Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 

           
Depresyondaymış gibi hissettim. Eğer seramoniye gitmek istemezsem o zaman dükle değil de Derrick'le konuşacaktım.

Ama eğer yaparsam o zaman onun ilgi oranının düşebileceği riski var.

'Onun yerine Rennald olsaydı bi kumar oynardım.'

Rennald'ın ilgi oranının negatiften yükseldiğini düşününce bir iç çektim.

Onu %0'da tutmakla yeterince meşguldüm.

Derrick'e karşı kumar oynamayı düşünmemeliyim bile.

"Le,leydi.... iyi misiniz? Bembeyaz oldunuz."

Emily yüzümün ciddi ifadesine bakaraktan temkinlice sordu.

"Odadan git. Düşünecek bir şeyim var."

Sinir bozucu bir sesle, elimle işaret ettim.

Odadan gider gitmez iç çektim.

"Ha...."

Gitmezsem öleceğim, gidersem de öleceğim. Bu oyun ne kadar delice böyle?

Evde kalma cezası sırasındaki cennetsel günlerimi özledim.

"Ondan yapabildiğim kadar kaçınsam sorun olmaz, değil mi?"

Hikayenin nasıl işlediğini düşündüm. Hatırlayacak da çok bir şey yoktu.

Saray bahçesinin labirentinde veliaht prensle tanış ve doğru düzgün konuşma başlamadan öl. Tekrar ve tekrar.

Sıfırla tuşuna her beş saniyede bir bastığımı söylesem abartıyor olmam.

"Hasta olduğumu söyleyerek katılmamak en iyisi..."

Ah.

O esnada kafama zekice bir fikir geldi.

"........Ölmeyi mi denesem?"

Düşündüğünde kötü bir fikir değildi. Yani, kimse bilmiyor. Bu dünyada ölürsem kendi dünyama dönme ihtimalim var.

Oyunca 'oyun bitti'ye ulaşınca sistem bu konuda ne yapacak?

Hiçbir umut olmayan karakterle bir sona ulaşmaktansa hemen vazgeçmek daha iyi olur.

Ayrıca bu oyunda sıfırla tuşu var.

Kulağa meleksi geliyor. Sı.fır.la.ma.tu.şu.

Elbetteki oyunu oynarken telefonda olduğu gibi 'geri' tuşu veya simgeler yok.

O anda görebildiğim tek şey seçeneklerle dolu olan kare bir çizelge.

Ama sistemdeki [SEÇENEKLER AÇIK/KAPALI]'yı açtığımda sıfırlama tuşu da olmaz mı?

"Neden bunu daha önceden düşünmedim?"

Bir sıfırlama tuşu olduğu sürece her şeyle yüz yüze başa çıkmak daha iyi.

"Harika."

Hadi veliaht prensi görüp ölelim!

***

Normalden daha erkenden uyanıp bütün muameleleri aldığım için yarı ölüydüm.

Süt ve güzel kokunun özünü çıkardıkları bir banyoda banyo yaptım, sonra masaj vardı ve beden ile yüz maskesi. Bu sıkıcı adımlar birçok kez tekrarlandı.

Banyodan çıkıp makyaj masasına oturduğumda yarı ölüydüm.

Ancak bu hepsi değildi.

"Leydi, bu elbise nasıl? Bunu geçen sefer almıştınız ve bir kere bile giymemiştiniz yani yeni."

"Bu küpeye ne dersiniz? Bu kıyafetle iyi gitmeli."

"Bence saçınızın yarısını toplamak hepsini toplamaktan daha iyi olur. Ne düşünüyorsunuz?"

"Makyajınızı nasıl istiyorsunuz....."

Beni zaptederken soru sormaya devam ettiler.

'Bunlar gerçekten Penelope'dan nefret ediyor mu?'

Benden daha heyecanlılardı.

Kafamı kaldırıp aynaya baktım.

Görünüşe göre bu sabah aldığım tüm tedaviler işini yapmış çünkü yüzüm her zamankinden daha çok parlıyordu.

'Yani, böyle bir yüzü dekore etmek eğlenceli olmalı.'

Neden böyle davranıp konuştuklarını anlayınca kafamı salladım.

"O elbiseyi al ve tüm boynumu kaplayan bir tane ver. Takabildiğim kadar az aksesuar takacağım ve diğerlerinde de ağırdan al."

"Ehh?!"

Hizmetçiler sözlerimden dolayı şokla zıpladılar ve sonra eklediler.

