Love Doesn’t Matter - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




44   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   46 


           
45. BÖLÜM – KİME AİTSİN
 
Tam iki gün sonra, Caitlyn Meyer’in mesajı Delloui’deki Lüen kalesine ulaştı.
İçerik sadeydi. Planlarından vazgeçip bunu bir sır olarak saklamaktan ibaretti.
 
“Hm.. belli ki plan fark edilmiş?”
 
Lüen memnuniyetsizce somurttu.
 
Biraz düşündükten sonra uşağa yemek odasının oturma düzenini eski haline getirmesini söyledi. Bu oturma düzeni olmamalıydı. Emilia Bern ve Nathan Malvin sürekli yan yana oturacaklardı. Muhabirler de davetli listesinden çıkarılmalı ve tabi ki röportaj iptal edilmeli idi.
 
Çok daha tuhaf bir şey vardı.
 
“...Onu geri göndermeli miyim?”
 
Lüen sessizce parmağındaki yüzüğe baktı ve sertçe çıkardı. Yazık ama elden bir şey gelmez. Yüce Caitlyn Meyer’in bu kadar ileri gittiğini görmek, belli ki büyük bir şeyler olmuş.
 
Direkt olarak Caitlyn Meyer’e yazdı. İstediği gibi sessiz kalacağını ve tabi ki yüzüğü geri vereceğini söyledi.
 
*-
 
Lüen’in balosunun olduğu gün  öğleden sonra, kırmızı tuğlalı evdeki aile heyecenlarını gizleyemiyordu. Biraz önce elbiseyle görünen Emilia yüzündendi.
 
Sade ve basit saten elbisesi dengeli vücudunu gözler önüne seriyordu ve özenle toplanmış saçları ile bir kuğu kadar zarifti.
 
“Emilia..Valla...”
 
Mitch ve Beppy  dut yemiş bülbül gibi bakıp kaldılar. Charlotte ablasını göremediği için üzgündü ama özel güçleri ile her şeyi görür gibi yüzünde mutlu bir tebessüm vardı.
 
Bir süre sonra, arabası geldi.
 
Kapı açıldı ve nihayet, Hadius Meyer görüldü. Hepsini gözleri bir kez daha şaşkınlıkla doldu.
 
‘Seni küçük p*ç, çok pis yakışıklısın.’
 
Mitc’nin modu alaycılığı yüzünde tuhaflaştı.
 
‘Yani benim ablam böyle bir hergele ile nişanlı...’
 
“Selamün aleyküm, Bayan Bern. Sizi ancak şimdi selamladığım için gerçekten üzgünüm.”
 
Kallia konuşmadı.  Asla soylu bir ailenin sadece soylu da değil büyük soylu bir ailenin oğlunun onu selamlayacağını hayl etmemişti.
 
“Üzgünüm de ne demek... Genç efendi... bu benim üzgün olmama gereken bir şey. Şu ana kadar sizi hiç selamlamadım ve nişan törenine de katılmadım. Ama...Beppy,araba ve Cesur bile... bizim gibi insanlara çok naziktiniz...”
“Öyle diyorsan, özür dilerim.”
 
Hadius hemen Charlotte’ye döndü.
 
“Nasılsın?”
“İyiyim. Ayrıca söylediğin gibi kör alfabesine de özenle çalışıyorum.”
 
Nihayet Mitch ile selmalaşma vaktiydi, sesszice izleyen Emilia yutkundu.
 
“Yani sen Mitch’sin. Ablan senin hakkında çok şey duydum.”
“..Merhaba. şey için üzgünüm... geçen olan şey ...”
 
Mitch üzerinde çalıştığı özür sözlerini söyledi. Ama sesi küstah ve kibirliydi, kollarını bile açmamıştı.
Ancak Hadius Carakteristik sakinliği ile Mitch’nin yaydığı düşmanlığı görmezden geldi.
 
“Geçmişte olanlardan seni sorumlu tutmamaya karar verdim. Yani unut gitsin.”
 
Net ve onurlu konuşma şekli Mitch’i rahatsız etti. Neden sigara içen şişko kaba bir soylu hayal etmişti? Mitch, sanki bu dünyanın dışındaymış gibi, gözlerini mükemmel adamın figüründen ayıramadı.
 
“Çabucak gidelim.”
 
Gergin hislerle ikisini izleyen Emilia, sanki kapar gibi Hadius’un kolunu çekti. Hadius bir kez daha kibarca eğildi ve Emilia ile birlikte arabaya bindi.
 
