Yukarı Çık




59   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   61 


           
Çok rahatlatıcı. Şu an söyleyecek hiçbir şeyin yok.

Felix de mutlu bir halde kafasını aşağı yukarı sallıyordu. Mutlu gözüküyordu.

Tam o anda Bay Beyaz köpek titreyen sesi ile konuştu.

"Majesteleri...mi diyorsunuz?"

Bu durumda paniklemesini saklayamazdı.

"Majesteleri gerçekten, prensesin eşlikçisi olmayı....."

Evet, şok olmasını anlıyorum. Bu adam büyük ihtimalle Claude'un kişiliğini biliyor. Kuckkkk. 
Cümleleriyle utanmaya başladım.

"Tabi ki soran kişi bendim."

Claude'un ünvanını kaybetmemesi için bunu söylemem en iyisi.

Bu yüzden neden sakinleşmiyorsun, bay Beyaz. Ama büyük bir şok olduğu için geçmemişti.

"Yani, majesteleri prensesin isteğini dinledi."

Roger Alpheus fısıldadı.

"Haha. Ne şaşırtıcı. Zaten biliyordum ancak majesteleri prensesi çok seviyor gibi gözüküyor."

Sesi çok sakin olmasına rağmen gözlerinden birşeyler düşündüğünü görebiliyordum.

Tsk. Bakın bakın bu bayın yine beynini kullanıyor. Ama sanki sözleri çok beklenmedik olduğu için 
şaşkına dönmüştüm.

"Bu bizim için çok yazık oldu. Eğer prenses şimdiye kadar kimseyi bulamamış olsaydı eşlikçisi ve 
ilk dansı için oğlumu ister misiniz diye size soracaktım."

"Dük Bay Alpheus'un oğlu.....?"

"Duydunuz mu bilmiyorum ancak oğlum derslerini bitirdi ve Atlantadan geri döndü."

Konuşmamakta sıra bana gelmişti.

B-bu adam biraz önce ne söyledi? Oğlu derken, yoksa Ijekiel'den başka bir sakladığı bir oğlu 

daha mı var?!! Oğlunun benim eşlikçim olmasını mı öneriyorsun?

"Görünüşe göre çok geç kalmışım."

Hayır bekle, Ijekiel debutante de Jennette'in eşlikçisi olmayacak mıydı? O zaman neden bunu 
planlıyorsun?

"Dük Bay Alpheus oğlunla dans etmemi mi istiyor?"

"Oğlum ve benim için bir onur olur."

Yani bunu isteyen Ijekiel değil diyorsun.

Hah. Jennette'i değil de beni kullanmaya çalıştığı için teşekkür etmeli miyim?

Çünkü şu an bana ağını atıyor çünkü onun yakalamak istediği pahalı bir balığım.

"Dük Bay Alpheus onun hakkında çok konuştuğu için onu görmeyi çok merak ediyorum. Onu 
partide görebileceğim değil mi."

"Evet. Onu orada görebileceksiniz."

Dük Alpheus ve ben gerçek niyetlerimizi sakladık ve saçma bir veda edene kadar konuştuk.

Peff, o geri zekalı.

"Dük Bay Alpheus için her şey kötü gidiyor."

"Biliyorum."

Felix yarım doğruydu bence.

Hey, Ijekiel ile çoktan resmi olmayan bir şekilde tanıştım!

'Sorun yok.'

Bir dahaki sefere, ben....'

Son zamanki Ijekiel'i hatırladım. Bana çiçekler düşerken hafifçe gülümseyerek fısıldaması.

"Ah, büyücü orada."

Felix'in kelimeleri dikkatimi dağıttı ve o tarafa bakmamı sağladı.

Gagnet sarayının yolundan ilerlerken Yakut sarayından çok Zümrüt sarayından çalışanları görmek o kadar nadir değildi.

Ve Bay Beyaz köpek ve büyücüler de bunun içerisinde.

Siyah saçlı züppeyi gördüğümde, etrafımda kimler olduğunu unuttum ve bağırdım.

"Lucas!"

Siyah aptalın benim sesimi duymamasının imkanı yoktu çünkü sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki 
bütün çalışanların işlerini bırakıp bana bakmasını sağladı.

Sonra ise ben hariç diğer insanların karşısında yakışıklı dahi büyücü unvanını alan Lucas, arkasını döndü.

Onun kıpkırmızı gözlerine baktığımda sinirlendim. Bu yüzden de  birkaç gündür beni görmeye gelmediği için birazcık sinirlenmiştim.

"Bugünlerde meşgul gibisin. Seni görmek zor."

Sanki benim niyetimi anlamamış gibi saygılı bir şekilde eğildi.

