Yukarı Çık




12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 

           
Ayağa kalkıp elbisemi tutan Derrick bana bir eli ile uzandı.

'Tuhaf bir şey mi yedin?'

Kocaman gözlerle bana eşlik etmeye çalışan Derrick'e boş boş baktım.

Bir süre sonra sinirlendi.

"Ne yapıyorsun? İnmeyecek misin?"

Hatamı anlayıp etrafıma bakındım.

Yeni gelmiş soyluların bakışları bu tarafa doğruydu.

"Teşekkür ederim."

Acele edip Derrick'in elini aldım ve araçtan dışarı çıktım.

Elim ondayken balo odasındaki merdivenlere doğru yürüdük.

"Eckart ailesinden genç efendi Derrick Eckart ile Gong-nyuh Penelope Eckart giriyorlar."

Devasa kapının açılıp hizmetçinin yüksesk sesle bağırması zamanında oldu.

"Aceleci olma."

Derrick'in soğuk sözleri kulağıma erişti.

"Evde kalma cezanın daha dün bittiğini unutmadın değil mi?"

"....."

"Eğer yine yaygara çıkartırsan o zaman evde kalma cezasıyla bitmez."

Sözlerinden sonra heyecan hislerim kayboldu.

Derrick'in rahatsız edici sözlerine geri konuşmak istedim ama kendimi geri tuttum.

"Tamam. Dikkatli olacağım."

Konuşurken gülmek için tüm gayretimi verdim. Cevabımdan sonra Derrick kafasını benden çevirdi.

"Tsk."

O bakmıyorken yanağımı şişirdim.

Sarayda olan parti düzgün ilerledi. Başka bir deyişle bayağı sıkıcıydı.

Girdikten hemen sonra Derrick yanımdan ayrıldı ve şu an başkalarını selamlamakla meşgul.

Bununla beraber benimle konuşmaya gelen kimse yoktu.

Görünüşe göre yaygara çıkartmamla ilgili dedikoduların etkisi harikaydı.

Penelope'un yaşındaki leydilerin dedikodu yaptıklarını ve dans ettiklerini görmek için bakındım.

Kimsenin geçmediği köşede sahneyi izledim.

'Ben yalnız değilim.'

Bu kesinlikle beyin yıkama değil.

Gerçekten. Buraya gelmemin belirgin bir sebebi vardı o da başarmam takdirinde bu korkunç yerden kaçabilmekti.

'Ah! Şu lanet olası veliaht prens ne zaman geliyor!'

Zaman geçtikçe bana bakıp benim hakkımda dedikodu yapanların sayısı artıyordu.

Tüm dik dik bakmaların limitine eriştiğimi düşündüğümde oldu.

"Majesteleri imparatoriçe ve ekselansları ikinci prens giriyorlar."

Oyundaki gerçek etkinliğin sonunda başlamasının zamanıydı.

Kıkırdayan ve birbirleriyle konuşan soylular girişe yüzlerini dönerek ve diz çökerek eğildiler.

Ben de başkalarının ne yaptığına bakarak eğildim.

İmparatoriçe ve ikinci prens kırmızı halıda yürürlerken "biz kraliyetteniz" dermişler gibi gururlu bir pozla güç yürüyüşü yapıyorlardı.

Balo odasının ışığının altında parlayan altın sarısı saçlar kraliyet ailesinin sembolüydü.

Balo odasının karşısındaki merdivenlere doğru yürüdüler ve yaklaştılar. Merdivenlerin üstünde sadece kraliyet ailesinin hakkı olan oturacak yerler vardı.

Tüm sahneyi izleyen ben, ikinci prensin sandalyeye oturmasına şaşırmıştım.

'O yer veliaht prensin değil mi?'

İkinci prensin oturduğu sandalye diğerlerinden üstte ve ortadaydı.

Süslü ejderha dekorasyonları dolu altın taht.

O imparatorun yeriydi.

Ancak imparator oyunda neredeyde hiç görünmüyordu bu yüzden normal olarakten veliaht prens otururdu.

'Ama neden ikinci prens?'

Böyle bir şey yaptıktan sonra imparatoriçenin ve ikinci prensin çok sakin olmalarına aşırı şaşırmıştım. Sanki bu olması gereken normal bir şeymiş gibiydi.

İkinci prensin doğum günü olduğu için izin mi verildi?

"Herkes kalkabilir."

Koltuğa oturan ikinci prens emir verdi. İnsanlar emirle beraber kalktılar.

"Meşgul olduğunuzdan emin olmama rağmen doğum günüme katıldığınız için teşekkür ederim. Bugün için hazırlanmış çok bir şey yok ama umarım herkes iyi zaman geçirir."

İkinci prensin konuşması bittiğinde parti resmi olarak başladı. Hayır, şey olacaktı...

