Önceki hayatımda, bir yan yolda ilk kez yürüdüm ve o zaman yerde yatan bir adam figürünü gördüm. Öldüğünü bile düşündüm o anda, bu yüzden büyük bir şaşkınlık içindeydim. Şaşırtıcı değildi bu, bir soylu olduğumdan fazlasıyla korunaklı bir hayat yaşamıştım. Ama şimdi, bu benim ikinci seferim olduğu için sakindim ve kendimi hazırlamıştım. Yine de onu kaldırmaya çalışıp yere düşürdüğümde, onu yakalayamadığım için küçük bir hata yapmıştım. Buna rağmen, hala iyi olduğu için mutluyum. Nabzının attığını doğruladıktan sonra rahatladım. Onu taşıyamadığım için onu kenara sürükledim ve dikkatlice yere yatırdım. Geniş patika yoluna hızla gitmeden önce, yoldan geçen bir vagon tarafından ezilmeyeceğinden emin oluyordum. Daisy ve Sör Bolt'u uzaktan gördüğümde, yardım için onlara bağırdım. "Sör Bolt, yardım et! Aşağıda bir adam var!" "Ne?!" "Burada! Lütfen çabuk gelin!" Kolumu yukarı kaldırdım ve beni gördükten sonra alarma geçmiş Sir Bolt'a el salladım. Şaşkın Daisy'yi geride bırakarak bana doğru koştuğundan tuhaf bir şey olduğunu hissetmiş olmalı. "İyi misiniz Bayan?! Ne oluyor burada? Bu...." "Onu gördüğümde yolun kenarında yatıyordu. Çok kan kaybetmiş olmalı, bu yüzden onu hemen kaleye götürsek iyi olur." "Burada yapayalnız mıydı? Bayan, buraya gelmek sizin için tehlikeli." "İyiyim ve evet, yalnız. Ata binmiş olmalı." Bununla birlikte, bakışlarımı yakındaki yere çevirdim. Bir adam ve bir ata ait olduğuna inanılan açıkça örtüşen ayak izleri vardı. Dürüst olmak gerekirse, olayı anlamaya çalışmak zorunda değildim, çünkü Dük'e ne olduğunu başından beri biliyordum. "Belki de bir attan düştü?" İşaret ettiğim izlere baktığımızda, Sör Bolt hemen anladı ve onayladı. Dük'e yaklaştı ve nabzını hissetmek ve başkayara olup olmadığını kontrol etmek için vücudunu yokladı. Keşke başka bir yara bulmasaydı, ama bulursa, o zaman sadece benden dolayı olmadığını ümit etmeliyim. "Kafasını vurmuş olmalı. Vücudunda kafasından başka herhangi bir yara buldun mu?" "Hayır, şimdiye kadar yok." "Whew. O zaman onu kaleye götürmeliyiz." (Derin nefes verir. Rahatlama anlamında kullanılan bir ses.) "Tamam, Bayan." Sör Bolt, doğal olarak güçlü ve yapılı bir eskorttu, Dük'ü kavradı ve Daisy tarafından kesintiye uğramadan önce onu taşımak üzereydi. "Sienna! Neler oluyor?!" Daisy nihayet geldi, nefes nefese kalmıştı. Beklenenden daha çabuk geldi. Şımarık, çürümüş* bir soylu kadın olan Daisy, sadece kısa bir süre koştu, ama onun için zaten çok fazla görünüyordu. (* Çürümüş kısmını değiştirecektim ama Daisy'e çok uygun olduğu için değiştirmek istemedim. Üzgünüm :( Burada Daisy'nin ham, vücut olarak gelişmemiş olduğunu söylemeye çalışıyor. Çıtkırıldım yani ... ) "Kim bu —" Bir açıklama talep eden Daisy, kanı alnından akan Dükün görünüşüne baktığında duraklamak zorunda kaldı. "AHHHH! Kan!" Ugh. Çok gürültü çıkarıyor. Daisy'nin ayakları geri çekilmek için acele ederken büküldü ve hemen öne doğru yuvarlanırken elini yakaladım. Düşmesine izin vermeliydim ama bunu refleks olarak yaptım. Ancak, Daisy'nin elini tutmaktan vazgeçtim ve sonra onunla birlikte düşmemek için kendimi kenara çektim. "KYAAAA!" Onu kurtarmak için bana güvenen Daisy, utanç verici bir şekilde yere düştü. Minderin olmamı mı bekliyorsun? Kendimi gülmekten kaçınmaya