*zirr- "Yeter be!" "Bi bırakmadınız,doğru düzgün deprosyana girmek bile lüks oldu be!" Sinirle önündeki teledona baktı.
Evet, birkaç hafta önce duvara fırlatıp paramparça ettiği telefonuna.
Ve o andan itibaren tekrar tekrar parçalayıp düzeltmesini izlediği o cihaza.
Hala süpheli olduğu anlarda, ki bu ilk haftalar oluyordu. 8-9 gece gündüz yemeyip içmeyip bir kurtuluş aradığı o anlarda. Hala ikilemdeydi.
Şizofreni miydi? Olmayan kişiler, olaylar ve düşmanlar mı canlandırıyordu kendi zihninde ? Aksi halde bu saçmalık düzeyinin mantıklı olma seviyesi kaçtır ki ?!
İlk hafta sorgulayışının, kabullenişinin ve emin oluşunun haftasıdır. Psikoloğa gitti...
Ama o ağır ilaçlardan sonra bile devam eden durum sonucu... artık gerçeklerden daha fazla kalamayacağını kabullenmişti.
Herkesin sahte olmadığınaysa, kanaat getirmişti. Bir şekilde, her kimse buradaki bedenleri kontrol altına alabiliyorlardı. Ama bu demek değildi, hepsinin sahte olmasının kanıtı.
İkinci hafta emin olduğundan sonrası. İşte, kendi içinde cebelleşip durduktan sonra sokağa fırlamış ve ne kadar tanıdığı varsa hepsini, kendisi de dahili herkesi kurtarmak için uğraşmıştır. İşte o hafta, tam olarak isminin yanına deli sıfatının yakıştırıldığı andı.
Ve şimdi bir sonraki hafta. Her hafta birer asır gibi sürdükten sonra tam bir "Türk işi" emeklilik hayatına döndü. Ölümü bekleyen, huysuz, bunamış ve aksi o yaşlı adamlardan farksızdı.
Bazen arada bir kafasını rahatlatmak adına dışarı çıkıp kavgalara bile karışırdı.
Futbol maçlarına gitmeye başladı. Daha önce saçma gördüğü o şeyin başını çekmeye başladı. Birgün fenerbahçe, öbür gün beşiktaş stadyumunda sürüklenip durdu. Ama kazanan tarafa gitmiyordu işte bir tek. Kim kaybediyorda o tarafın dibinde bitiyor, ölümüne canını verirmiş gibi savunuyor ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi evine büyük bir huzurla geliyordu.
Bir yerden sonra bu da sarmayınca siyasete bulaştı. İlk başta hangi tarafı seçeceğini bilemedi. Neredeyse hiç oy almayan bir tarafa geçti. Birbiriyle kavgalı iki zıt taraftan ziyade, güçsüz ve rakip olarak bile görülmeyen o tarafa. Bir bakmış... kavga etmek için çıktığı sahnede birden kendini mecliste bulmuştu.
"..."
Aslında hiç bunu hayal etmemişti ama, koy g.tüne gitsin. Şimdi kafa rahattı, keyfini mi bozacaktı!
Bu şekilde üzerinden birkaç hafta geçti. Siyasi olarak hala rakip olarak görülmese bile kararlıydı, o efsanevi meclis kavgasına karışacaktı!
Uzun süreli tatil sonrası, tüm sinirini boşalttıktan ve aklı başında karar alacak raddeye geldiğinde. O birkaç hafta birkaç ay olarak değişti.
İşte şimdi.
Dışarıdaydı.
Sokağın tam ortasında.
Ama herkes yanından geçip gitti durmadan, varlığı daha da soyutlaşıyor ve silikleşiyordu işte.
"Hiçbir şey bilmesem bile buranın gerçeklik olmadığını biliyorum-" başını kaldırdı ve çevresine baktı.
İnsan var olduğundan beri soruyor.
'Neden yaratıldık?'
'Amacımız nedir ?'
'Varlık nedir?'
Ve o şimdi bu cevaba ulaşmış gibiydi.
Bir anda görüntü cızırdar gibi oldu. Herkesin başının üzerinde beliren 0 ve 1 rakamlarıyla. Ezici çoğunluğu 0 oluşturuyordu.
Esnaf dükkânının camına yansıyan sıfatında, başının tepesinde durmadan değişen bir sayı var. 0 ve 1 arasında kararsızca gidip geldi.
Bunlar, tıpkı matematikte olduğu gibi basit anlama sahiptir.
Doğru ve yanlış.
Var ve yok.
Daha doğrusu, başarılı ve başarısız.
Neden var olduğumuzun cevabı buydu işte. Olasılıklardan yaratılmış bir evrende, var olabilme çabası. Hepimiz, var olabilen herkes bir sonuca ulaşma amacıyla var.
Ve son soruya, o nihai soruya gelirsek.
Varlık nedir?
Yansımasında durmadan değişen simgeye baktı. Değerini ölçmede başarısız olan sisteme.
Cama yansıyan gözler ürkütücü bir biçimde cansızdır.
"Buna verilecek cevap basit değil."
Bu sorular onun boyunu aşıyordu. Geçiştiremeyeceği kadar ağır ve ezici. Çünkü bu soruya verilen cevap önceki iki soruyu tamamen geçersiz kılmaya tek başına yetecektir.
Yaratılış gayemizi ve amacımızı.
"Bu gerçekliği kabul etmiyorum!" Bağırdı gökyüzüne. İşte böylece soyut varlığı dikkat çeker hale geldi. Çılgın gibi bağırmasına toplanıp iğneleyici gözlerle onu hedef almalarına da bakın.
"Varlık nedir?" Fısıldadı.
"Ben neyim peki ?"
Cama yaklaştı ve dokundu.
"Bir hayvan?" İnancı değişince, var olan gerçeklik algısını da yitirecektir. Aynı şekilde aynadaki yansıması gittikçe daha da belirsiz hale gelir.
"Belki de cansızım ? Bir oyundaki bot oyuncu? Yapay zeka? Üstün ırk?"
"Belki de hepsi benim"
Çevredekilere baktı.
"Siz ben misiniz?"
Bilinçaltının oluşturduğu birer yansıma?
"Birer veri?"
"Eğer biz çıktıysak, girdilerimiz nerede ?"
"Gerçeklik bu değil!"
"Varlık değil bu!"
Ne dediğini bile bilmediği o sözcük dilinden döküldü birden.
"[Görüş]"
Bakmak yetmez bazen.
Görmek gerek.
-Devam Edecek-
Y/N: Şey... zaman algısının kopuk ve bağımsız olduğunu biliyorum. Ama adım adım ilerlemektense yavaşça, parça parça konuyu oturtmayı yeğlerim. Zaman zaman geçmişe dönüşler yaşanabilir demek bu da.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.