Karanlık caddede çığlıklar yankılanmaya başlamıştı. İnsanlar sokağın ortasında olup bitenlere anlam veremiyordu. Sarışın, küçük bir kız elindeki bıçağı etrafındaki kalabalığa savuruyordu ve şimdiden üç kişiyi öldüresiye yaralamıştı. "DEFOLUN!" kız bütün gücüyle bağırdı. Elindeki bıçağı dikkatsizce savurmaya devam ediyordu. Üstü başı kan içindeydi ve bütün bedeni dehşet bir korkuyla titriyordu. Nerede olduğunu, kim olduğunu ve etraftaki insanların neden ona zarar vermek istediğini anlayamıyordu. 'Neden' diye bağırmak istiyordu, 'neden beni öldürmek istiyorsunuz!'. Sokağın ucundaki bir kadın "Yardım Edin!" diye bağırdı. Caddenin karanlık olması insanların kıza yaklaşmasına engel oluyordu. İnsanlar korkudan ne yapacaklarını şaşırır hale gelmişti. Küçük kızın çıplak ayakları yerde biriken kanın içinde kalmıştı. Ayakları sıcak kanla ıslanmış, onun için güven verici bir yer haline gelmişti. "Biri yardım etsin artık!" diye bağırdı bir başkası, ağlıyordu. Küçük kızın etrafında birçok kişi vardı ama kızla aralarındaki mesafeyi koruyorlardı. Sonlarının yerdekiler gibi olmasını istemiyorlardı. Bütün bunlar yaşanırken, iki sokak ötedeki arabasında Michael saklanıyordu. Elindeki minik ekrandan olanları canlı olarak seyrediyordu. Hatta seyretmekle kalmıyor, küçük kızın kalp atışından, hormonal seviyesine kadar her tür bilgisine ulaşabiliyordu. Kızı birkaç dakika önce caddeye o bırakmıştı. Bu işten keyif almıyordu, yine de yapmak zorundaydı. Boğuk bir sesle, "Işıklar." diye fısıldadı. Boynunda minik bir mikrofon takılıydı, kendisi duymasa bile sesinin gereken yere ulaştığına emindi. Onun komutuyla birlikte caddedeki sokak lambaları birer birer açıldı. Küçük kız o an şokla etrafına bakındı. Az öncekinin aksine şimdi kendisini savunmasız ve küçücük hissediyordu. Derken polis araçları rahatsız edici sirenleri ve kırmızı-mavi ışıklarıyla ortaya çıktı. Caddeye hızlı bir şekilde girdiler olay yerinde durdular. Dakikalardır hiçbir şey yapmadan bekleyen insanlar geri çekildi ve işi polise bıraktı. Polisler arabadan indikleri gibi silahlarını küçük kıza doğrulttular. Karşılarındakinin ihbarda bahsedildiği gibi küçük bir kız olduğunu görmeleri hepsini şaşırtmıştı. Gerçekten etrafındaki kişileri o mu öldürmüştü? Yüzündeki dehşet dolu ifadeye ve elindeki kanlı bıçağa bakılırsa durum aynen öyleydi. İkinci gelen polis aracında bir çocuk psikiyatri uzmanı vardı. Arabadan indiğinde gördüğü şey karşısında dehşete düştü. Polislere döndü ve "Silahınızı indirin!" diye bağırdı. Baş komiser ufak bir işaret yaptığında polisler silahlarını indirdiler. Kızı vuramayacaklarını hepsi biliyordu. Polisler ve pedagog, çocuğu yatıştırmaya çalışırken iki sokak ötede bir fısıltı daha bilim insanının dudaklarından döküldü. "Işıklar." Bu komutu neden o veriyordu anlayamıyordu. Projenin başındaki kişi kendisiydi ve bu yaptığı getir götür işinden farksızdı. O anda caddedeki ışıklar tekrar söndü ve bütün sokak karanlığa gömüldü. Küçük kız karanlık olduğunu fark ettiği anda koşmaya başladı. Eline başka bir fırsat geçmeyeceğini biliyordu. Kız arabanın farlarında bir gölgeye dönüşerek bir ara sokağa kaçtı. Polisler küçük kızı yakalamak için canla başla koşmaya başladılar. Bazısı kızın önüne çıkmak üzere arabaya bindi ve gaza yüklendi. "Aşama İki." diye mırıldandı bilim insanı. Paltosunun cebinden naneli bir sakız çıkarıp çiğnemeye başladı. Sakızı ağzında her çevirdiğinde gürültünün mikrofonun öteki tarafına gittiğini biliyordu. Ama ona cevap veremezlerdi. Michael içinden üçe kadar saydı. Kulaklıklarını kapattıklarını tahmin ediyordu. Hızla cebinden telefonunu çıkardı ve kızının numarasını çevirdi. Ekranda beliren isme baktı bir an: Linda. Kızını en başından beri kendisinden uzak tutmaya çalışmıştı, bütün bu tehlikelerden ve kaostan. Ama artık başka çaresi yoktu. İnsanlığı bir şekilde uyarması gerekiyordu, en azından bunu hak ediyorlardı. Birkaç bip sesinden sonra telefon açıldı. "Alo?" dedi kızı hoş sesiyle. Tam cevap vermek üzere ağzını açtığı sırada yandaki arabadan ona bakan Steve'i fark etti. Hiçbir şey söylemeden öylece bakıyordu. Arabasının arkasında küçük kız baygın şekilde yatıyordu. Michael hiçbir şey söylemedi, Linda telefondan, "Baba orada mısın?" diye yineledi. Steve sessiz ve tehditkar bir şekilde geçip giderken Michael yine ağzını açmadı. Kızı tekrar konuştu. "Turne için aradıysan teşekkür ederim ama sesin gelmiyor. Umarım sen beni duyuyorsundur." Ölüm sessizliği içeren birkaç saniyenin ardından "Kapatıyorum baba, görüşürüz." diye ekledi ve telefonu kapattı. Michael camı açtı ve Steve'e bakmaya devam etti. "Yalnızca sesini duymak istedim." mikrofondan. Bunun Steve için yeterli bir cevap olmadığını biliyordu. İkisi de çok zeki insanlardı ve birbirlerine hiçbir zaman yalan söyleyememişlerdi, çünkü her seferinde yakalanıyorlardı. "Tamam." dedi Steve. Michael az sonra başına geleceklerden haberdardı. Son bir umutla ara tuşuna tekrar bastı, bu sefer telefonu aşağıda tutuyordu. Steve'in görmesi imkansızdı. Telefon çaldı, çaldı... Ama açan olmadı. "Michael." dedi Steve, uzun bir sessizliğin ardından. "Dinliyorum." dedi Michael. Üzerine yoğun bir hüzün çökmüştü. Aslında projeleri başarıyla tamamlanmış olsa da başarısız olduğunu hissediyordu. Çünkü çok büyük bir hata yapmıştı. Steve çok sessiz ve derinden bir nefes aldı. Michael onu göremese de gözlerinde biriken yaşı elinin tersiyle sildi ve fısıldadı, "Cehennemde görüşürüz." Michael telefonunu kenara attı ve geriye yaslandı. Herhangi bir şey düşünmeye fırsatı olmadan, hüzünlenmeye bile vakit bulamadan bir tıkırtı duydu ve arabası büyük bir gürültüyle patladı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.