##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Bunu hiç beklemiyordum, ekmeğin kalanını tek hamlede yutan dükkân sahibi, bizi zor seçim yapmak zorunda bıraktı. Tamam, ben Akıncılar Partisi lideriyim ama bu karar kendi başıma alamayacağım kadar ağır. “Millet duydunuz, ne cevap vereceğiz!” Bir dakika, ben konuşabiliyorum. Üzerimdeki lanet etkisi sürse de ağzım gayet güzel oynuyor. Acaba elim! Yok, bedenimin kalan kısımları gibi elim de hareket etmiyor. Şaşkın halimi gören dükkân sahibi dayanamayarak lafa giriyor. “Kısa süreliğine, lanetin küçük bir kısmını etkisiz hale getirdim. Fazla zamanın yok, bittiğinde acı iki katı şeklinde geri gelecek!” Sahi ya, saldırıya uğradığımızdan beri acı hissetmiyorum. Dükkân sahibinin marifeti olsa gerek, gizli kapaklı işler çevirmek konusunda üstüne yok nasıl olsa. “Ben, zor bir görevi kaldıralım derim. Mesela Dört Yüz!” Şükrücük, oyunu Kör Vadi bossundan yan kullandı ama unuttuğu bir şey vardı. “Şükrücük abi, o boss çok güzel eşyalar veriyor. Onu kaldırırsak, diğerlerinin faydalanmasını engellemiş oluruz!” Rimel hemen söze girdi ve düşüncelerini dile getirdi. “Haklısın, ben o kadarını düşünemedim. Daha bizim çocuklar kafasını kıracak onun!” Şükrücük arkasını dönüp yancılarına bakarak konuştu. Şaka bir yana, adamlar nasıl gönülden bağlandılarsa, yaşa abi, aslan abimiz nidalarıyla alkışladılar bizimkini. “Son zindana girmedik, orayı bilmiyoruz ama seninkinin partisi orkları geçememişti. Onları mı kaldırsak!” Toraman seninkinin derken kaşını gözünü bir değişik oynattı, bu hareketi Kaplanlar partisinin kalan üyelerini sinir etse de onun pek umurunda değildi. “Olmaz, ben daha tartmadım onları. Sikleti düşük tankların beceremediği bir şey diye, hemen kaldırmak olmaz.” Abi kardeş taarruzdalar, yakaladılar ya suyunu çıkarana kadar durmazlar şimdi. “Sizi de göreceğiz, bakalım oraya kadar gelebilecek misiniz?” Kaplanlar’ ın tankı Hükümet, direkt kendisine laf atılınca dayanamadı ama bu kez hiç beklenmedik bir şey oldu. “Abla, o konulara hiç girme istersen!” Geçici eleman işi bitince partisinin yanına konumlandı, aralarında enerji bariyeri olsa da sesler rahatlıkla diğer tarafa geçebiliyordu. “Sus sen bakayım! Ne oldu? İki görev yaptın diye sende mi bizi satıyorsun?” İri yarı fiziğiyle elini beline koyduğunda ben bile korktum, buna rağmen Leo ısrarını sürdürüyordu. “Abla, sen de benim gördüklerimi görsen, ne demek istediğimi anlarsın!” Leo’nun tavrından cesaret bulan Şükrücük, aldı eline sazı. “Ne dersin Hükümet, bir iddiaya girelim mi?” “Sen kim oluyorsun da bana adımla hitap ediyorsun!” “Boş ver şimdi poz kesmeyi, sen dediğime cevap ver. Ben diyorum ki son zindanı bir kerede temizleyeceğiz, var mısın iddiaya?” Çıt çıkmıyor, ne dükkân sahibinin sorduğu soru ne de gün boyu süren savaş kimsenin umurunda değil. Herkesin dikkati, aralarındaki bariyere rağmen kafa kafaya girmiş ikilinin üzerinde. “Varım be varım. Senden mi korkacağım!” “Abla yapma, gaza gelme!” “Sus Leo, araya girme seni de harcarım!” Kaplanların tankı coştu bir kere, durdurmak mümkün değil. “Eğer bir kerede keserseniz, bundan sonra seni her gördüğüm yerde abi diyeceğim!” Şükrücük’ ün suratı bazlama gibi yayıldı, teklif pek hoşuna gitmişti. “Madem öyle ben kaybedersem, dile benden ne dilersen!” Bizimki kaybetmeyeceğine o kadar emin ki bol keseden savuruyor. “Ne istersem mi?” “Ne istersen!” “Tamam o zaman, herkes şahit olsun. Akıncılar Partisi zindanı tek seferde bitirirse o, bitirmezse ben kazanıyorum!” Alkış kıyamet, izleyenlerin nasıl hoşuna gitmiş belli değil. Rekabet Cehennem’ de bile izleniyor be, biraz da kavga etseler reytingleri alt üst ederiz. Az öne