"Ama leydi. Bu bir parti. Bu kraliyet sarayında..."

Sözler sanki 'diğerlerinden daha güzel giyinmemeli misiniz' diye soracak gibi göründü.

Hizmetçilerin getirdiği kırmızımsı pembe elbise boynumu açık tutuyordu ve Penelope'un koyu kırmızı pembe saçıyla da iyi olurdu.

Aksesuarlar da Penelope'un güzelliğine iltifat olsun diye elbiseyle setmiş gibi göründü.

Bir tavus kuşunun yapacağı gibi saraya gidip güzelliğimi göstermeyecektim.

Ama sonra oraya ölmeye gideceğimi söyleyemezdim bu yüzden Penelope'un yapacağı gibi bir şeyler geveledim.

"Çok çalışmanıza gerek yok. Sadece söylediğimi yapın."

Benim soğuk ses tonumu duyan hizmetçiler beni daha fazla ikna edemeyeceklerini anladıklarında üzgün bir yüzle elbise dolabına gittiler.

Hizmetçilerin getirdiği üç elbise geçenkine kıyasla daha sakinlerdi.

"Bu."

Seçtiğim elbise koyu yeşil akşam elbisesiydi.

Köprücük kemiklerimi kapladı ve koyu yeşilin tonu pek göze batmadı.

Elbiseyi giydim ve hizmetçileri makyajımı hafif yapmaları için zorladım.

Penelope'un gözleri gibi zümrüt yeşili küçük küpeler giydim.

Makyajdan sonra aynaya baktım ve o kadar erdemli bir kız gördüm ki süslü bir partiye değil de kiliseye dua etmeye gidiyorum sandım.

'Bu görülmemek için yeterli olacaktır.'

Benim tatmin olmuş parlak ifademe rağmen hizmetçilerinki karanlıktı.

"Sadece Emily kalabilir kalanları şimdi gidebilir."

Onlara gitmelerini emrettim sonra kişisel hizmetçimden bir şey daha istedim.

"Emily. Elbiseyle aynı renkte eldiven de hazırlar mısın?"

"Leydi, eldiven de mi takacaksınız?"

Yaparsam o zaman mükemmel olur.

Emily beni bunu yapmaktan alıkoymak istermiş gibi durmadan kımıldadı.

"O zaman ne, bunu gidip herkese gösteremem."

Elimdeki iğne izlerini göstererek söyledim.

İğne izleri soluktu ve şimdi anca görünüyorlardı.

Ancak bazı soyluların görüşü bunu farkedebilirdi.

Bunu gösterir göstermez Emily'nin yüzü soldu.

"Acele et de getir."

"Ta, tamam."

Onun panik içerisinde gitmesini izlerken dilimi cıklattım.

Ona bugünlerde birazcık iyi davranınca onun da biraz tereddütlü olduğu zamanlar vardı.

Benimle yüzleşirken gergin olması gereken zamanlar vardı.

Sonradan, eldivenlerimi giyince hazırlıklar bitmişti.

***

Derrick beni baştan aşağı süzerek "bu nadir" diyen bir yüz ifadesi yaptı.

"Görünüşe göre evde kalma cezası aldığın zamanlarda daha insana benzemeye başladın."

Günlerden sonra ilk defa buluşmuştuk ama onun Penelope'a karşı olan tavrı hala aynıydı.

Ancak bunun için üzülmeye zamanım yoktu. Bunun sebebi kafasının üzerinde parlayan ilgi kutusuydu.

[İlgisi %5]

'Ne. Ne zaman yukarı çıktı?'

İlgisi ben farketmeden artmıştı, hem de yüzde beş!

Biraz şaşkına dönmüştüm. Eğer beni görmediğinde ilgisi artıyorsa, Penelope'dan ne kadar nefret ediyor bu?

'Eğer bunu daha önceden bilseydim hasta olduğum için gidemeyeceğim hakkında konuşurdum.'

Kararımdan pişman olmaya başladım.

Ama çok geçti. Eckart ailesinin sembolü olan süslü araç ana girişin önünde bekliyordu.

Onu selamlamak için hafiften başımı eğdim sonra elim yakında duran korumaya erişti.

Çünkü araç düşündüğümden daha yüksekti.

Derrick'in ne yaptığını göremedim çünkü araca çıkmak için elbisemi kaldırmakla meşguldüm.