zorladım. Daisy bana şaşkın bir bakışla baktı. Ama hemen ona yardım etmeden ondan uzaklaştım, bu yüzden kendi başına ayağa kalktı ve kendini topladı. Daisy tekrar Dük'e baktı ama artık yaygara çıkarmadı. "Tanrım, burada neler oluyor?" "Onu yerde baygın buldum. Onu kaleye götürüp tedavi edelim." "Aman Tanrım, çok fazla kan...... ölmedi, değil mi?" Daisy geçmişte olduğu gibi davranıyordu, ama düşmesine izin verdim. O zamanlar, Daisy'ye iyi olacağına dair güvence vermiştim, ama artık bir arkadaş olarak başarısız olduğunu anladığıma göre, artık onu teselli etmeye zahmet etmeyecektim. Dükü sırtında taşıyan Sör Bolt'un yanında yürüyordum ve Daisy tam arkamızdaydı, durmadan mırıldanıyordu. Orada durdum ve Daisy'yi uyardım. "Shhh. Burada bir hastamız var Daisy. Lütfen sessiz ol." Bu sefer sana bebek bakıcılığı yapmak gibi bir niyetim yok.... * * * Doktor tedavi için çağrılana kadar Dük bilincini geri kazanmadı. Doktordan uyandığını duyduğumda, büyükannemi bilgilendirdim ve birlikte Dükün dinlendiği misafir odasına gittik. Daisy bir hastayı görmekten nefret etse de, açıkça merak ediyordu. "İçeri geliyoruz." Büyükannem kapının arkasındaki Dükle konuştuktan sonra, kolu çevirdim ve içeri girdik. Orada bize boş boş bakan şaşkın bir adam vardı. Gözleri hala uykudan dolayı mahmurdu, sanki yeni uyanmış gibiydi. Sessizliği bozan Büyükanneydi. Büyükannem ellerini sırtının arkasına koyarak nazikçe sordu. "Daha iyi hissediyor musun ?"
"Neredeyim..." Dük alnındaki bandajı hissetti. Yüzündeki soğuk ifade, oldukça nadir görülen bir utanca dönüştü. Şu anki durumunu bilen Büyükanne, ona ne olduğunu yavaş ve eksiksiz bir şekilde açıkladı. "Marki Nelson'ın kalesindesin. Şu anki Marki Nelson'ın annesiyim. Seni buraya getirdim çünkü torunum seni buldu." "Ah......öyle mi Madam? Teşekkür ederim." Dükün kafası hala karışıktı, yine de bize teşekkür etti. Sonra çok iyi bildiğim gelişme oldu.
"Benim adım Logan." Beklendiği gibi, Daisy ve benim onu tanımamamızın bir nedeni var. Gerçek adını açıklamadı, ben de onun halktan biri olduğunu düşündüm. Toplum tarafından bilinen adı, Harrison Dükü Fabian L. Harrison idi. (** Sienna Harrison sizce de fazla uyumlu değil mi ? Bu bir işaret... Soyadı ona çok yakışmadı mı sizce de :D ) Daisy bir kez daha onun keskin güzelliğini beğenmiş gibiydi. Şimdi temiz ve düzenli yüzüne beğeni dolu gözlerle bakıyordu. Daha önce ona tiksinti ile bakmıyor muydun? Büyükannem odadan çıktıktan sonra kalmaya karar verdik ve onunla daha fazla konuştuk. "Krallığın çeşitli bölgelerini ziyaret etmeyi planlıyorum ve buraya geldim. Daha önce Wilton'da kalıyordum." Dük yine bir gezgin gibi davranıyordu. Gerçek kimliğini biliyorum, bu yüzden bunu neden yaptığını anlamıyorum. Kimliğini neden saklıyorsun? Onu ve Daisy'yi kendi başlarına sohbet ederken izledim. Harrison Dükü'nün buraya bir gezi için gelmesi ve halktan biri gibi davranması için hiçbir neden düşünemedim. Halktan biri gibi davranmanın ne yararı var ki? Çoğu asilzade, sosyal merdivende yükseldikçe daha iyi olduğunu düşünür. Önümdeki Daisy bunun en iyi örneğiydi. "Oh, anlıyorum." Kibar davranmasına rağmen Daisy'yi çözebilirim. bunu sadece usulen öyle olduğu için yapıyor. Daisy gözlerini parlattı, sesini hafifçe, yüksek bir tonlamayla, dikkatle