Küt-! Aniden girişten yüksek bir ses geldi.

"Ne?"

"Ne, neler oluyor?"

Tüm soylular yüzlerini sesin geldiği yere döndüler ve gevezelik etmeye başladılar.

Balo odasına kalabalıktan bir figür geldi.

Adım, adım-. Ayak seslerini duyulabiliyordu.

Aynı zamanda birinin sürüklendiği sesi duyuldu.

"Bu, bu veliaht prens!"

Biri bağırdı. Hemen bağırılan yere baktım.

Gerçek altından yapılmış gibi görünen zarif sarı saç, havada sallandı.

Şimdi imparatoriçenin ve ikinci prensin parıldayan altın saçları şaka gibi görünmüştü.

Sarışın, altın rengi saçlı olan ve arkasında sallanan kırmızı pelerinli adam gözlerde asıl parlayandı.

"Bu, bu... o kişi değil mi?"

"Hih! Bu, bu......!"

Veliaht prense yakın olan insanlar çığlık atmaya başladı.

Sürükler, sürükler-.

Veliaht prensin dış görünüşü yüzünden kendimden geçtiğim için fark etmemiştim.

Kendisiyle beraber buraya sürüklediği insan kesinlikle hiçbir şekilde hareket etmiyordu.

"Doğum günün kutlu olsun, sevgili kardeşim."

Veliaht prens merdivenlere ulaştı ve elindeki insanı fırlattı.

"A, ağabey!"

"Ve, veliaht prens!"

İmparatoriçe yerinden kalktı ve veliaht prensi işaret etti.

"Ya, yaptığın şey ne kadar rezil böyle!"

"Ağabeyin küçük kardeşinin doğum günü seramonisine katılması nasıl rezil bir şey olur, anne?"

"Sen veliaht prenssin ve yine de davet bile edilmediğin yerde bu kadar korkunç bir şey yapıyorsun..."

İmparatotiçenin yüzü parlak bir kırmızı bir şekilde parladı ve titredi, kendisine buraya sürüklenen kişi hakkında konuşmaya izin vermedi.

"Ne demek davet edilmedim. Bu sözler üzücü."

"Sen kimsin de böyle bir yere geliyorsun?"

"Çünkü davet edilmiştim ve tüm görevlerimi bir yere bırakıp koşarak buraya geldim."

Veliaht prens alay ederek omuz silkti. Yüzüne bakarak hiç üzgün olmadığını söyleyebilirdin.

O ikisinin durumunu anlayamadım.

'İmparatoriçe veliaht prensin biyolojik annesi değil mi?'

Ben düşünürken veliaht prens ekledi.

"Ama davetiyeyi getiren hizmetçi çok toydu."

Velaiht prens eğildi ve sürüklenen bedeni saçından tutarak kaldırdı bu sayede yarısı ayaktaydı.

Siyah maske yüzünden yüzü görünmüyordu. Ancak giydiği siyah ve ona tam uyan kıyafetler yüzünden katil gibi göründü.

"Ben söylediğimde davetiyeyi vermedi ve onun yerine daha farklı şeyler yaptı ben de ona bir ders verdim."

"......... ."

"Neden daha uygun bir hizmetçi seçmedin, küçük kardeşim?"

O zaman oldu.

Srrr-. Veliaht prens boş eliyle kılıcını çıkardı ve katilin boynunu hemen kesti.

Sıçrar-! Kan su çeşmesi gibi ani bir şekilde çıktı.

"Hediyemi bununla vereceğim."

Veliaht prens kafayı ikinci prensin ayağına attı.

"Aaaaaaaaaah!"

Balo odası imparatoriçenin çığlığıyla doldu.

O kişinin kafası yerde top gibi yuvarlandı.

İkinci prens her an bayılabilirmiş gibi bembeyaz oldu ve tek kelime dahi edemedi.

"Eğer benden hediye istiyorsan davetiyeyi onun gibi bir hizmetçiyle gönder."

Balo odası şoke olmuş insanlarla doldu. O kadar insan içerisinde sadece veliaht prens güldü.

Onun keskin ve sivri gülümsemesi cehennemden bir aslanmış gibiydi.

Balo odasına girdiği gibi hemen terk de etti. Bize kalan tek şey şok ve korkuydu.

Veliaht prens gözden tamamen kaybolunca herkes şimdiye kadar tuttuğu nefeslerini duyulabilecek bir şekilde verdiler.

Benim için de aynısıydı.

'........Ne'

Göğsümü tutarak anılarımı karıştırdım.

'Böyle bir şey oyunda hiç olmamıştı.'

Oyun hakkında ne kadar düşünürsem düşüneyim bu kadar büyük bir olay hiç olmamıştı.

