Okuduğum,『Bir Yüzyılda Diplomasi Üretimi』isimli açık kitabın üzerine yaslanırken mırıldandım.
Sanırım daha öncesinde derslerime alevlenerek çalıştığım için artık her şey sinir bozucu geliyordu.
Ne zamandan beri mi böyleyim? Galiba debutanteden sonra oldu. Yoksa bu o evin çocuğu o sevimli kızla yakışıyor, hangi mağazadaki kurdele ve elbiseler daha şirin, bu doğum günümde ailemle nereye gitmeye karar verdim ve bunun gibi çok fazla 'beynim için alışılmadık' bildiriler duyduğum içindi? Hayatımı 'ha ha ha ho ho ho' şeklinde yaşıyorum. Ühü. Bu bir insanın tembelliği.
Ya da belki de ders çalışmaktan bıktım. Şey, bu mantıklı aslında. İnsanların genelde her şeye saçmaladıkları yaştan beri çok fazla kitap okuyordum. Bu belki de sadece bir öğretmenim olduğu için değil, bir sürü öğretmenim olduğu içindir.
Şu ana kadar yaptığım tek şey ders çalışmak, ders çalışmak ve ders çalışmak.....Ve sonra Claude'un kalbini kazanmaya çalışmak. Vay, şimdi bunları düşündüğümde, on dört yılda büyük değişiklikler yapmışım. On dört yıl yerine yüz kırk yol olduğunu düşünüyorum. Wahhh.
"Kafanı kitaba tıkıştırarak, ne yapıyorsun?"
"Ah, bu beni şaşırttı."
Ackk! Kalbimin yere düştüğünü sandım!
Masama uzanmış yatarken kafamın üstünden bir ses duyduğumda korkmuştum. Aynı masaya yaslanan Lucas'ı görmek için kafamı kaldırdığımda bana güldü.
"Buraya sıkıldığım için gelmiştim ancak sende öyle gibi gözüküyorsun."
Eskiden kullandığı tonda konuştuğunda alay ediliyormuşum gibi hissettim.
"Hayır? Gerçekten meşgulüm, çok teşekkürler."
"Sen kendin bana kraliçe veya her neyse olmayacağını söyledin ve yaptığın tek şey ders,ders,ders. Bundan bıkmadın mı?"
B-bu doğru ama.....Dürüst olmam gerekirse, biraz önce ders çalışmanın hiç de eğlenceli olmadığını düşünüyordum.
"Konuşana bak, son zamanlarda kulede çok meşgul gibi gözükürken bu şekilde rahatlayabilir misin?"
"Ah, doğru. Babana onların maaşlarını düşürmesini söyle. Doğru düzgün büyü bile yapamıyorlar ama yaptıkları tek şey araştırma."
Lucas sinirle dilini şaklattı.
Öyle olsa bile, bu koca dünyada kraliyet büyücülerine yukarıdan bakan tek kişi sen olabilirsin. Obeliadaki büyücülerin dünyadaki herhangi bir büyücüden daha yüksek rütbeli ve güçlü olduğunu duymuştum.
Ayrıca, büyük ihtimalle büyücülerin kulelerine kara kule ismini vermelerinin de sebebi var. Yarım yamalak bir gururla böyle bir şey adlandıramazsınız. Her ne kadar hisleri ve isimleri berbat olsa da.
"Bana her zaman gidip gelmemi emrediyorlar ve bu yüzden o iğrenç kuleye hapsolmam gerekiyor. "
Her halükârda Lucas'ın neden söylendiğini şimdi anlayabiliyorum.....Kesinlikle.....
"Dışarı çıkıp oynamak için hava harika. "
Pencerenin dışarısına bakarken, mırıldandım. Bir bulut izi bile olmadan gökyüzü tamamen açıktı. İçeride kalırsan kesinlikle çok utanç duyacağın bir havaydı.
Kafamı masaya koymuşken raftaki kitabın sayfalarını çevirdim. Açık pencereden gelen rüzgar saçlarımı nazikçe dalgalandırdı.
"Ama aslında, yapacak pek de bir şey yok. Saray topraklarında yapabileceğin aktiviteler her zaman sınırlı."
Ve gerçek bana her zamankinden daha sert vurdu.
"Bu saraydan bıktın mı?"
B-bunu söylemene gerek yoktu. 'Bıktın mı' derken ne demek istiyorsun.
"Aslında, anlaşılabilir. Bu saray topraklarında kaç yıldır kaldığın düşünülürse."
Hayır demek istediğim, burası gibi para ödemeden yaşayabileceğin hiçbir yer yok. Ben sadece her gün aynı hayatı yaşamaktan birazcık sıkıldım.
Ağzımı araladım.
"Bu sadece şımarık bir yetişkinin şikayeti. Bu sadece en iyi kalitede sığır filetosu yedikten sonra canının domuz göbeği çekmesi gibi."
