Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




103   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   105 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Özlemişim sizi çocuklar!”
Mel, bir yandan pençelerini sallıyor bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Öyle bir rüzgâr vardı ki ağzından çıkanlar ancak kulaklarına kadar ulaşıp ardından fırtınaya katılıyorlardı.
Rüzgârlar kadar hoyrattı Mel, bedenini sakınmadan saldırmaya odaklandı. Eskisi gibi ilk darbede savrulmuyordu, antrenmanlara kısa bir ara vermek genç çocuğa yaramıştı.
“Birkaç gün gelmedim ama şimdi hortumların rotasını daha net görebiliyorum. İçlerine o kadar gömülmüştüm ki geri çekilip uzaktan bakmak iyi geldi!”
Önceki gece sabaha kadar sevişen Mel, şimdi delice savaşıyordu. İki eylemin tek ortak noktası, an ve an üzerindeki kıyafetlerin eksilmesiydi.
Birkaç saat sonra bedenini rüzgârlara kurban eden genç çocuk kendisini her zaman dinlendiği tepeye attı, bu kez hali dumandı. Birkaç derin kesik göze batıyordu ve onların dışında irili ufaklı epey yarası vardı.
“Bu kadar yarayla geri dönersem, önce Kristin sonra herkes sorular sormaya başlar. Mağarayı sabah olmadan buraya kurmalıyım!”
On dakika dinlenen genç çocuk teri kurumadan ayağa kalktı, ay ışığı kir pas içindeki yüzüne vuruyordu.
“Neyse ki Mirasçı Mağarası özümle birleşti. Yeterli zaman olduğu müddetçe, onu istediğim yere kurabilirim!”
Ellerini karnının üzerinde birleştiren Mel mırıldanmaya başladı, bedenini saran yeşil enerji genişliyordu. Merkezinde genç çocuğun olduğu yirmi adım çapındaki alanı kaplayan enerji, birkaç kez titredi ve ardından hiç var olmamış gibi yok oldu.
Küçük tepenin üstünde hiçbir şey yoktu, Mel de buna dâhildi. Birkaç nefes sonra siyah bir yılan kıvrılarak çalıların içinden ilerledi ve yirmi adımlık çemberi boydan boya geçerek yoluna devam etti.
“İşte bu be, seni çok özledim Yenilenme Nehri!”
Mağaranın içinden akan suya bu adı veren Mel, vakit kaybetmeden içine atladı. Kıyafetlerini ve bedenini saran pislik, kısa zamanda kalan birkaç parça kumaşla beraber akıp gitti. Mel, her zamanki gibi suyun içinde çıplak kaldı, bakışları solundaki alana kilitlendi.
“Eski dostum, nasılsın?”
Mel, ormanda eğitim gördüğü iki yıl boyunca ona yaverlik eden ağaca seslendi ama geri dönüş olmadı.
“Hadi canım. Yoksa sen bana küstün mü?”
Uçları hafif kırmızılaşmış yapraklarını hışırdatan ağaç dallarını diğer tarafa bükünce, Mel neler döndüğünü anlayacaktı.
“Ne desen ne yapsan haklısın, seni çok ihmal ettim ama elim boş gelmedim!”
Bir hamlede sudan fırlayan genç çocuk, üzerinden süzülen damlalar yere düşmeden ağacın yanındaydı.
“Bunları ne Bahçe Sorumlularına ne de Şişman Moe’ ye verdim. Güzelce bak ve onlardan beslen!”
Bir el sallamasıyla onlarca bitki toprağa düştü, hepsinin birbirlerinden farklı görünüşleri vardı. Kökleri açıktaydı ama on nefes geçmeden toprakla buluştular. Bu işi halleden, Mel’in Eski Dostum dediği ağaç oldu, kökleri yıldırım gibi hareket ediyordu.
“Şimdi nasılız. İyi miyiz?”
Hediye alan ağaç dallarını eğip Mel’i sardı ve iki arkadaşın arası düzeldi. Mel Yenilenme Nehri’ne döndü, bedeninin aldığı hasar birkaç dakikayla düzeltilemeyecek kadar ağırdı.
Her zamanki yerine geçip iki kolu açarak uzanan Mel, gözü bedenine değen suların hafif siyaha dönmesine takılana kadar gayet rahattı. Kâh ıslık çalıyor kâh diline dolanan ve eskiden yaşadığı köyü hatırlatan bir şarkı söylüyordu.
“Üzerimdeki pisliğin çoktan akıp gitmesi lazımdı, bu neyin nesi şimdi?”
