Death Is The Only Ending For The Villain - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 


           
Boğazıma bastığım mendille balo odasının kapısına vardığımda aslında kanamayı durdurmuştum.

Kimse Vinter'ın onun büyücü olup olmadığını bilmeden onun büyü yapıp yapmadığını bilemezdi.

Kendimi kontrol etmek için balo odasının girişinde kendimi irkilerek durdurdum.

'Bu kadar soluk bir renkteki elbise giymenin bugün bu kadar yardımı olacağını bilmiyordum.'

Kan lekesi giydiğim koyu renk kıyafet yüzünden anca görünüyordu.

Buna şükür ki içeri girmeden önce saçıma biraz dokunmam yetiyordu.

Derrick'i bulmak çok kolaydı.

Bizim bay ele geçirilmesi gereken hedefimiz soğuk aurasıyla onu çevreleyen insanlar arasından parlıyordu.

'O bana sessiz kalıp yaygara çıkarmamamı söyledi... Eğer boynumun kesik olduğunu görürse sinirlenir.'

Kraliyet alanında bana verdiği uyarıyı düşünmeye odaklanmıştım bu yüzden insanların bana baktığını fark etmedim.

Elbisem iyi olduğu için iyi olmadığımı fark etmedim.

".......Ağabey."

Ona sessizce seslendim.

Neyse ki fısıldamaya yakın olan bu sessiz çağrıyı kalabalığın arasında duyup hemen bana baktı.

"Sanırım şimdi geri döneceğim. Çok iyi hissetmiyorum."

Derrick'in mavi gözleri boynuna kanlı mendil basılı ve bayılmak üzereymiş gibi görünen kardeşini görünce kocaman açıldı.

"Şimdi."

Her şey bir anda simsiyah oldu.

Gördüğüm son şey Derrick'in solgun bir yüzle sanki bilinçsizmişim gibi bana koşması oldu.

***

Baloda bayıldıktan sonra bir şey hatırlamıyorum.

"Leydi-!"

"Hemen! Acele et de doktor getir!"

Acil çığlıklar ve acele eden adımlar zayıf olarak duyulabiliyordu.

Boynumdaki küçük kesik yüzünden günlerce yatakta yatmam gerçeği beni güldürdü.

Sanki hayatta kalmaya çalışırken görmezden geldiğim tüm stress tek bir seferde patlamıştı.

Bu günlerde bir sürü şeyi rüyamda gördüm.

Artık ben o olduğum için, Penelope'un geçmişini rüyamda göreceğimi düşünmüştüm ama rüyamda gördüğüm tek şey kendi geçmişimdi.

O eve alındıktan sonra zengin çocukların gittiği okula gitmemden kısa bir süre sonra oldu.

Dersten sonra, biri omzuma dokunana kadar eşyalarımı topluyordum.

– Hey. Ağabeyin seni arıyor. Sana spor salonunun deposuna gelmeni söyledi.

Merkezi gücü olan ve okulu kontrol eden ikinci piç tarafından sevilen çocuklardan biriydi.

Çok düşünmeden depoya gittim.

İkinci piçin okuldaki zorbalığa bir şekilde dahil olduğunu fark etmiştim ama düşünecek kadar ciddi bir şey değildi.

– Ağabey......?

Sessizce kapıyı açarken dikkatlice depoya girdim.

Karanlık yüzünden hiçbir şey göremiyordum.

Sonra etrafta gezinirken bir şey aniden kafama geçirildi. Plastik poşet gibiydi.

-Ne, ne..... Ah!

Yüzü kapatılmış olan ben deponun derinliğine atılmıştım ve çok kötü bir şekilde dövülmüştüm.

Onlarca kez tekmelendim ve üzerime basıldı.

Şuurumu kurtarmak için saniyem bile yoktu. O esnada yapabileceğim tek şey sinerken bana gelen dayağa karşı çığlık atmaktı.

— Harika, bu rahatlatıcı! Bu dilenci nereden geldi ki? Bizim gittiğimiz okula gidecek seviyede bile değil.

— Hey, ama eğer onun ağabeyleri öğrenirse başımız belaya girmez mi?

— Saçmalık. Ağabeyi ondan ölümüne nefret ediyor. Babamı bir toplantısında takip etmiştim ve muhabbete o geçmişti. Ağabeyleri iğrenerek titrediler.

Kalan enerjimle kendime gelmeye çalışırken onlar sırıtıp bu değersiz kelimeleri söylediler.

O kelimeler bir dakika önce yaptıkları davranıştan daha çok acıttı.

— Hey. Şu andan itibaren gözümüzün önüne gelmediğinden emin ol, hmm? Ve bugün hakkında bir şey söyleme.

Bunu söylemesiyle depoyu terk eden adımlar duydum.

O olaydan sonra en az bir saatliğine yerde yattım.

Bunun sebebi canımın çok acıyor olup hareket edemememdi.

Tekrardan anca ayağa kalkabilmem uzun sürdü.

Kafamı plastik torbadan çıkardım ve çantam ile kıyafetlerimin mahvolduğunu gördüm.

Endişelenmem gerekenin üniformam olmadığını anlayana kadar banyoya gidip üniformamdan ayak izlerini silmeye çalıştım.

Aynada gözlerimde mavilik gördüm. Bunun sayesinde sadece bedenimin değil yüzümün de tekmelendiğini anlamıştım.

Görüntüm "Dayak yedim." dermiş gibi olduğu için güldüm.

Tekmelenirken ne hissettiğimi hatırlamıyordum çünkü aklım başımdan gidip beynim durmuştu.

O cehennem gibi eve güçlükle yürüdüm. O kadar nefret ettim ki oraya gitmek yerine ölmeyi tercih ederdim ama o ev dışında gidecek bir yerim yoktu.

