir hükümdar olarak görülüyordu. Hem gelecekte neler olacağını bilemeyiz. Tarih her zaman yeniden yazılabilir.”

Ona dikkatle baktım.

   “Bu arada, sen kimsin?”

   “Ah, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Han Sooyoung. Cha Sangkyung’un asistanıyım.”

Gung Ye’nin enkarnasyonuna hizmet eden bir adam...

Büyük ihtimalle sponsorundan dolayı Gung Ye’nin yanındaydı. Kimdi acaba? Wang Geon muydu yoksa?
Hemen bir yetenek kullandım.

   [Özel yetenek, Karakter Listesi etkinleştirildi.]

   [Bu kişinin bilgileri Karakter Listesi’nde okunamıyor.]

   [Bu kişi Karakter Listesi’nde kayıtlı değil.]

…Ne?

   “Ha? Ne oldu?”

 Cevabı o kadar yüzsüzdü ki, istemsizce güldüm.

 Artık kim olduğunu anlamıştım.

   “Oh, Yok bir şey. Bir an şeytan gördüğümü sandım.”

   “Haha, şeytan ha?”

Bana bakarken gözleri hafifçe oynadı. O anda ikimiz de muhtemelen aynı şeyi düşünüyorduk.

Soru şuydu: kılıcı ilk kim çekecek?

Bir gıcırtıyla bekleme odasının kapıları birer birer açılmaya başladı.

   “Krallar geliyor!”

Maitreya grubunda gerginlik oluşurken, bekleme odasındaki bazı insanlar tezahürat yapmaya başladı.
Kapılardan içeri giren kralları izlerken Han Sooyoung’a sordum.

   “Onlar da sizin tarafınızda mı?”

   “Evet. Hepsi bizimle iş birliği yapmaya söz vermiş krallar. Soldan sağa: ‘Korkak Kral’ Yoon Kiyoung, ‘Dövüşçü Kral’ Kim Baekho ve son olarak ‘Toprak Ejderhası Kralı’ Gu Taesung.”

Lakaplarını duyunca anılarım canlandı. Korkak Kral ve Dövüşçü Kral. İkisi de adlarının hakkını veriyordu.
 Statları ve yetenekleri fena değildi ama Seul’un Yedi Kralı’nın bir basamak altındaydılar.

Asıl dikkat edilmesi gereken kişi Toprak Ejderhası Kralı Gu Taesung’du. Cha Sangkyung’u fark edince alaycı bir sırıtışla ona baktı.

   “Hey, tek göz. Çoktan çıktın mı? Hızlıymışsın.”

    “Kes sesini, seni toprak solucanı şeytan.”

   “…Solucan mı? Sponsoruma laf mı ediyorsun?”

Yoo Sangah irkildi ve bana fısıldadı.

   “Bu kişinin sponsoru Gyeon Hwon³ olabilir.”

   “…Nereden biliyorsun?”

   “Baekje kralının bir toprak ejderhası tarafından doğurulduğuna dair bir efsane okumuştum.”

   “Toprak ejderhası?”

   “‘Toprak solucanı’ olarak okunuyor. O dönemin diğer kralları, Gyeon Hwon’u küçümsemek için ‘toprak ejderhasının oğlu’ diye çağırırlardı.”

Gerçekten inanılmazdı. Bu kadar az bilgiyle Gu Taesung’un kimliğini çözmüştü.

Yoo Sangah haklıydı.

Toprak Ejderhası Kralı Gu Taesung.

Hatırladığım kadarıyla, Seul’un Yedi Kralı’ndan biriydi ve sponsoru Baekje Kralı Gyeon Hwon’du.

   “Sponsoru kral olan bir sürü insan var… Aynı geçenki Kraliçe Jinseong gibi…”

Başımı salladım.

Bu sadece Seul kubbesine özgü bir durum değildi.

Japonya’da Oda Nobunaga ve Sengoku Dönemi’nin diğer kahramanları, kendi enkarnasyonları aracılığıyla birbirleriyle savaşıyor olmalıydı…

 İngiltere’de de Richard Lionheart, VIII. Henry ve diğerleri çarpışıyordur.

