Lucifer sinirle bir o yana, bir bu yana gidiyordu. Ona yeni bir cinayet olduğunu, üstelik bu cinayetin bir ölümlünün önünde gerçekleştiğini anlatmıştım. Olması gerektiğinden kat be kat sinirli gözüküyordu ve belki de canını sıkan başka şeyler vardı. Kaşları çatılmış, arada siyah saçlarını çekiştirerek düşünüyordu. Otel odamdaydık, bir büyüyle çağırmıştım onu.
Düşünceleri ulaşması gereken yere ulaşmış olacak, tekli koltuğa geçip bacak bacak üstüne attı. Ciddi bakışları ürkütücüydü ve dudaklarından çıkacak hüküm sonum dahi olabilirdi. Cehenneme döneceksin diyebilirdi, bedenini geri alacağım diyebilirdi, başarsız oldun diyebilirdi ama o sadece şu kelimeleri sarf etti.
"Meleklerin neden şeytanları bir anda öldürmeye çalıştığını , ayrıca avcıların da inini bulmanı istiyorum. Zor bir görev olduğunu biliyordum ama bunu yapabileceğini de biliyorum. En güvenilir iblisim sensin ve bana bu görevi başkasına verdirtme."
"Elbette lordum."
Başını sallayarak kenardaki viski bardağımı aldı ve tek yudumda hepsini içti. Ben hala ayakta, hemen karşısında dikiliyordum.
"Lordum, avcıları bulmak kolay ama melekleri-"
"Zor kelimesi sözlüğünden çıkmamış mıydı yıllar önce seni o çukurdan aldığımda? O çukurdan çıkmak da zordu ama ben seni oradan aldım ve ikinci bir şans verdim. Bu ikinci şansta emrim altında yaşayıp dediklerimi yapacaktın. Yanılıyor muyum?"
"Hayır efendim."
"Aynen öyle. Şimdi bir sorun var mı?"
"Ne haddime."
"Güzel."
Ardından odadan kayboldu. Dünyaya geldiğimden beri onun biraz daha değiştiğini gözlemliyordum. Bana karşı mesafeliydi, içten değildi. Görevde iki kez başarısız olduğumdan mıydı, artık bana değer vermeyecek miydi? Sevgi bile diyemiyordum, dilim varmıyordu zira Lucifer'ın birini sevemeyeceğinin farkındaydım. Ondan bunu istemek ne haddimeydi?
Düşünceler içinde sigara paketimden bir dal çıkardım. Dudaklarım arasına koydum ve ateşle yaktım. Derin bir şekilde çektim ciğerlerime, ne zaman tütün kullansam geçmiş hayatımda da bunu yapmış olduğumu hissederdim. Deja vu hissi çok yoğunlukta olurdu ve sanırım bu nedenle içiyordum sigarayı. Üstümde fiziksel bir etkisi yoktu belki fakat psikolojimi çok etkiliyordu.
Balkona çıktım, yüksek bir yerden izliyordum şehri. İnsanlar ben gittikten sonra neler yaratmıştı böyle? Her şey değişmişti, insanların konuşma tarzlarına kadar her şey değişmişti. Düşünceler, zihinler değişmişti. Merak ediyordum, hangi ülkedendim? Ülkeme bağlı mıydım? Merak ediyordum, ne hata yapmıştım?
Dokuzuncu katta çektiklerim aklıma düşüyordu geceleri, uyutmuyordu beni. Derimin nasıl soyulduğunu dün gibi hatırlıyordum. Şimdiyse aynı şeyi ben başka günahkarlara yapıyordum. Bu doğru muydu? Cehennemin bu denli azap ile dolu olması doğru muydu mesela, ya da eski yoldaşlarıma işkenceler yapmam doğru muydu? Ne kadar düşünsem bu durum o kadar içinden çıkılamaz bir hale geliyordu.
Melekler neden şeytanları öldürmeye başlamıştı? Sadece şeytanların canını alıyorlardı, tuhaf değil miydi? Cennet ve cehennem gerek olmadıkça çatışmazdı, bu işte bir şey vardı. Cenneti bir şey kızdırmış olmalıydı.
