E-Ehem. Aslında bunu söylemedi. Bu sadece benim görüşüm.
"Prenses, bugün de çok güzel gözüküyorsunuz!"
Aww, beni utandırıyor. Bütün leydiler parıldayan gözleriyle bana bakıyorlardı, ve ben de aynı şekilde onlara iltifat ettim. Bir şeyler uydurduğumdan değil. Hepsi de gerçekten çok sevimli ve güzel. Ah bekle. Gülümsemeyi bırak Athy.
Onları korkutmaya başlayan gülümsememi sildim. Ve bir süredir bana bakan kişiyi selamladım.
"Merhaba, Leydi Margarita. Bugün de her zamanki gibi hava çok güzel."
Neye baktığını biliyordum. Rüzgarla birlikte uçuşan saçımdaki mavi kurdeleye bakıyordu. O kurdele mağazasından aldığı el yapımı kurdeleydi. Ve Lily de becerileriyle saçımı süslemeye yardımcı oldu.
"Bugün, hadi bahçeye gidelim. Sarı güller güzelce çiçek açmışlar."
İnsanlar baktığı için, kurdeleden bahsetmedim, ama Jennette'e teşekkür edercesine gülümsedim. Ve onun yüzünde de bir gülümseme oluştu.
"Prenses ile birlikte olduğumuz sürece, her yer güzel."
Utanmış bir yüzle cevapladı.
"Oh, bu arada, festival başladığında benimle birlikte gitmek ister misiniz?"
"Ah, doğru, bu yıl Kuruluş Kutlaması İmparator'un doğum gününden hemen sonra."
Leydiler ile birlikte eğlenerek zaman geçiriyordum.
"Bu yıl Kuruluş Kutlaması'na katılıyor olmalısınız,Prenses. Çok heyecanlıyım."
Aynı onların da dediği gibi, artık resmi etkinliklere katılmam gerekiyor. Şimdiden endişelenmiştim. Festival debutante balosuyla kıyaslanamaz bile. Ne yapmam gerekiyor? Her ne kadar Lily ve Felix sadece tüm festival boyunca Claude'un yanında durmam gerektiğini söyleseler bile.
"Siz de festivale gidecek misiniz?"
Jennette sabırsız gözlerle bana sordu. Kritik saldırı! Neden bana bu kadar sevimli bir yüzle bakıyor.
"Emin değilim."
Tabii ki, gitmek istiyorum, ama Claude'un izin verip veremeyeceğini bilmiyorum. Diğer leydilerin evine bile gitmeme izin vermedi çünkü tehlikeli olduğunu söylüyor.
"Aw. Prenses ile birlikte gidebileceğimi düşünmüştüm."
"Amanın. Leydi Margarita'nın küçükken evde kalması gerektiğini duymuştum. Bu doğru mu? "
Jennette bana sorduğunda başka bir leydi de konuştu. Jennette evet diye cevap verdi. Aw. Evde kalmasının sebebi gözlerini saklamak içindi. Ama görünüşe göre artık evden özgürce çıkabiliyor, Ijekiel ile evden çıktığı o gün, ve saraya çay partim için gelmesi.
"Hm. Ama bu şey de ne?"
Herkes leydinin baktığı yöne kafasını çevirdi. Şimdi söylediğinde fark ettim ki, orası biraz gürültülü gibi.
"Arf!"
Tanıdık gelen bulanık bir şekil.
"Ack!"
"Bu da neydi?"
"Canavar! Bir canavar ortaya çıktı!"
H-hayır! O canavar değil, sadece Blackie.
Ama korkmuş leydiler çığlık atmaya ve etrafa koşturmaya başladılar.
"Prenses! Lütfen kaçın!"
"B-bekle! O canavar değil!"
"Kyuungg!"
Jennette beni oradan uzaklaştırmak için koştu.
"Blackie!"
