Yukarı Çık




11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 

           
"B-bu da ne böyle?!"

Bu şeyler gerçek mi? Hayır anlamıyor olabilirim fakat bunlar yalan olmalı. Peki ya gerçekse? O zaman bu benim dünyama dönüş biletim olur!

Zaman ve uzayda bir tür çatlak oluşturarak dünyaya geri dönme ihtimalim var ama sahte olma ihtimali daha ağır basıyor.

Bu şu anda benim düşünmem gereken bir durum değil. Gerçek olsa bile bu gücümle bunu yapamam.

İlk kahramanın öyküsündeki Akasha kayıtlarına ihtiyacım var. Bu ruh defterlerinin kaynağı, cisimsiz ve maddesiz akıl almaz bir şey. Tanrılardan bile üstün olan şey... Yani tanımlayamıyorum bile.

Ama Akasha kayıtlarına erişmem için manamın dünyadaki manadan daha fazla olması gerekiyor. Ama bende neredeyse hiç yok.

Neredeyse diyorum çünkü benim vücudum da farklılaşmaya başladı. Manayı tutamasam bile atar damarımdan geçiyor. Çok seyrek ama vücudumda mana var.

Günler su gibi akıp geçti ve ben yeniden ustamla vedalaştım. Kral bu sefer bana hiç para vermedi ve çaldığım 2 kitabı yerine koydum. Ama anlamadığım bir dilden yazılmış olan o kitabı yanımda getirdim.


İlk başta Ceres ülkesine gitmiştim. Ama bu sefer Diana ülkesine gitmeyi planıyorum. Ama usta nedense bu sefer bir kitap vermedi, sadece elimdeki yetenekleri güçlendirmemi söyledi.

Yol biraz uzundu ama buna değer çünkü Diana ülkesinde daha çok fiziksel büyücüler var. Büyü gücünü kendi bedenlerinde kullandıkları için eğitim alma şansım bile var.

Ama en önemlisi orada çok kıymetli bir eşya var. Biyolojik zincirleri kırmaya yarayan tuhaf bir meyve, büyücüler buna mana meyvesi diyor ama işlevi biraz tuhaf.

Yediğin zaman vücuduna tonlarca mana akıyor ve mana kapasiten bir anda onlarca kat artıyor. Ama ölümden beter bir acı yaşıyorsun. Maalesef o meyveye çoğu insanın erişimi yasak.

Çünkü o meyve Druidler tarafından korunuyor. Ahh keşke o romanlardaki gibi dengesiz bir sistemim olsaydı, her şey ne güzel olurdu.

Saatler süren yolculuğun ardından biraz sıkılmaya başlamıştım. At sırtında böyle gitmek cidden sıkıcı. Neyse ki arada canavarlar saldırıyor da kafamı boşaltıyorum.

Şimdiye kadar 4 Goblin,2 Orc,8 Gümüş Kurt,2 Slime avladım. Çekirdeklerini de aldım ama beni pek tatmin etmedi. 

"Hava kararıyor..."

"Pat pat!"

Atın yan tarafına yavaşça vurdum ve aşağı indim. Ağaçların altında bir yer buldum ve oraya kuruldum. Ateş yakmak için odun topladım ve yerden taş alıp farklı tür bir taş aramaya başladım.

Neyse ki fazla uzun sürmedi. Yaklaşık 5 dakika sonra demir bazlı bir taş buldum. Birkaç denemenin ardından fiziksel gücüm ile kolayca ateşi yaktım.

Yanımda getirdiğim Orc etini çıkardım ve ateşte tutmaya başladım. Birazını da atıma verdim.

"Uykum geldi..."

Bir ağaca yaslandım ve göz kapakalarım yavaşça kapanırken öndeki ağaçlarda ağaçtan ağaca atlayan birkaç insan gördüm.

Ama çok geçti. Rüyalar âlemine gimiştim bile. Uyandığımda ateşten geriye sadece yanmış odunlar kalmıştı.

