Fire Awakens - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 


           
Selam, aslında bu hikayemi geçen yaz ilk başta wattpad'de yayınlıyordum ama buraya da yüklemek istedim. Umarım ilginizi çeker ve beğenirsiniz ^-^
"Ormanın huzurunu bozdun ama..." Sesi karanlık bir tona büründü. "En önemlisi, canımdan çok sevdiğim ve değer verdiğim bir dostuma zarar verdin. Bu yüzden bile.. Sadece bu yüzden bile..."
Başını kaldırdı. Bir an etrafımızdaki rüzgarın uğuldadığını hissedebilmiştim. Yakut kırmızısı gözlerinde hiç görmediğim tuhaf bir ışık gördüm. O ışığın arkasında duran, kor ateş ve kararlılığı görebiliyordum.
"Gölgeni ışığımda silebilirim."
Bu gölgenin karşısında nasıl onu alt edebileceğini bilemesem de ona inandım. Gözlerindeki o ışığı gördükten sonra, onu tanımasam bile. İnanabilirdim.
.
Gölge öfkelenmişti, bu ormanı sarsan kükremesiyle anlaşılıyordu. Sesin korkunçluğu ve yüksekliğiyle acıyla inledim. Kulaklarımı kollarımı yaralı olmasına rağmen üstüne kapatıp sesten korunmaya çalıştım.
Ardından Hunter'ın üzerine doğru son hızla atıldığında çığlık atmamak için kendimi tutmaya çalıştım. Fakat dudaklarımdan feryat etmişlerdi bile.
Gölge düşündüğümden de çevikti. Hunter'ın üzerine doğru saldırdığında gölgenin yavaşça sürünerek ilerlemesinin onu küçümsemesinden kaynaklandığını anladım.
Hunter gözlerini kıstı. Gölgenin içinden geçmesini engelleyerek yana geçti ve kılıcını siyah gölgelerin içinde savurdu.
Gölgenin öfkeyle bağırmasından bunu onu daha fazla kızdırmaktan başka bişey yapmadığını anladım. Fakat Hunter durmadı. İkiz kılıcı hiçbir işe yaramamasına rağmen gölgeye savurdu, hemde defalarca.
Bakışları ciddiydi ve bir planı olduğundan emindim. En azından bakışları öyle diyordu. Acıyla bakışlarımı koluma indirdim. Kan hala az da olsa sızıyordu ve kolumda büyük bir diken batmış ve duruyormuş gibi hissettiriyordu. Hunter ve o canavar hala savaşırken başımı eğdim. Anlamalıydım. Onun beni kurtarmaya çalıştığını. Fakat canım o kadar çok yanıyordu ki acaba tek yol bu muydu diye düşündüm. Beni tanımıyordu ama buna rağmen bana hafızam ve eve geri dönüşüm için yardımcı olacağını söyledi.
Belki onlardan biriyim diyecektim ama.. Bana tuhaf bir şeyden bahsetmişti. Büyü gücümün olmadığını. Büyü gücü olmayanların yaşamadığını. Bu şeyler gerçekten de bana yabancıydı. Hiçbir şeyi hatırlamamı sağlamıyordu.
Düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan şey Hunter'ın acıyla inlemesi oldu. Başımı hızla kaldırdığımda havaya yükselmiş olduğunu farkettim. Vücudu kaskatıydı, sanki onu bişey sıkıyormuşcasına.
"Hunter!" Elimi ona uzattım. Ancak diğer kolumun acısıyla tekrar geri çekilmek zorunda kaldım. Hunter öfkeyle bana baktı.
"Sakın karışma! Ben iyiyim!" dedi acıyla dişlerini sıkarak. Ancak durumu pek iyi gözükmüyordu. Ben bakışlarımı sadece biraz onlardan çektiğimde aptalca düşüncelerimin arasına girmiştim. Gölge kıkırdadı. İrkilerek yavaşça ona döndüm.
