##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
“Moe, ben çıkıyorum. Kutuya gözün gibi bak ve sakın kapağını açma!” Mel, içinde Renk Değiştiren Asma olan kutuyu dükkân sahibine verirken şişman adamın elleri titriyordu. Daha önce pek çok kez Moe’ den aldığı bitkileri satmıştı ama böylesine oyunbaz bir tanesini avucuna aldığı ilk seferdi. “Hiç merak etme! Kasper’e haber uçurdum, öğlen olduğunda gelip bitkiyi alacaktır!” İşler bu düzenle ilerliyordu, Mel buluyor İkinci Büyük’ ün torunu diğerlerinin on katı fiyat vererek bitkiyi alıyordu. İki taraf içinde karlı bir anlaşmaydı, yüzde kırk pay alan Kristin bile kendi servetine kavuşmuştu. “Mel, nereye? Biraz daha kalamaz mısın?” “Gitmem lazım Kristin! Yeni bahçeye geçmeden önce uğramam gereken birkaç yer var!” İki genç sıkı sıkı sarılarak öpüştüler, dükkân sahibi bu anlarda depoya geçiyordu. Mel kendini dışarı attığında öğlen sıcağı meydandaki insanları kavuruyor, esmeyen rüzgâr onun şiddetini arttırmak için iş birliği yapıyordu. “Bizimkiler ne yapıyor acaba?” Genç çocuk hızlı adımlarla yürümeye başladı, her adımında önündeki yol boşalıyordu. O artık tanınan biriydi, insanlar gördüklerinde selam veriyor, ağızlarında ne kadar diş varsa göstererek selamlıyorlardı. Mel bazılarına kibarca selam verdi, diğerlerini de görmezden gelerek yanlarından uzaklaştı. İstikameti geçen sene hediye edilen eviydi ve kısa sürede istediği yere ulaştı. “Ah Mel!” “Çocuklar koşun!” “Mel geldi!” On genç İkinci Sınıf Ev’in kapısından çıkarken Mel’i karşılarında buldular, bu sürprize hazırlıksız oldukları gözlerinden okunuyordu. “Sen nerelerdesin? Yüzünü gören cennetlik!” Grubun içinden saçlarının kâkülleri yamuk kesilmiş biri öne çıktı ve diğerlerinin aksine biraz sitemkâr konuştu. “Nalt, haklısın! Sizi çok ihmal ettim!” Mel boynunu büktü, Yeşil Gölge Akademisi yerleşkesinde tanıştığı Nalt’ ın sözleri karşısında sadece ona hak vermekle yetindi. “Tamam, tamam! Küsmedim sana, gel içeri!” Dışarı çıkan on kişi yanlarında Mel ile beraber geri döndüler, ahşap kapı gıcırtıyla açıldı. “Nasıl küsebilirim ki? İki senedir senin evinde krallar gibi yaşıyoruz!” “Şunu her fırsatta söylemesen olmaz mı? Akademi bana hediye ediyor, ben de size, ne var bunda?” Mel ev konusu geçince biraz çıkıştı, yaptığı iyiliğin sürekli dile getirilmesinden hoşnut değil gibiydi. “Öyle olsun. Karnın aç mı, sofradan yeni kalktık ama hâlâ bir şeyler var!” “Kurt gibi açım! Sizi yakalamak için aceleyle geldim!” Kısa sürede Mel’in etrafı yemekle kaplandı, on genç vur deyince öldürüyordu. İtiraz etmedi Mel, çalakaşık hepsine girişti. Yemek faslı yarım saat sürdü, Mel çok açım derken abartmıyordu; sürüye girmiş kurt gibi bütün tabaklara saldırdı. “Elinize sağlık. Vallahi ne iyi oldu?” “Kristin bakmıyor sana galiba?” İstemeden yolu açtı ve onu kaptırmanın acısını yaşayan bir kız hemen koşmaya başladı. Mel cevap vermedi, kafasını çevirip Nalt ile konuşmaya devam etti. “Otuzlu bahçeleri bitirmek üzere olduğunuzu duydum!” “Evet, verdiğin ipuçlarından sonra yağ gibi kayıyoruz!” “Çok güzel, o zaman sıra kalan iki bahçenin özelliklerine geldi. Nalt, bu kılavuzu kullanarak Yirmi Sekizinci Bahçe’ye kadar sorunsuzca geçebilirsiniz!” Nalt uzatılan kâğıt parçasına bakakaldı, elini kaldırıp onu almıyordu. “Ne oldu?” “Ne mi oldu? Mel, bizi buraya kadar taşıman yetmedi evini açtın, o da yetmedi geçtiğin bahçelerin püf noktalarını vererek itibarımızı yükseltiyorsun! Buna karşılık, bizim sana hiç faydamız olmuyor!” Ortam sessizleşti, söylenenler gerçekti. Mel her ne kadar bahsedilmesini istemese de sürekli yardım edilen insanların omuzlarından aşağı bastıran ağırlığı hayal etmesi mümkün değildi. “Nalt, biz Yeşil Gölge Akademisine hep beraber geldik. Amaçlarım uğruna sizden ayrılmam gerekse de bu sizi unuttuğum anlamına gelmiyor. Burada oldukça yardımımı almanızı ne bana bir yük olarak ne de karşılık vermeniz gereken bir iyilik düşünmeyin!” “Sağ ol Mel!” Nalt tek kelime etti ve gerilen ortam rahatladı, iri yapılı genç veda edene kadar da gülüp eğlendiler. Sadece bir kişi kendini geriye atmış, sessiz sedasız duruyordu. Attığı lafa Mel’ den yanıt alamayan genç kız, gölgelerin arasından kalabalığı izliyordu. Mel, yaklaşık iki saat geçirdiği evden hızla Birinci Ev’e geldi ve çantasındaki bitkileri tezgâha koyarak hesaplanmasını talep etti. Sonuç beklediği gibiydi, Yedinci Bahçe tamamlanmış Altıncı Bahçe’nin ekipmanlarını alıyordu. “Yedinci Bahçe’de biraz zaman kaybettim ama önemli bir ders aldım. Şimdi Altıncı Bahçe beni bekliyor, gidip bir selam versem iyi olacak!” Mel, boş çayırda son hızına ulaşıyordu, aynı anlarda bir başka genç adam da son fiyatını vermekle meşguldü. “Elli Bin Altın!” Kısacık saçlarının örtemediği yüzündeki çiller, akşam güneşinin altında parlıyordu. Sesi teklifi verirken gürdü, her kelimenin baş harfine baskı yapa yapa konuşmuştu. “Elli Bin Altın verildi!” “Satıyorum!” “Elli Bin Altın, satıyorum!” “Var mı arttıran?” “Elli Bin Altın, satıyorum!” “Satıyorum!” “Sat!” “Tım!” Moe kahkahalar içinde açık artırmayı bitirdi, öncesinde onlarca eşya satsa da hiç bu kadar neşeli görünmüyordu. O artık ünlü bir müzayedeciydi, sadece Mel’in verdiklerini değil diğer müşterilerinde eşyalarını satıyordu. Bir kere rüzgârı arkanıza alınca herkes size katılmaya başlardı, Mel’in nefesi yelkenlerini doldurduktan sonra Şişman Moe altın çağını yaşıyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.