Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




114   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   116 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

Kafası rahatlayan Mel, Sekizinci Bahçeyi de aynı hızla geçti ve Kasper listesindeki bir bitkiye daha kavuştu. Genç adam sözünü tuttu, bir önceki mezat gibi kendisi bizzat gelip en yüksek fiyatın beş katını ödeyerek bitkiyi satın aldı.
“Kristin, senin payını ayırdım. Bir önceki bitkiyle beraber hepsi burada!”
“Usta Moe, bu miktar çok fazla! Daha önce de söyledim, bu kadar parayla ne yapacağımı bilmiyorum!”
“Mel’e sordun mu?”
“Sormaz olur muyum? Her seferinde reddediyor, bu senin hakkın diyor.”
“İyi ya, kendine Üçüncü veya İkinci seviye bir ev kiralamaya ne dersin?”
“Yok, istemem, ben burada çok rahatım. Başka bir yerde kalmak istemiyorum!”
“Deli kız. Ne diyebilirim ki zaten yakında sevgilin Birinci Sınıf evine kavuşur, o zaman dükkânımdan gidersin artık!”
“Benden bu kadar mı sıkıldın Usta Moe, istiyorsan hemen giderim!”
“Aman, sakın! Sonra senin deli oğlana dert anlatmak zorunda kalırım. Otur oturduğun yerde, paralarını da biriktirmeye devam et!”
Sabahın erken saatlerinde Şişman Moe’ nin dükkânı epey hareketliydi, aynı anlarda sohbette ismi geçen biri de hızla ilerliyordu.
“Sekizinci Bahçeyi çabucak bitirdim ama hepsi dedemin kitabı sayesinde oldu, Dokuzuncu Bahçeden sonra zorluk epey arttı. Neyse ki henüz saldırı yapmaya başlamadılar, sadece kaçıp saklanmaya çalışıyorlar!”
Mel, sırtını verdiği yamaçtan vadiyi izliyordu, elinde diğer Bitki Bilimcilerin mahrum olduğu haritası vardı.
“Eğer onu yakalayabilirsem tek günde işi bitirmiş olacağım ama çok dikkatli olmam lazım!”
Çizimi dikkatle inceleyen Mel, altındaki notları bir süre okuduktan sonra kılavuzu ve çantayı alanlar arası halkasına aldı, belli ki fazla yük taşımak istemiyordu.
“Hadi bakalım, Bitki Bilimci olarak ilk büyük avıma çıkıyorum!”
Daha önceleri, taze çimen kokusu almış buzağı gibi koşturan Mel, sakin adımlarla yürümeye başladı, bahar havasının hâkim olduğu bahçenin içinde nefesi bile duyulmuyordu.
“Renk Değiştiren Asma ve en sevdiği yiyecek taze açmış Kiraz Çiçekleri. İnsana saldıramıyorlar ama kendi türünü yemek konusunda pek sıkıntıları yok. Eğer bir yüz sene daha geçerse, insanlara saldıracak kadar güçlenebilir!"
Mel’in yavaşça içine girdiği vadinin göbeğinde, şeker pembesi yapraklara ve çiçeklere sahip bodur ağaçlar göze çarpıyordu. Yakalamak istediği Renk Değiştiren Asma’nın avı bunlardı.
“Gece bir kuytuda saklanan bitkinin avlanma zamanı tam bu sıralar. Güneşin tepede olduğu ve gölge oluşumunun en az oldu anlarda kendini tamamen saklayarak avlanıyor!”
Mel, avına yaklaşan yırtıcı hayvan gibiydi, gözleri onca rengin içinde diğerlerinden biraz da olsa farklı olanı arıyordu.
“Düşünmeden edemiyorum, ya gözlerim de pençelerim kadar gelişmiş olsaydı ne olurdu? Herhalde bir bakışta avımın nerede olduğunu bulabilirdim ama şimdi böyle bir şansım olmadığından hayal kurmanın gereği yok!”
Mel haksız sayılmazdı, olmayan bir özelliğinden faydalandığı zamanları düşünmektense şu an işe yarar taktikler geliştirmeliydi.
“Ah be dede, şunun nasıl yakalanacağını da yazsaydın ya!”
Yer belliydi, bitkinin çizimi vardı ama nasıl yakalanacağına dair tek bir ipucu bırakılmamıştı. Mel, belki de ilk ciddi sınavını veriyordu, gerçek bir Bitki Bilimci olmanın kapısındaydı.
“Ah orada, buldum seni!”
Mel, gayet sıradan görünen bir dala odaklandı ve hareketlerini daha da yavaşlatarak devam etti. Bir nefes sonra ufak bir gölge oluştu ve kırbaç benzeri yapı usulca uzanıp uç kısımdaki çiçeklerden birini kapıverdi.
“Bak sen şuna. Nasıl da dikkatli ama benden kaçamayacaksın!”
Gözleri parlayan Mel, Renk Değiştiren Asma bir sonraki hedefine uzandığında hızını bir parça arttırdı ve periyodik olarak buna devam etti. Artık mesafe çok azdı, Mel biraz daha yaklaşırsa tek hamlede yakalayabilecekti ama ne olduysa o an oldu.
Hızını arttıran Mel ufacık, neredeyse duyulmayacak kadar küçük bir hışırtı çıkardı ve Renk Değiştiren Asma elini son avının üzerinden çekerek kaçmaya başladı.
“Seni namussuz, kaçamayacaksın!”
Kovalamaca başladı, hepsi istisnasız bir renk olan ağaçların içinde koşturan Mel gözünü bitkiden ayırmıyordu.
“Kaçtı!”
On dakika sonra sırtını Kiraz Ağacına yaslayan Mel’in ağzından çıkan sözcük bu oldu, kan ter içinde kalmış genç adamın yüzündeki damarlar derisini zorluyordu.
“Acele ettim!”
Soluklanması gerekirken hayıflanan Mel’in nefesi, kesik kesik çıkıyordu.
“Yakalayabileceğime öyle inandım ki dikkatimi dağıttım. Sadece biraz daha, biraz daha derken hızımın kontrolünü kaybettim, şimdi bekle ki Renk Değiştiren Asma bir daha buraya gelsin!”
Mel, dedesinden kalan defteri açtı ve kaldığı yerden sonraki sayfayı çevirdi. Şaşırmış gibi görünüyordu, bir süre sessiz kaldıktan sonra kahkahalarla gülmeye başladı.
“Dede, alacağın olsun!”
Yeni sayfada tek bir cümle yazılıydı.
“Acele edecek ve yakalayamayacaksın!”
Belli ki bu yaşananlar Mel için küçük bir sınavdı, hata yapmalı ve bu hatasından ders almalıydı. Birbiri ardına gelen müthiş başarılar, kim olursa olsun insanın tabiatını değiştirmeye yeterdi.
Yıkım yaratmayan başarısızlar kendisine gelmesini ve bulunduğu noktayı anlamasını sağlardı. Mel’in dedesinin amacı da buydu, Renk Değiştiren Asma’yı kullanarak hayatta olmasa bile Mel’e bir ders vermeyi başarmıştı.
“Öyle olsun ama ben bitti demeden hiçbir şey bitmez! Bir hafta sonra tam burada hesaplaşacağız!”
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


114   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   116 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.