"Onu serbest bırak!" Öfkeyle tek söyleyebileceğim ve yapabileceğim şey buydu.
Bunu dememle birlikte Hunter'ı daha fazla sıktı. Hunter kendini acıyla bağırmamak için kastığını yüz ifadesinden görebiliyordum. Acı çekiyordu. Devasa karanlık yumağa baktım. Ona dokunmadan ele geçirmişti bile. Hunter şuan ne yapabilirdi ki? Eline düşmüştü. Daha ilk anda. 
"Ha? Onu serbest mi bırakayım?" Ardından Hunter'ı rüzgarda salınan bir yaprakmışcasına bedenini ağacın gövdesine vurdu. Tek bir hareket belirtisi yapmadan.
"Bu yeterli mi? Bu istediğin şey mi?!" Gölge ne düşündüğümü biliyormuşcasına kahkaha attı. Dehşetle ona baktım. Hunter'ı daha fazla yerden yere vurdu. Rüzgarla onu yöneterek ağaçlara savrularak çarpmasını sağlıyor, geri çekiyor ve tekrar çarpıyordu.
Artık buna katlanamazdım. "Lütfen! Dur sadece!" diye çığlık attım.
Dalın üstünde dengemi tutmayı başararak kalktım. Ağacın gövdesine elimi yaslarken gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Gölge kıs kıs gülerek Hunter'ı havada süzerek karşıma geçirdi. Şakaklarından kan sızıyordu ve her yeri yara bere içindeydi.
Gözlerim büyüdü. Onu tanımasam da, uyandığımda tek karşımda olan bu genç adamdı. İçimin burkulduğunu hissettim.
Ve işte şimdi yarı baygın vaziyette karşımdaydı. Güzel yüzü çiziklerle ve kanla kaplanmıştı. Kalbime ağırlık çöktü. Gölge orada gülüp bizimle eğlenirken yavaşça elimi uzattım. Kolum yansa bile elimi geri çekmedim.
"Hunter... Elimi tut." dedim kısık bir sesle.
"Hayır." Tek dediği şey buydu. Basitçe. Kararlı bir şekilde. Dişlerimi gıcırdatarak ona baktım. Bunun sorunu neydi?
"Seni çekeceğim. Eğer ölüp ona yem olmak istemiyorsan elimi tut." Gözleri kısık bir şekilde gülümsedi.
"Hayır." Ellerimi yumruk yapmamak için kendimi tuttum. Öfkeyle ona baktım ve onun iznini almadan elini tuttum. Şaşkınlıkla bana baktı. Sonra gözleri yavaşça tuhaf bir çizgiye dönüştü. Kendime doğru onu çekerken, onu tutan görünmez bağlar kolaylıkla koptu.
Elini tutmasaydım yere son hız çakılırdı sanırım. Gözlerimi kırpıştırdım. Ben daha onu kurtarırken bağların bu kadar kolay kopmasına şaşırmıştım.
Onu tutan görünmez bağlar kopunca, hava duran elim aniden bedenimle beraber dala yapıştı. Fakat Hunter'ın elini bırakmadım. Gölge sinir bozucu bir şekilde Hunter'ın ismiyle seslenirken bağırmamak için kendimi zor tuttum. Bu gidişle gölgesiyle onu yiyecekti.
Dalın üstünde zorlukla sabit durdum. Hunter elimin tutuşu sayesinde daldan düşmemişti ve eğer onu dala çekebilirsem...
"Hunter! Kendine gel ve bana yardımcı ol!" dedim sinirle. Hiçbişey yapmaması beni kızdırıyordu. Onu küçümsemememi söylemişti. Bu durumda onu kurtaran sadece ben mi olacaktım? Kan yakut kırmızısı gözlerine bakışlarımı çevirdiğimde tepkisiz bişekilde gözleri gözlerime sabitti. Transa girmiş gibi. Kaşlarımı çattım. Tuhaf bir şekilde birşeyler yanlıştı.
