Elinden düşen telefona baktı ve baktıkça gözleri daha da karardı. Sonunda güçsüzce ayağa kalkmak için tüm gücüyle çabaladı.
Bacaklarından tüm güç çekilmişti. Tökezliyordu ve ayağı kalın alçı tabakasına sarılıydı. Her bir adımı yarayı tekrardan yırtıyor ve kırılan kemiğin daha da derinden ete saplanmasına yardımcı oluyordu.
Buna rağmen alnından akan terlere rağmen ilerledi. Hastanenin lavabosuna doğru. Neyse ki uzakta değildi.
Buna rağmen kolay olmamıştı da.
"Öhö öhö..." yere yığılır gibi oldu ve duvara sabitledi bedenini. Bir süre yavaşça soluklandı önce.
Sonra lavaboya girerek kapıyı kilitledi.
"Öğk-" Zaten karman çorman olan midesi daha fazla kaldıramıyordu. Mide öz suyunu dibine kadar kustu. Saha fazla dayanamıyordu ve ağır ağır yere düştü.
Ellerini kaldırıp boğazını okşadı. Boğulmanın izi hala yerinde duruyor ve sızlıyordu.
Yavaşça eğildi ve kapıya yaslandı güçsüzce.
Tüm bedeni kendi pisliğinde, iğrenç ve yapış yapış olmasına rağmen o gücsüzlük onu buraya esir ediyordu.
Gözleri doldu. Önce parça parça döküldü iri yaşlar. Sonra sonu, ardı arkası gelmeden durmaksızın. Bulanmıştı tüm varlık.
Ağlıyordu. Çaresizliğine, durumuna ve olan her saçmalığa.
Ses çıkarmaya cesaret edemiyor, kendi pisliğinde git gide daha da boğulduğunu hissediyordu.
Çıkılamaz bir bataklığı andırıyordu.
Hayatında ilk defa...
Bu denli güçsüz hissediyordu.
Ekşi koku midesini daha da bulandırarak kasıyor ve sonunda o boş organ parçası sürekli kasılıp durmasına rağmen hiçbir sonuç alamıyordu. Tıpkı onun gibi.
60 yıldır yaşıyor.
Ve bugün bunun bir hiç olduğunu öğreniyordu. Boğazındaki acılık, bunun ona basitçe bir kabus olamayacağını hatırlatırken tüm umudunu sönümlüyor ve daha da çaresizliğe itiyordu.
"Hıck-" hıçkırık tuttuğunda korkuyla irkildi ve birden ağzını sıkıca tuttu. O korku anı birkaç saniyelikti belki ama bir asır gibi geldi.
Bir süre sonra yavaşça gevşedi.
'Hayır..burdan gitmeliyim...gitmeliyim....kurtulmalıyım bu yerden...'
İç sesleri kafayı yemesine sebep olacak kadar çılgınca bağırmaya başlıyordu.
Korku, tüm hücrelerini esaret altına alan yegane otorite.
"Çat-" İrkilerek nefesiji tuttu.
Basit bir kapı açılması. Ama tüm bedenini titretmeye yetiyordu. Hareket edemedi, kendi nefesinde boğulduğunu hissederken adımların yaklaşma sesi, kalp ritmiyle senkorize durumuna girmeye başlıyordu.
"Şırrr-"
Sadece işeme sesi, bir anda rahatladı. Bu acınası haline gülmek istedi, çılgınca haykırmak. Rezil, hiç bu kadar batamayacağı kadar boğazına battığı pislikte onu tanımlayacak tek tanımdı.
Bu sırada birkaç sefer elektrik ışıkları titremişti. Böylesine lüks bir hastane, bir anda titreyen o değersiz ampüller gibi tavır alıyordu.
Sanki, ona karşı siper alır gibi.
Boğazına tekrar bastıran o mide bulandırıcı baskı hissiyle tekrar şiddetle öğürmeye başlamıştı.
Gözleri kararıyor, bulanıklık ile metlik arasında gidip gelmeye başlıyor.
Tam o sırada bir çıt sesiyle ortam tam olarak karanlığa bürünmüş, lambalar tamamiyle sönmüştü.
Bu bir fırsattı! Kaçmak için!
Bu mantıksız sırada kameralar çalışmıyor olmalıydı, kesinlikle birisinin anormal durumunu fark edeceği normal durumdan çok farklıydı!
Hızla kapıyı açtı!
Attığı her adım azap adımları gibiydi. Ya da demir bir şişle kesilmenin acısım yırtılan ve eti delen kemiğinin acısı, buna rağmen her adımda sürüklediği bacağıyla ilerledi. Yaşlı ve avare, onu tanımlayacak biçare durumuyla ilerledi. Zira yapabileceği başka hiçbir şey yoktu. Zihni bomboştu ve gördüğü tek şey çıkıştan ulaşan ışık uzantısıydı.
O buruş ellerini uzattı ve her adımda kalbi daha da hızlandı.
Ya başaramazsa?
Ya son anda yakalanırsa ?
Korku, onun kaskatı kesilme sebebiyken ilerlemesinin de yegane sebebidir.
Kapıya elleri değdiğinde o soğuk kemiklerine nüfus ediyordu. Kapıyı itti ve aralandı...
Sonunda! Sonunda! Dışarıdaydı!!
"Haha, hahahaha..." tökezlemesine rağmen ilerledi.
O gün ilk seferdi.
Bir deli gibi görünen zavallı haliyle topluma çıkışının.
Bir kazadan çıkma dağılmış kıyafetler. İç içe geçen saçlar, aptalca her adımında sırıtmasına rağmen topallayarak yürüyen adam. Üstünde su ve kusmuk lekeleri, gözleri fıldır fıldır dönerek daha önce dikkat etmediği sahte dünyaya bakıyor ve her köşeyi, her izi aklına kazır gibi zihnine işliyordu.
O anda insanların o garip bakışlarını... ilk çektiği andı.
Evet.
Bu kabusunun, delirişinin ilk anıdır.
-Devam Edecek-
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.