Tam olarak üç gün sonra Emilia yine Basilion evine geldi. Arabaya binip oturma odasına ulaşana kadar aklında tek bir şey vardı.
Bu gururlu olma zamanı değildi. Hadius’tan koşulsuz bir şekilde özür dilemeliydi.
Kafasında ne söyleyeceğini kurgularken arkasından bir çay fincanının sesini duydu.
“Ah, içmiyorum. Ben iyi....” “İç. Biraz gerginliğini azaltacak.”
Hizmetçi değildi. Hadius idi. Çabucak arkasını döndü.
“Mer.. haba... Genç efendi.” “Nasılsın?”
Hadius oldukça zinde görünüyordu. mitch yüzünden bütün gece dönüp duran o, ona kıyasla bir şekilde öfkeliydi. Ona soğuk bir şekilde cevap verebilseydi güzel olmaz mıydı?
“Son zamanlarda popüler bir içecek.”
Hadius çaya süt dökmeye başladı. Kargaşanın oratsında bile rayiha koku alma duyusunu mest etti.
“Buyur.”
Önüne uzatılan çay fincanına bakan Emilia çabucak kendine geldi.
“Şey... her şeyi Bay Grozhang’dan duydum. Kardeşim Mitch’nin yaptıklarını.”
Hadius ona durmasını söylermiş gibi elini kaldırdı. Ama Emilia duraksamadan devam etti.
“Arkadaşlarının önünde yalan söylediğini duydum. Genç efendiye ‘vicdansız bir canavar’ demiş ve yalan yanlış şeyler uydurmuş. Bayan Meyer’in fırsat buldukça bana küfür ettiğini ve Genç efendi’nin bana ‘ucuz ve bayağı piliç’ dediğini ve her türlü tehditte blunduğunu söylemiş...” Hadius’a bakamayan gözleri yavaşça aşağı indi.
“Meclis üyesi Hockney’in torununun onu olduğu gibi dedesine yetiştirdiğini duydum ve majesteleri krala kadar ulaşamış.”
Hadius hiçbir şey söylemedi. Çay fincanını bir kez daha ona içmesini söyler gibi uzattı. Emilia kabul etmeyi düşünmeden konuşmaya devam ett.
“Ben de neden hikayem aniden gazetelerde yayınladı merak ediyordum.... nihayetinde bu Mitch’nin hatasıydı. Hayır, benim hatamdı. Sonuçta kardeşimi böyle yetiştirmiş olmak benim sorumluluğum.” “Hayır, senin hatan değil.” “Çok geç ama sizden özür dilemek istiyorum. Mitch’yi de getirip sizden özür dilemesini istiyordum ... böyle şeyler söylese bile.... o hala çok genç...” “yine söylüyorumi seni suçlamıyorum. Ya da kardeşini.” “Ama genç efendinin annesi böyle düşünmeyecek...” “O kadın hakkında konuşmasan daha iyi olur.”
Emilia’nın vücudu bu sert cevap karşısında irkildi.
“Ne- neyse. Mitch’yi şiddetli bir biçimde azarladım. Çocuk da hatasını kabul ediyor ve bunun üzerine düşünüyor. Tekrar olmayacak.” “...” “Bir kere daha özür dilerim. Ve teşekkür ederim. Cömert bir şekilde affettiğiniz için.”
Emilia bir suçlu gibi eğildiğinde çatırdayan keskin bir ses duyuldu. Pencere pervazına çarpan bir çay fincanının sesiydi. Başını kaldırıp baktığında Hadius’un garip bir şekilde soğuk yüzünü gördü.
“Grozhang sana ne halt söyledi?”
Mavi gözleri şaşkınlıkla doluydu. Neden aniden Bay Grozhang’dan bahsediyordu?
“Sana bunu yapmanı mı söyledi? Benim önünde diz çöküp af dilemeni mi söyledi?” “Ha- Hayır. Öyle bir şey olmadı. Bay Grozhang Meyerlerin bunun için beni ve Mitch’yi suçlamadığını söyledi. İsteseydin, yayınlandığı gün bunu çürüten bir makale yayınlardınız. Ayrıca son beş yılda yaşadığım acılara derinden sempati duyduğunu ve bunun için kendini sorumlu hissettiğini söyledi.” “Başka ne dedi?” “Kamuoyunu susturmak için elimden gelenin en iyisini yapmamı istediğini söyledi.”