Yavaşça ayağa kalktım ve mataramdan su içtim. Atım benden önce uyanmıştı o yüzden ona da biraz su verdim ve yola çıkmak için hazılandım.

Etrafa baktım ama dün gece hayal meyal hatırladığım kişiler yoktu. Onların gerçek mi hayal ürünüm mü olduğunu bile artık kavrayamıyorum. Unutmak cidden çok enteresan bir şey.

Her yerim tutulduğu için kasıla kasıla atın sırtına çıktım ve sürmeye başladım. Saatlerce atın sırtında gittikten sonra artık eyerin üzerinde oturmak işkence gibi geliyordu.

'Bu kral kesinlikle bana ucuz eyer verdi!'

Keşke önceki seferde olduğu gibi onunla ilişki kursaydım. Bunu yapmadığım için zaman zaman pişmanlık duysam da, aslında pek üzülmüyorum. Çünkü nereden başlamam gerektiğini bile bilmiyorum.

Tüm o hatıralar ve anılar artık işe yaramaz. Sadece benim hatırlayabildiğim şeyler artık. Korkuyorum, gereksiz bağ kurarsan gene kaybolmasından artık korkar oldum.

Birkaç saatin ardından attan indim ve biraz esnemeye başladım.

"Yarım saat dinlen..."

Ata bunları söyledim ve yüzünü sevmeye başladım. Ne söylediğimi anlamış gibi dinlenmeye başladı.

Ben de boş boş durmadım ve ayak tekniğime çalıştım. Bu süre içinde birkaç tane goblin yakınımızdan geçti ama herhangi bir düşmanlık sergilemedikleri için savaşmadık.

Onlar da sakince geçti gitti, yaklaşık bir saat kadar sonra atı kaldırdım ve tekrardan yola koyulduk. Enteresan bir şekilde güneş batana kadar sadece 1 tane Orc saldırdı.

Bugün canavarlar garip bir şekilde uysal. Pek umurumda değil ama tedirgin ediyor.

Apollo krallığında duyduğum o söylenti aklım geldi.

"Diana Krallığında yeni bir şeytan Kral yükseliyormuş."

"Yok canım, bu gibi olaylar yüzlerce yıl önce de kaldı."

"Evet, ama kahramanlar zaten çağırıldı. Neden 2. bir düşman olmasın ki?"

"Ağzını hiç hayra açmıyorsun..."

Bunun gibi bir şey duyduğuma eminim. Bunu duyduğumda olabilir demiştim ama şimdi bu duygum daha da kuvvetlendi

Neyse ki ben kahraman filan değilim. İçimde bir burukluk olsa bile bunun gibi sorumluluklarım olmadığı için içim ferah.

Ama kahraman olsaydım bile bunun gibi şeyler ile uğraşmazdım. Benim şimdiki amacım bunlar şeytan kralı öldürdüklerinde aralarından kaynamak.

Sonuçta iyilik ile kötülüğün savaşında genelde iyiler kazanır. Üstüne altıya bir, sayı üstünlüğü de var. Güzel bir strateji ve plan ile yenerler.

Hva tekrardan karardı ve yatıp uyudum. Şimdi emin oldum. Birileri beni takip ediyordu. Günler su gibi akıp geçti ve yaklaşık 1 haftalık bir yolculuğun ardından Diana krallığına adımlarımı atmıştım bile.

İşlek bir şehre varmam muhtemelen 1 gün daha sürecek. Ama bu süre zarfında hala beni takip ediyorlardı. Bu benim canımı sıkmaya başladı.

Toplamda 3 kişiler ve muhtemelen bunlar da birer elf. Ama neden beni takip ettiklerini bilmiyorum. Ve açıkça konuşmak gerekirse suikast yetenekleri berbat, gizlenme işini bile doğru dürüst yapamıyorlar.

Bir meyhaneye girdim ve yemek sipariş ettim. Biraz pahalı ama o yediklerimden çok daha güzel. Barman'in konuşmasına kulak misafiri oldum.