Belki de bu işe uygun değildim, yine Lucifer'a hayal kırıklığı yaşatırsam ne yapsa haklı olmaz mıydı? Bedenimi alırdı belki, belki canımı. Bilmiyordum. Konu Lucifer olunca bir şeyleri ön görmek mümkün olmuyordu. Her zaman sizi şaşırtacak bir şeyler buluyordu.
Düşünceler aleminden çıkmamı sağlayan şey telefonuma gelen mesajın sesiydi. İçeri girip balkon kapısını kapattım. Yatağın üzerindeki telefonumun kilit ekranında Jeon Jungkook'un mesajını görmüştüm.
"Geçen gün için teşekkür ederim."
↺
Yeryüzünün bu kısmının en tanınan şeytanlarından olan Im Hansol ile buluşmak üzere dediği kafe tarzı yere gelmiştim. Artık takım elbise giymeye alışmış, bu durumu yadırgamamaya başlamıştım. Gidip en kaliteli takım elbiseyi aldıktan sonra zaten çok da rahatsız olmam mümkün değildi.
Telefonum ile ilgilenirken karşımdaki sandalye çekilmişti. Hansol gelmişti, ayağa kalktım ve tokalaştık. En son onu cehennemde görmüştüm ve hala aynı insanın bedenindeydi. Ama onu tanımış olmam bedeninden değil, iblis ruhundandı. Kirli, çirkin ve kötü. En çirkin, haysiyetsiz ruhlardandı. Yedi günahtan Lust dönüştürmüştü onu iblise.
"Seni yeryüzünde görmek ne büyük şeref Lothaire. Buraya gelmeme konusunda ısrarlıydın, ne oldu da fikrin değişti?"
Kahvemden bir yudum aldıktan sonra mavi gözlerimi onun üstünde gezdirdim. Gerçekten hazzetmiyordum bu iblisten. Ben de bir iblistim ama böyle şerefsiz veya onursuz değildim. Kendi kurallarım vardı. Büyük ihtimalle ben yanlış olandım ama bu onu sevmediğim gerçeğini değiştirmezdi. Tecavüzü insanların kafasına sokardı Hansol, nefsine hakim olabilen bir adam bile Hansol ile konuştuktan sonra bir bakmışsın bir kadının ırzına geçmiş.
İblislerin görevi kötülüğü yaymak mıdır? Buna katılmıyordum. Bizler sadece kendilerine ikinci bir şans bahşedilen ve şeytanın yolunda kul olmuş ruhlardık bana göre. Bir ölümlü günah işleyecekse yönlendiren biz olmamalıydık. Melekler insanları iyilik yapması için yönlendirmiyordu, biz de kötülük için yönlendirmemeliydik ama iblisler bundan zevk alıyor gibi görünüyordu. En nihayetinde bir meleğin askerleri olduğumuzu unutuyorduk işte.
"Lucifer tarafından görevlendirildim, fark etmişsindir ki şeytanlar ölüyor. Kısa bir zaman evvel bunun nedeninin melekler olduğunu öğrendik. Avcılar da bu bölgede yoğunmuş, bir bilgin olup olmadığını öğrenmem gerekiyor."
"Elbette bilgim var, avcılar da öldürülüyor. Bilmiyor muydun?"
Hafif bir afallamayla masaya eğildim. Olayın bu denli büyük olduğunun farkında değildim.
"Avcılar mı? Melekler tarafından mı?"
"Evet, her şey bir ay önce başladı. Başta iblisler sandık ama sonrasından melekler olduğunu anladık. Elbette senin kadar kısa zamanda öğrenmedik bunu. Bir iki avcıyla tanışıklığımız var, onlardan öğrendim."
Burada neler oluyordu böyle? Neden melekler avcıları ve iblisleri öldürüyordu? Cennet ne yapıyordu bunlar olurken? Doğal dengeyi bozmak olacak iş değildi. Biz melek öldürmüyorsak onlar da iblis öldürmemeliydi. Onlar Tanrı'nın emrindeyse biz de Lucifer'ın emrindeydik.