“...Mitch için. Biraz önce onun kaba olduğunu düşündüysen, onun adına özür dilerim.”
“Anlaman için kaç kere söylemem gerek? Kardeşini suçlamıyorum.”
 
Hadius gözlerini pencereden ayırmadan cevap verdi.
 
“Mitch Bern sadece ablasını korumak istiyor. Benim gibi bir varlıktan.”
 
Emilia ne diyeceğini bilemedi ve Hadius daha fazla konuşmadı. Söz vermiş gibi ikisi de göz teması kurmadı. Emilia düz bir şekilde ve bakışları yerde otururken, Hadius bacak bacak üstüne atıp oturdu ve penceren dışarı baktı.
 
Araba özenle ilerledi ve Erndorf’un merkezinden ayrıldı.
Balonun olduğu Delloui, Nowak’ın eteklerinde bir sahil bölgesiydi.
 
Asfaltsız bir yoldan geçmek zorunda oldukları için yolculuk rahat değildi. ayrıca elbisesi ve topladığı saçları da çok rahatsız ediciydi.
 
Bir andan sonra Emilia farkında olmadan kıpırdanmaya başladı. Sessizce izleyen Hadius ona bir minder uzattı.  
 
“..Teşekkür ederim.”
 
Emila mindere yaslandı ve Hadius gazete okudu.
 
Bir süre gittikten sonra, uçsuz bucaksız buğday tarlalarının olduğu geniş bir ova belirdi.
 
Arabacı yine hızını artırdı. Rüzgar, yeşilliklerin içinden geçerek ferahlatıcı bir ses çıkardı. Ritmik dıgıdık, dıgıdık sesi de yüreğine işledi. Emila pencereyi sonuna kadar açtı ve kendini doğaya kaptırdı. Farkında olmadan gözleri yumuşadı ve adamın dudaklarını kenarı kıvrıldı.
 
Hadius bir şey söylemeden onu izledi.
 
Biraz sonra, araba şiddetle sallandı. Mindere yaslanan sırtı kaydı ve dizleri adama hafifçe dokundu. Şaşıran Emilia acele ile ayağa kalkmaya çalıştı. Ancak bileği burkuldu ve bedeni öne eğilmek üzereydi. Sendeleyen bedenini tutan adamın eliydi.
 
Biraz sonra bileğinin orda çok garip bir duygu hissetti. Gıdıklayıcı dokunuş da onundu.
Emilia eski ayakkabılarını dikkatlice  çıkarırken nefes bile alamadı ve sessizce izledi.
 
“Varana kadar daha çok yolumuz var.”
 
Hadius bunu söylerken ayakkabıları Emilia’ya uzattı. Kayıtsız bakışları eteğinin altındaki zayıflamış bileğine ulaştı.
 
Emilia ayaklarını sandalyeye çekti ve eteğiyle nazikçe örttü. Yastığı bir kalkan gibi kucakladı ve gözlerini kapattı. Hislerine engel olamadı.
 
Ne kadar zaman geçmişti?
Serin bir esinti yeniden içeri girdi. Denizin tanıdık kokusu burnunun ucunu gıdıkladı. Emila’nın gözleri tekrar açıldı.
Pencrenin dışında, daha önce hiç görmediği bir manzara vardı.
 
“Aman Allah’ım.”
 
Dayanamayıp haykırdı.
 
Yaklaşan uçurumun altında uçsuz bucaksız deniz sonsuza uzanıyordu.
Belli ki kar değildi, dikenli kayaları beyaza boyayan yüzlerce su kuşu vardı.
 
“Şunu... gördün mü?”
 
Heyecanını gizleyemeyen Emilia biraz önceki garip atmosferi unutmuş ve Hadius’a bağırıyordu. O da uzun bir süre sonra rahatlamış gözlerle Emilia’ya baktı.
 
“Onlar albatros. Dünyada en uzun süre uçabilen kuşlardır.”
“Amanın.. hepsinin kuş olduğuna inanamıyorum...!”
 
Mavi gözler heyecanla parladı.
 
Araba, yanında çarpan mavi dalgalarla birlikte uçurumun kenarındaki güzel kaleye doğru ilerledi.
Görkemli manzarada güzel bir yer belirmeye başladı. Araba aniden yolun ortasında durdu.
 