"Hunter?" Elini tutan elimi bırakırsam düşecekti ve.. Gözlerimi yumdum. Düşünmek istemiyorum. Bu yükseklikten biryerleri kırılmadan çıkması imkansızdı. Ama Hunter bana yanıt vermedi. Gözleri başka bir dünyadaymışcasına donuk gözlerle bana bakıyordu ve bedeni gevşekti.
Ardından elimi bıraktı.
Çığlık atarak Hunter'ın ismini haykırdım. Hunter ağacın diğer dallarına çarpa çarpa düşerken başımı çevirdim. Buna bakamazdım. Onun böyle kaybedişine şahit olamazdım.
"Hunter!" Elimi ona doğru uzatmak istercesine haykırırken gözlerimden yaşlar süzüldü. Onu yedikten sonra, gücüne güç kattıktan sonra sıra bana gelecekti. Beni de kendi içinde hapsedip öldüreceğine emindim. İkimizde ölecektik.
"Ah, ne yazık. Böylesi güçlü olduğunu söylenen birinin benim elimde gittiğini söyleyince nasıl bana tapacaklarını düşünemiyorum bile." Gölge hareket ederek Hunter'ın yanına doğru ilerlemeye başladı.
"Ateşin düşüşü! Kral elimde ve bana yenildi!" dedi kıkırdayarak. Şaşkınlıkla başım gölgeye çevirildi. Kral mı? Sesi ormanda yankılanırken sonunda Hunter'a bakabildim. Sırt üstü yere düşmüştü.
Elinde tuttuğu kılıçla beraber yüzünü kapattı. Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü.
"Hunter..." Tek diyebildiğim buydu. Çünkü karşımdaki yenilen adamın gözlerinden bir yaşın süzüldüğünü görmüştüm.
Beni duymuşcasına hafifçe gülümsedi. Acıyla. "Şimdi anlayabiliyorum." diye mırıldandı.
Ardından gölge yavaşça onun üzerine çöktü ve onu da.. Diğerleri gibi.. Kendi karanlığına kattı.
Ağaca yasladığım elim titredi. Şaşkınlıkla elimi ağzıma kapattım. Gözlerimden durmadan yaşlar akıyordu ve ben.. Hiçbir şey yapamamıştım. Hiçbir gücüm yoktu ve onun için bir şey yapamamıştım.
"Ateş Kralı düştü..." dedi tıslayan bir sesle Gölge Ruhu. Başım dönüyordu. Onun aptal sesini duymak istemiyordum.
Şokla dalın üstünde olduğumu unutarak geriye adım attım. Ve ayağım boşluktan benimle birlikte düştü.
Gözlerimi kapattım. Böyle mi biterdi herşey?
Tuhaf bir acı uluma sesi. Ormandaki tüm hayvanları oradan uzaklaştıracak kadar korkunç bir ses.
"Beni sakın küçümseme Daisy." Hunter'ın sesi. Ve gözlerimi açtığımda yerdeydim. Ama.. Hiçbir acı hissetmiyordum. Gözlerimden yaşlar süzülerek yıldızlı gökyüzüne bakarken sesi kulaklarımda yankılandı.
Kolum acıyla yanıyordu ve artık görmezden geldiğim o acı başımdan savamayacağım kadar canımı yakıyordu.
Zorlukla doğruldum. Gözlerimi kırpıştırarak gölgeye baktım. Az önceki o ses ondan mı çıkmıştı?Gölgenin içindeki küçük silüeti zorda olsa görebiliyordum. Şaşkınlıkla gölgeye baktım. Hunter, onun içinde ayakta mı kalabilmişti?
"Bazı şeyleri unutmuştum Gölge Ruhu." Gölgenin içindeki sesi yankılanıyordu. "Ancak bana gösterdiğin o tüm bana ait korkularım sevdiklerimi ve dostlarımı korumak pahasına devam etmemi sağlıyor."
"Böyle önemli bir şeyi bana hatırlattığın için teşekkürler." Gölgenin içinde bir ışığın yükseldiğini görebiliyordum.
