Koşma sesi ve buraya uymayan tatlı bir ses duyduğumda kafamı o yöne çevirdim.
Kreşte bana iyi davranan tek kadın bana doğru koşuyordu.
‘….Ulinee’miydi’
Sert zihnimi araştırdım ve adını hatırladım sonra onun adıyla onu çağırdım.
‘’..Ulinee’’
‘’Evet, Daphne. Aman Tanrım. O bu şekilde düşerken sadece izlediniz mi?’’
Kızgın ses yanımda duran şövalyenin alaycı bakmasına neden oldu.
Sonra şövalye benim arkamdaki beni destekleyen ve beni büyüten Ulinee’e baktı. Bana sanki bu benim suçummuş, düşen ben olduğum için bütün bunları neden sadece o işitmeliymiş gibi bana bakıp kafasını başka yöne çevirdi.
Bununla uğraşmak bile istemiyordum.
‘’Aman Tanrım. Dizleriniz tamamen sıyrılmış.’’
‘’…’’
‘’Hadi hemen geri dönelim ve dizlerine bakalım.’’
Eğer geri dönmekten bahsediyorsan büyük ihtimalle kreşten bahsediyorsun.
‘…Bekle bir dakika’
Düşünecek olursak, ben sonunda kreşte yaşayacağım, peki nasıl dövülerek öldürüleceğim?
Benim ölümüm romanda ayarlanmış olan bir çizgi.
Peki nasıl öleceğim..?
‘’Oh, Daphne. Sen gerçekten hasta olmalısın. Ne yapmalıyım?’’
‘Neden ben kreşin dışındaydım…?’
Yaramı gördüğünde üzülen kişinin sesi bir anda durdu.
Başımı kaldırdım, garip hissettim ve görevli kadının normalden daha parlak bakan gözleriyle karşılaştım.
‘’Oh, geri dönmeden önce seninle görüşecek birisi var.’’
‘’Kim?’’
Ulinee benim soruma gülümsedi ve başını salladı.
Ve üzerinde bizi bekleyen büyük bir şeyin gölgesi vardı. Garip hissettim ve yavaşça başımı kaldırmaya başladım.
Büyük bir vücut, gece gökyüzü lekeli gibi koyu lacivert saçlar ve keskin gözlü gözlerle eşleşen keskin bir çene çizgisi. Ana karakter görünümü olduğunu söyleyen renkli görünümün üzerinde tek bir şey vardı.
Sadece aynada görebildiğin altın renkli ışıltılı gözler.
İç güdüsel olarak fark ettim. Önümde dikilen adamın benim babam olduğunu.
Babam benimle göz teması kurmadan çabucak başımı aşağı indirdim.
Bedenim titremeye başladı çünkü bana direkt bakan gözlerin hoşnutsuzlukla dolu olduğunu hissettim.
Annem öldü ve şimdi ben sadece ona… Babam varlığımın başlangıcından beri bana dikkat bile etmeyen bir insandı.
Şövalye soruyla biraz kafası karışmış gibi gözüktü.
Ulinee hemen yanıma gelip temiz bir sesle konuştu.
‘’Bu çocuk dükün kızı’’
‘’Kız?’’
Saçma bir sesti.
Yanımdaki şövalyenin Ulinee’yi geride bırakarak soru soran sesini duyabiliyordum.
O rahatsız edici sesiyle sordu ve şövalye tereddütle cevapladı.
‘’O kötü Freyr’in kızı’’
‘’…ha.’’
Sağır edici bir nefes ve net bir hoşnutsuzluk hissi. Üzerime düşen soğuk bir bakış.
‘… Ama bu fırsatı kaçırırsan.’
Ne olursa olsun yarın öleceğim
‘Ölmek istemiyorum…’
Elimi yavaşça hareket ettirdim, başımı kaldıramıyordum.
Bir bebek hareket ediyormuş gibi titreyen kolunu kaldırmaya çalışan kızın titreyen ellerini neredeyse sarsacaktı.
‘’Ah…Ba…’’
Ve ben ona baba diye çağırmaya çalışıp kafamı kaldırmaya çalıştım.
O benim demeye çalıştığım şeyi dinlemeyi reddetti ve sanki elbisesinin eteğine tutunmaya çalışırken elimden kaçıyormuş gibi geri çekildi.
‘’Benim çocuğum değil’’
‘’……’’
Gözleri benim gözlerime gidip ufalanan kısa saçlarıma gitti.
Mor saç, bu saç annemden bana geçmişti.
Muhtemelen bu ona annemi hatırlatmıştı, ifadesi öncekinden daha da derinleşti.
‘’Bu doğru olamaz’’
Kesin cevabında hiç tereddüt yoktu.
‘’Eunice’i incitmek için bir kadın işe alan birisiydi. Parası olmadığı için muhtemelen onlardan birine vereceğini söylemişti. ”
‘’Yerini ve gücünü sevgiden daha çok tutmak isteyen bir kadın için bu anlaşılabilir bir şey.’’
Etrafımda berbat bir sessizlik vardı.
‘’Bu kirli çocuğu benim çocuğum diye ağzına almaya cüret etme. Hele bunun gibi kimin kanının aktığı bilinmeyen bir çocuk için’’
Bu bittiğinde şövalyeler annemin bedeniyle arkamızda belirdi.
Babam ya da dük benimle hiç ilgisi yokmuş gibi adımlarını insanlara doğru götürdü ve kısa bir süre sonra sesinde bezgin, tuhaf bir sesi barındırarak:
‘’Sen kesinlikle öldün. Bu bedeni tanıyorum. Onunla ilgilenin’’
Sanki görülecek daha fazla bir şey yokmuş gibi, Dük tereddüt etmeden oradan çıktı.
En son karısını ziyaret ettiği zaman karısının ölümünü teyit ettiği zamandı.
Kötü kadının ölümü, annemin ölümü, sonuna kadar perişan sondu.
Herkesin mutlu olduğu bir ölümdü. *** Ulinee’nin eliyle kreşe geri döndüm.
Yolda Ulinee bana hiçbir şey demedi ve bu ona göre değildi.
Normalde garip hissederdim, ama bunu fark edecek bir durumda değildim.
Ulinee kreşe girer girmez Dükün yaptığı gibi bana soğuk bir bakışla baktı.
‘’…Ulinee?’’
Her zaman küçük sesime gülümseyen Ulinee'nin ifadesi sertti.
"Ah, gerçekten.’’
Sıkıntı dolu sesi her zaman ki gibi değildi. Saçlarımı kabaca tarayan kadın gibi bana aşağıdan baktı.
“Elimde tuttuğum şeyin hayatımı düzeltmek için altın bir ip olduğunu düşündüm ama çürümüş bir kabloymuş.”
Aşağılayıcı bakışı rahatsız edici sesi takip etti.
‘’Ben onu takip edip bakmaya çalıştım ki rahat bir şekilde düşesin dadısı olarak yaşayacaktım.’’
Neden sadece onun bana kibar olduğunu anlamıştım.
‘’Ah, çok moralim bozuldu. Ne yapmalıyım?’’
Öfkeden duramayan sesi vardı ve sonra cümlelerinin sonunda alaylı bir sese sahip oldu.
Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.