[color=var(--tw-prose-bold)]Bölüm 6[/color] “Bir aziz adayı mı diyorsun?” DeHeen’in doğrudan sorusu karşısında rahipler sendelediler. Çünkü tapınaktan adayları almak yasaktı. Bu, ilahi güce sahip çocukların tapınak dışındaki işlerde çalışmasının engellenmesi için konmuş bir kuraldı. “Evet, aziz adayı tapınağımızda değerli bir kaynaktır. Prensip olarak, kesinlikle hayır.” Bu kadarını söyledikten sonra, rahipler birbirlerine bakıştılar. “Fakat adayın durumuna bağlı.” Rahip, kitaplıktan aziz adaylarının listesinin olduğu kitabı çekip, masanın üzerine yerleştirdi. “Eğer düşük seviyeli bir adaysa, mümkündür. Gözlemini yaptığın bir çocuk var mı?” Aziz adayları arasında sınıflandırmalar, statülerine göre yapılırdı. Eğer oradan ya da halktan bir yetim düşük seviyeli bir adaysa, kuralları çiğnemek zor olmayacaktı. “Diana.” DeHeen’in sesi biraz yumuşadı. Genç rahip isme göre listeyi karıştırdı. Birkaç sayfa içinde, Diana’nın özelliklerini, bir yetim olduğunu, en düşük ilahi güce sahip olduğunu buldu. O, hatta gecekondu mahallelerinden alınmıştı. ‘Neden bu çocuğu seviyorsun…’ Eğer böyle bir adaysa, DeHeen’e verilmesinde bir sakınca yoktu. Hatta o kaybolsa bile kimse onu aramazdı. Ancak rahip, DeHeen’in daha sonra bir hata bulmasından korkarak tereddüt etti. “Bu adayı almak istediğine emin misin?” “En düşük ilahi güce sahip. Eğer istersen daha kullanışlı bir aday önerir miyim?” Rahiplerin Diana’yı umursamadan söyledikleri sözlere DeHeen’in gözleri karardı. Tapınakta Diana’ya nasıl davranıldığını görebiliyordu. Diana’nın boş gibi görünen gözleri aklında canlandı ve yüreğini parçaladı. “Dilin kesilmesini isteyeceksin.” DeHeen’in sinirli sesiyle rahipler yutkundular. İçeride böyle bir şey yapamayacağını düşünüyorlardı ama sırtları soğudu, hızla dillerini tuttular. ‘Bu doğru.’ Ama DeHeen’i iyi tanıyan Ben, içeriden bağırdı. DeHeen gerçekten yeni rahibin dilini kesebilirdi, bu yüzden hızla onun önüne geçti. “Hayır. O çocuğu alacağız.” Ben, sözlerini kararlı bir şekilde kesip, milyonluk bir Erin banknotunu rahiplere uzattı. Büyük bir meblağ, sıradan soylular için altı aylık yaşam masraflarını karşılayacak kadar yeterdi. Rahiplerin gözleri açıkça büyüdü. Yutkunarak, hemen Diana’nın adının yazılı olduğu kağıdı kitaptan koparıp attılar. “Adının silindiğinden emin olun.” “Farklı olmayacak.” Beklemek için bir şey yoktu. Diana’nın adı tapınağın listesinden tamamen silindi. Üst seviyelere rapor edilmesine gerek yoktu. Bir yetim olan bir aday kaybolsa bile, kimse bunu umursamazdı. “Bütün bu saçmalık ne?” DeHeen ve Ben ofisten çıktıktan sonra, rahipler faydasız bir junior adayı yüksek fiyata satmaktan keyif aldılar. Tapınakta kalmaya devam edersen, yemeğini atamazsın. O yüzden onu satın almak, birkaç katı kârla yapılan bir işti. “Bütün parayı bağışlamayacaksın, değil mi?” “Delirdin mi? Aramızda kaldı. Yarısını birbirimize bölelim.” “Bu gece bir bara gidelim mi?” “Tamam-!” Olan biteni hiç düşünmeden, aziz adayını kendi elleriyle satmanın sonrasındaki sonuçlardan habersizdiler. [hr] “Bu mu?” Diana, toparladıktan sonra valize bakarak düşündü. Çıkmadan önce son kez her köşeyi aramıştı, ama tutması gereken tek şey günlükleriydi. Genel eğitim kıyafetlerini geride bırakacaktı. Bunun dışında, eskiyen ve atılması gereken pijamalar, battaniyeler ve yazı malzemeleri dışında hiç bir şey yoktu. Toparladıktan sonra, Diana hızla yere inmiş olan yatağa oturdu. Yavaşça odanın etrafını inceledi. Buradan asla çıkamayacağına inanırken, burada kalacak hiçbir şeyinden pişmanlık duymadan garip bir his vardı. İki gün önce, DeHeen’in adamı gelmişti. Yarın Diana’yı alacağına dair söz vererek gitmişti. “Gerçekten dışarı çıkabilecek miyim?” Diana, beklenmedik bir şekilde seslendi. Bu zamana kadar tapınaktan çıkabilmek için sayısız kez dua etmişti. Ancak hiçbiri gerçekleşmedi ve her