"Ne demek istiyorsun."
Lucas dediğim şeyi anlamış gibi gözükmüyordu. Bu çok belli çünkü en iyi kalitede sığır filetosu ve domuz göbeği gibi terimler burada yok. Ancak şu an kaşlarını çatıyor çünkü ona çocuk gibi davrandığımı anlamış gibi gözüküyor.
"Her neyse, saray topraklarına sıkışıp kalmak istemediğini söylüyorsun. Haklı mıyım?
İçinde olduğum bıkkınlıkla sandalyemde otururken, Lucas konuştu.
"Neden acınacak haldeymiş gibi davranıyorsun? Sadece istiyorsan dışarı çık. "
Sanki bu dünyadaki en kolay şeymiş gibi söylüyor!
"Ama babam buna izin vermiyor!"
Ondan alabildiğim tek cevap 'Hayır!'dı. Ne yapmam gerekiyor?
"Onaylamadığı zamanlarda bile her zaman gizlice gidebilirsin."
Lucas'ın çözümüyle şaşıp kalmıştım.
"Gizlice gitmek? Köpek deliğinin nerede olduğunu biliyor musun?"
"Köpek deliği mi? Sadece bir dilenci köpek deliği gibi bir şey söyleyebilir."
Lucas 'tsk' sesi yaparken acıyan gözlerle bana baktı. Bu, bu ş*refisiz! Bu kızgın bakışta ne? Onu sadece, parmaklarıma döveceğim! Bu gözler, sadece-!
"Daha önce de söyledim. Bazen beni küçümsüyorsun. "
Fiyuvv!
Hissettiğim sinirle vücudumu kaldırdım,ancak aynı zamanda, Lucas parmaklarını şıklattı ve daha önce hiç var olduğunu bilmediğim ve görmediğim bir dünya tam karşımdaydı.
"Hey, sen! O nesneye dikkat etmelisin!"
"Hoş geldin, müşteri! Bunun hayal edilemez bir tadı var bunu yediğinde, birisi ölse bile bark etmezsin!"
"Bizler bu akşam sizin gözlerinizi ve kulaklarınızı büyüleyecek güzel büyücü ve onun uşağıyız! Sevginiz ve ilginize teşekkür borçluyuz! "
"Ehhh, bu çok pahalı! Fiyatını biraz düşürebilir misiniz? Ve özellikle burada bir çatlak var."
"Bal kabağı alın, bal kabağı! Sadece bugün satılıyor!"
Gürültülü sesler kulağıma yetişti.
Sokaktaki gürültülü insanlar görülebiliyordu. Şu an ayakta durduğum yer ise bir ara sokaktı. Bu birdenbire olduğu için zihnimi kaybetmiştim.
Bir anda gelen manzara ve insan sesleri ile aptal gibi kalmıştım.
Hiç kimse ara sokakta saklanan ben ve Lucas'a bir bakış bile atmamıştı.
Ben hala aptal gibiyken, Lucas bana bakıverdi ve sonra yorumladı.
"Şimdi görüyorum da, kıyafetin biraz farklı."
Fiyuvv!
Tek bir parmak sesi ile, kıyafetlerim daha uyumlu birisiyle değişmeye başladı. Pahalı ve şık gözüken elbise beyaz baloncuklarla örtülmeye başladı. Hayır, aslında yakından baktığımda bir tür beyaz ışığa benziyordu.
Her neyse, kıyafetimin ışıklar altında değişmesini görmek çok havalıydı.
"Bu biraz daha iyi."
Birkaç saniye sonra, bir dakika önce giydiğim şık dantelli sarı elbise yerine, daha soluk mavi bir elbise giyiyordum. Lucas'ın kıyafetleri de kraliyet büyücü kıyafetleri yerine daha gündelik bir kıyafetle değişti.
Sanki Külkedisi masalındaki peri anne gibi harikasın! Her ne kadar beni sevimliyken daha sade bir şeye dönüştürmüş olsa da!
"Lucas!"
Bir anda fark ettiğimde Lucas'a bağırdım.
"Sen! Neden bana şimdiye kadar saray topraklarından bu şekilde ayrılabileceğimi söylemedin?! "
Dışarı çıkmaya iznim olmadığı için ne kadar çok üzgün ve depresyonda olduğumu biliyordun! Ve buna rağmen bunun hakkında hiçbir şey söylemedin!
Ama sonra söylediği kelimelerden sonra konuşamaz oldum.
"Ne diyorsun? Işınlanma yapabileceğimi biliyordun. Daha önce beyaz köpeğin malikanesine nasıl gittiğini düşünüyordun?"
"B-bu..."
Aman tonrem! Lucas'ın dediği doğruydu.