"Bir çalışanın kendi görevlerini yerine getirmeden saray içerisinde tembellik yapması kabul edilemez."

Ne. Bu para hırsızı ne diyor? Bu dediklerine sadece bir ifade yapabilirim.

"Doğru. Büyücü haklı."

Felix sadece kafasını sallamıştı.

"Sizi günlerdir işlerim yüzünden göremiyordum. Fakat sizi şu an burada sağlıklı gördüğüm için 
çok rahatladım."

Komik. Eğer benim için gerçekten bu kadar çok endişelenseydin, beni görmeye gelmez miydin?

"Üzgünüm ancak artık gitmeliyim."

"Ne? Gerçekten meşgul musun?"

Hareketleri ile daha da çok şaşırdım.

Kulenin büyücüleri buradaki en harika çalışan büyücüler oldukları için kendilerini 'Siyah Kule' 
olarak tanıtıyorlar. 

Burada fazla dahi büyücü olmadığı için iyi davranılıyorlardı.

Ve pek anlamıyorum ancak Lucas'a onların arasında saygı duyuluyordu. Bunun sebebi belki diğer saray büyücüleri onu çağırdığında söylenmesi, ona dinlenecek zaman vermemeleri olabilir. 

Meraklı gözlerle ona baktım ancak Lucas bana sanki bir şeyi düşünüyormuş gibi geri bakıyordu.

Ne, kavga mı etmek istiyorsun? Evet, uzun zaman oldu. Bakışma yarışmalarını hiç kaybetmem. 
Lucas herhangi bir kötü bir şey yapmamış olsa da dikkatle gözlerine baktım.

"Affedersiniz."

Sonra ise küçük bir 'tsk' sesi çıkardı ve elini bana yaklaştırdı. Onun sıcaklığını hissettiğimde sanki içimden bir şey çıkıyormuş gibi hissettim.

Eh? Biraz önce ne yaptı o.

"Artık çocuk olmamana rağmen, hala beceriksizsin, prenses."

Lucas sırıtarak benden bir şey aldı ve onun yaprak olduğunu fark ettim. 

Ne, çok garip. Dokunmasından sonra kendimi daha da hafif hissettim.

Ama hemen eski haline döndüğü için  bunun hakkında fazla düşünemedim.

"Meşgul olsam bile sizi daha sık ziyaret edeceğim. Çünkü prenses beni özlüyor gibi gözüküyor."

"Ho ho. Ne komik. Belki de tam tersidir."

Lucas bana sırıttığında öfledim.

"Artık geri dönelim, prenses."

"Tabii."

Ve Zümrüt sarayına ilerleyen ayaklarım kesinlikle daha hafifti. Eğer bugünün ödevini dünden 
yapmış olsaydım daha rahatlatıcı olacaktı.

***

Zaman çok hızlı geçti.

"İyi ki doğdunuz, prenses."

"Tebrikler."

""Prensesimizin şimdiden on dört olduğunu düşünmek bile.

"Ah, çok gururluyum."

Sadece ders ve dans etmeye çalıştığım için doğum günümün çoktan geldiğine inanamıyorum. 
Aslında doğum günüm için o kadar çok meraklanmamıştım ama bu karşımdaki kişiler için geçerli 
değildi.

Lily, Felix,Hannah ve Seth mutlu yüzlerle bana bakıyorlardı.

"Büyük bir şey değil ancak bu benim size hediyem. Bunu hazılarken sadece sizi düşündüm."

"İşte, ben de."

"Bu da benim, prenses."

"Açın hadi."

Heyecanlı insanların karşısında kurdeleleri çekinerek çözmeye başladım.

"Vay. Sevimli."

Felix'in bana hediyesi gerçekten debutante partime kesinlikle uyacak süslü bir topuklu ayakkabıydı. Kristaller ile süslenen beyaz topuklular aynı Külkedisinin camdan ayakkabıları gibi sevimliydi.  

"Bu prensese çok yakışacaktır."

Lily'nin bana bir sandık dolusu mücevher verdiğini düşünmüştüm ancak aslında açıldığında bir figür çıkan müzik kutusuydu.

Ortasında güzel bir kızın döndüğü müzik kutusu içinden dışına kadar altındandı, ve içine yerleştirilmiş renkli taşlar ile daha güzel olamazdı.

Seth etrafında kırmızı taşlar ve inciler olan bir saç tokası vermişti bunu kendinin yaptığını da eklemişti.

Son olarak da, Hanna Blackie'ye benzeyen sevimli bakışlı bir siyah oyuncak verdi. Blackie de onu sevmiş gibi gözüküyordu çünkü yanımda kuyruğunu sallıyor ve nefes alıyordu.

