Yukarı Çık




9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 

           
Bölüm 10 : Bu Nasıl Bir Gelişme?! (1)


Tipik olarak lanetlerle doğan Hel ailesindeki insanlar, 15 yaşına ulaşmadan önce güçlerini kontrol edebilirlerdi. Zamanı gelene kadar hapsedilirlerdi ve güçlerini kontrol altına aldıklarında hızla serbest bırakılırlardı.

Aslında vahşi hayvanlardı ve sahip oldukları laneti kontrol etmekten yoksunlardı. Bu da onlarla iletişim kurmayı zorlaştırıyordu. Bu yüzden uzun süredir hapsedilmiş olan Ricdorian, Hel ailesinin Arşidük'ü için bir utanç kaynağı olarak kabul edilmişti.





Babasının, yani Hel ailesinin şu anki Arşidük'ünün ona davranış şekli çok acımasızcaydı. Her zaman Ricdorian'ın kafasını lavaboya sıkıştırarak onu nefessiz bırakıyordu.

Bir baba oğluna nasıl bu şekilde davranabilirdi? O bir canavardan daha fazlasıydı. O bir barbardı.

Bu, çok acımasızca ve zavallıca bir şeydi.

Babasının bu zorlamalarına rağmen Ricdorian yine de gücünü kontrol edemedi ve sonunda babasının yaptıkları yüzünden sudan korkar oldu. Orada düzinelerce kez terk edilmiş olması da bu korkuyu arttırmıştı.

İşte bu yüzden son çareleri olan 'refakatçi'yi kullanmaktan başka çareleri kalmamıştı.
 
Ailesi daha sonra Ricdorian'ın çok fazla güce sahip olduğunu öğrendi, bu yüzden onu kontrol etmenin zor olacağını düşündü. O andan itibaren onu, prangalarından kurtaracak  “refakatçi” ile tanışacağı zamana kadar hapsettiler.

Ancak Arşidük ona olan ilgisini kaybetmişti, bu yüzden ona bir refakatçi bulmaya çabalamadı. Onun serbest bırakılması için hiç uğraşmadı. Daha sonra Francia şans eseri bu odaya girdi ve onunla tanıştı.

Aslan gibi oturan Ricdorian'a bakıyordum. Aniden çok az da olsa vücudu titredi. Bir canavarın en sert olduğu anın çok aç veya ciddi bir şekilde yaralandığı an olduğu söylenir. İnsanlardan farklı olarak hayvanlarda zayıflığın ortaya çıkarılması utanç duydukları bir şeydir. Sanki biraz zayıflık göstermeleri onları zayıf yapıyormuş gibi. Bu yüzden kimsenin onlara acımaması ve başkaları tarafından ezilmemek için kuvvetli bir duruş sergilemeleri gerekiyordu.

Bu romana gelmeden önce duyduğum bir sözün onunla herhangi bir alâkası olabileceğini düşünmezdim.

'Travma bir yaradır.'

Kesinlikle onunla ilgiliydi.

Elimi kaldırdım ve Ricdorian bu ani hareketimden ürktü. 'Üzgünüm' diye mırıldandım. Bir süre sonra elimle gevşettiğim tokam arkama düştü. Onu aldım ve gözlerinin önünde sallamaya başladım.

Ding. Ding.

"Çanları sever misin?" diye sordum titremeyi bıraktığında. Titremesi, sallanan çanın sesi tarafından kesildi ve Ricdorian haykırmaya başladı.

Deniz gibi mavi gözleri şerit süslemeli toka ve önünde sarkan çanlar ile birlikte uyum içinde hareket ediyordu. Tokayı bir daha salladım ve tokanın üzerindeki küçük çanların bir kez daha net bir ses çıkarmasına izin verdim.
 
“Bunun hoşuna gideceğini düşündüm.” Bu toka, bana her zaman mektup gönderen kardeşimden gelmişti. Bazen mektupla birlikte böyle hediyeler de geliyordu.

“Ruff.”

Hapishanedeyken yapılabilecek çok fazla şey ve bunları yapabileceğiniz çok fazla zamanınız vardı. Bunu sevebileceğini ve onunla oynayabileceğini düşündüm, bu yüzden de bunu bugün ona göstermek için giydim.

“Bu, yağmurun yarattığı sesten daha iyi, değil mi?” Ateşli gözleri bana baktı ve ben tokamı elimde sallarken o, yerde yuvarlanmaya başladı. Bir top görüp onunla oynamak isteyen bir köpeğe benziyordu.

Kahkahamı tutamadım.