Dünyanın en büyük takımyıldızları, Mutlak Taht için bir savaşa hazırlanıyor, enkarnasyonlarıyla senkronizasyonlarını korkutucu seviyelere yükseltiyordu.

   [Takımyıldızı ‘Deniz Savaşı Tanrısı’, yeni bir masal sınıfı takımyıldızının ortaya çıkmasını dört gözle bekliyor.]

   [Takımyıldızı ‘Adaletin Kel Generali’ gelişmeleri sıkılı yumruklarla izliyor.]

Diğer tarihi sınıf takımyıldızları da benzer şekilde heyecanlı görünüyordu. Daha önce de söylediğim gibi, Dördüncü Senaryo dünyanın dört bir yanındaki tarihi takımyıldızlarını hedef alan bir etkinlikti.

   “Herkes toplandı mı?”

Krallar düzen alıp ortada bir araya gelerek konuşmalarına başladılar.

   “Düşmanımız, üçüncü kapıdan giren Tiran Kral! Yıldız Mücevherlerini ele geçirmek isteyen Tiran Kral’ın elinde iki masum kral can verdi. Birçoğunuz, kralınızı onun elinde kaybettiniz.”

Demek bu yüzden bekleme odası cesetlerle doluydu.
Tiran Kral, iki kralı öldürüp Yıldız Mücevherlerini ele geçirmiş olmalı.

Bu da üçüncü kapıdan girersem yedi Yıldız Mücevherinin tamamını toplayabileceğim anlamına geliyordu.

   “Yeni Seul böyle birine bırakılamaz! Dört Yin Şeytan Kesen Kılıç’ı ele geçirip Mutlak Taht’a oturursa, bu şehir sonsuz keder ve trajediye gömülür!”

   “Bu yüzden insanlığın savaşçıları! Ayağa kalkın! Buradaki kralların hepsi bilge ve anlayışlı. Sonuçta kim kral olursa olsun, bu geleceğin meselesi; ama şimdilik, Tiran Kral’ın iktidarı ele geçirmesini engellemeliyiz!”

   “Bu, adil bir yaşam için verilen bir mücadeledir! Cesur olun! Sizler, devrim tarihini görecek ve kanıtlayacak savaşçılarsınız!”

Konuşmanın pek bir derinliği olmasa da insanlar coşkuyla tezahürat yaptı. Bazıları alkışladı, bazıları hemfikir oldu, bazıları ise gözyaşlarını tutamadı; adalet uğruna savaşan gerçek devrimcilermiş gibi ayağa kalkmışlardı. Manzarayı izlerken, tek başıma iç geçirdim.

Daha bir ay önce, bu insanlar başkanları için oy kullanmıştı. Görevlerini yerine getirmiş, haklarını kullanmış ve yasal ekonomik faaliyetlerle özel mülkiyeti kabul etmişlerdi. Şimdi ise her şey bir rüya gibi geliyordu. Sadece bir ay içinde, Seul yeniden bir krallığa dönüşmüştü.

   “İleri!”

Yüzlerce insan üçüncü kapıdan içeri akın etti. Biz de Cha Sangkyung’un grubuyla birlikte ilerledik.

Çok geçmeden gözlerimizin önünde devasa bir mağara belirdi. Öylesine büyük bir tünel ki, boyutunu ölçmek neredeyse imkânsızdı.

Yanımda yürüyen Han Sooyoung, ağzını açtı.

   “Çok heyecanlı, değil mi? Kendimi bir Wuxia⁴ romanındaymış gibi hissediyorum.”

   “Wuxia romanı mı?”

   “Bilirsin, her zaman gizemli bir hazine haritası vardır. Seni tenha bir yere yönlendirir ve vardığın yerde efsanevi bir kılıç saklıdır. Bir de şöyle yazar: ’Kılıcı eline alan kişi, tüm diyarların en güçlüsü olacak!’”

Han Sooyoung’un sesi, abartılı jestleriyle birlikte, oldukça ikna edici geliyordu.

   “Bu türün klasik klişesi.”