Her an Grozhang’ın yakasına yapışacakmış gibi hırlayan Hadius yavaş yavş sakinleşti.
“Evet.yardım etmeni istiyorum. Kendini suçlu hissetmeni ya da bu şekilde özür dilemeni istemiyorum.” “...” “İlişkimizin berbat olması tamamen Meyerlerin suçu. Kastettiğim şey, mitch’nin arkadaşlarının önünde böyle şeyler söylemesi Meyerlerin suçu.”
Emilia şaşırmaktan kendini alamadı. Grozhang’ın ağzından duyduklarında tamamen farklı hissettiriyordu.
O sırada tek duyduğu ‘sorumluluk’ kelimesiydi. Mitch’nin okuldan atılmasından endişeliydi.
“Şimdilik, çayı iç.”
Emilia şaşkınlık içerisinde çay fincanını aldı. Bir yudum aldığı an, vücuduna sıcaklık yayıldı ve endişeli kalbi rahatladı. ÇN: gidip çay koyuyorum kendime.
“Birkaç gündür düşünüyorum. Ve sonunda anladım. Tazminat, ayrılık anlaşması ve hatta elbise,,, neden Genç efendi bu tuhaf şeyleri yapmaya devam ediyordu.”
Hadius devam etmesini söyler gibi başını salladı.
“Genç efendi yakında Dük Meyer olacak. Ailenin gerçek reisi olacaksınız. O yüzden beni çevreleyen kötü söylentileri engellemek istiyorsunuz. Nişanlını terk edip ona kaba davrandığın söylentilerinin etrafta dolanmasının iyi bir tarafı yok. Genç efendinin yaşadığı dünyada itibar gerçekten önemli. Bazı insanlar hayatlarını bile riske atıyor.”
Emilia birden ona daha fazla güven vermesi gerektiğini hissetti.
“Ama ayrılık anlaşması gibi bir şey olmasa bile elimden gelenin en iyisini yapardım. İster inanın ister inanmayın, Genç efendiye karşı bir çeşit sevgi duymaya başlıyordum.”
Elleri cebinde olan Hadius bilinmeyen bir yüz yaptı.
“Beş yıllık nişanlılık süreci hiç eğlenceli değildi ama... son zamanlarda geçmişi yavaş yavaş unutuyorum. Ayrıca Charlotte’ye nazik olduğunuz için minnettarım. Bence bu bir tür arkadaşlık.” “Arkadaşlık mı? Neden benden böyle bir şey hissettin?”
Peki, şimdi Hadius bahsedince, nişanı bozmadan önce ne tür bir arkadaşlıkları var? Emilia’nın yüzü kızardı.
“Sadece artık sizin hakkınızda kötü düşünmediğimi söylemek istiyorum.” “O zaman bana cevap ver. Neden bana karşı bir tür ‘sevgiye’ sahip olan sen o gün öfkeyle kaçtın?”
Yüzü tekrar kızarmak üzereydi. Ne demeliydi... emilia doğrunun birazını söylemeyi seçti.
“...Elbise yüzünden.” “Bu kızılacak bir şey mi? Bir hediyeydi.” “Ben hiç hediye gibi hissetmedim. Beni ondan nefret etmeye zorladınız. Karşı tarafın istemediği iyilikler sadece kendini beğenmişliktir”
Aslında başka bir sebep vardı. O gün onu bir frakla görünce kabul etmekten başka elinden bir şey gelmedi. Hadius hala onun kalbini çarptırıyordu.
Ayrılıktan önce bile böyle hissettiği için kendine kızgındı.
Yanlış kişiye karşı duyduğu heyecan hiçbir şey bilmeyen bir çocuğunki gibiydi. Yetişkin olmak üzere olan 19 yaşındaki bir kız gibi değildi. Ona hediyeler vermesi, ağlayınca endişelenmesi ve kumsalda dans etmeleri onu sarsmamalıydı.
“Genç efendi beni hiçe saydı. Bana saygı duymadı. Her şeye bana sormadan karar verdiniz.”