Penelope'un iğne izlerinin bahsedilmemesi gibi değildi daha büyüktü.

[Veliaht prensle iyi bir ilişkisi olmayan ikinci prens küçük bir kazadan rahatsız olarak balo odasını terk eder.]

Bahsedilen her şey buydu.

'Bu nasıl küçük bir kaza, seni deli oyun!'

Kanı ve cesedi temizleyen hizmetçilere bakarak zihinsel olarak panikledim.

Ondan sonra görüşümde beyaz bir kutu ortaya çıktı.

[Demir Kanlı Veliaht Prens, Callisto Régūlus] bölümü başladı. "Labirent Bahçesi"ne gitmek ister misiniz?

[Evet./Hayır.]

Bunun hakkınsa biraz düşündüm. Düşündüğümden daha deli olan veliaht prens beni biraz şüphede bıraktı.

'Bence ikinci tanışmamızda kesileceğim.'

Ancak ölüm korkusu bir saniye sürdü. Buraya zaten ölmeye gelmiştim.

'Eğer buna bir seferliğine dayanırsam o zaman geri gidebilirim.'

Ve ayrıca bende "sıfırlama" diye bir sigorta vardı. Eğer gerçekten ölür ve geri dönmezsem her zaman sıfırlayabilirim.

Bunu düşünerek titrememi durdurdum ve [Evet.]'e bastım.

Sonra etrafımdaki her şey beyaz oldu.



Gözlerimi bir daha açtığım zaman Labirent Bahçe'nin girişinde duruyordum.

"Bu kullanışlı."

Sürekli kaybolduğumdan endişelenmiştim ama bunun oyundaki gibi ışınlanma sistemi olduğunu bilmiyordum.

"Şimdi, hadi, ölüme marş."

Hazırlanaraktan Labirent Bahçesine adımımı attım.

Şükür ki bahçede kaybolmadım.

Belki sistem terbiyeli oluyordu çünkü gitmem gereken yol ışıklarla parlıyordu.

Işıkları takip ederek büyük bahçede yürüdüm.

'Daha ne kadar var?'

Bayağı uzun süredir yürüyordum ama ışıklar bir yerde kapanacakmış gibi görünmedi.

Giydiğim topuklular yüzünden ayağım acımaya başladığında oldu.

Benden uzakta olan ışık diğerlerinden daha fazla parlıyordu ve görünüyordu. Sonunda sona gelmiştim.

Sona ulaştım ve döndüm.

Su çeşmesi ve dinlenip oturabileceğin bir bank olan yer çok ferahtı.

"Ne. O nerede?"

Etrafıma bakataktan başka bir ışık göremedim. Buranın bahçenin sonu olduğundan bayağı emindim.

Ancak etrafıma ne kadar bakınırsam bakınayım veliaht prensle ilgili hiçbir ipucu yoktu.

Kafamı salladım ve sonra çeşmeye doğru tereddütlüce yürüdüm. O zaman oldu.

Srr-. Boğazımda soğuk ve ağır
bir şey hissettim.

"Hih!"

"Hangi farenin buralarda gezindiğini merak ettim."

Kılıcı boynumu çizerken veliaht prens bana doğru yürüdü.

Acı. Etimin kesildiğini hissederken aıcak bir şey düştü.

Ama kesildiğimi fark edemiyordum.

"Ha, bu Eckart'ın deli yaygara çıkaran köpeği değil mi?"

Ay ışığı ona yansırken parlayan altın rengi saç ve koyu kırmızı gözler kanda ıslanmış gibi göründü.

Bana ilgiyle dik dik bakan veliaht prens hayaletsi bir ifadeyle gülümsedi. Ancak bu bir saniye sürdü.

"Balo odasında olana şahit olduktan sonra gelip beni takip edeceğini düşünmek. Görünüşe göre ölüm isteğin var?"

Veliaht prensin ifadesi aniden duygusuzlaşınca tüylerim diken diken oldu.

"Konuş. Neden beni sinsi bir farenin yapacağı gibi takip ettin?"

Kılıç derimde daha derine indi. Ama daha çok batan şey bana doğru olan ölümcül auraydı.

Sonra fark ettim. Veliaht prens beni şimdi öldürecek.

'Sıfırlama tuşu!'

Sıfırlama tuşu ararken gözlerimle başı boş bakındım.

Gerçi her türlü öleceğim için ölmeden önce nerede olduğunu bilseydim iyi olurdu.

"Soruma cevap vermemene bakarak ağabeylerin için son elvedanı vermeye başlasan mı?"

Ancak her yere baktım.

"Onlara, Eckartlara son sözlerini iletmek iyi olurdu."

Sıfırlama tuşu hiçbir yerde görünmüyordu.

'Sıfırlama! Sıfırlama nerede! Sıfırlama-!'


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


12   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   14 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.