herkes dedim ama bir kişi beklemekten sıkılmış gibi dükkân sahibi homurdanmaya başladı bile. “Küçük gösteriniz bittiyse, cevabımı alayım!” Adam ağaç oldu, bir karar da veremedik, ne desek acaba? “Günahkâr kesme görevini kaldıralım!” Elenora konuştuğunuzda gözleri nemliydi, kendisinin yaşadığı acıyı başkalarının yaşamasını istemiyordu. “Olur mu öyle şey, şu içerde bekleyen korkakları kesemeyecek miyiz?” Şükrücük’ ün yancılarından biri anında cevap verdi, sanıyorum tankımızın karşıt görüşü benimsediğini zannediyor. Burada benim müdahalem gerekiyor ve aklıma müthiş bir fikir geldi. “Herkes beni dinlesin!” Hazır lanetin etkisi ağzımdan kalktı, hakkını vereyim bari. “Sizin yardımınız olmadan bu savaşı kazanamazdık, vereceğimiz kararda sizin de söz hakkınızın olmasını istiyorum. Günahkâr kesme görevi kalksın diyenler, el kaldırsın!” Binlerce kişiden oluşan kalabalığı gözlemliyorum, elini kaldıran kişi sayısı yüzü bulmuyor. Aslında durum tahminim dâhilinde, bizim yüzümüzden içeridekilere bilenmeleri çok doğal. “Madem öyle, size daha önce anlatmadığımız bir konudan bahsedeceğim. Nasıl bir bölgeye karşı bağışıklık kazandınız biliyor musunuz?” “Sizin sayenizde!” “Ana parti sayesinde!” “Akıncıların hediyesi!” Sesler dinene kadar bekledim. Herkes en az bir şey söylediğinden, yaygaranın dinmesi uzun sürdü. “Peki, bunun için bir seçim yaptığımızı biliyor musunuz?” Bu sefer ses yok, merak dolu ifadelerden oluşan sakin bir denizi izliyorum. “Ya %30 oranında kalıcı istatistik artışını seçecektik ya da Başlangıç Köyü üzerindeki herkesin bağışıklık kazanmasını seçecektik!” İlk defa dile getirdiğimiz bu bilgi karşısında, kasabanın içinde kalan kalabalık bile hayretle ünledi. Az buz şey değildi, ne olursa olsun diğerlerinden %30 güçlü olma şansını tepmiştik. “İşte biz böyle bir partiyiz ve bizi ana parti olarak çağıran kişiler olarak size bir daha soruyorum. Günahkâr kesme görevini kaldırmamızı isteyenler, elini havaya kaldırsın!” Kolların havaya kalkarken çıkardığı keskin ses geniş düzlükte yankılanıyor, Akıncılar Partisi’ni takip eden binlerce kişi kendilerine yakışanı yapıyorlar. “Gördün, cevabımız bu. Günahkâr kesme görevini kaldırıyorum!” Dedim ve dehşetli bir acı dalgası bedenimi esareti altına aldı. Savaşın başlamasıyla beraber kesilen ağrılar misliyle geri döndüler, dişlerim öyle kitlendi ki diş etlerimden akan kanlar ağzımın kenarlarında süzülüyorlar. “Dükkân Sahibi beyefendi, liderimizin acısını durdurmanız mümkün mü?” Hayal meyal duyduğum bir ses var ama kime ait olduğunu bilmiyorum. Cevabıysa net bir şekilde işittim, pis şişkonun hiç acıması yok. “Bu acı, kutsal bir acıdır. Eğer binlercesinin önderliğini yapmaya soyunduysa, şuncacık şeye de dayanması gerekir!” Biraz daha ayık kaldım, sonrasında bayılmışım. Uyandığımda hanın yanındaki otelde, her zaman yattığımız yerdeyiz. Şöyle bir kafamı kaldırdım, şükür oynatabiliyorum. Etrafa bakındım kimseyi göremedim, yalnız bacaklarımda bir ağırlık var. Bakışlarımı oraya çevirince bir de ne göreyim. “Jennifer!” Tam bağırıyordum ki elimle ağzımı kapattım. Altın sarısı saçlarını sermiş uyuyan güzeli uyandırırsam, kendimi affedemem. Bu nasıl bir güzellik böyle, acaba ipek saçlarını biraz okşasam uyanır mı? Ya ne düşünüyorsun Max, olur da uyanırsa uydurursun bir bahane. Cehennem’ de yaşamaya çalışıyoruz, böyle bir fırsat daha ne zaman eline geçer ki?
Altı Medeniyetin Dünyası sesli tiyatro şeklinde, her gün yeni bölümüyle Youtube kanalımızda. Hemen takip etmeye başlayabilirsiniz. https://www.youtube.com/channel/UCFLFkHspxIWOS_quuhWnOEAhttps:/
/www.instagram.com/novelturkiye/
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.