Yukarı Çık




83   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   85 


           
"Ah evet, söylentileri duydunuz mu? Kara Kule'nin Büyücüsü hakkında."

Hepimiz gölün kenarında güzel bir şeyde oturuyorduk.  Felix'in bana söylediğininden yola çıkarak, kendimi o canavarın gerçekten gittiğine yeniden ikna etmeye çalışıyordum. Genç leydi konuştuğunda kafamı ona doğru çevirdim.

"Oh, ben de duydum!"

"Ben de!"

Vay. Söylentiler çoktan yayılmış. Şey. Zaten bu kadar büyük bir sarayda gizli şeyleri içeride tutmanın imkansız olduğunu düşünüyorum.  Hanna'dan söylentilerin yayılmaya başladığını duymuştum.

"Ama gerçekten de Kara Kule'nin Büyücü'sünün ortaya çıktığı doğru mu, Prenses?"

Düşünüldüğü gibi, gerçeğin ortaya çıkmasını benden öğrenmek istediler. Bana parıldayan gözlerle baktılar. Aw. Neredeyse onlara bir anne ördek gibi gülümseyecektim.

"Evet. Kendine Kara Kule'nin Büyücüsü diyen adam geçen gün babamla tanıştı. "

"Aman tanrım!"

Genç leydiler sanki bu anı bekliyorlarmış gibi haykırmaya başladılar.

Bekle ben sadece kendisine Büyücü değil de Kara Kule'nin Büyücüsü diyen birisiydi dedim!

"Vay canına, o zaman bu gerçekten inanılmaz!"

"Hayatım boyunca Kara Kule'nin Büyücüsü'nü görebilecek olmama inanamıyorum."

"Bende onu görmek istiyorum! Onun çok heyecan verici Harika Büyücü olduğunu duydum!"

Kara Kule'nin Büyücüsü gerçekten bir şey gibi gözüküyor.

O sanki bir efsane gibiydi. Bütün kitapları okuduğum için onun bir efsane olduğunu düşünüyordum, diğer leydiler de onu öyle düşünüyorlarmış gibi gözüküyor.

Vay, bu leydilerin 'Yüksek Sosyetenin Dört Kralı' hakkında konuştukları zamanı görmezden gelirsek bu ilk kez bu kadar çok heyecanlı olduklarını görüşüm.

"Aman Allahım. O zaman, o zaman İmparatorluk Sarayında mı kalıyor?"

Parıldayan gözleri bendeydi ve heyecanlarını saklayamadılar. Onlara bakarken benim içimde karmaşık duygular vardı.

"Hayır, İmparatorluk Sarayında kalmıyor."

Eğer onun yalan olduğunu öğrenselerdi ne kadar hayal kırıklığına uğrayacaklardı acaba?

Akşam yemeğinde Claude ve benim aramızda geçen konuşmayı hatırladım.

"Baba, Kara Kule'nin Büyücüsü ile tanıştığın doğru mu?"

Lucas ile birlikte saraydan kaçtığım gündü, ve Büyücü hakkında ise Hanna'dan duymuştum.

Bir yarım 'Bunun imkanı yok' diye düşünürken, diğer yarım 'Eğer öyleyse ne olacak?' diye düşünüyordu.

"Söylentiler çoktan oraya yayıldı mı."

O sırada büyük ihtimalle gözlerim bu genç leydilerin gözleri gibiydi. Hepsinden öte, o Kara Kule'nin Büyücüsü!

"Bu doğru değil."

Ama Claude'un umursamaz tonu ile, bütün hayallerim kırıldı.

"Ne? Doğru değil mi?"

"Onu biraz daha uzun süre tutmayı planlıyorum, çünkü beni eğlendiriyor, ama o muhtemelen sahtekârlıkta becerikli, bu yüzden ona fazla dikkatini verme. "

Claude'un tepkisini düşündüm. Eğlendiğini söylemişti, ama yüz ifadesi sanki ayağının altındaki bir böceğe bakıyormuş gibiydi!

"O zaman Kara Kule'nin Büyücüsü'nün kaç yaşında olduğunu düşünüyorsunuz?"

"Evet, şimdiye kadar beyaz saçlı bir dede olmalıdır."