Hunter onu bir ışıkla mı yenecekti? Birden herşeyi kavradım. Gölge, ışık olunca yaşayamazdı. Aslında bir fener bile onu yenebilirdi diyecektim ama hayır. Işığın güçlü ve büyük olması gerekiyordu. Bu yüzden gündüz vakti bu ormanda gezmediğinden eminim.
Fakat bu devasa gölgeye küçük bir ışık işe yaramazdı. Gölgenin Hunter için dediği şeyi hatırladım ve Hunter'a baktım.
"Senin karanlığın benim ateşimle denk değil!" diye haykırdığında Hunter'ın etrafında büyük bir ateş belirdi. Büyük bir kararlılıkla güçleniyor ve gölgenin boyutuna kadar ulaşıyordu.Gözlerim büyüdü. Ellerim bu parlak ateş ve sıcaklığı karşısında şokla titriyordu.
Bu bir ışık değildi, ateşti. 
Gölge zayıflayan karanlığını farketmişti. "Hayır, hayır, hayır! Gölgemi, tek varlığımı benden alamayacaksın!" Gölge öfkeyle kükreyerek etrafa karanlık bir buhar püskürdü. Hunter'ın öfkeli yakut kırmızısı gözlerine baktım.
Karşımdaki kişiyi tanımıyordum. Fakat konuştuğu şeyler.. Onun dostlarını merak ediyordum. Canı pahasına koruduğu kişileri. Çok şanslı olmalıydılar. Çünkü onu tanımasam bile, o sözleri benim için etmese bile kalbimi ısıtmıştı.
Hunter'ın etrafındaki ateş aurası sönmedi. Gölgenin karanlığı güçlü ateşler karşısında yitip gitti ama ateşler içindeki duygularından besleniyormuşcasına büyüyen alevler Hunter'ın çevresinde bir süre daha dans etti. Ardından onlarda yavaşça kayboldu.
Hunter'la gözlerimiz buluştu. Gölgenin söyledikleri zihnimde yankılanıyordu. Ateş Kralı... Böylesi güçlü biri. Yutkundum. Başımı yana çevirerek gözlerimi ondan çektim. Tüm bunlar bana fazlaydı. Gözlerim yanıyordu ve...
Kendimi daha fazla tutamadım. Gözlerimden yaşlar süzülürken ellerimi yüzüme bastırdım.
"Artık biliyorum." diye fısıldadığında neyi diye sormak istedim. Ama o gördüklerim, hissettiğim dehşet nedense bana o kadar yabancı gelmemişti ve hafızamda birşeyi tetiklemişcesine zihnimi uyuşturmuştu.
Hunter yavaşça karşımda diz çöktü. Elini başıma koyarken, alnını alnıma yasladı.
"Bu yer acımasız. Bu yüzden bile sen bu yerde olmamalısın. Ama.." İç çekti. "Seni ant içerim ki bu dünyadan koruyacağım."
"Neden? Nereden geldiğimi bilmiyorsun." diye mırıldandım. Gözlerimden yaşlar süzülürken devam ettim. "Beni tanımıyorsun bile."
"Bunu hakeden biri değilsin." dedi Hunter. Sesi ve gözleri kararlıydı. Az önceki karanlığı yutmak için yemin eden kor ateşleri gibi. Elimi yüzümden çekti. Islak gözlerimle başımı kaldırdım.
"Bunu kim bilebilir ki?" Yakut kırmızısı gözleri yumuşakça bana baktı. Nedense benim bilmediğim ama onun bildiği birşey varmış gibi hissettiriyordu.
Ardından nazikçe gülümsedi ve saçlarımı karıştırdı. Şaşkınlıkla onu izledim. Bakışları ve tavırları değişmiş miydi yoksa bana mı öyle geliyordu?