Eve girdiğimde şanssızdım. Eve girdiğim sırada üvey babam ve üvey ağabeylerim salonda ufak bir atıştırma zamanı yapıyorlardı.

— Döndüm.

Onları katılabilecek biri olmadığım için aceleyle onlara selam vermek için eğildim ve apar topar merdivenlere doğru gittim.

— Bekle. Dur orada.

Normalde benim gelip gelmediğim umursanmazdı.

Ama o gün kötü bir gün olmaya devam etmek zorundaydı çünkü ikinci piç beni çağırdı.

— Hey, sana durmanı söyledim!

Onu görmezden gelip yürümeye devam ettim. Yürümeye devam ettiğimde ikinci piç yerinden kalktı.

Merdivenlere yetişemeden bileğimden tuttu.

— Hey, bunlar da ne? Neden böyle görünüyorsun?

— ...... Çok bir şey yok. Sadece düştüm.

Kafamı sallarken cevap verdim. Saçlarımla yüzümdeki mavi izi saklamaya çalışıyordum.

— Hey, bana bak. Dövdüler mi seni?!

— Hayır. Söylediğim gibi düştüm.

— Ah, sana kafanı kaldırmanı söyledim!

Odama gidip dinlenmek istedim ama o ben bunu yapmaya çalışırken önümü kapattı ve saçımı yukarı çekti.

— Sen, bu izin olayı ne? Hangi piç sana bunu yaptı. Kim....?

Veledin eli sayesinde yüzüm ortaya çıkmıştı.

— Bir şey yok.

— Oh, bu mu bir şey yok? Nasıl bir şey de.....!

— Gerçekten bir şey değil, ciddiyim! Bit şey yok, sana bir şey olmadığını söyledim-!

Bence aklımı kaybetmiştim çünkü kendi irademle olmadan onun ellerini saşlayarak üzerimden çekip bağırmıştım.

Üvey babam ve büyük ağabeyim bile gözlerini kocaman açtılar. Bunun sebebi büyük ihtimalle beni daha önce hiç bu ladar sinirli görmemişlerdi.

O anda bundan daha acınası olamayacağımı düşündüm.

Ben depoda dayak yerken onlar meyve yeyip iyi zaman geçiriyorlardı.

— Ne zamandan beridir beni umursuyorsun!

Ben kapıdan girerken o üçünün aile zamanı geçirmesi beni imrendirdi. Kıskandım.

Ve o esnda onlara katılamayan ben....

— Lütfen beni yalnız bırak! Benim için daha önce bir şey yapmanı hiç istedim mi? Ben bir şey yapmamıştım ama neden! Neden siz hep......!

Salonu birinin tüylerini ürpertecek kadar sessizlik doldurdu.

Her zaman ağlamanın kaybetmek ve başarısızlık olduğunu düşünmüştüm ama o esnada kendimi durduramadım. Şimdiye kadar tuttuğum tüm yaşlar şelale gibi gözümden düştüler.

Beni izlerken nasıl bir yüz yaptıklarını bilmeyerekten küçük bir çocuk gibi ağladım.

Birkaç gün sonra gözümdeki izin kaybolduğu sıralarda ikinci piç geldi ve konuştu.

— Hepsini yakalayıp yarı ölü hale gelene kadar dövdüm.

(Çn: Aferin iyi bok yedin. Bu romandaki elemanlar yüzünden katil olacağım ya)

Bu kelimeleri selam bile vermeden söylemişti. Başbelası çocukların aynı anda hastaneye kaldırıldığı deikodularından birazcık biliyordum.

— O piçler sana bunu yapmak için seni ne kadar aşağı gördüler?

Bana bakarken kafasını sallayıp mırıldandı.

— Her neyse bu tür şeyler artık olmayacak, bil de.

Gerçi ikinci piçe hiç müteşekkir değildim.

Okulda daha fazla ayrı tutuldum. Hiçbir şey daha iyi olmadı aslında bana bazen zorbalık ettiler.

— ...... Teşekkürler, ağabey.

Kendi pisliğini temizlediğin için neden sana teşekkür etmeliyim?

Ben sadece, gerçekten...

Gerçekten...

"..... söylediğin buydu ama neden hala uyanmıyor.....!"

Yüksek sesle bağırmalar duydum ama ne söylediklerini anlayamadım.

Başım acıyordu. Kolayca açılmayan gözlerimi açtım.

"..... en azından bunu yap. Belli ki sen velaiht prens denen deli piçle iyi geçiniyorsun.....!"

"..... Çok gürültülü."

(Çn: Ulan s*kik hastanın başında bağrılır mı)

Sesim azıcık çıkınca biri aniden bana doğru geldi.

"Hey, uyanık mısın........"

Her şey buğuluydu. Karşımdaki kişinin yüzünü iyice göremedim.

Ama tanıdık olan sesi sayesinde kim olduğunu hemen söyleyebiliyordum.

Bu evdeki ikinci piçti.

"......Senden nefret..... ediyorum."

Daha önce söyleyemediğim sözlerin çıkması için sesimi zorladım.

".......Gerçekten senden nefret ediyorum. Senin benden nefret ettiğimden yüzlerce, binlerce kez ben daha fazla nefret ediyorum...."

"Senden bu dünyadaki diğer herkesten daha çok nefret ediyorum."

Cümlemi bitirdikten sonra birazcık tazelenmiş hissederek gözlerimi kapattım.

Uykuya geri döndüğüm için göremiyordum.

Mavi gözler sanki bir deprem olmuş gibi titriyordu ve pembe saçlı kişi bir insanın olabileceği kadar çetindi.

(Çn:Anlamayan varsa Kore'deki ikinci ağabeyi ile Rennald'ı karıştırıyor.)

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


14   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   16 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.