Gazımızın kesilmesinden bir hafta geçti….ve bugün elektriğimiz de aynı kaderi paylaştı. Ayak parmaklarım donuyordu. Sıcaklık hissi gitmişti. Hava durumu raporları -11 dereceye kadar düşebileceğini söylemişlerdi. Doğruydu. Rahat evimin içinde otururken nefesimin dumanını görebiliyordum. Birkaç kez gaz lambasını açma çabalarım işe yaramadı ve bunu yerine kendimi giysi katmanlarıyla örtme işlemine devam etmek için vazgeçtim. Ve gece yarısıydı. Gece için ayrılmayı seçip gidebileceğim hiçbir yer yoktu, bu yüzden yapabileceğimin en iyisini yaptım. Kıvrılmış vücut topunda, sıkıca oturdum. Üzerimdeki battaniye, azıcık şarjı kalmış telefonumu tutarken zar zor sıcaklık görünüşü sağlıyordu. Bu boğucu ve küçük evin içinde, umudun tek zayıf ışığı telefonumdan geldi.
“…çok soğuk..."
Telefonumdan gelen sıcaklık sahip olduğum en iyi son kaynağımdı. Eğer o da kapanırsa, vücut sıcaklığım ile hayatta kalmam gerekecekti. Dalgın bir biçimde, KakaoTalk uygulamasını açtım ve henüz okumadığım bir sürü mesaj olduğunu gördüm.
‘Gyeo Ul-Ah, bugünlerde ne yapıyorsun? Kayak merkezine gidiyoruz. Sen de gelmek ister misin?’
‘Neler yapıyorsun? Cevap vermedin. Öldün mü?’
‘Gyeo Ul-Ah… Gyeo Ul-Ah…’
‘Hey! Yun Gyeo Uh-Ah!!’
Bir süre akılsızca mesaja baktıktan sonra ekran kapandı.
‘Üff’ ( iç çekiyor aslında )
Bir iç çekiş bilinçsizce dudaklarımdan kaçtı. Minnettardım, beni umursayan arkadaşlar için minnettar ama ben onlardan farklı bir hayat yaşıyordum. Özgürlüğüm yoktu. Param yoktu. Arkadaşımın önerdiği kayak merkezine gitmek demek bir ay açlıktan ölmem demekti. Ve benim inatçı gururum yüzünden şu anki durumumu onlara söyleyemezdim. Asla söylemezdim.
‘ Üzgünüm, meşgulüm…başka zaman oynayalım.’
Bahane üretip duruyordum… arka arkaya…
Aşırı yoksul ve fakir çevremin üstüne sabıka kayıtları olan bir babam vardı. Onlarla arama mesafe koymam daha iyi olurdu. Onlara sadece sorun olurdum.
‘Seni suçlamıyorum anne.’
Eğer benimde babam gibi bir kocam olsaydı, ben de olabildiğince çabuk ayrılırdım. Yine de arkamda çocuğumu bırakmazdım…annemin yaptığı gibi. Annem bana, benimle olmanın çok fazla yük olduğunu öğretti ve terk etti. Yalnız.
O zamandan beri çocukluğumun birçoğunu babamın gölgesi altında yaşadım. Yetişkin olur olmaz kaçmayı denedim. Kaçtım da. Ama bir şekilde beni her zaman buldu, istediği sürece beni ihmal etmeye devam etti. Suistimal etmek onun uzmanlığıydı, kanındaydı. Babam üniversite için çok çalışarak biriktirdiğim tüm parayı çaldı. Şimdi o hayal parçalara ayrılmış ve ulaşılamayacak bir şey haline geldi. Şimdilerde, işten işe, tüm yarı zamanlı, atlayıp duruyordum… yaşam giderlerimiz için. Birbiri ardına biriken büyük bir borç yığının üstüne , babam çok sayıda suçtan dolayı yetkililerle sorun yaşamaya devam etti. Hapishanede olduğunu bildiren mailler alıp duruyordum. Muhtemelen istese de eve gelemeyecekti.
‘ Eğer o zaman acil servise gitmeseydim, bu sıkıntılı günlerde olmazdım.’