Emilia’nın yüzü sorularla doldu. Hadius cevap vermek yerine saatini çıkardı.
 
“Çok erken geldik.”
 
Ama elindeki saat randevu saatinin yarım saat geçtiğini gösteriyordu.
 
“Assolistler en son çıkar. Bu nezakettir.”
 
Emilia kıkırdadı.
 
“Assolistler değil assolist. Kontes Meyer Ailesini varisini bekliyor nişanlısını değil.”
“Benimle göründüğün andan itibaren sen de ana karaktersin.”
 
Mağrur bir cevaptı ama yanlış değildi.
 
“Dürüst olmak gerekirse...  aslında bunu istedim. En azından bir kere, insanların önünde Genç efendi Meyer’in nişanlısı olarak durmak istedim. Beni yanlış anlama. Sadece sana bu gerçekten ne kadar nefret ettiğimi göstermek istedim.”
Hadius’un dudaklarındaki belli belirsiz gülümseme kayboldu.
 
“Neden herkes terk edileceğimi söylüyor? Neden düşes olmak için her şeyi göze alacağımı düşünüyorlar?”
 
Emilia’nın dudaklarını kenarı kıvrıldı ve kalktı.
 
“Seni terk eden ben olmak istiyorum.”
 
Büyük bir dalgayla yüzlerce kuş bir anda uçtu.
Hadius yine sakin gözlerle dalgalardan uzaklaşan albatrosların izini takip etti.
 
“Biliyor musunuz? Genç  Efendi bile şu an bunu yapmamı engelliyor. Birlikte görüldüğümüz an, oyun biter. Sonunda terk edileceğim.”
“Bunun haksızlık olduğunu mu düşünüyorsun.”
“Evet.kesinlikle.”
“O zaman ilk sen terk et beni.”
 
Emilia’nın gözleri genişledi.
 
Hadius sanki onu görmezden geliyormuş gibi bakışlarını pencereden dışarı sabitledi.  Gökyüzünde yükselen kuşlar, dalgaların yeniden çarptığı kayalık adaya birbiri ardına kondu.
 
“Seni ilk mi terk edeyim?”
“Evet. İnsanlara göster. Ne kadar soğuk kalpli bir şekilde beni terk ettiğini.”
“Ciddi misin?”
 
Hadius hafifçe gülümsedi ve sonra aniden eli ceketinin cebine girdi.
 
“Ondan önce.”
 
Adamın boğuk sesi sıkışık alanda derinden yankılandı ve Emilia başını pencereden çevirdi. Elinde bilinmedik bir şey vardı.
 
Küçük kadife bir kutu.
Bir tıklama ile kutu açıldı ve içinde ne olduğu ortaya çıktı. Bir yüzüktü. Göz kamaştırıcı mücevherler ile bezeli.
Emilia uzun bir süre soğuk, parlak metale baktı.
 
“Bu da ne ... demek?”
“Göster. İnsanların önünde. Kime ait olduğunu.”
 
Emilia nabzını kontrol edebilmek için bir süre hareketsiz durmak zorunda kaldı.
Umutsuzca titreyen gözleri tekrar Hadius’a döndüğünde, adam inanılmaz soğuktu.
 
“Hatırladın mı? Son akşam yemeği partisini?”
 
Konuşur konuşmaz, araba yeniden ilerledi. Bedeni geri gitti . emilia çılgınca kolu kavradı ve cevap verdi.
“Evet, hatırlıyorum.”
 
“O gün bir partnerin bile yoktu.”
 
Tamamen yalnız olduğu doğruydu. Rahatsız oldu çünkü terk edileceği konusunda uyarıyor gibiydi.
Gururla kaçmaya çalıştı ama o adam  tarafından yakalnamıştı. Sonra her şey başladı.
 
“Böyle olmasını isteyen bendim. Yanında birinin olmasına dayanamadım. Kyle Hogan, Millinaire Laurent, Erger Wischer.”
 
Bunun ne demek olduğunu merak ederek gözlerini kıstı ve sözlerinin arkasındaki anlamı anladı ardından kalbi hızla çarpmaya başladı.
 
Muhtemelen geçmişte Hadius’un yerine partneri olarak atanan adamlardı. Onun bile hatırlayamadığı tüm o belirsiz isimleri hatırlıyordu.
 

“Nathan Malvin’e izin vermek için hiçbir nedenim yok.” ÇN: artık seni seviyorum de 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


44   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   46 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.