Ceplerimden birine uzanmaya çalıştım ve ilk tanıştığımızda sevdiği saç bandımı çıkardım. Dolgun süslemeli bir saç bandıydı.

'Yani böyle şeyleri seviyorsun, öyle mi?'

Belki de onu her görmeye gelişimde böyle şeyler giymeliyim. Saç bandını ona vermeye karar verdim ve ağzına doğru uzattım.

“Brrrr…” Oh, o bir şeyleri ısırmakta gerçekten çok iyi.

"Oh, aferin."

"Evet! İyi çocuk. Kabarık bir şeyler ısırmak çok keyifli, değil mi?” 

Başıyla onayladı.

“… Senden bana düzgünce cevap vermeni isterdim.” Nasıl bu şekilde cevap verebilir?

"Hadi, oyna bakalım."

O, saç bandı ile meşgulken tokayı eline bağlama fırsatını yakaladım ve onu okşamaya başladım.

'İyi çocuk.'

Ding. Ding.

Bir kez daha, zil sesi yüzünden dikkati dağıldı. Hemen o arada şalımı kaldırdım ve onu kurutmak için kafasına koydum.

“Şşş. Tamam. Tamam, sakin ol. Sırılsıklam olmuşsun. Hadi seni kurutalım, böylece üşütüp hasta olmazsın.” Ani hareketlerim nedeniyle şaşkına dönen Ricdorian benden uzaklaşmak için bir süre mücadele etti ama kısa süre sonra kendini şalın yumuşaklığına ve sıcaklığına bıraktı.

'Gördüğüm kadarıyla iyi hissediyor, değil mi?'

Bir canavar olmasına rağmen tabii ki yine de üşütme eğilimi gösteriyordu. Sonuçta bir canavarın da hisleri vardı.

Peki ya ben?! Ben bu hikayenin anlatıcısı mıyım? Ama kitapta hiç bu kısımları okumamıştım. Başımı iki yana salladım ve düşünmeyi bıraktım. Bu ortamın insanların grip veya hastalığa yakalanabileceği bir ortam olup olmadığından emin değildim. Önümdeki kişi bir yarı canavardı, bu yüzden gerçekten emin olamıyordum.
 
“Chirr”! Bir anda zincir sesi duyunca içgüdüsel olarak elimin arkasını ısırdım. Ricdorian aniden bana doğru ilerlemeye başladı!

“Ah!”

"Peki o zaman bayım ama bunu yapamazsınız."

Endişeli bir şekilde Ricdorian'ın zincirlerle kısıtlanmış elini boş havaya doğru kaldırışını izledim. Vaov! Eğer zincirler olmasaydı elimi yakalamış olabilirdi.

Rahatlamış bir şekilde iç çektim.

Kafasına şal sarılmış olan çocuk bana baktı. Çok sevimli görünüyordu.

Ama ona ne kadar çok baktıysam o kadar güzel bir adam gibi göründüğünü fark ettim. Gümüş saçlarıyla genç bir azizmiş gibi görünen bir adam... Giysileri sırılsıklam olmuştu ve vücuduna yapışmıştı, kıvrımları belli oluyordu. On altı yaşında olmasına rağmen çoktan geniş omuzları ve sağlam görünümlü kolları vardı.

Boğazımdaki yumruyu yutmaya çalıştım.

Yüz özelliklerinin ve vücudunun eşleştiğini düşünmüyorum. Su ve yağ birbirine karışmış gibi. Kötü anlamda söylemiyorum, bedeni kötülük ve günahkârlığı simgeliyorken yüzü bir meleği ve masumiyeti andırıyordu. O gerçek bir sanat eseriydi.

“Yakalamaya çalıştın, değil mi?” Saç bandını sıkıca tutan elinin arkasına dokundum. “Bandı böyle tutarak acı hissetmiyor musun? Onu parçalıyorsun.” Bandın gerçekten yırtılıp yırtılmayacağını bilmiyorum ama çan biraz bükülmüştü. Oww, çanların hepsi bükülmüştü.
 
Hafifçe titredim. Vay canına. Bu, sadece insan gücü ile yapılabilir miydi? Gerçi sonuçta o gerçekten saf insan değildi.

------Çevirmen Notu-------

Eveeet arkadaşlar. Size bir haberim var. Pazar günü toplu bölüm atmayı planlıyorum bu seriden. Biraz hızlanacağız yani :) Detaylar için discordumuza gelebilirsiniz.

Herhangi bir hatamı söylemek için, öneri ve şikayetlerde bulunmak için discord kanalımıza beklerim.
https://discord.gg/9GhxJCn


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


9   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   11 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.