Yoğunlaşan ışık dalgaları önce emilirmişcesine sıkışmaya başladı. Ortam bir süreliğine sessizleşmiş fakat bu sessizlik göz açıp kapayıncaya kadar yerini büyük bir şok dalgasına bırakmıştı.
Patlamanın yaydığı büyük şok dalgasından etkilenen Nishin sürüklendiği sırada çarptığı bir ağaç yüzünden baygınlık yaşamıştı.
"Baba, anne neredesiniz sizi kurtaracağım!"
Nishin haykırarak kendine geldiğinde terler içinde olduğunu fark etti. Kendini toparlamak için yeniden kapadığı gözlerini yavaşça açtı. Karşılaştığı manzara tekrardan tedirginleşmesini sağladı.
Gördüğü manzara ne kabilelerine ne de yaşadıkları geniş ova ve çevresine benziyordu. Terler içinde kalktığı yere baktığında büyük ve genişçe bir kaya gördü. Mat yeşil tonlarında olan kayanın bazı bölgeleri aşınmış , aşınan bölgelerden kum akmaktaydı.
"Bu şey gerçekten bir kaya mı ? Bunların hepsini kutu mu yaptı. Eğer kutu sonucu doğan bir şeyse annem , babam , arkadaşlarım herkes kurtulmuş olmalı."
Etraftaki garip olan tek şey kaya değildi. Yukarı baktığınızda tepeleri bulutları aşıp , gözden kaybolan farklı boylarda ağaçlar vardı. Ağaçlardan bazılarının gövdeleri 100 kişinin sarılıp anca tamamlayacağı kadarken kimileri iki parmak arasına aldığınızda bol gelecek kadar inceydi.
Nishin bu yüksek ve huzursuz bir his uyandıran ormanda bildiği tüm isimlere seslenerek yürüyordu. Ağaçların yaptığı gölgeler yüzünden gökyüzünün aydınlık mı ya da karanlık mı olduğunu bilmiyordu. Zaman algısını şimdiye kadar hep güneş'e bakarak ayarladığı için ne kadar süredir yürüdüğünden emin değildi.
Gerekirse bulunduğu yere geri dönebilmek için sağ veya sola sapmadan sadece dümdüz yürümeye devam etti.
"Sanki burası bambaşka bir dünya gibi. O kadar sessizki konuşmazsam kafayı yiyecekmişim gibi hissediyorum. Anne , baba neredesiniz?"
Nishin yere bakarak yürümeye devam ederken gözüne karşı taraftan bir ışık ilişti. Işığın yansımasıyla eş zamanlı olarak sağ tarafından hışırtıya benzer bir ses duydu. Ses başta çok yakından gelmiş gibi hissettirsede Nishin sesin derinden geldiğine kendini inandırmıştı.
Başını kaldırıp ışığın geldiği yöne baktığında birkaç adım ötede gür ağaçlı ormanın sonlandığını fark etti.
" Çok ilginç . Bir an öncesine kadar karşıya baktığımda gördüğüm tek şey daha fazla ağaçtı. Hem neden burası insanın iç sesinin bile gürültülü geldiği kadar sessiz. Bu sessizlik nedense karşıma bir anda beliren o çıkışla aynı anda bozuldu. Üstelik nereden geldiği bile belli değil. Nereye gitmeliyim?"
Nishin'in gözleri karşısındaki boşluk ve sesin geldiği karanlık arasında gidip geliyordu. Hangisine gideceğine karar vermişti. Bir an önce bu ürkütücü yerden çıkmak istesede içinden bir ses karşısındaki aydınlığın doğru çıkış olmadığını söylüyordu. Şuan güvenebileceği tek şey kendi hisleriydi. Öğrenmek için sağındaki o ağaçların arasına daldı. Kendisine yardım mı ediyordu yoksa karanlık ellere teslim mi ediyordu?