Oraya ışınlanmıştım. Neden bunu düşünmedim? Lucas'a sorduğumdan daha basit ve kolay olurdu!
"Oldukça komikti."
O anda benim konuşamadığımı biliyordu ki alaycı biçimde gülümsedi.
"Bunca zamandır en kesin ve kolay yol tam karşında olmasına rağmen şimdiye kadar babacığından izin istedikten sonra somurttuğunda seni görmek. Tam gözlerinin önündeki altın yumurtlayan kazı fark etmedin, bizim prensesimiz çok gülünç, değil mi? "
Eekk! Aptalca davrandığımı biliyorum ama sen çok sinir bozucusun! Çok sinir bozucu! Bu demek oluyor ki sadece izledin çünkü somurtan beni görmek çok eğlenceliydi!
"Tam bir ş*refsiz olduğunu biliyor musun?"
"Evet. Ve bir de senin aptal olduğunu biliyorum."
Ack! Bana kaybetmiyor, tek bir kelimede bile! Bu ş*refsiz! Kel kal!
Ben onu zihnimden lanetlerken Lucas sadece güldü.
Bu gerçekten siyah saçlarını yolmayı istememi sağlayacak kadar can sıkıcı bir gülümsemeydi, elimi kendisine doğru çekmesiyle ona daha fazla bağıramadım.
"Acele et. Fazla zamanımız yok."
Hafifçe elimi çeken Lucas'a doğru bir adım attım.
Bunu yaptıkça artan ve belirginleşen insanların seslerini duyabiliyordum.
"Hadi gidelim."
Ara sokaktan çıkan Lucas eli benimkini tutarken parlak güneş ışığı tarafından yıkanıyordu.
***
"Hey, etrafta bu şekilde gezinmeyi bırak. Aptala benziyorsun."
Lucas yine beni azarladı. Ama üzülmedim bile! Yani etrafımda bir çok ilgi çekici ve etkileyici şeyler varken nasıl benzemeyebilirdim ki!
"Ve bana her zaman 'hey' diye seslenmeyi bırak."
Boğazımı temizledim ve konuştum.
"Burada benim ismim Athy. Tamam mı?"
"Bu senin isminin kısaltılmışı."
Bu aptalcaymış gibi Lucas güldü.
"İsmini kendin seçmen, ne kadar da belli."
Ancak Lucas bile ruh halimi aşağı çekmeyi başaramadı.
Beni götürdüğü yer, eyaletteki ve diğer krallıklardaki insanların genellikle ziyaret ettiği imparatorluğun merkezi olan Obelia'nın en gelişmiş sokağıydı. Bu nedenle, burada görülecek çok şey vardı ve....
"Hey oradaki, güzel hanım. Bunu dene!"
Çok fazla yiyecek standları da vardı!
"Bu ne?"
"Yetiştirdiğim tavukları pişirdim, sosla kapladım ve bu çubuğa koydum."
"Olamaz. Yoksa bu, tavuk şiş! "
"Doğru!"
Adamın bana verdiği bir tane şişi çabucak kaptım ve bir ısırık aldım.
B-bu!
"Güzel, değil mi?"
Baharatların lezzeti! Kuuuuckkkk.
Çok dokunaklı hissettim ve bütün gücümle kafamı salladım.
Bu sağlığım için zararlı gibi gözüküyor ama bu tat bağımlılık yapıyor! Sarayda sadece bana izin verilen şeyleri yediğim için bu harika tadı unuttum!
"Sadece iki bakır."
Ah. Benim yememi izleyen adam parayı istedi.
Ş-şimdi fark ettim. O sadece yakınlarda yürüyen kişilerin bunu tatmak isteyip istemediklerini soruyor. Sonra insanların yemesini izliyor, ve bitirdiklerinde de parayı istiyor. Kandırılmış gibi hissediyorum. Neden bana bu süre boyunca bir baba (kızının yemek yemesini izleyen bir baba) gibi baktın?!
Ruh halim aşağıya doğru ilerledi.
V-vay. Şimdi öldüm ben. Bu dünyada hiçbir şey bedava değil. Tabii ki yediğinizde parayı ödemeniz gerekiyor. Böyle bir şeye geçmişimde hiç düşmemiştim, ama içgüdülerim ve fark etme becerilerim uzun zamandır sarayda yaşadığım için azalmış gibi gözüküyor. Kuckkk.
Sonuç olarak, benim hiç param yok. Ne hakla yanımda hiç para olmadan tavuk şiş standından tavuk şiş yerim. Eğer geçmişimde böyle bir şey olsaydı asla böyle bir şey yapmazdım.
Yapacak bir şey yok. Yürüyen ATM'mi kullanmaya karar verdim.
"Lucas."
Yüzümü Lucas'a çevirdim ve o da neden onu çağırdığımı soran bir yüz yaptı. Fısıldayarak konuştum.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.