"Hayır, duydum ki Harika Büyücüler normal insanlara göre daha uzun süre gençliklerini uzatabiliyorlarmış. Zaten bu yüzden Büyücü Kralı Aetherunistas çok uzun süre yaşayabildi."

Bir kez daha, genç leydilerin gözleri benim üzerimde toplandı. Hayır, size diyorum ki eğer onun sahtekâr olduğunu öğrenirseniz hepiniz hayal kırıklığına uğrayacaksınız!
Acımamı sakladım ve bildiğim her şeyle cevap verdim. 

"Şey, onun genç bir çocuğa benzediğini duydum."

Oley!

Genç leydiler aşırı derecede mutlulardı.

"Büyücü'nün özgür bir ruhu olduğunu duydum, ama inzivaya çekilmesi biter bitmez İmparator'u selamlamaya geldi! İşte İmparator'un saygınlığı bu kadar büyük. O çok korkutucu."

 Jennette genç leydilerin sohbetlerini heyecanla onayladı.

"Kara Kule'nin Büyücü'sü ile tanışmak bir onurdur, ama o kolayca tanışabileceğin birisi olmadığı için çok utanç verici."

Oha! Jennette, sende mi!

Kafamın içinde çığlık attım. Kara Kule'nin Büyücü'sü gerçek değil! O gerçeğiymiş gibi davranan bir sahtekâr! Claude'un dediklerinden yola çıkıyorum. Ama bunu Claude söylediği için, kesinlikle doğru olmalı.

Bu temelsiz bir güven gibi gözüküyordu, ama Claude'un güvenilir bir kaynak olduğunu hissetmiştim.

"Prenses."

Ve bir çay partisi daha bitmeye yaklaştığında, Jennette sessizce bana yaklaştı.

Bir gülümseme ile beni selamladı.

"Leydi Margarita, bugün de çok eğlenceliydi. Bütün çay partilerine can atarak geldiğiniz için teşekkür ederim."

Ve Jennette hafifçe titreyerek sanki bir şey söylemek istiyormuş gibiydi, ama biraz çekiniyordu. Bunu yapsa bile çok sevimli gözükmek zorunda mı?

"Affedersiniz. Eğer sorun olmazsa, bunu kabul edebilir misiniz?"

Güzel sarılmış bir hediyeydi.

"Bu el yapımı bir kurdele."

O an, İmparatorluk Saray'ından dışarı çıktığımda tesadüfen gördüğüm şeyi hatırladım. Jennette ve Ijekiel birbirleriyle konuşuyorlardı.

'Daha fazla bakman gereken bir şey mi var?'

'Düşünsene. Daha en önemli şeyi almadık.'

"Size o gün biraz yırtılmış....ve temizlemeye çalıştığımda bile biraz kirli olan kurdeleyi getirdiğimi hatırladım ve..ve o debutante gününden beri aklım ondaydı. "

'Bu çok nadir. Özellikle buraya gelmeden önce birkaç kez vurguladım, ama yine de unutuyorsun.'

"Ve tesadüfen alışverişe gittiğimde, size uyabileceğini düşündüğüm bir kurdele buldum."

Ellerinin arasındaki kutuya bakarken Jennette utanarak gülümsedi.

"Bunu almadan mağazadan ayrılamazdım."

Jennette'den çok etkileniştim. Alışveriş yaparken tesadüfen bulduğunu söyledi, ancak kafede kulak misafiri olduğum konuşma daha farklıydı.

'Oraya gittiğimizde kurdeleleri benimle birlikte seç. Ekselanslarına olduğu için sıkıcı olmayacaktır.'

"Ah, ama bu gerçekten çok fazla...hem de, bunu sevmeyebilirsiniz, bu yüzden sadece alsanız bile çok şeref duyarım."

Boş gözlerle kutuya bakarken, Jennette'in sesi sanki kendine güvenini kaybediyormuş gibi azalmaya başladı. Gözlerim yüz ifadesini görmek için yukarı baktı.

Bekle, ama şu an çok kötü hissediyorum.

O kurdeleyi temizleyip bana mı verdi?

Fark etmedim çünkü Jennette'den aldıktan hemen sonra Claude onu fırlatıp attı. Öyleyse Claude neden ona kirli dedi ki?

Bunu hatırlayıp onun yerini doldurmam için yeni bir kurdele veriyor olmasını düşününce!