Önceki ağaçların aksine buradaki ağaçların yaprakları daha sık ve gürdü. Atmosfer daha karanlık hissettirse de en azından her şey aynı değildi. Kimi ağaçların altında mavi mantarlar , ters şapkalı sarı mantarlar veya toprağa bağlı iki mantarın daha fazla mantar yardımıyla birleşip oluşturduğu gökkuşağını andıran tipte mantarlar vardı. Nishin iç açıcı renklerle süslenmiş mantarlara bakarken ağzından bir parça salyası yere damladı. Ardından midesi de ona eşlik ederek guruldadı.
Zaman algısı tam olarak yerli yerinde olmasa da diğer canlılık faaliyetleri devam ediyordu. Acıkmıştı. Düşünmesi gerekirse 3 seçeneği vardı: Leziz gözüken mantaları yemek. Kopardığı bir ağaç dalı yardımıyla toprakta solucan ve böcek aramak. Ya da kopardığı kuru dalı kemirmek.
"Sanırım birazcık mola vererek bu leziz mantaları yersem sorun olmaz."
Kahverengi saçlı çocuk rengarenk olan mantarların etki alanına girmişti. Onlardan başka bir şey aklına gelmiyor, zihnindeki asıl önemli konular arka plana atılıyordu. Nishin önündeki iri etli gözüken beyaz saplı fakat bu sade sapına rağmen mavi , kırmızı ve tonlarında beneklerle dolu olan mantara doğru yürümeye başladı. Mantarı koparacağı anda aynı şey tekrar oldu.
Hışırtı sesi Nishin'in zihnini mantar düşüncesinden arındırdı. Kendini toparlamak için başını salladı.
" Burdan bir an önce kurtulsam iyi olacak."
Nishin sesin geldiği yöne gidecekken bir misafir fark etti. Mantarın arkasındaki ağaçtan avuç içine sığacak büyüklekte siyah bir böcek mantara doğru ilerliyordu. Baş kısmından çıkan 3 boynuzdan sağ ve sol köşedekiler sivriyken ortadaki diğer iki boynuzun sağlandığı şeyi hareket ettirecek kadar esnekti.
Mantarın yanına ulaşan böcek boynuzları yardımı ile ucundan bir parça koparttı. Aldığı parçayı doğru pozisyona getirerek yedi. Böcek memnun bir şekilde yoluna devam ederken birkaç adım sonunda karnı şişmeye başladı. Yerde ters dönmek zorunda kalan böcek arkasında mor bir duman bırakarak toza dönüştü. Olanları izlerken hayatının kurtulmasına sebep olan sese teşekkür eden Nishin , yoluna devam etti.
"Burası gerçekten gittikçe daha da ürpertici oluyor. Bir an önce şu sesin kaynağını bulmam gerekiyor. Yoksa burada yitip gidecekmiş gibi hissediyorum."
Nishin ilerlediği yolun sonunda diğerlerinden farklı iki ağaç fark etti. Aralarında sadece birkaç metre olan bu ağaçların dalları , sanki birisi isteyerek dolamışçasına birbirine sarmalanmıştı.
Nishin ağaçların arasındaki küçük boşluktan biraz bakmak için eğildi. Yolun sonu gözükmüyordu. Gözüken yere kadar olan kısım ise bir tüneli anıdırır biçimdeydi. Tepe kısmı ağaç dallarıyla kapanmış bir tüneldi. Yolun sonunda ne olduğu belli olmasa da bu kadar geldikten sonra geri dönemezdi. Buraso artık her neresiyse onun gizemini çözmesi gerekiyordu.
Uzun tünelde sürünmeye başladı. Belini gereğinden fazla kaldırdığında ağaç dalları batıyor ve canını yakıyordu. Çok yer kaplayan geniş bir vücudu yoktu. Ona rağmen tünele neredeyse tam sığmıştı. Sanki bunlar çocuklara özel yapılmış yollar gibiydi.
"Ses gerçekten buradan gelmiş olabilir mi? Öyle olsa bile annem ile babamın burada olabileceğini sanmıyorum. Bu sesleri çıkaran şey her neyse umarım yardımcı olacak bir şeydir."