"O avcılarla bir görüşme ayarlayabilir misin?"
"Elbette Loth, seni severim bilirsin. Başka bir ihtiyacın olursa da burada olacağımı bilmelisin."
Başımı salladım ve çantamı alarak kalktım yerimden, şimdi Lucifer ile görüşmeliydim.
↺
Lucifer ile görüşmem zorlu geçmişti, çok gergindi ortam ve ne yapabileceğimi bilemez halde olduğum için öfkelenmişti. En güvenilir iblisimsin nasıl bilmezsin demişti. Bana karşı bu sıralar anlayışsızdı, bazen keşke yeryüzüne inmeseydim diyordum çünkü Lucifer'ın bu hallerine alışamamıştım. Beni diğer tüm iblislerle aynı kefeye koyması gururumu incitiyordu.
Geçen gün gelmiş olduğum eve gelmiştim, Jeon Jungkook'un evine. Kollarıma yığılıp kalmasından sonra hiç konuşamamıştık. İblis ruhumu görmüş olabilir miydi? O gün sokakta gördüğü şeyleri nasıl unutturacaktım? Neden büyüm işlememişti ona karşı? Ulaştığımda kapıyı çalıp kravatımı düzelttim. Biraz gecikme sonunda kapıyı hafifçe aralamıştı.
"Ah, Ajan Vincent. Bir sorun mu var?" Endişeli bir sesle sordu, geçen günden sonra biraz tetikteydi büyük ihtimalle.
"Bir sorun yok, buradan geçiyordum ve kitabını vermek istedim. Müsait miydin?"
"Elbette, lütfen geçin."
Kapıyı tamamen açıp içeriye girmemi bekledi. Evde dikkatimi çeken ilk şey o günki kadar düzenli olmamasıydı.
"Ev biraz dağınık, kusura bakmayın. Toplama fırsatım olmadı, aslında düzenli biriyimdir."
Sorun olmadığını geveleyerek koltuğa oturdum. Çantamdan Suç ve Ceza'yı çıkarıp masaya koydum. O da bir süre sonra elinde iki bardakla gelmişti, kahve yapmıştı bize geçen gün içememiş olmamıza telafi edercesine. Fark ediyordum ki daha dalgındı, gözleri daha az parlıyordu.
Karşıma geçip oturdu, kahveyi avuçlamıştı sargılı eliyle. Ben sarmıştım ama belki de ondan sonra yeniden sarmıştı, bilemiyordum.
"Sorun olmayacaksa, bu kitaba karşı olan hassasiyetinizi öğrenebilir miyim?"
Gerçekten merak ediyor olmalıydı ki gözleri bir an da olsa parlamıştı. Ne diyebilirdim? Eskiden bir insandım ve şu an iblisim, kitabın insan olduğum dönemleri anımsatıyor mu?
"Geçmişimi hatırlatıyor yalnızca."
"Bir kadınla ilgili mi?"
"Hayır, geçmişimdeki bazı üzücü zamanları anımsatıyor."
Anladığını belirtircesine kafasını salladı, sıcak ve dumanı tüten kahvesinden de bir yudum aldı. Bir şey söylemek istiyor ama cesaret edemiyor gibiydi. Sonunda gücü bulmuş olacak ki konuştu.
"Ajan Vincent, geçen gün olanlar.. Ben biraz yorgundum. Size çok sorun çıkardım mı?"
"Hayır, gayet anlıyorum durumun hassasiyetini. Hiçbir sorun yok. Şimdi kalkmalıyım."
Yerimden kalktığımda tereddütte gibiydi. Bir şey vardı ama dilinden çıkmıyordu. Kapıya doğru ilerlemek adına arkamı döndüğümde küçük bir elin kolumu sardığını hissettim. Sadece başımı çevirdim ona doğru. Korkuyla bakıyordu gözleri, endişe vardı. Gözlerinin doluşuna şahit oldum. Dudaklarından bir kelime çıktı ama bu yüzlerce kelimenin ağırlığını taşıyordu.
"Korkuyorum, lütfen benimle kalır mısınız?"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.