sordu. "Affedersiniz, Logan, soylu bir aileye ait bir soyadı mı ?" "Pardon?" "Sen ...... sıradan bir insan gibi görünmüyorsun." Önceki hayatımdan farklı değildi. Logan kararlı bir şekilde cevap verdi. "Hayır, halktanım." Halktan biri için çok heybetli görünüyordu. Konuşma ve davranış şekli bir aristokrata ait özelliklerdendi. Dük açıkça rol yapamıyordu. "Oh, anlıyorum." Daisy pişman bir bakışla başını salladı. Önce ya da şimdi, Daisy'nin onunla tanıştığımız ilk gün söylediklerini canlı bir şekilde hatırlıyorum. Daisy, o zaman olduğu gibi Logan'a yumuşak bir şekilde gülümsedi. Ama ağzından çıkan sözler bir gösteriydi. "Bir asilzade olduğunu sanıyordum çünkü bir asilin önünde aşırı özgüvenli duruyorsun." Ne kadar güzel gülümsersen gülümse, yine de sözlerindeki dikenlerii gizlemezdi. Bu sahneyi unutamadım çünkü Daisy'yi ilk kez böyle görüyordum. Daisy her zaman halktan insanlara karşı nazik olmuştur. Şimdi düşünüyorum da, bunun sebebi Daisy'nin önünde eğilemeyecek hiçbir halkın olmamasıydı. Logan, Daisy'nin sözlerinin anlamını anlamamış olamazdı. Çok belliydi. Kısa bir süre durakladı ve hemen özür diledi. "Eylemlerim kaba görünüyorsa özür dilerim ... " Hiç de değil. Böyle bir yüzle, katı olan hiyerarşiyi izlemediğini anlayabiliyorum, bu yüzden nasıl istiyorsan öyle davran." Sonra tekrar tatlı bir şekilde gülümsedi. Bu şekilde kim rahatça konuşabilir ki? Ama karşı taraf seni oldukça iyi duydu. Daisy, onun kim olduğunu sanıyorsun ki? "Ama daha önce hiç halktan birini seyahat ederken görmedim. Herkes sıkı çalışmakla meşgul.... malikanemdeki insanlar bile seyahat etmeyi hayal edemezler. Logan'ın buna zamanı var gibi görünüyor." Tabii ki, sana göre daha esnek çünkü o bir Dük. Geçmişte, ikisini de endişeyle ve sessizce izlemiştim. Ama şimdi durum farklıydı. Daisy'yi durdurmak zorunda kaldım, Bu yüzden boğazımı temizledim, konuşmalarına böldümve bana bakmalarını sağladım. "Wilton nasıldı? Bu toprakların aksine çoğunlukla otlak olduğunu duydum." Onu bir gezgin olarak tanıttım, bu yüzden konuyu bununla değiştirecektim. Ağzını açtı ve bu sefer biraz alçakgönüllü bir tonla isteklice konuştu. "Farklı bir anlamda huzurlu bir yer, leydim. Koyunların çiftlikte serbestçe koştuğunu görebilirsiniz." Sorularımla birlikte konuşma daha uyumlu bir hale geldi. Logan ve benim aramda güzel bir konuşma yapmayı başardım ve ayrıca Daisy'nin daha fazla hata yapmasını engelleyebildim. Sonra tekrar, Daisy hikaye biraz daha ilerledikçe araya girdi. "Bir sonraki programınızı düşündünüz mü ?" "Evet, yarın kaleyi terk edeceğim."
"Oh, şimdiden mi? Biraz daha dinlenin." "Ama—"
"Dinlenin. Sizii bulduğuma sevindim, yoksa felaket olurdu." "...... beni bulan Bayan siz misiniz?" Logan şaşırmış görünüyordu. Bunların hepsi... yalandı. Daisy'ye anlamsız gözlerle baktım. Ne dedin? Burada bulunduğum halde, hala daha yalan söylemeye cüret edebiliyorsun. "Evet, seni ben kurtardım." Daisy gururla söyledi. Şaşırıp kaldım. Saçma sapan yalanlar söyleyen Daisy'ye ağzım açık kalarak baktım. ****************************** Ağzın açık kalacağına artık icraate geç ya. Sinir krizi geçireceğim şu Daisy yüzünden! Yol saçını başını. Ne olacak sanki ...
Okuduğunuz için teşekkürler .... İyi okumalar :)
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.