I Want to Die One Day Before You - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




2.2   Önceki Bölüm 

           
BÖLÜM 2 PART 3
 
 

Hizmetçi altın gözlerini kırptı ve Rufus'a baktı. Ve sonra…

“...Beni tanıyor musunuz?”

Başını eğerken bunu söyledi.

“Ne...?”

Rufus'un izlenimi bir anda ezildi.

Onu tanıyıp tanımadığını sordu!?

Bu nasıl bir soruydu böyle?

“Kim olduğumu bilmiyor musun?”

“Tabi ki de biliyorum! Siz Şeytan Audisus'u öldüren kahramansınız!”

Öyle değildi. Rufus şeytanı öldüren kahraman olmak istemedi. Onun tarafından böyle hatırlanmak istemiyordu.

“Ondan başka?”

“Bilmem gereken başka bir şey var mı?”

Buna karşılık, Rufus yüzünde şaşkın bir ifade ile hizmetçiye baktı.

“Gerçekten... hatırlamıyor musun?”

Bir kez daha, hizmetçi kekeleyen Rufus’a başını eğdi.

“Tanıştık mı?”

“Evet. Seninle üç yıl önce burada tanıştım!”

“Prenses Sordid'in sarayına kaç ziyaretçinin geldiğini biliyor musunuz? Hepsini hatırlayamıyorum!”

“Sen...” başını hizmetçiye doğru eğen Rufus iç çekti.

“O zaman... prensesin sarayına gelen herkesin seni öpmelerini ister miydin?”

Rufus düşük bir sesle cevap verdi.

‘Lütfen hayır de. Lütfen.’

“Ah! Sen!” Rufus'un sözleriyle hizmetçi beceriklikle bağırdı.

“O zamanki adam sen olmalısın!”

‘O zamanki adam.’

Samimiyetsiz ünvan ona biraz acı çektirdi. Ama hizmetçi onun adını sormadığı için kaçınılmazdı.

“Borcunu ödemek için mi buradasın? Haha, biraz duygulandım.”

Hizmetçi hafifçe göz kırptı ve elini salladı.

Beklendiği gibi, Rufus'un onu tam olarak hatırladığı gibiydi.

Utanç izi olmadan gülümsemesini her zaman sürdürdü.

Garip bir kadındı.

“Aslında senden bir iyilik istemeye geldim. Bir anlığına benimle gelebilir misin?” Rufus aniden sordu.

Büyükannesinin geleceğini merak ediyordu. Küçük kardeşi Edel, büyükannesinin bu yılı atlatamayacağını söyledi ama buna inanmak istemedi.

En ufak bir umutla, ona tekrar sormak istedi.

“Ama şu an çalışıyorum.”

“Sadece bir an.”

“O zaman baş hizmetçinin izniyle geri geleceğim.”

“Bunu yapmak zorunda değilsin.” Rufus başını etrafta bekleyen Prenses Sordid’in şövalyelerine doğru çevirdi.

“Bayan Sarubia'yı bir süreliğine yanımda götüreceğim. Lütfen insanlara haber verin.”

“Evet, efendim!” Şövalyeler tekrar tekrar başlarını salladı.

Unvanı Barondan başka bir şey olmasa da, Rufus Hevnian Krallığında bir kahramandı.

Böyle bir söze itaatsizlik etmelerinin imkanı yoktu.

Rufus hizmetçiyi kaldığı saraya götürürken, yolda bir sürü insanla karşılaştılar.

Herkes Rufus'a ve eşlik ettiği isimsiz hizmetçiye garip gözlerle baktı.

Rufus kraliyet sarayına döner dönmez Prenses Sordid'i değil hizmetçiyi ziyarete gittiğini belirttiler.

Bazıları boğuk bir sesle konuşarak baş başa verip düşünmeye başladılar. Ama Rufus bu bakışlardan tamamen habersizdi. Bu insanlar muhtemelen bilmiyorlar.

‘Ölümü öngören aziz.’

Bir insanın ölümünü görme yeteneği olan kutsal bir kadındı.

İnsanların onun değerinin ne kadar büyük olduğunu bilmesinin hiçbir yolu yoktu.

Rufus yanında duran hizmetçiyi yakından izledi.

Üç yıl onu güzel bir kadına dönüştürmüştü.

Biraz boy kazanmş ve biraz tombul bebek yanağını kaybetmişti.

Her nasılsa biraz daha ince görünüyor ama yine de oldukça sağlıklı görünüyordu.

Ne rahatlama.

“Sen...”

“Ne? Bu ne?”

“Hayır, hiçbir şey.”

Ağzını dürtüsel bir şekilde açan Rufus, hızlı bir şekilde kapattı.

‘Daha güzel görünüyorsun.’ Neredeyse söyleyecekti.

Rufus bu kelimeleri boğazına geri itmek için boğuştu.

Böyle iğrenç bir şey söylemesinin imkanı yoktu.

Aslında, tekrar karşılaştıklarında söylemek istediği birçok şey vardı.