Nishin sürünmeye devam ederken yolun ileride genişlediğini fark etti. Sonunda daracık tünelden çıkmıştı. Dizleri fazla sürtünmekten etkilenmiş ve kızarmıştı. Ağaç dallarının yardımıyla ayağa kalktı. Gözlerinin ışık farkına alışması biraz vakit aldı.
Kendine gelmek için gözlerini son kez kapatıp açtığında gördüğü şeyin şokuyla ard arda defalarca kez daha açıp kapadı. Tepe noktası görünmeyen , uzadıkça uzayan devasa bir piramit tam karşısındaydı. Piramit kat kat bölünmüş bir yapıya sahipti.
Nishin zirvesini bulmak umuduyla ne kadar geriye gitsede amacına ulaşamadı. Aldığı tek şey ağaca çarpma sonucu oluşan ufak sıyrıkdı.
Sıyrığının üstüne üflemeye başlamıştı ki duyduğu fısıltıyla içi ürperdi.
Sesin sadece bir kısmını anlayabilmişti. Tüyleri diken diken olsa da sesin tonu soğuk , korkutucu veya ürpertici değildi. Nishin hemen sesi algıladığı yöne koştu. Duyabildiği kelimelerden anladığı tek şey konuşan kişiyi kovalaması gerektiğiydi. İstediği noktaya ulaşmıştı. Piramitin girişine benzeyen , sarmaşılaklarla kapatılmış bir bölmenin önünde durdu.
"Ses burdan gelmişti ama içeriye nasıl gireceğim. Belkide girmemeliyim. Piramit çok büyük geri çıkamazsam ne olacak ? Tereddüt mü ediyorum?"
Nishin o son cümleyi kurduğu an etrafta sırmaşığı kesecek bir şey aramaya başladı. Düştüğü tereddütler yüzünden durum buraya kadar gelmişti.
Eliyle sarmaşıkları hafifçe ittirmeye çalıştı. Parmağı temas ettiği an kesildi. Acıyla inleyip geri çekildi. Böyle olmayacaktı. Başka bir giriş yolu var mıydı?
Bunu düşünürken kulağında hafifçe büyümeye başlayan sesi fark etti. Ne olduğunu anlamasada bir dalga gibi çıkan bu ses ona yaklaşıyordu. İlk geldiği ağaçların tarafına baktığında sesin kaynağını kendi gözleriyle doğruladı. Büyük bir kum dalgası ona doğru yaklaşıyordu. Üstelik bu kumlar yabancı hissettirmiyordu. Hatırladı.
İlk uyandığında gördüğü kayadan akan kumlardı bunlar. Umutsuzca kaçmaya çalışan çaresiz Nishin'in hızı, kocaman olan bu dalganın hızı yanında bir hiçti. Dalga bir kaç saniye sonra küçük çocuğu yuttu.
Vücudundaki her bir gözeneğe kum girmişti. Nefes alamıyordu. Yavaşça gözleri kapandı.
Çatlamış toprağın üzerinde baygın halde yatan Nishin, derin bir nefes vererek uyandı. Benliği yaşadığı o garip karmaşayı herhangi bir anlam rayına oturtamamıştı.
Başı ağrıyordu. Elleri yardımıyla sırtını dikleştirdi. Etrafa bir göz attı. Toprak yapısı, kısa ve cılız bitki örtüsü bunlar tanıdıktı. Sonunda o ilginç rüyadan belki de bir kabustan uyanmıştı. Kabilenin konumundan bir miktar uzağa sürüklenmişti. Bir an önce olan biten hakkında bir şeyler öğrenebilmek için koşmaya başladı.
Kendi için ikonikleşen , her gün yanından geçtiği çevredeki tek uzun olan ağacın dalına tırmandı. Buradan kabileyi görebilmesi gerekirdi. Gözünü doğuya doğru çevirdi. Gözleri tanıdık çadırlar ve insanlar aramaya başladı. Fakat o umutlu gözlerin karşılaştığı tek bir şey vardı.
Kabilenin içinde hareket halinde olan , kötü bir yüz ifadesine sahip ağaçlar. Üstelik ağızlarını bir şeylerle dolduruyorlardı. Etraftaki kabile halkının cesetleri.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.