Ve bana söylediği gibi tesadüfen satın almadı, ama bana onu almak için evden ayrılmak zorunda kaldı! O gün konuşmalarını duydum.

Fazla düşündükten sonra fark ettim ki bana hediye aldığı için böbürlenebilirdi, ama neden bunu sanki reddediceğimden korkuyormuş gibi söylüyor.... 

Onun için kötü hissettim, yüzü daha fazla ümidi kırılmış hale gelmeden önce hediyesini kabul ettim.

"Hediye için teşekkür ederim."

Cümlemle, Jennette kafasını kaldırdı ve gülümsememi gözlerinde yansıdığını görebiliyordum.

"Sonraki çay partisinde kesinlikle giyeceğim. Sabırsızlıkla bekliyorum. Leydi Margarita'nın benim için seçtiği kurdeleyi."

Ve Jennette yüzünü göle doğru çevirdi, hoş bir gülümseme ile.

"Eğer bunu yaparsanız, hayal edebileceğim başka bir şey olmaz."

***

"Prenses, arkadaş edinmişsiniz."

Zümrüt Sarayına doğru giderken Felix konuştu.

Göz ucuyla ona doğru baktım ve sanki ben değil de o yeni bir arkadaş edinmiş gibi canlı bir şekilde gülümsüyordu.

Arkadaş. Bir arkadaş.

Bu tanıdık gelmeyen kelimeyi duyduktan sonra garip bir yüz ifadesi yaptım.

"??!"

"Ah, Blackie!"

Ve o sırada, benim varlığımı fark etmiş gibi, Blackie kuyruğunu sallayarak uzaktan geliyordu, onu beslemeye çalışan Hanna, pes etmiş ve yerinde durarak Blackie'yi izliyordu.

"Blackie, eğleniyor musun?"

"Ruff!"

Her şeyi düşürdüm ve Blackie'nin kabarık kürkünü okşamak için koştum. Neden Blackie'miz bu kadar çok sevimli? Aw. Çok sevimli. Ow, kürkü yüzünden başka bir elektrik çarpması daha! Bu zamanlarda fazla yağmur yağmıyor mu? 

"Prenses, lütfen Blackie'yi bana verin ve dinlenmek için içeri geçin."

"Blackie'yi besleyemez miyim?"

"Büyücü onunla fazla yakında durmamanızı söyledi. İşte, ben onu besleyeceğim. "

Ben de Blackie'ye yemeğini vermek istemiştim! Ühü ühü.

Blackie'den uzak durmamı söyleyen Lucas'ı düşünerek suratımı astım.

Onu dinlemeyeceğimi bildiği için kasıtlı olarak Lily'ye mi söyledi. Ondan başka Blackie hızlı bir şekilde büyüyordu, onunla birlikte herhangi sıra dışı bir şey  yoktu.

"Ruff!"

"Aferin sana! İşte daha fazlası, Blackie."

Hm. Ama Blackie benden çıkan büyüden oluşuyor. O zaman bu ben büyüdükten ve onu absorbe ettikten sonra yok olacak mı demek oluyor? Bunun olmasını istemiyorum....

Bunu bir gün Lucas'a sormam gerektiğini düşünürken Zümrüt Saraya doğru ilerledim.

Ve fırsatım o akşam geldi.

"Lucas Blacie'yi absorbe etmememi sağlayacak bir yol var mı?"

Lucas kurutulmuş meyveleri yerken cevapladı.

"Harika Büyücü olmak istemiyor muydun. Neden? Daha fazla büyü kullanmak istemiyor musun?"

Ühü. Bu şekilde söyleyince acıtıyor.

"Ondan değil, ama eğer onu absorbe edersem Blackie yok olacak."

Eğer bu olacaksa Harika Büyücü olma hayallerimi katlamayı tercih ederim. Blackie'yi absorbe etmemin ne anlama geleceğini tamamen bilmiyorum, ama yok olacağını düşününce!

Ama Lucas rahatça kanepeye yayıldı ve ilgisizce cevap verdi.

"Unut bunu. O yaşan bir şey bile değil; o sadece büyüden oluştu."

Lucas'ın duygusuz gözlerle bana baktığını gördüm. Bu gözler bana onun diğer insanlara nazaran kan ve etten oluşan bir insan olmadığını hatırlattı.