"İyi içkiler geldi mi?"

"Hangi türü istersiniz?"

"Sert içkilerden ne haber?"

"Ejder Likörü var."

"Yanına ne önerirsin?"

"Meşe odunuyla pişmiş koyun etini öneririm."

"2 kişilik olsun."

Bu konuşma geçerken içimden bir ses bu konuşmaların şifreli oldupunu söylüyor. Hayır, resmen haykırıyor. Bunlar bildiğin şifreli konuşmalar

*Dannn*

Barman sertçe elindeki ejderha likörünü masaya 82° açı ile koydu.

İlginç olaylar olmak üzere. Hissediyorum. Yemeği yedikleri zaman 1.90 boylarındaki zift siyahi saçlı herif, cidden ortalamanın üstünde bir yakışıklılığa sahip adam ve vücudunu cüppe ile kapatan şahıs ayrıldı.


Ben de yavaştan ayrıldım ve yoluma devam etmek için atımı ahırdan almak için gittim. Tam atın eğerlerini çözmek üzereyken, kulaklarımın yanından bir bıçak uçtu.

Son anda kaçınmış olsam bile kulağımın bir kısmını kesmişti. Cidden can sıkıcı bir durum. Sonunda beni takip edenler kimliklerini ifşa etmiş gibi duruyorlar.

"İnsan... Neden ruhunda o işaret var?"

Değişik bir soru sordu, soru soracaksan neden bıçak fırlatıyorsun piç?!

"Ne işareti??"

Kaşlarımı çattım.

"Gerçekten bi' işaret mi var?"

"Evet, hem de beni bile şaşırtan cinsten bir işaret..."

Cübbesini indiren elf sonunda yüzünü göstermişti... Ha? O neden burada? Ceres krallığında olması gerekiyordu.

Eline bıçaklarını alırken tehditkar bir şekilde yeniden sordu.

"İnsan, yeniden soruyorum. Ruhunda neden benim 'imzam' var"

(Yazar notu: İmza derken manasının parmak izi gibi bir şey)

Hmm... Sanırım son karşılaşmamızda bana bir tür imza bırakmış. Peki, ben bu işten tam olarak nasıl çıkacağım?

Hala tam gücümde değilim ve düşmanın niyeti de öldürmek değil. Anladığım kadarıyla...

"Ben de tam bilmiyorum ama muhtemelen sen yaptın."

"Ama hatırlamıyorum..."

"Unutma ki mana imzası sadece mananın sahibi tarafından yapılabilir."

Ellerim ve ayaklarım birazcık titriyor. Şimdi onun ile tanışmam cidden kaderin yazgısı olsa gerek. 1 kişi olsa bile onun ile beraber gelen 2 kişi daha var ve onların şu an tetikte olma ihtimalleri var. Ve cidden fiziksel bedenim hala ham.

Eğer o saldırıyı tekrardan yaparsa muhtemelen bu sefer kalbimi de keser. Bu işi hızlıca bitirmem lazım. Yarım saniye geçmişti bile. Beynim hipersonik bir hızda çalışıyor.

Aklıma hala bir fikir gelmedi ve karşı taraf da hala sessiz. Aniden ağzını açtı. Gözlerinden öldürme isteğini anlayabiliyorum.

"Demek ki sen de bana işkence eden o adamlardansın."

Aniden kılıcını çıkardı ve kendimi ona doğru atılırken buldum. Hızlıca baldırına bir tekme attım ve demir yumruk ile göğüs kafesine 3 yumruk ve 1 tane de aparkat attım çenesine.

Bu olaylar sadece 2 saniye içinde gerçekleşmişti. Bu insan üstü hızımı ben de anlayamıyorum ama hissediyorum. O yediğim yemeklerin yarısını sindirdim bile ve artıkları ter ve buhar olarak çıktı bile.

Bu savaşı en fazla 20 saniye daha devam ettirebilirim. Bir anda kılıç kafama uçtu ve yüzümün bir kısmını çizmeyi başardı.