"Hepsini çok çok çok sevdim! Gerçekten, çok teşekkür ederim."

Bütün hediyeleri açtıktan sonra mutluca gülümsedim. Bu öncesinde de çok olmuştu, ama hala bunu biraz garip buluyordum. Ancak onlara olan teşekkürlerim gerçekten büyüktü.

"Hayatımda prenses ile tanışmak hayatımın bir numaralı mutlu şeyi bunun için çok minnettarım."

Lily'nin sözlerinden sonra , diğer üçü de teker teker konuşmaya başladılar.

"Tekrardan, iyi ki doğdunuz prenses."

"Sonraki yıl daha güzel bir hediye hazırlayacağım."

"Prenses'in hayatında hep en mutlu şeylerin olmasını diliyorum."

"Kyuung."

Blackie ise giydiğim saç tokasına takım olan kırmızı kurdele takıyor, yüzünü bana sürtüyordu.

"Teşekkürler, hepinize de."

Birazcık utanarak gülümsedim.

"Şimdi, bugün için hazırlanmış özel pastaya sıra geldi."

"Vayyyy! Lily'nin özel pastasını yiyelim!"

"Ben de yardımcı oldum,prenses."

"Tamam, Lily ve Hanna'nın özel pastası!"

"Pastanın dekorasyonları Seth tarafından yapıldı."

Doğum günü pastam, tek kelime ile çok havalıydı. Her yıl, büyüklüğü de artıyordu. Çikolatası da, 
art art! Ve kilom da, art art! Ayyy. Ama hala, yiyemem! 

"Çok güzel! Eğer hepiniz bu kadar yavaşlarsanız hepsini ben yiyeceğim. "

Her zamanki gibi, dört kişinin mutlu bakışlarını görmezden gelerek sadece Blackie ile birlikte çikolatalı pastama daldım.

***

"İyi uykular, prenses."

"Sana da Lily."

Ahh, çok şiştim. Niyetimi unutarak çok yedim. Bunun hepsi tabii ki Lily'nin sayesinde, yani 
Lily,Hanna ve Seth'in keki. Wahh.

"Prenses Athanasia."

Lily hemen odadan çıkmadı ama kafamı okşadı.

"Prenses sadece benim için değil, ama hepimiz için. "

Bu cümleleri her yıl sadece doğum günümde söylerdi.

"Çok,çok önemlisiniz ben ve diğerlerimiz için."

Anne gibiydi. Tabii ki asla annem olmadığı için fazla bilmiyorum.

"Bugün do geğduğunuz için teşekkürler."

Elini tuttum ve gülümsedim.

"Ben de. Her zaman benimle birlikte olduğun için teşekkürler,Lily."

Her doğum günüm geldiğinde beni mutlu etmek için ellerinden geleni yaptıklarını biliyordum. İyi 
olduğumu söylesem bile bana inanmıyorlardı bu yüzden sadece aptal gibi gülümsemeyi seçmiştim. 
Öyle olsa bile, onlara çok minnettarım.

Lily bana iyi geceler öpücüğü verdikten sonra odamdan çıktı.

Bir süre yattıktan sonra yüzümü pencereye çevirdim. Ay ışığı odama düşüyordu.

Görünüşe göre doğum günüm yine böyle geçecek.

"Öyle olsa bile, belki olur diye düşünmüştüm."

Claude yine on dördüncü doğum günümde beni görmeye gelmedi.

Böyle düşündüğümde garip hissettim. Kesinlikle diğerlerinin düşündüğü gibi yalnız değildim.

Odasında o kırık portreyi gördüğümde oluşan o duygu. Ya da bana Diana ile ilgili rüyalar verdiği 
zaman, ya da onu ilk kez yanağından öptüğüm zaman verdiği tepki...

"Bu duyguları sevmiyorum."

Sanki bilmemem bir şeyi bildiğim için suçluluk duygusu hissettim. Hayır, suçluluk değil ama sanki açıklayamayacağım bir şey.

Ama bunun olmaması gerekiyordu.....her zaman düşündüğüm şeydi bu.

Çünkü Claude bu zamanlarda ortalama bir insan gibi gözüküyor.

Çünkü onu soğuk ve duygusuz olmayan bir insan gibi düşünüyordum ama üzücü şeylere ağlayan, mutlu şeylere gülümseyen, ve bir başkasını sevmenin verdiği acıyı bilen bir insan. 

Ayrıca eski zamanlardaki gibi onun tarafından fark edilmemek istemiyorum.

"Off, her neyse."

Umrumda değil, her neyse. Kafa karıştıran şeylerden nefret ediyorum. Neyse, onun gelmemesi 
bir şans çünkü eğer gelseydi çok garip olurdu. Diğer tarafa döndüm. 

