Love Doesn’t Matter - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20 


           
19. BÖLÜM – GERÇEK MÜZAKERE
 
“Neden herkes böyle? Bu iyi bir haber değil mi?”
“Ne?”
 
Charlotte öfkelendi ve üvey annesi içini çekti.
 
“Ayrılık bizim istediğimiz şey değil miydi? Eski hayatımıza geri döneceğiz.”
 
“Ergenliğe mi girdi? Mitch’nin gözleri yana doğru kayıyordu.
 
“Size daha iyi bir haber vereyim mi? Parlomento, halka oy kullanma hakkı veren Rochester Yasası’nı sunmak üzere. Dünya gerçekten de değişiyor. Yoldaşlarımla sokaklara koşacağım. Savaşacağım. Kan dökmeten özgürlük ve hak elde edilemez...”
“Aman Allah’ım, Mitch..”
 
Üvey anne ellerini cennetlere dua edermiş gibi birleştirdi ama çocuk umursamadı.
 
“Ve Emilia. Darrenton Hockney’in torunu benim okuluma gidiyor.  Hockneyleri duymuşsundur, değil mi? Ünlü Devrim Partisi üyesi.”
“Kim olduğunu bilmiyorum ve duymak da istemiyorum.”
“Torunu nereden biliyor bilmiyorum ama bana seni sordu. İlk başta diğer pislikler gibi bizi eleştireceğini düşündüm., bu yüzden ona kaybolmasını söyledim. Ama o devam etti. Bana böyle asil bir adamla kendi isteğin dışında nişanlı olduğun için zor bir hayat yaşayıp yaşamadığını sordu.  O yüzden ona her şeyi anlattım.  Meyer pisliğinin seni ne kadar rahatsız ettiğini.”
 
Kız kardeşinin yüzünün sarardığını fark etse de Mitch heyecanlanmıştı ve konuştu.
 
“İster akşam yemeği partisi ister başka bir şey olsun, o seni yılda bir kez garip bir toplantı düzenler ve seni  çağırır   sonra da görmezden gelirdi...”
“Kes.”
“Sadece bu ismen bir nişan olsa da bu b*k çuvalı düşünmeden...”
“Kes şunu Mitch!”
 
Emilia sonunda sesini yükseltti. Gerçekten sinirliydi. Mitch’nin bunları neden söylediğini anlıyordu. Ama kontrolden çıkan çocuğu durdurmak zorunda kalmıştı.
 
“Arabada ne söz verdiğini unuttun mu?”
 
 ‘Ah..’ diyip gözlerini kırparken, Mitch’nin  aklı ancak o zaman  başına geldi.
 
“Sana bir şeyi açıkça söyleyeyim, kendi kendine kimseyi yargılama. Çok uzun zaman olmadı, Bayan Meyer ziyarete geldi. Barışçıl bir şekilde nişanı bozmayı kabul ettik.”
“Ne?”
 
Genç erkek kardeş gözlerini kocaman açtı.
 
“Senin sandığının  aksine. Hadius’tan o kadar da nefret etmiyorum.  Gençken Bianca Reinen ile nişanlıydı. Belki de gerçekten birbirlerinden hoşlanıyorlardı.”
“Ha!”
 
Mitch’i güldü. Ama insan duyguları mantıklı ya da makul değildir. Bir dereceye kadar Emilia da öyle değildi.
 
“Bu ilişki biz birbirimizi sevdiğimiz için başlamadı. Yılda bir kez her o ee gidişimde , bu biraz... zordu, ama artık hepsi bitti.  Ayrıca barışçıl bir şekilde nişanı bozacağımıza söz verdik.  Yani lütfen Hockney’in torununa bir şey anlatma. Sıkıntıya neden olma. Anladın mı?” ÇN: kıyamam
Mitch kız kardeşinin gözlerindeki sinir fark etmiş gibi hiçbir şey söyleyemedi. Sırayala bir üvey anneye bir Charlotte’ye bakan çocuk çok geçmeden yavaşça başını salladı.
 