   “Dokja-ssi, demek sen de Wuxia romanlarına oldukça hakimsin?”

    “Bayağı okudum. Bilmiyor olabilirsin ama, bu klişe genellikle belirli bir gelişmeye yol açar.”

   “Nedir?”

   “Meğerse ‘hazine haritası sahteymiş!’ İşte genellikle böyle olur.”

Han Sooyoung’un gözleri merakla parladı. Devam ettim,

   “Sahte hazine haritası yüzünden, mağaraya toplanan ustalar tuzağa düşer, o sahte haritanın arkasındaki zekâ ise sessizce kazancını sağlar. Klasik bir Wuxia klişesi.”

   “Ho… Yani bu durum da o klişelerden biri olabilir mi?”

   “Bu sadece bir ihtimal, ama öyle olsaydı hayal kırıklığına uğrardım.”

   “Ne, Neden?”

   “Sahte hazine haritası gibi bir klişe bayatladı artık.”

Sözlerimle Sooyoung’un ifadesi ilk kez titredi. Oltaya gelmişti. Dudaklarını bir an oynattıktan sonra konuştu.

   “Çok kullanılan bir klişe, aynı zamanda okunurluğu kanıtlanmış bir klişedir.”

   “Bir yazar, bir klişeyi sadece işe yaradığı için kullanıyorsa, bence kendini yazar olarak adlandırmaya utanmalıdır. Tabii… bu bir roman değil, biz bir romanın karakterleri değiliz.”

   “…Ya sana, şu an olan her şeyin bir yazar tarafından yaratıldığını söyleseydim?”

   “Affedersin?”

   “Yazar sen olsaydın, Dokja-ssi, diyelim ki ‘gizemli hazine haritası’ klişesini kullanmak zorundasın, Ne yapardın?”

   “Eh… Pek düşünmedim doğrusu, ben sadece bir okuyucuyum.”

   “Bence sen de aynı yolu seçerdin. Sonunda okurlarını tatmin etmek için aynı ucuz klişelere başvururdun.”

   “Bu eleştirinin sebebi ne böyle? Tam bir yazar gibi konuşuyorsun. Klişelerin kötü olduğunu söylemiyorum. En azından intihal edilmemeli diyorum.”

   “İn…tihal mi?”

   “Evet, intihal.”

Han Sooyoung’un yüzünün renk değiştirdiğini görmek komikti.

   “Bütün hikâyeler, detaylarda küçük farklar dışında birbirinin aynısı değil mi? Buna gerçekten intihal denilebilir mi?”

   “Hayır, ben farklı yazardım.”

Han Sooyoung’un kaşları çatıldı.

   “Farklı mı? Nasıl?”

   “Böyle.”

Kırılmaz İnanç’ı kaldırıp boynunu kestim. Kafası düşerken hiç kan akmıyordu.

Ardından ekledim.

   “Artık saklanmanın anlamı yok, değil mi?”

Sonra yerde yatan Han Sooyoung’un kesik başı konuşmaya başladı.

   “Ne kadar ilginç, Kim Dokja.”


*¹‘Tek Gözlü Maitreya’ motifi, Kore tarihindeki Gung Ye’ye ve Taejo Wang Geon dizisindeki bir karaktere dayanır. Dizide önünde öksürenleri tokmakla döverek öldürmesi üzerine Güney Kore’de bir meme hâline gelmiştir.

*² 33.bölüme bir gönderme.

*³ Gyeon Hwon (867–936), Kore’de Baekje krallığını kuran liderdir. Düşük sınıftan gelip askerî ve stratejik yetenekleriyle yükselmiş, Silla’nın zayıflamasından yararlanarak isyan etmiş ve krallığını yönetmiştir. Üç Son Krallık döneminin önemli figürlerinden biridir.

*⁴ Wuxia (Çince: 武俠; pinyin: wǔxiá; “dövüş kahramanları”), Antik Çin’de dövüş sanatçılarının maceralarını konu alan bir Çin kurgusu türüdür.




Çeviri: Sansanson
Son Kontrol: Hono

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.

67   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   69