Jennette'in elini bıraktım ve herkesi sakinleştirmek için Blackie'ye doğru koştum. Diğer bütün leydiler ağaçların arkasına kaçmışlardı. Ah aman tanrım! Birkaç kişi Felix'in arkasında saklanıyordu.
"Oh! Prenses!"
Blackie kollarımda doğru koştu ve yüzümü yalamaya başladı.
"Hayır! Prenses saldırıya uğradı!"
Hayır, uğramadım! Eğer öyle bir şey olsa Felix sadece ayakta durur mu?
"Arff!"
Ack, bu karıncalanma!
Derin nefes aldım ve Blackie'yi sakinleştirmeye çalıştım.
"Blackie, otur!"
Mrr.
Üzgünce bakarken çimlerin üstüne oturdu. Huh, Lucas'ın ona oturmasını ve yerinde durmasını öğretmesi gayet işe yaradı. Normalde bunları kullanmazdım, ama şu an insanları sakinleştirmem gerekiyor.
"İyi. Blackie, iyi oğlum."
Blackie'nin kürkünü okşadım Çiçek bahçesinde olması gerekirken neden buradaydı?
Sorum arkasından, nefesini sakinleştirmek için, koşan Hanna'dan cevabını aldı.
"Üzgünüm,Prenses! Çikolatanın kokusunu almış olması ve buraya koşarak..."
Yani kek kokusunu aldığı için mi buraya koşmuş. Aw, bizim Blackie'miz bir şeyleri koklamakta çok becerikli.
"P-Prenses? Bu şey?"
Oh opss. Arkamdaki Jennette'i unuttum. Aw! Beni korumaya çalışan tek kişi Jennette'di. Biraz dokunaklı. Diğer herkes gibi o da korkmuş olmalı.
Jennette rahatlayarak nefes verdi. Bir kez daha utandım. Senin cesaretini asla unutmayacağım! Biraz önce yaptığı hareket tam bir kızı aşık edebilecek türdeydi.
"Şu an, gerçekten sakinleşmiş ve iyi kalpli görünüyor"
Jennette, Blackie'nin gerçek benliğini gördü. Yoksa bu evcil hayvanları övüldüğünde sahiplerinin daha mutlu olması şeyi mi?
"Onu sevebilir miyim?"
Jennette kesinlikle cesaretliydi.
"Tabii ki."
Birisinin Blackie'nin ne kadar sevimli olduğunu fark etmesine mutlu oldum. Blackie ise hala sakin bir şekilde çimlerde yatıyordu.
Jennette merakla Blackie'ye baktı.
"Arf."
Blackie, Jennette'in elinden kaçmadı. Kafasını okşamaya başlayınca gururlu bir anne gibi gülümsedim.
Aw, bizim Blackie'miz. Madem buradasın sana atıştırmalık vermeli miyiz?
Diğer leydiler de Jennette'in onu sevdiğini görünce yanımıza yaklaşmaya başladılar. Jennette de onu severken daha da sakinleşmiş gibi gözüküyordu. Blackie'ye gururla bakarken, elimi ona uzattım.
Zın!
Ama o sırada.
"Hm?"
Blackie'ye dokunduğum anda, keskin bir acı kalbime ilerledi. İçimden bir şeyin geldiğini hissettim. Sıcaktı, midemden gelen bir lav gibiydi. Onun altın gözlerine baktığımda, daha fazla içimde tutamadım ve kuru şey ağzımdan dışarı çıktı.
"Uk!"
Huk. Bu tanıdık his yoksa...
Slip slip. Kırmızı bir şey çimlere düşmeye başladı. Yanımda duran Jennette, haykırdı.
"Prenses!"
Öhö. Ağzımdan kanlar dökülmeye başladı. Kendimi daha fazla tutamadım ve Blackie'nin üstüne düştüm.
Zınn!
"Ayy!"
Jennette bana dokunamadan önce, parlak bir ışık ortaya çıktı. Patlamanın sesi duyulabiliyordu. Benden mi yoksa dışarıdan mı geliyordu söyleyemezdim.