--
 
Akşamın geç saatlerinde, bulaşıkları yıkayıp Charlotte’yi uyuttuktan sonra Emilia, Mitch’yi bulmak iç.n evden çıktı. Beklendiği gibi Mitch karanlık bir ağacın altında bir salıncakta oturuyordu.
 
Küçük kardeşinin pişman olduğunu ayaklarıyla yere tekme atmasından anlayabiliyordu.
Emilia kolunu çocuğa uzatmadan hemen önce oldukça kısık bir ses duyuldu.
 
“Özür dilerim Emilia.”
 
Emilia cevap vermek yerine Mitch’nin sırtını hafifçe itti.
 
Bu serseri ne zaman bu kadar büyümüştü? Öncekinin aksine, salıncak zar zor hareket ediyordu.
 Oldukça büyümüştü ama cesareti kırılmış çocuğun sırtına baktığında öfkesi eriyen karlar gibi kaybolmuştu.  Emilia’nın ağzında gizli bir tebessüm belirdi.
 
“Üzgünsen, bana bir iyilik yapacak mısın?”
“İyilik mi?”
 
Öitch yeri tekmelerken cevap verdi. O sıra Emilia salıncağı salladı. Aniden Mitch’nin bedeni havaya yükseldi ve aşağı geri geldi. Emilia doğru zamanı bekledi ve onu sertçe tekrar itti.
 
“Dans pratiği yapmam gerek, o yüzden benim için erkek rolunü oyna.”
“Dans pratiği mi?”
 
Emilia nefes aldı. Az önce dinen öfkenin geri gelmemesini umarak  konuştu.
 
“Şu adamın mezuniyetine gitmek zorundayım.”
 
Çocuğun sırtı bir anda kasıldı. Emilia aceleyle konuştu.
 
“Elbette bundan önce ayrılırsak gitmeyeceğim.”
 
Çocuğun salıncağı tutan eli hala memnuniyetsizlik  belirtileri gözteriyordu.
 
“Çok duygusal davranmamalısın. Artık sen de biliyorsun. Nihayetinde bu kralın emri. Bizim gibi insanlar bir kraliyet emrine itaat etmezse ne olur bilmiyorum.”
“..”
“Endişe etme. Artık acı çekmeyeceğim. Belki  bu sadece boş bir şeydir...”
 
Emilia utanmış gibi kendi kendine güldü.
 
“En çok orada parlamak istiyorum. Güzelce. Gurulu ve zarif... böyle muhteşem bir insan olmak.”
Emilia mırıldandı ve salıncağı daha sert itti. Mitch’nin bindiği salıncak daha da yükseldi.
“Öyleyse bana yardım et. Cavendish konağına gidip birini tutup benimle dans pratiği yapmasıni isteyemeyeceğimi biliyorsun. Baloya da beraber gidelim. Katılacak insanlar görünşlerine çok önem veriyorlar. Mükemmel bir şekilde giyineceğim, mükemmel dans edeceğim ve herkesi şoka uğratacağım.”
 
Salıncak tekrar yere indiğinde Mitch’ı cıkladı ve konuştu.
 
“Beklendiği gibi ablamı yenemem.”
 
Emilia bütün gücüyle tekrar çocuğu salladı. Salıncak aya değecekmiş gibi yükseldi.
 
**
 
Güneşli bir sabah. Perdenin arasından içeri giren süt beyazı ışık masayı geçti ve bir kağıdın önünde durdu.
 
Bu bir sözleşmeydi. Trunian kraliyet ailesinin mührüyle damgalanmıştı.
Üç madeni de almıştı.
Bu kolay olmamıştı.
Sınırın yakınında keşfedilmenin eşiğindeydi ve düzinelerce silahlı isyancı tarafından kuşatılmıştı. Başkalarının tavsiye ettiği gibi yanına bir koruma veya  refakatçı almış olsaydı, belki de kimliği keşfedilecek ve vurulmuş olacaktı.
 