İki ay önce, acil servise gönderilmekten başka bir seçeneğim yoktu. Fatura beklenmedik derece yüksekti ve vadesi geçmiş gaz ve elektrik faturasını ödeyemedim. Günlük çalışmak bile yeterli değildi. Zar zor kirayı ve yaşam giderlerini ödeyebildim.
Melankolik bir gülümseme dudaklarımda belirdi. Battaniyeyi sıkıca vücuduma sardım, sonra aniden…
Güm!
“ Kapıyı aç!”
Boynumun arkasındaki tüyler diken diken oldu. Tanıdık ses kalp atışlarımın hızlanmasına ve düzensiz atmasına neden oldu. Adamın sesi yabancı olmadığım bir sesti.
‘…Baba…’
Hapishanede olması gerekiyordu. Ne zaman çıktı? Babam olasılıkları düşünmem için bir zaman vermedi.
Güm! Güm!
Onun şiddetli vuruşu, otorite denilen yerin sahibi gibi, tanıdık bir his getirdi. Ön tarafa koştum ve çabucak kapıyı açtım.
“ Hey! Neredeyse donarak ölüyordum. Niye bu kadar uzun sürdü?!”
Tükürdüğü her aşağılık kelime ve cümlelerini iğrenç bir alkol kokusu takip etti. Burnumu sıkıp korkunç kokuyu önlemek yerine babama baktım.
Uzun zamandır temizlenmemiş, yıpranmış, eski bir palto giymişti ve ayakkabıları ve elbiselerinin üzerinden ayırt edilemeyen kirler vardı.
“ Ne zaman çıktın? “ Dün. Bunu geç, bana biraz para ver. Ben de hiç kalmadı ve biraz daha içkiye ihtiyacım var.”
Ona nakit vermemi talep ederek elini uzattı. Hafifçe kafamı salladım.
“ Hiç yok… Elektrik ya da gaz faturasını ödeyecek kadar bile yok.” “ Dalga geçme benimle. Bunu söylemene rağmen bir şeyler sakladığını biliyorum. Seni uyarıyorum, büyük bir karmaşaya dönüşmeden önce bana biraz ver.”
Babam bana vurmakla tehdit ettiği elini kaldırdı. İzleyecek acıyı biliyordum. Bilinçsizce kaçtım.
“ İyi. Eğer sen bana vermeyeceksen ben kendim bakarım. Sen burada kal, Yeon Gyeo Ul.”
Tavırları tehdit edici bir tarzdaydı ve korkutucu adımlar attı. Ayakkabıları hala ayağında, içeri yürüdü ve birbiri ardına çekmeceleri açtı. Dairenin içi dışına döndü. Bunu bir şans olarak kulandım ve ön kapıdan dondurucu, soğuk kışa doğru fırladım. . “ Hey! Yun Gyeo Ul! ”
Babam kaçışımı çok sonra fark etti ve hızlıca arkamdan koştu.
Merdivenlerden yapabildiğim kadar hızlı koştum ama yer donmuş, ıslak ve kaygandı. Kaydım ve düştüm.
“Ugh..!”
İnledim Acı nöbetlerim sırasında, çabucak nefes alıp verirken beni yakaladı ve iki elimi kendimi desteklemek için kullandım. Ellerim ve dizlerim düşmekten sıyrılmıştı ve müthiş bir ağrıyla sızlıyordu. Kaçmaya çalıştım, merdivenlerden düştüm ama…
‘ …Çok geç…’
HERKESE MERHABALAR. ÖNCELİKLE GİRİP OKUDUĞUNUZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER. BU BENİM HERHANGİ BİR PLATFORMDA İLK ÇEVİRİM. O YÜZDEN EĞER HATALARIM OLDUYSA VE OLURSA ÖZÜR DİLERİM. ZAMAN İÇERİSİNDE GELİŞECEĞİMİ UMUYORUM. OLUMLU/OLUMSUZ ELEŞTİRİLERİNİZİ YORUMLARA YAZARSANIZ SEVİNİRİM. BİR SONRAKİ BÖLÜMLERİ DE OLABİLDİĞİNCE ÇABUK ÇEVİRİP SİZLERLE PAYLAŞACAĞIM. HOŞ ÇAKALIN...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.