"Prenses!"
Felix'in şokla birlikte ağzından çıkan bağırmayı duyabildim. Bu ışıl bana yaklaşmaya çalışan insanları engelliyordu. Şimdi görüyorum da neredeyse bana dokunduğu sırada Jennette'in bayıldığını gördüm.
Bu bana küçükken olan şeye benziyor. Ellerimi hareket ettirmeye çalıştım, ancak Blackie'nin üstüne olan ellerim zorlukla hareket etti. Blackie'nin kürkü kustuğum bütün kan yüzünden hala ıslaktı.
Etrafım çok telaşlıydı. Ama acı o kadar çok büyüktü ki, üstesinden gelmek için hareket edemedim veya konuşamadım, ve sonunda bilincim kayboldu.
Hemen sonra, karanlık beni içine aldı.
*** Derin bir kış uykusundan uyanmışım gibi hissediyorum.
Ama vücudum suya batırılmış pamuk kadar ağır olmasına rağmen zihnim açıktı. Hm. Bu da neydi?
Boş gözlerle karşımdaki videoya baktım.
Sarı saçlı kadın tanıdık geliyordu. Şimdi bunun hakkında düşündüm de, küçükken kan kustuğum zamankine benziyordu.
Claude zorla benim uyumamı sağladı ve Diana hakkında rüya görmemi sağladı, bu sefer de olan buydu değil mi?
Ah, aynı şeyi iki kez deneyimlemek. Ühü ühü. Umarım Claude yine Blackie'yi öldürmeye çalışmaz.
Tabii ki, şu an daha çok kendim için endişelenmem gerekiyor, ama bu rüyada, gerçeklik uzakta gibi hissettiriyor.
Ama Blackie'nin işini bitirmek isteyen tek kişi Claude değil! Ya Lucas geri döner de Blackie'yi yemeye çalışırsa ne olacak?
-Sen...?
Hayır, ama bu bir yana, şimdi ne yapmam gerekiyor? Son seferkinde, Lucas beni kurtarmıştı. Bu yüzden yoksa o geri dönene kadar bu şekilde mi kalmam gerekiyor?
Ve Lucas beni uyarmıştı, ama bu da ne. Küçükken olduğu için bir kez daha olacağını hiç düşünmemiştim. Galiba çok rahatım...
Claude ve diğerleri de şu an kendi zihinlerinde çok endişelenmiş olmalılar, ne yapmalıyım? Çok aptaldım!
-Athanasia.
Hm?
Rüyamda kafamı sesin geldiğin yöne doğru çevirdim. Ve şok oldum.
-On dördüncü doğum günün için tebrikler. Hemde debutanten ve diğer her şey için de tebrikler.
Ne? Bu ne? Bu peri Diana'nın olduğu bir rüya değil miydi? Gördüğüm rüyanın aynısı olduğunu düşündüğüm için hiç ilgilenmiyordum! Ama neden orada ben varım, ve Diana yok?
Şaşırırken Claude'un bakış açısıyla kendime bakıyordum.
Dudaklarım titredi, ve hemen sonra bir gülümseme oluştu. Vay, yani bu benim gülüşüm. Bu taraftan baktığımda biraz şok edici. Hm? O zaman bu Claude'un benimle ilgili olan anıları mı?
Hala şaşırmış iken, video değişti.
-En iyisi Felix olmaz mı? Babam bu konu hakkında ne düşünüyor?
Bu sefer, debutante balomda Claude'a Felix'in bana eşlik etmesini istediğimi söylediğim zamandı. Burada gerçekten şeytan gibi gözüküyormuşum!
Hızla geçen videolara boş gözlerle baktım.
Hepsi farklıydı, ama sadece tek bir şey aynıydı. Ben.