Kralın sığınağına güvenle vardıktan sonra bile işler kolay ilerlemedi. Müzakereler başından beri zordu. Hayatı tehlikede olmasına rağmen kral varisin neden geldiği sorarak  kapıyı  asla açmadı.
 
Son çekişme başlamıştı ve sonunda o galip geldi.
Hadius sözleşmeye bakarken çok garip bir moda girdi. Sanki vücudu titreyen bir kalple süzülüyordu. Nadiren sarsılan kalbi zincirlerini kırıp dışarı fırlamak üzereydi.
 
“Genç efendi, hazırlıklar tamam.”
Hadius kendi toparladı.  Duygularının onu kontol etmesine izin vermemeliydi.
 
“Tiso’daki kayalıklarda, şelalelerin yanında küçük bir dağ kulübesi var. Orada Majesteleri kral ile görüşebilirsiniz.”
 
Hadius atıyla doğruca Tiso’ya yöneldi.
Sarp dağ yolunu maiyeti olmadan tek başına geçmek zor bir yolculuktu. Ama, öğrenciyken engebeli dağ yollarında ata binme talimi yapmıştı. Birkaç zorluk olmasına rağmen Hadius hedefine çok fazla sorun yaşamadan ulaşmayı başardı.
 
Şelaleleri bulmak kolaydı.
On yıl önce miydi?
 
Burada bir kraliyet av yarışması düzenlenmişti. Hadius, babasını takip ederek şelaleleri geçtiğini hatırladı.
 
O zamanlar okula gitmiyordu. Konağı ziyaret eden bir öğretmen ve dadı eşliğinde ‘halef eğitimi’ almasının tam ortasındaydı.
 
Şafakta uyanmak ve şafakta yine uykuya dalmak gibi günlük rutinler bazen sinir bozucuydu ama gücü devralacaksa yapması gereken bir şeydi. Tıpkı gelgit yükseldiğinde, alçalması ve ay dolunay olduğunda küçülmesi gibi.
İnsanlar her zaman on yaşında bile olmayan Hadius’u işaret ederek, soğukkanlılık, kararlılık ve kesnlik ile doğduğu için onu övdüler. Babasının hastalığı ile gelen karanlığı aydınlatması ve atalarının şanını sürdürmesi için mükemmel bir varis olmasını beklediler.
 
Hadius hayatından bir kere bile memnuniyetsiz olmadı. Zirveye ulaşanlar ağırlığı taşımalıdır. Bu, normal bir insan  olarak zevkten biraz vazgeçmek  anlamına gelse bile.
Büyük bir kayanın yanında durup akan dereye uzun bir süre baktı.
 
Bir süre sonra Kral Josef’i taşıyan beyaz bir at göründü. Josef, aç gözlü ve basit Turnia kralından tamamen farklıydı. Annesi Caitlyn Meyer tarafından kabul görecek kadar zekiydi. Hadius müzakerelerde ondan daha deneyimli ve yetenekliydi.
 
“Majesteleri, nasılsınız? Hadius, Meyerlerin en büyük oğlu sizi selamlar.”
 
Nezaketle eğildi.
“Hadius Meyer, kaç yıl oldu? Dört yıl mı?  Seni Elfort’un giriş töreninde jokey olarak görmem daha dün gibi ama sen çoktan mezun oluyorsun.”
 
Binicilik üniforması giymiş olan Josef attan indi ve kollarını açtı. İkisi hafifçe sarıldı.
“Yavaş yavaş konuşnak ve söyleyceğin şeyi dinlemek isterdim ama bildiğin gibi özgürlüğüm çok kısıtlı...”
“Aynısı benim için de geçerli.”
 
Josef dikkatle etrafa baktı ve Hadius’a küçük kabine kadar önderlik etti.
 
Kapı bir gürültüyle kapandı ve kral lambayı kendisi yaktı.
 
“Zaman dar, o yüzden sadede gelelim.”
“Ben de bunu umuyorum.”
“Doğru mu? Turnia madenlerinden birini bana mı vereceksin?”
“Evet.”
 