Son salise kaçmasaydım muhtemelen beynim ikiye ayrılırdı. Ama bu saldırı burada bitmiyordu, kılıcı bir anda aşağıya doğru düşmeye başladı ve ben daha tepki bile veremeden göğüs kafesime yıldırım hızıyla bir saldırı indi.

"Gahh!!!"

Kahretsin... Teke tekte cidden bir dövüş sanatçısı ile savaşçı arasında yer ile gök kadar fark var. Keşke o geçen arkadan saldıran büyücü olsaydı da hem bunu dizginleseydi hem de birisini daha koyuyacağı için savunma pozisyonunda kalsaydı.

Demir ve ateş yumruğunun karışımı olan bir yumruğu atmak için vücudumu gerdim.  Muhtemelen bu yumruk onun işini bitirir. Ama o elfin diğer iki yoldaşı bunu anlamış olacak ki boynumun dibinden bir ip geçti.

"Clack!!"

Ve aniden sıkılaştı, tepki bile veremeden düşmeye başladım. Kafam yere düşüyordu ama vücudum yumruğu attı ve o elf kendisini kılıcı ile korumaya çalışırken yumruğun basında onu birkaç metre öteye itti.

Ama ben de yere düşmüştüm bile. Garip bir şekilde eksiksiz düşünüyorum ve analiz ediyorum. Ama tüm bunların yarım saniye içinde gerçekleştiğini söylemeden edemeyeceğim.

Görüşüm karardı ve düşünce kırıntılarım da yok oldu. Karanlık tarafından yutuldum...

****

Nefes nefese kalktım ve ellerimi boynuma attım. Ama kafam hala vücuduma bağlıydı

"Tanrıya şükür!!"

Bu tanrı lafı cidden ağzımdan çıktı değil mi? Ne kadar iğrenç.

"Tanrıya inanan bir insan, ne kadar enteresan."

Vee tüm olayların başındaki bizi bu dünyaya çağıran rahibe hafif gülerek konuştu.

[Meslek: Kalfa Dövüş Sanatçısı]

[Irk: Üst İnsan+]

[Kan: Venom]

[Yetenekler: İrade, Optik Zaman]

İç çekerek krallığın zeminine kafamı koydum.

'Ben... Neden ölemiyorum lan?'

Kaderin yazgısı ölmemi istemiyor mu acaba? Hayır hayır, muhtemelen cevap bu değil. O zaman ne? Şu zamanın çatlakları kitabındaki gibi bir şey mi acaba? Bilemiyorum.

Klasik olayları atlayalım. Talimde 2. seferden çok daha uzun bir süre dayandım ve bu sefer ustamı ben buldum. Ondan akşama kadar eğitim aldım ve şu an odamda kafa dinliyorum.

İstemeden de olsa elimi boynuma geri attım, acı cidden o kadar yakın ama bir o kadar da uzaktı.

"Beni orada öldüren kimdi?"

O elf ile gelen başka bir elf beni öldürdü ama benim bile tepki veremeyeceğim kadar hızlı bir şekilde öldürmeyi nasıl başardı?

Ve şu ruhumdaki o mana imzasını sildirmem lazım. Bunun için de yüksek rütbedeki bir büyücünün yardımı lazım.

Yuu'nun öğretmeni acaba yapabilir mi? Muhtemelen evet ama çok dikkat çekerim. Ayrılma gününde istemem lazım.

Yorgunluk içinde kafamı yastığa koydum. 1.76 boyunda, siyah saçlı. Güzel olmasam bile çirkin de değilim. Neden böyle şeyler benim başıma geliyor? Hala cevaplayamadığım tonla soru var ama bunların ne yeri ne de zamanı.

"Sadece... Artık yaşamak istiyorum."

Ve uykuya daldım. İlk defa rahatça uykuya dalmıştım. Elimde bir sigara olsaydı bu kadar stresli olduğum için içmeye başlardım.



Yazar:Yasir00
Editor:SherFSiz


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


11   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   13 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.