Akşam yemeğinde şişene kadar yemek yemem, bir bardak sıcak çaya üflemem, baloda neredeyse düşüyor olmam ve Claude'a surat asmam....bunların hepsine bakmak garip hissettirdi. Sanki hayatım gözlerimin önünden geçiyormuş gibiydi. Bekle, yoksa bunun anlamı birazdan ölecek miyim?
-Babam en iyisi!
Claude'dan hazine odasının anahtarını aldığımda, üzerine atlayıp yanağından öptüğüm bir video. L-Lanet olsun. Artık bunu göstermeyelim.
-Baba, bu bir hediye.
Bu geçmiştendi bu yüzden hatırlamıyorum.
Claude için yaptığım beyaz çiçeklerden oluşan bir tacı tutuyordum. Oh doğru. Bunu da yapmıştım.
O zamanlar kaç yaşındaydım? Sekiz miydi? Yoksa dokuz mu? Anılarım kayboluyordu. Aw, ama ben çok sevimliymişim.
Ama kan kustuğum anıyı gördüğümde, sessiz kaldım.
Ah, gerçekten Claude veya Lucas'a bir şey demeyi hak etmemişim. Geçmişimi düşündüğümde, yaptığım bir çok aptalca şeyler vardı.
Ama ne zaman bitecek bu şey? Sanki sonsuza dek sürecekmiş gibi hissediyorum. Benim geçmişimde daha da derinlere indikçe, utanç verici anılarım da birlikte gelecek. Çok acı verici. Ve bu video bittiğinde geri uyanacağımı hissediyorum.
-Ne zamandan beri bu tür pislikler sarayımda yaşamaya başladı?
Ve nihayet, sonunu görebildim. Dantel elbiseli korkmuş bir bebek, melek heykelinin poposunu ısırdıktan sonra arkasını döndü.
Geçmişte daha da derinlere indikçe, videolar daha da bulanıklaşıyordu, ama bu sahne belirgindi. Küçük halime garip bir duyguyla baktım. Videodaki gözlerim koyu renkteydi. Ve sonra karanlıklaştı. Rüya bitti.
Ama tuhaftı. Anılar bittiğinde, içimin bomboş olduğunu hissettim. Sanki kalbimin içinde kocaman bir boşluk varmış gibi. Sanki... bir şeyi kaybetmişim gibi.
N-Neden bu şekilde hissediyorum.
Sanki birisi benim için değerli olan bir şeyi çalmış gibiydi. Ama sanki bir kumun parmaklarım arasından kayıp gitmesi gibi, sessizce önemli şeyimi kaybettim.
Ama bu his uzun sürmedi. Uykum yavaşça kayboluyordu. Uyanmaz zamanım gelmişti.
"Prenses!"
Ve uyandığımda, tanıdık yüzler gördüm.
"Prenses, iyi misiniz? Bir yeriniz acıyor mu?"
Lily ağlarken benimle konuşmaya başladı. Hayır, onun göz yaşları benim zayıflığım!
"Aman tanrım. Cennetler bize yardım etti. Bu sefer gerçekten bir şey olduğunu düşünmüştüm..."
Bir şey söyleyecektim, ama konuşamadım. Lily, durumumu fark ederek, sürahiden biraz su doldurdu.
"Ne kadar süre uyudum?"
"On beş gün kadar."
Neden sesim böyle çıkıyor? Muhtemelen uzun zamandır yatakta kaldım.
Göz yaşlarını zar zor tutan Lily'nin yerine, Felix cevap verdi.
Ne? Düşündüğüm kadar fazla değilmiş. Son seferkinde kırk gün boyunca yatakta kalmamış mıydım? O günkü kadar kötü olduğumu düşünmüştüm, ama değil miyim?
"Yine Lucas mı iyileştirdi beni?"
Battaniyelerimin altında, etrafıma bakındım. Ama o sırada, ikisi de ağızlarını kapalı tuttular.
Bu hiç de doğal olmayan bir sessizlik.
"Peki ya Babam?"