Hadius’a bakan siyah gözler titriyordu.
 
“Şartlar ne?”
“Üç şartım var.”
 
Karl, ona devam etmesini söyler gibi  başını salladı.
 
Josef birkaç gün önce kumarda büyük bir kayıp yaşamıştı ve bunun yüzünden Maliye bakanı tarafından nasihat dinlemek zorunda kalmıştı. 
 
Ama o arsız varis ona hediye olarak altın madeni vermek için gizli bir teklifte bulunmuştu, yani üç değil otuz şart olsa da dinlemeye razıydı.
“İlk olarak, lütfen tamamen bağımsız olmam için beni destekleyin. Mezun olur olmaz  yol ve yönteme  bakmaksızın savaşacağım.”
“Savaşmak mı? Kiminle?”
“Annem ve müttefikleriyle.”
 
Şaşırmış gibi davransa da bu Josef’in beklediği cevaptı.
 
Gençliğinden beri yemin ediyordu.
 
Hadius Meyer on yaşında babası ile birilkte buraya geldiğinden beri hükümdarın gözü onun üzerindeydi. Onun gibi biri boyun eğmeye tahammül edemezdi.
 
Aptal Caitlyn Meyer oğlunun huyunu anlamadı ve onun peşine casus takarak ona müdahale etti ve onu kısıtladı. O andan itibaran bu, önceden tahmin edilebilen bir trajediydi.
 
“Ancak Kral olsam da, nasıl ailenizin halefiyet sürecine pervasızca müdahale edebilirim? Baban hala hayatta ve annen karar verme hakkına sahip.”
“Majestelerinin müdahale etmesini kast etmedim. Tüm hazırlıklar tarafımca yapılmıştır. Majestelerinin gözlem yapması ve ihtiyacım olduğunda bana biraz yardım etmesi gerekiyor.”
“Sakin ... babanı öldürmeye mi çalışıyorsun?”
“Asla. Uygun ve meşru bir süreçle Meyer dükü olacağım.”
 
Kral şüpheli bir bakışla ‘nasıl? Diye sordu.
 
“Anlaşma yapıldığında size planı detaylı olarak anlatacağım.”
Kral inanamayarak çenesini ovuşturdu. Yine de sormadan edemedi.
 
“İikinci şart nedir?”
“Benim nişanım hakkında.”
..Bozmak mı istiyorsun?”
“Evet.”
 
Beklendiği gibi. Kral yüz ifadesini bozmamak için çenesini ovuşturdu.
 
Bu olacaktı. Varis ne kadar asi olursa olsun, Van Drake Meyer hala yaşıyordu ve Caitlyn Meyer tüm gücü elinde tutuyordu.
 
Tüm aile mühürlerine, servetine ve ayrıca hisselerine sahip olduğu için, Reinen ailesinin en küçük kızı ile evlenene kadar oğluna hiçbir şey vermeyecekti. Çünkü Reinen ile ittifakı için neredeyse hayatını tehlikeye atıyordu.
 
“Hmm..”
 Josef bunun hakkında düşünüyormuş gibi davrandı.
 
Meyer ailesinin aşırı güçlenmesinden hala memnun değildi. ama siyaset, ihanetin ve uzalaşmanın tekrarı değil miydi?
 
Eğer böyle çetrefilli zamanlarda dünün düşmanını bugünün yoldaşı haline getirmezseniz, bir kralın bile kendi hayatını kurtarması zor olur.
 
“Pekala, notere kendim tasdik ettirdiğim bu nişanı bozmka kolay olmayacak ama gerçekten istediğin buysa...”
“Majesteleri lütfen sonuna kadar dinleyin.”
 
Kralın sözünü kesmeye cüret eden Hadius’un gözleri soğuk bir şekilde parlıyordu.
 
“Üçüncü şart.”
 
Hadius konuşmayı bitirdiğinde Kral utancını gizleyemedi.
 
 
 

           Hadi meraktan çatlayın. 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


18   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   20 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.