"Her neyse ne?"

Sonra arkamdan bir ses duydum.

"Geç kaldın."

Vücudumu geri döndürdüğümde şaşırmamıştım. Sonra ise ay ışığının önünde Lucas'ın vücudunu 
gördüm.

"Benim boşta olduğumu mu sanıyorsun?"

Bunu söylese bile, bugün benim doğum günüm olduğu için özellikle geldiğini biliyordum. Tabii ki 
bana her hangi bir hediye vermiyor ancak akşamları bu geçen altı yılda beni asla hiç yalnız 
bırakmıyordu.

P*ç. Birşeyler almalıydın. Ama ne bekliyorum ki. Bu yüzden ilk önce hediyemi sorardım.

"Blackie'yi görmeye gidelim."

"Benim dediğimi dinlemiyor musun? Gerçekten onu yiyeceğim."

"Tamam tamam. Bu yüzden hadi gidelim."

Onun artık bunu yapmayacağını bildiğim için gerçekten korkmuyordum. Lucas tehtidinin işe 
yaramadığıı anlayınca kaşlarını çattı. Gördün mü? Yine de benimle birlikte gideceksin. 

En sonunda çattığı kaşlarıyla parmaklarını şıklattı.

Fiyuvv.

Ve göz açıp kapayıncaya kadar, rüzgarın okyanus dalgaları kadar hızlı estiği bahçedeydik. 

"Blackie!"

Blackie yerde yuvarlanıyordu ama bizim geldiğimizi gördüğünde, kulaklarını dikleştirdi. Sonra ise onun için geldiğimizi fark ettiğinde ayağa kalktı.

"Kyuuung!"

Şimdiden kocaman olmuş, Blackie, üzerime atladı ve geriye doğru düştüm.

"Awww, Blackie'miz beni görmek mi istemiş? "

"Kyuuungg!"

Söylenen tek kişi Lucas'tı ancak ben sadece Blackie ile birlikte gülümsemiştim.

"Burası bu kadar soğuk iken ne yapıyorsun?"

"Isıtma büyüsü?"

Sabaha göre biraz daha soğuktu.

"Hah, gerçekten."

Dilini şaklattı. Teşekkür edercesine Lucas'a gülümsedim.

Ah, çok güzel hissettiriyor. Rahatlamanın verdiği bir duygu içerisindeydim. Bu hayvanımın gücü mü?

"Hadi acele et ve uyu. O şey ile hep birlikte olursan yine bilincini kaybedeceksin."

Bu ş*refsiz. Ne hakla böyle konuşur. Ühü.  Bunun hakkında şikayet edemem çünkü uyku 
zamanlarımda beni buraya getiren tek kişi.

"Blackie'miz güzel yiyor mu? Biraz daha şişman gözüküyorsun."

"Kyuuungg!"

Şey, eminim ki çok güzel hissettiriyordum. Gökyüzüne bakarken Blackie'ye sarıldım. Blackie ile 
birlikte biraz uykulu hissettim. Ağzımı açtım.

"Debutantem yaklaşıyor."

"Biliyorum."

"Hata yapmam değil mi?"

"Baban sana yapamazsın mı dedi?"

"Hayır."

"O zaman neden endişelisin?"

Bu p*ç. Birisi endişeliyken çok ilgisiz. Ama hala, kendimi hafif hissediyorum.

"Her zaman ayakların acıyana kadar pratik yaptın. Bu bile senin bir aptal olduğunu kanıtlıyor.  "

...

"Şimdi sana uyumanı söyledim, bu yüzden gürültücü olmayı bırak."

"Bekle, fazla konuşmadım ki?"

"Senin dileğini gerçekteştirdiğim için artık gözlerini kapa. Sen uyuduğunda ben de uyuyabileceğim."

"Çok acizsin...."

Ah, gerçekten. Doğum günü hediyemi düşünmem için daha fazla süre vermeliydin.
Eek. Söylenmeyeceğim çünkü bana çok fazla şey yaptı.

Biraz rahatsız olma duygusuyla gözlerimi kapattım ve meltem alnıma vurdu. Ve temiz çimenlerin kokusu.

Ilık kürk sayesinde sessizliğe kendimi verdim. Doğum günüm olduğu için uykum yoktu ancak 
Blackie'ye sarıldığımda, birazcık geldi.

Hayvanların çok güzel güçleri var. Kyaaa.

"İyi geceler, Lucas."

Gözlerimi kapatmadan önce konuştum. Uyumadan önce sanki bir şey dediğini duydum ama bilincim onu duyabilecek kadar yerinde değildi.

Blackie'ye sarılırken uykuya daldım.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


59   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   61