zaman tapınakta hapis kalıp aynı sona mahkum oldu. Ama tapınaktan bu kadar kolay çıkabileceğine inanamıyordu. Soyluların kapricoları bir iki günün meselesi değildi. DeHeen, onu kızlık olarak evlat edinmeyi vaat etmişken, aklını değiştirir diye endişeleniyordu. Gerçekten Büyük Dük’e gitse bile, zaten onun ikiz oğulları vardı. Büyük Dük ailesindeki çocukların eksiksiz bir şekilde büyüyecekleri belliydi. Tüm soylular, Diana’nın ilişki kurmaya çalıştığı insanlar gibi davranıyordu. Yüksek burunları ve gururlarıyla, soylular dışında herkesin ezilip görmezden gelinmesi işte buydu. Çocukken yetim olmasına rağmen insan gibi muamele görmeyeceğini anlamamıştı. “Önemli değil.” Zaten bir yol arayacakken yaşamak için, o kadarına da dayanmalıydı. Bunu düşündükçe, Diana odayı köşesine gidip çömeldi. Bağlandığı süre o kadar uzundu ki dik yatarken uyuyamıyordu. Sadece dizini tutup duvara yasladığında sakinleşiyordu. “Uyu.” Uzun süre uyumalıydı, ancak bir türlü uyuyamıyordu. Ne zaman rahat uyuduğunu bile hatırlamıyordu. Tekrar doğuşundan sonra uyuduktan sonra, Diana’nın rüyası, her zaman kilitli olduğu kuleler cezaeviydi. Oradaki acılarının hatırası canlı bir şekilde geri geliyordu. Bu yüzden, Diana’nın uyuması acı verici oluyordu. ‘Buradan çıktığımda rahatça uyuyabilecek miyim?’ Yarın tapınaktan çıkmak şansı olduğu için şanslıydı. Diana kıvrılıp üzerine battaniyesini çekti. Bir daha asla bir sonraki günü görmemesini umuyordu. [hr] Ertesi sabah. Diana, yatak örtülerini düzenleyip hareketsiz bir şekilde oturdu. Tüm gece dönüp durduğu için iyi uyuyamamıştı, bu yüzden gözlerinin altı morarmıştı. Ama bir yandan da huzurluydu. Tüm hazırlıklar bittikten sonra, yetkili, Diana’yı almaya odasına geldi. “Hazır mısın?” “Evet.” Rahip, tüm işlemlerin tamamlanıp tamamlanmadığını sormadan, Diana’yı yönlendirdi. Diana, daha önce hazırladığı valizle tapınağı takip etti. Henüz günün erken saatleriydi, bu yüzden çıkış yolu sessizdi. Rahip, sessizce yürüyen Diana’ya sakin bir şekilde konuştu. “Ne olursa olsun, Dük’e ne yapması gerektiğini takip etmelisin. Ne olursa olsun, buraya bir daha geri dönemeyeceksin. Tapınakta olan her şeyi unutmalısın.” “Ya Büyük Dük beni terk ederse?” “Eğer öyle olursa, kendi başına yaşaman gerekecek. Artık tapınakta değilsin, unutma.” Diana, patlamak üzere olan bir kahkahayı yutkunarak içinden güldü. Bir zamanlar böyle bir yeri değerli görmesine acıyordu. ‘Eğer yetim olmasaydım, böyle muamele görür müydüm?’ Yeni rahibin ona sadece bir nesneymiş gibi davranan sözlerine sabrı tükenmişti. “Evet.” Ancak, o uzun zaman önce tapınağı terk etmeyi umudunu kaybetmişti. Diana, öfkesinin bile israf olduğunu düşünerek sakinleşti. Sonrasında hiçbir şey konuşmadılar. Rahibi sessizce takip ederek yürüdü. Yolun sonunda tanıdık bir figür gördü. Diana, Ravienne olduğunu fark ettiğinde gözleri büyüdü. t/n : AHHH GERI ÇEKİLİN, kuduz geliyor ‘Neden…?’ Ravienne oldukça şaşkındı. Diana’yı yeni rahiple erken saatlerde dışarı çıkarken görünce şüpheyle bakıyordu. “Ravienne, erken saatte nereye gidiyorsun?” “Evet, azize dua etmeye gidiyorum.” “Bunu söylediği için aziz seni yanına koymuş olmalı.” Ravienne, rahibin sözlerine gülümseyerek cevap verdi. Ve hemen arkasını döndü. “Peki ya sen? Diana’yı nereye götürüyorsun?” “Gerçekten… bu çocuk bugün tapınaktan çıkıyor.” Rahip, durumu sakin bir şekilde halletmeye çalıştı, ancak Ravienne ile karşılaştığında gerçeği söylemek zorunda kaldı. “Ne? Nereye gidiyor?” “Büyük Dük Tersia. Onu alacağını söyledi.” Ravienne’in gözleri büyüdü. “Büyük Dük DeHeen mi?” Şaşkındı. Tabii ki Diana ile Büyük Dük arasında hiçbir ilişki yoktu. O zaman Ravienne’in yüz ifadesi asıklaştı. “Neden? Bir çocuğu alacak kadar yakın mıydınız?” “Hayır.” “O zaman seni Tersia ailesine götürmenin ne anlamı var?”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.