Durum bir süre daha devam etti ve kabaca bir saat sonra Mel’in bedeninden suya karışan siyahlık yok oldu. Zaman akıyordu, sabah olmak üzereydi. Mel, mağarayı kendisi dışındakilerin bulmasının imkânsız olduğunu bilse de hiçlikten belirmek epey dikkat çekici bir olaydı.
Çıkışa geldiğinde etrafı kolaçan etti, çöpleri boşaltan işçilerin seslerinin uzaklaşmasını bekledi ve ardından hızla tepeyi terk etti.
“Kristin daha uyanmamıştır, hızlı davranırsam kahvaltıya yetişirim!”
Şişman Moe’ nin dükkânından aldığı elbiselerden giyen Mel, derin bir nefesi ciğerine çekti ve koşmaya başladı. Yarım saat sonra geniş meydandaydı, yeni yeni açılan dükkânlardan birinden alışverişini yaparak kendisini Moe’ nin dükkânının kapısına attı.
Anahtarı yoktu, bir süre Kristin’ in uyanmasını bekledi ama ne ışık vardı ne ses. Hafifçe kapıyı tıklattı, kimse gelmedi. On nefes bekledi ve yeniden elini uzattı, kapı kendiliğinden açıldı.
Kristin, şişmiş gözleri ve dağınık saçlarıyla karşısındaydı. Genç kız Mel’in yüzüne bir kez baktı, ardından sırtını dönerek depoya doğru ilerledi.
“Günaydın Kristin!”
Kocaman gülümsemesini yüzüne konduran Mel cevap alamadı, yalpalayarak yürüyen genç kız deponun alacakaranlığında kayboldu.
“Kristin, iyi misin?”
Elindekileri bir kenara atan Mel koşarak içeri girdi ve genç kızı yakaladı.
“Değilim Mel, nasıl iyi olabilirim?”
“Neyin var, hasta mısın? Lütfen söyle!”
“Gece neredeydin?”
Sorusuna soruyla karşılık alan Mel dondu kaldı, kollarının arasından kayıp giden kızın arkasından bakakaldı.
“Günaydın, aşk kuşları! Ooo, bugün kahvaltıyı da almışsınız!”
Gelen Şişman Moe’ den başkası değildi, açık kapıdan gürültüyle girdi.
“Hey, neredesiniz?”
Çıkardığı patırtıya gelen olmayınca içeri giren adam, depodan çıkan Mel’i görünce bağırmayı kesti. Paltosunu çıkardı, kapıyı kapattı ve Mel’in koluna girerek onu müşteriler için olan koltuklardan birine oturttu.
“Kavgamı ettiniz?”
“Bilmiyorum!”
“Ne demek bilmiyorum? Suratın mezar taşına dönmüş, neler oldu anlat bana!”
Genç çocuk gizli kalması gereken detayları atladı. Şişman Moe’ ye bütün gece Bitki Bahçesi’ni araştırdığını söyledi. Sabah geldiğini ve Kristin’ in kendisine bu şekilde davrandığını gözleri dolu dolu anlattı.
“Kadın ve erkek ilişkisi hakkında hiçbir şey bilmiyorsun değil mi?”
Mel’in sağa sola sallanan kafası Moe için yeterliydi, saçılmış yiyecekleri toplayarak sofrayı kurmaya başladı.
“Sana bir defaya mahsus kıyak yapacağım ama öncesinde Aşk doktoru Moe’ nin hızlandırılmış kursunu alman lazım.
Kadınlar anlaşılmaz ve bir o kadar da basit yaratıklardır. On dakika sonra ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın!”
Depo kapısından içeri bakan Moe, bir süre kulak kabarttıktan sonra yerine, Mel’in yanındaki koltuğa kuruldu.
“Ders bir! Eğer sevgilisi olan biriysen, öyle kafana göre geceleri dolaşamazsın. En azından gelemeyeceğini söylemen gerekir, eminim kızcağız sabaha kadar uyumadan seni beklemiştir.”
Mel bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama Moe işaret parmağını dudaklarına bastırıp onu durdurdu.
“Ders iki! Eğer sevgilin normalin dışında davranıyorsa, bil ki bir halt yemişsindir. Hemen söylenebilecek en uygun yalanı aramaya başla, yoksa halin harap olur, bilesin.
Ders üç! Özür dilemek için sakın bekleme, ne kadar çok dilersen, o kadar iyi. Bağırırsa sus, siniri geçene kadar konuşmasına izin ver. Eğer konuşmuyorsa kalbi çok kırılmıştır, boğazın kuruyup dilin damağına yapışana kadar anlat.
Şimdilik bu kadar yeter, kaldır kıçını ve sevgilinin gönlünü al!”
 
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


103   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   105 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.