Kalbimin tırmalanmaya başladığını hissettim. Tekrar çatlamış bir sesle sordum, ve Felix cevap verdi.
"Majesteleri..."
***
"Prenses!"
İkisinin beni durdurmaya çalışmasında rağmen odamdan çıkmaya çalışıyordum. Ama vücudum istediğim gibi hareket etmiyordu.
"Prenses,lütfen! Bunu yapamazsınız. Yalvarırım yatağınıza geri dönün."
Lily hıçkırırken, kolumdan tutuyordu, ama onun kolunu ittim.
Şu an Claude'u görmem gerekiyor. Eğer şimdi onun yüzünü görmezsem, eğer iyi olduğunu görmezsem, ne yapmam gerektiğini bilemem.
"Majesteleri on beş gün önce bayıldı ve hala uyanmadı."
Biraz önce ne dedi o? Yalan söylüyor, değil mi?
"Sizin mananızı sakinleştirebilecek hiçbir yol yoktu, ve eğer biraz daha zaman geçerse sizi kaybedebileceğimiz belliydi... bu yüzden Majesteleri..."
Beni kurtarmak için kendi hayatını riske attı. Ve neredeyse benim yerime ölecekti. Ne tür bir saçmalık bu. Bunu kendim görmem pek mümkün değil.
"Ona kendim eşlik edeceğim."
Lily'i yanımdan itip kapıya doğru ilerlediğimde, Felix daha fazla izleyemedi ve beni kucağına aldı. Lily beni durduramayacağının farkına vardı ve sessizce bizi takip etti.
Felix beni Claude'un yatak odasına kadar taşıdı.
Beni tanıdık kapının önünde indirdiğinde, Felix kapıyı açtı ve konuştu.
"Majesteleri sizin uyandığınızı gördüğünde aşırı derecede mutlu olacaktır."
Bundan sonra başka bir şey daha söyledi, ama ben deli gibi odaya doğru sendeledim. Claude'un yatak odası her zamanki... gibi sessizdi.
Ama bu sefer kanepede değil de yatağında yatıyordu...
"Baba."
Tuhaftı.
Neden bu kişi yatağında bu kadar rahat bir şekilde yatıyor? Sanki... sanki bir daha asla uyanmayacakmış gibi.
"Baba..."
Claude'a daha da yaklaştım. Altın saçları ve uyurken ki yüzü onun gerçekten de Claude olduğunu doğruladı.
Ama kuru dudakları ve solmuş yüzü durumunun ne kadar da kritik olduğunu gösteriyordu.
Bir anda, nefes alamadım.
Neden orada benim yerime yatıyorsun...? Sana beni kurtarmanı söyleyen oldu mu ?
Elimi ona doğru uzattım. Rüyamdaki anılar kesinlikle benim değildi. O zaman onun muydu? Nasıl onun rüyaları benimkine aktı?
"Uyan."
Bunu hiç sevmedim.
"Baba."
Ama yapabilecek hiçbir şeyim yoktu.
"Baba,uyan."
Claude'un elini tuttum ve ona seslenmeye devam ettim.
Oda çok sessizdi bu yüzden boğuluyor gibi hissettim. Sanki sessizlik kafamın içine giriyor gibiydi. Derin bir nefes aldım ve kafamı Claude'a doğru eğdim.
Ne. Bir anda parmaklarımın içinde bir hareket hissettim. İlk başta bana öyle geldiğini düşündüm, ama Claude'un eli yine hareket etti.
Kafamı hızla havaya kaldırdım.
Bir çift göz bana bakarken odaklanıyor gibiydi.
"B-baba."
Yine seslendim, yattığı yataktan sırtını dikleştirdi..
"Sen..."
Ve o sırada Claude beni gördü, kısık sesi dudaklarından çıktı.
"Sen kimsin?"
Soğuk suyun içerisinde donmuş gibi, olduğum yerde kaldım...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.