Araca başarılı bir şekilde bindikten sonra kafamı çevirip Derrick'e baktım.

Elini dümdüz uzatmıştı, sert bir yüzle bana bakıyordu.

'Onun sorunu ne?'

Kafamı karışıklık içerisinde salladım neler olduğunu anlmak için. Ama seramoniye zamanında yetişmek için acele edip gitmemiz gerekiyordu.

Benimle aynı araca binmesine imkan yoktu bu yüzden aracın kapısının kapanmasını bekledim.

Ama sonra yerinde donan Derrick araca bindi.

'Ne, neler oluyor! Neden buraya tırmanıyor!'

Yanlış bir şey yapıp yapmadığımı anlamak için anılarımı düşündüm ama yanlış bir şey yapmamıştım.

Ancak aklıma hiçbir şey gelmedi. Çünkü bugün tanışıp sadece merhaba dediğimiz belliydi.

Bunu yaparken Derrick benim oturduğum yerin karşısına oturmuştu.

"Be, benimle mi biniyorsun?"

Benim sorularım yüzünden kaşlarını çattı.

"Bununla bir sorunun mu var?"

"Ha, hayır. Öyle değil....."

'Senin sorunun ne! Daha önceden hiç böyle bir şey yapmamıştın!'

Yüksek sesle söylemediğimden emin olup kafamı salladım. Ama bunu söylesem bile kırışığı yüzünü bırakmamıştı.

"Eğer sorunun varsa başka bir araca bin."

Soğuk bir tonla söyledi.

Onun söylediğini hesaba katarak aracın dışına göz attım.

Ancak o gelirken çoktan aracın kapısını kapatmıştı bu yüzden tekrar açıp gitseydi komik görünürdü.

".....Beğenmedim değil."

Derrick'e geri baktım ve ağzımdan zorla isteksiz sözleri çıkardım.

"Ben... beğendim."

Ve sonradan Derrick'e ifadesini görmek için dikkatlice anlık bir bakış attım.

Bana bir dakikalığına dik dik bakıp kafasını öbür tarafa çevirdi.

'Yani o kadar sevmediysen neden ikimiz içinde tuhaf ve rahatsız edici bir hale getiriyorsun?'

Bu Penelope'u rahatsız etmek için yeni bir yol mu?

Onun soğuk aurasını salan figürüne karşı küçük dilimi yutmuştum.

Ama bu kafasının üzerine bakınca hemen değişti.

[İlgisi %6]

Yüzde bir arttı.

Araç hareket etmeye başladığında kocaman gözlerle oraya baktım.

'Evet. Araçta tam olarak ne olabilir ki.'

Onun tüm %6 ilgisi benimleydi.

Bu %6'yı düşürecek bir olayın bu araçtaki bu kısa sürede olmasına imkan yoktu.

'Önleyemezsen eğlen' sözlerini hatırlayarak bunu iyi bir şey olarak almaya karar verdim.

Ancak ayrıldıktan hemen sonra Derrick'le aynı araca binmekten pişman oldum.

'Bunaltıcı! Kurtarın beni!'

***

Oraya varana kadar sanki bir sonsuzluk geçmiş gibiydi.

Sadece bir dakikalığına karşımdaki soğuk yakışıklı adamı, bacakları ve kolları çaprazlanmış şekilde izleyebilmiştim.

Sessiz araçta öyle bir sessizlik vardı ki nefes alırken bile kendimde olmam gerekiyordu.

Daha fazla dayanamayacağım zaman camı açmaya karar verdim ama hareket etmeye başlar başlamaz Derrick bana dik dik bakmaya başladı bu yüzden bir şey yapamadım.

Ondan biraz sonra irkilsem bile hemen kapalı gözlerini birdenbire açardı ve bana bakardı.

'Ah, bana neden öyle bakıyorsun!'

Arada bir [İlgisi %6]'ya bakarak terledim.

Araç sarayda durunca sevinçli bir şekilde içimden bağırdım.

Sonunda bu ölüm aracından kaçabilmiştim.

'Acele edip çıkacağım, sonra temiz hava alacağım.'

Tıkırtı.

Ama bu olmadan önce Derrick araç durar durmaz aniden ayağa kalktı.

Sonra kapıyı benden önce açıp dışarı çıktı.

Sonra....

"Kabul et."

____

Merhabalar. Diğer serilerime de bakmayı unutmayın.

Ariel the Lustful Saint
 
When the counts illegimate daughter gets married





Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.