İç çektim. "Eğer senden böyle bir sürü insan varsa, yaşama şansım sıfır." dedim ve ona baktım. "Daha gölge yanımıza yaklaşmadan onun etkisi altına girdim." O anları düşündükçe titriyordum. Bana korkumun ne olduğunu göstermişti ve bu beni korkutuyordu.
"Yalnız olmayacaksın. Asla karanlıkta kalmayacaksın." dedi ve yerdeki ikiz kılıçlarını eğilerek aldı. Kabzasına koyarken, bakışlarını bana eğdi.
"Öyle bir şey olursa karanlığını defederim." Kafam karışmış bir şekilde ona baktım. Orda korktuğum şeyleri biliyor muydu? Ama nasıl?
Onun ne kadar güçlü olduğunu anlayabiliyordum. Gölge onu yutmuştu ama o yerde benim gibi korkusuyla dehşette kalmaktansa... Savaşabilmişti. Bende bu kadar dirayetli ve kararlı olabilmek istediğimi farkettim.
Ancak hala merak ettiğim şeyler vardı. "Gölge orada sana Ateş Kralı dedi." Gözlerimi kaçırdım. Krallar saraylarında oturup askerlerini ve halkını yöneten kişiler değil miydi? En üst yönetici makam. Büyük bir otoriteye ve söze ait olan kişi.
"Ateş Ulusu Kralıyım, evet." Sesi sıkkındı. Afallayarak ona baktım. Peki onun böyle bir yerde ne işi vardı?
Bakışlarımdan sorularımı anlamış ki başını iki yana salladı. "Bu Gölge Ruhu uzun zamandır sorun çıkarıyordu. Askerlerimden grup olarak gönderdim. Ancak dört kişiden iki kişi dönebildiler." dedi üzgünce.
"Ardından yandaşım generallerden Gray'i gönderdim. Tek başına halledebilir diye düşünmüştüm. Gücü benim kadar olmasa da çok güçlüdür. Gölge onu bile yaralayıp geri yolladığında daha fazla yoldaşlarımın benim emrimle zarar görmesine katlanamazdım."
Demek o gölgeye kızgınlıkla söylediği kişi Gray denen adamdı. Fakat bu genç adamın Kral olmasına inanamıyordum. Çok gençti, fazla genç. Yirmilerine yeni geldiğine kalıp basabilirdim.Genellikle Kralların oturup askerlerinin onun için ölmesine göz yuman aptal tipler olarak düşünürdüm. Ya da kahramanlar ölürken onların tahtlarında oturup gücüyle insanları yönetenler gibi. Bu fikir ben daha hafızam sarsılmadan önce de olmalıydı.
Elini uzattı. "Benimle gel ve Ateş Ulusunda yaşa." Ensesini kaşıdı. "Tabii hafızan geri gelene kadar." Sesi modu düşmüş gibi kısılmıştı.
"Her ne kadar bunu istemesem de sen beni kurtardın. Arkadaşım ve yandaşım ol. Bunu gerçekten isterim." dedi ve sırıttı. Tam anlamıyla geniş bir şekilde gülümsediğinde hayretle ona bakıyordum. Gerçekten inanılmaz biriydi. Onun hakkında daha neler öğrenebileceğimi düşündüm. Açıkçası onu tanımak istiyordum. Yönettiği Krallığını. Arkadaşlarını. Hepsini tanımak isterdim. Gerçek evime dönebilene kadar.
"Tabii. Bunu bende isterim!" Sesim gereğinden heyecanlı çıkmıştı. Yanaklarım kızararak başımı yana çevirdim.
Elini tuttuğumda doğrulup kalkmama yardımcı oldu.
Kalktığımda gözlerimiz birbiriyle buluştu. Bana memnun olmuş bir şekilde gülümsedi. Gözle görülür bir şekilde bana karşı soğuk ve şüpheli tavırları değişmişti. Nedenini anlamıyordum. Fakat yine de onun arkadaşı olmak istiyordum.
Ve ellerimiz orada anlaşmışcasına tokalaşırken Hunter'a gülümsedim.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.