"Kısa bir zaman öncesine kadar, orada yüksek sayıda muhafızlarımız vardı. Resmi olarak, yıkım başladığında tehlikeden dolayı artık muhafız bulunduramadık… ama gerçek sebep bu değil. Aslında sebebi, Kamukura İzuru'yu orada saklıyor olmamız."
Hikayesini dağınık bir dikkatle dinlerken tekrar oldu. Yeterince aktarabileceğimin ötesinde bir sersemlik hissettim. Görüşüm bulanıklaşıyordu, sendelediğimde sabit durabilmek için önümdeki parmaklığı elimle tuttum.
"Şimdiye kadar, söylediğim her şey..."
Konuşan yaşlı adamın, önümde durduğunu biliyordum ama yine de büyük bir uzaklıktaymış gibi hissettim.
"...bildiğim kadarıyla hikayenin tümü… şimdi beni özgür bırakır mısın?"
Sesi bir şey tarafından bastırılıyor gibiydi. Kalbim o kadar çok atıyordu ki yüksek sesle kulağımın arkasından çınladığını duyabiliyordum.
"Hey, sorun ne? Acele et… Gözlerimin etrafındaki bölge bi süredir dayanılmaz şekilde sıcak… Bir doktora gitmek istiyorum… He, beni duydun mu?"
Duymadım.
Kulaklarımdaki atış sesi sadece artıyordu, diğer sesleri tamamen boğuyordu, artık başka hiçbir şey duyamıyordum.
Artık başka hiçbir şey duymuyor olmam gerekliyken tek bir ürkütücü kahkaha duyabiliyordum.
"…Upupu."
Aynı anda, arkamda bir varlık hissettim.
İğrenç bir varlıktı, enseme rahatsız edici sıcak bir hava üfleniyormuş gibiydi.
"…Upupupupu."
Bunu hisseden vücudum titremeye ve sallanmaya başladı. Hiçbir şey söyleyemedim, sanki felç olmuştum. Gittikçe kahkahanın sesi arttı ve tizleşti, sanki benimle alay ediyordu.
"Upupupupupupupupupupupu."
"K-Komik olan ne..?!" Yaşlı adamın bağırışları bile diğer sesin benimle dalga geçtiğini gösteriyordu, ses yoğunlaştı.
"N-Neden gülüyorsun?! Böyle komik olan ne?!" diye bağırdı yaşlı adam, sesi huzursuzluk ile doluydu. Sesi kulağa sinirli ve neler olduğunu anlamadığı için özellikle kısık geliyordu. "K-Kes sesini! Kes sesini! Kes sesini! Kes sesini!"
Gülüşler sona ulaştı.
"…Upupu, Ne sevimli bir yüz yapıyorsun." Ses, yaşlı adama yönelikti. "Ama 'asla kaçmayacaksın' demiştim… Sadece daha fazla kederin sebep olduğu bir yüze sahip olacaksın, anlarsın ya?"
"...N...ne-n-ne-!"
"Upupupu!"
Yaşlı adamın yüzü duygu doluydu, bir anlığına beyaz renkte parladı. Tepkisi imkansız şekilde garipti, gülüş yine sesini arttırdı.
"Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu. Upupupupupu." Gülüşler odayı çevreleyen betonda yankılandı, her bir yankı diğerini bastırdı.
Ruhsuz bir beden gibi, sersemce sallanarak öylece durdum. Tüm bedenim canlılıktan mahrum bırakılmıştı, bu küçük hareketleri bile imkansız hale getirmişti. Sesleri görmezden gelemedim bile, sadece hangi sesin hangisi olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bilincim sınıra ulaştı; ışık, ses ve renklerin hepsi aynı anda kayboldu. Önümdeki görüntü, suya dökülen boya gibi büküldü ve çarpıklaştı. Parmaklığın diğer tarafındaki yaşlı adam da görüş alanımın sınırlarında bulanıklaştı.
Ne?
Önümdeki bozulan dünyayı izlerken kendi kendime mırıldandım.
Bu ne?
Kısa sürede dünya eriyip bir renk birikintisi oldu, her bir renk ayrılıp farklı tonlar oluşturdu. Sonra renkler bir kez daha birleşmeye başladı, bu dünya başka bir dünyaya dönüştü. Akan bir nehir varmış gibi, akımla birlikte hareket ettim ve önümdeki her şey yandan geçip gitti.
Arkamda dev bir açık kapı vardı.
Kapıdan, Monoayı Kafalarından oluşan bir çığ döküldü.
Hücrenin olduğu taraftan çığlıklar yankılandı.
Açık kırmızı bir su birikintisi ayaklarımda belirdi.
Transa girmiş halde ondan kaçtım.
Sonra, karanlık.
Gözlerimi açtığım anda kendimi parlak, beyaz bir odada buldum.
Yeniden doğmuş gibi hissettim.
Ben, taze, yeniden doğmuş Ryouko Otonashi; yenilenmiş bir dinçlik hissi ile uyanıp yataktan çıkarken gerindim.
Bakışlarımı pencereye çevirdim; güneşin gündüz ışınlarına işaret eden parlak ışığı, perdelerin arasından beyaz odayı doldurmuştu.
Görünen o ki belli bir zamanda uykuya dalmışım. Unutkanlığımdan dolayı ne zaman uykuya daldığımı bile hatırlayamadım-
"Ah."
O anda, gözlerimin arkasından ışığın hızla girdiğini hissettim. Bir görüntü, kafamın içinde kendi kendine oluştu.
Yeraltı tesisi.
Hazırlık Departmanı.
Monoayı.
Geçmişe ani bir dönüş. Kesinlikle tanıdık olmayan bir deneyim.
Bu benim hafızam olabilir mi?
Hemen uyuz bilincimi gözden geçirdim.
Bu bana, bir şeyi hatırlayabiliyor ama aynı zamanda hatırlayamıyormuşum gibi hissettirdi. Bu doğal bir his gibi geldi ama yine de şaşkınlığa gömülmüştüm.
Bu ne? Bana ne oldu?
bu bölümün devamı yakında...
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.