Emilia, Hadius’un “Bu doğru, ben bencil bir adamım.” Demesini bekledi, alan filan, önceden yaptığı gibi. Ama tek keline etmedi. Sadece gözleri karardı ve uzun bir sessizlik oldu.
“...Muhtemelen yedi yaşındaydım.”
Emilia bu ani sözler karşısında şaşırmıştı. Ama sonra ciddi bir yüzle ona baktı.
“Tek arkadaşım ve asistanım Eliot ile tahmin et oynardım. Nesneleri ve özelliklerini eşleştirme oyunuydu.” “Biliyorum. Ben de küçükken Mitch ile oynardım.” “Bir gün renk eşleşmesi oynarken , Eliot ‘Ay ne renktir?’ sorusunu sordu.”
Belki de çocukluğunun çok mutlu olmasıdığı varsayımından dolayıydı. Hadius’un gözleri ve sesi çok sakindi ama Emilia kalbinin çarptığını hissetti.
“Soluk bir beyaz olduğunu söyledim. Çünkü nehirde parlayan ay ışığı hep böyleydi. Ama Eliot yanlış olduğu konusunda ısrar etti. Ay soluk sarıdır. Düşününce bu da doğruydu. Ben de ‘sen de haklısın ben de haklıyım, yani berabere’ dedim. Eliot başını salladı. Yedi yaşındakiler bakış açısındaki çeşitliliği anladılar. Ama ertesi gün ne oldu biliyor musun?”
Trajik bir şey olmuş olmalıydı. Kalbi endişeyle çarptı.
“Öğretmenim bana sopayla vurdu. Annem olan kişi ona tüm bu zaman boyunca talimat vermişti. ‘Kanaması önemli değil, aklı başına gelene kadar kırbaçlayın’ dedi. Sopa kırıldı ve tekrar ve tekrar. Kaç olduğunu saymaktan vazgeçtiğimde sonunda onu bıraltı.”
Bazı prestijli ailelerin çocuklarının çok katı eğitim aldığını duymuştu.
Ama , bu... yedi yaşındaki bir çocuğa bunu nasıl yapabilirler?
Bir yandan inanamadı.
Caitlyn Meyer zarif ve onurlu bir kadının vücut bulmuş haliydi. O gün ormana geldiğinde bile sesini yükseltmedi, gaddarca davranmadı. Aniden sinirlenen ve onu tehdit eden Emilia değil miydi?
Öyle bile olsa... bu kadar kötü bir tarafı olduğuna inanamıyordu. Üstelik kendi oğluna...
“Annem bana Eliot’u bir şekilde yenmemi söyledi. Kabul edip özür dilemezse ertesi gün yine dayak yiyecektim. Eğer ay hem sarı hem beyazsa benim söyledim cevap doğru olmalıydı. Eğer Meyerlerin reisi olacaksam bunu yapmalıydım.”
Emilia bir şekilde sakin kalmaya çalıştı. Hadius muhtemelen çocukluğunu merhamet duyulmak için anlatmamıştır.
“Kendini haklı görmenin bir erdem olduğunu öğrenerek büyüdüm. Bu seni önemsemediğim anlamına gelmez.”
Nedense boğulduğunu hissetti. Hadius’un hatalarını kabul ettiğini görmekten memnun olmalıydı ama öyle değildi.
Rahatlatıcı bir şey söylemek istedi ama yapamadı. Derin sessizlik devam ett.
“İtiraflar bu kadar, dışarı çıkalım mı?” “..Ne?” “Yardıma gelmedin mi?” “Ah.. do-doğru...”
Çabucak yanıtladı ama aynı zamanda endişeliydi. Hadius’tan af dileyip hemen eve dönecekti. Beraber dışarı çıkmak gibi bir niyeti yoktu.
Ama Hadius doğal bir şekilde elinden fincanı aldı, ‘Hazrsan gidelim.’ Diyerek.
Şaşıran Emilia aceleyle eldivenlerini giydi ve şapkasını taktı.
Köşkün kapıları açıldı ve parlak ışık içeri girdi.
Hadius büyük adımlarla dışarı çıktı. Emilia da onun peşinden gitti.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.