‘Değerli aileme geri dönebilmem için bana umut verdiğiniz için teşekkür ederim.’ diyecekti.

‘Kehanetin sayesinde aklımı başımdan alan acımasız savaşta hayatta kalabildim.’ diyecekti.

‘Her gün ölümün eşiğinde olmama rağmen, sesini tekrar tekrar tekrarlayarak cesaret kazandım. Teşekkür ederim.’ diyecekti.

Ama neden onları söyleyemiyor?

“Görüşmeyeli nasılsın?”

Neden sadece bu aptal kelimeler ortaya çıkıyor?

“Maaş alınca iyi yedim ve iyi yaşadım.”

Hizmetçi hafif bir gülümseme ile cevap verdi. Sonra önce o konuştu.

“Peki neden beni görmeye geldin kahraman?”

“Bana öyle deme.” Rufus hafifçe kaşlarını çattı.

Unvan onu sebepsiz yere sarstı. Gösterişli ve onurlu değildi.

Ve hepsinden önemlisi, hizmetçinin sonuna kadar adını sormaması hoşuna gitmedi.

“Ama herkes sana kahraman dediği için ben de sana kahraman demeliyim.”

“Rufus.” açıkça söyledi.

“Rufus? Adın bu mu?”

“Evet.”

“Akılda kalıcı bir isim. Anlamı ne demek?”

Bu açık soru onu daha iyi hissettirdi.

Her nasılsa, hizmetçinin ismiyle ilgilendiği için mutluydu. Bu yüzden Rufus hikayeyi her zamanki gibi anlattı.

“Rufus, Fuşya çiçeğinin takma adıdır.”

“Fuşya çiçeği?”

“Sadece doğduğum Inferna mülkünde yetişen bir bitki. Periye benzeyen kırmızı bir çiçeği var.”

“Ahh, bir kere görmek isterdim.”

“Evet, gerçekten güzel bir çiçek.”

“Ama kırmızı çiçekler... doğduğunda *kalçanda doğum lekesi olmalı.”

Ç/N: Doğru anladığımdan emin değilim ama yeni doğan bebklerin teninde kırmızı doğum lekesi oluyormuş ve şekli çiçeğe benziyormuş bu yüzden Sarubia buna atıfta bulundu ve daha sonra bu iz geçiyormuş. Ama dediğim gibi emin değilim.

Rufus hizmetçinin dikkatsiz sözlerine yan bir bakış attı.

“Hayır, çünkü annem fuşya çiçeklerini severdi.”

“O zaman benim gibisin. Aslında ismimi salvia çiçeklerinden aldım.”

“Biliyorum.” Rufus hizmetçinin sözünü kesti.

“Daha önce söylemiştin. Adın Sarubia ama saçın fildişi.”

Hizmetçinin adımları doğal olmayan bir şekilde yavaşladı.

“...bunu hatırlıyor musun?” hizmetçi Rufus'a baktı.

Çok kısa bir andı ama kafası karışmış görünüyordu.

Rufus dikkatsizce başını salladı.

“Elbette. Bana adını söylediğinde bunu söylememiş miydin?”

“Ve benim adımı... bunu hatırladın mı?”

“Bu anlamsız bir soru. Adını bilmeseydim seni nasıl bulabilirdim?”

Hizmetçi boş boş Rufus'a baktı. Sanki hayal edilemez bir şey yaşamış gibiydi.

“Neden yeryüzünde…?”

“Ne?”

“Neden adımı hatırlıyorsun?”

“Hatırladığımdan değil, unutamadığımdan.”

Rufus açıkça cevap verdi.

“Savaş alanında olduğum süre boyunca ismini düşündüm, bu yüzden unutamam.”

“İsmim mi?”

“Evet. Bana söylediklerini düşünüp durdum.”

Rufus yürümeyi bıraktı. İnsanların olmadığı bir yere vardılar.

Rufus ve ailesinin yaşadığı özel olarak tahsis edilen sarayın arkasındaki küçük bir yoldu.

Rufus ve hizmetçinin sözleri dışında hiçbir şey duyulmadı.

Rufus yanında duran hizmetçiye baktı.

‘Sonuna kadar hayatta kal.’

Kızın sözlerini hatırladı ve onları tekrar tekrar tekrarladı; binlerce, hatta on binlerce kez.

Son üç yıldır onun sözlerine göre yaşıyordu.
 

-Bölüm Sonu-
___________________________________________
 
Ç/N: Bu novelin ingilizce çevirisi buraya kadardı yeni bölüm geldiğinde yayınlayacağım ama artık üstünde çalışacağım iki novelim olacak. Methods to Save the Villain Who was Abandoned by the Heroine ve You’ve Got The Wrong House, Villain novellerine başlayacağım bu yüzden diğer novellerime ayda sadece 1 veya 2 bölüm atacağım. Tabiki bu novel içinde bu olay geçerli. Umarım diğer novellerimi de okursunuz.İyi okumalar~
 

 
~michie

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2.2   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.