"Görünüşe göre o büyülü yaratığa köpeğinmiş gibi davrandığın için kafan karışmış, ama o yaşamıyor. Sadece varolan bir şey."

Sessizce Lucas'a baktım ve yakınımda ne varsa elime aldım.

"Bu yüzden o şeye fazla şefkat verme. O sadece arkasında kemik bile bırakmayan bir şey.... "

Elimin bıraktığı yastık Lucas'ın yüzünde doğru uçtu. Ancak kafasını hafifçe yana doğru eğdi ve saldırıdan kaçındı.

"O kadar fazla bile acıtmayacak, o zaman neden kaçınıyorsun?"

Lucas kafasını eğdiği pozisyonda kaldı, ve bana baktı. Kırmızı gözlerinin benim yüzüme keskince baktığını hissedebiliyordum.

Ama onu görmezden geldim ve gerinmek için kullandığım yastığı geri almak için ayağa kalktım.

Lucas'ın kaçındığı yastık yerde yatıyordu. Onu almak için eğildiğimde, Lucas konuştu.

"Kızgın mısın?"

Hiçbir şey söylemedim.

"Kızgınsın.

"Defol."

Lucas biraz önce yerden aldığım yastığın köşesine tutundu, ve sakince konuştu.

"Neden kızgın olduğunu biliyorum. Ama herhangi yanlış bir şey söylemedim."

Kelimeleriyle daha da kızdım.

"İyi, sen en iyisisin! Her şeyi biliyorsun, en güçlü Lucas!"

Ellerinin arasındaki yastığı çektim ve kolumu ona doğru kaldırdım.

"Her an yok olacak diye bir büyü yığını hakkında endişelenecek kadar aptalım, yani bunun nesi var?! "

Ben yastıkla ona vurmaya devam ederken Lucas kaşlarını çattı, ama bu sefer kaçınmadı. Evet, ne olmuş? Muhtemelen o kadar fazla acıtmıyordur. 

"Evet. Haklı olabilirsin. Ama biraz daha nazikçe söyleyen canın mı yanar?! Her zaman böyle şeyleri kabaca söylüyorsun! Hm?! Bu yapabileceğinin en iyisi mi?"

Yastıkla ona vurmaya devam ettim ve yorulduğumda durdum.

"Artık bitirdin mi?"

"HAYIR!"

Yastığı bir kez daha Lucas'ın kafasına attım. Öncesinde yapamadığım şeydi.

Bir kez daha kafasına attığımda Lucas kaşlarını çattı. Ne, bana ne yapacaksın?

Burnumdan soluyordum. Ve ona attığım yastığı geri aldım ve oturduğum yere geri döndüm.

"Ack!"

Ama bu çocuk ayağıyla beni düşürdü! Dengemi sağlamak için beceriksizce uğraştım ve kanepenin yardımıyla yerle buluştum.

"Dikkatli olmalısın. Neden birisinin ayağına takılıyorsun?"

B-bu çocuk. Bu intikam da ne şimdi? Ona sadece birkaç defa yastıkla vurduğum için mi böyle davranıyor? Ve neden sonunda ayağımı yakaladı?

Saçlarım her tarafıma dağılmışken ona dik dik baktım.

"Gel buraya."

Lucas dilini şaklattı ve beni yanına çağırdı.

Ama bu çocuk yine mi? Ben onun istediği yere gitmemi söyleyince giden köpeği miyim?

"O zaman sen gel buraya."

Aramız bir metreden daha yakındı, yani eğer bunun hakkında düşünürsen şu an aslında çok komik bir durumdaydık. Sınırına gelmiş gibi, iç çekti. 

Ama Lucas ilk önce elini bana uzattı.

"Seni çirkin şey."

Yine beni sinir etmeye mi çalışıyor? Tekrar ona vurmak üzereyken Lucas alnını kafama koydu.

"Onu yalnız bile bırakamıyorum."

"Sana onu düzeltmeni isteyen oldu mu?"

Lucas'ın yine büyümü temizlemek için bana yaklaştığını biliyordum. Ama ona hala sinir olduğum için, söylenmeye devam ettim.

"Artık düzeltmemi istesen bile, yapamam."

Ve farkında olmadan nefesimi tutmaya başladım.

"Bir süre uzaklara gideceğim."

Lucas sakin bir yüzle söyledi.


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


83   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   85